[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
*Bu yazı Proletarya Partisi 4. Genel Sekreteri Mehmet Demirdağ tarafından kaleme alınmıştır. Yazının ilk iki bölümü için tıklayınız.
Bilgili Olmak: Cahil Komünistlik Olmaz!
Bir önceki bölümde de anmıştık bu sözü: Dünyayı değiştireceğiz. Değiştirmek ilk olarak değiştirilecek olanın tanınmasıyla, sonrasında onun nasıl değiştirileceğinin ve yerine neyin konulacağının belirlenmesiyle mümkündür. Bunların tümünü bilmeliyiz ki, değişimi, devrimi gerçekleştirebilelim. Ve bu bilgiler ne denli geniş, derin ve yaygın ise değişim, devrim de o denli yakınlaşır, kolaylaşır. Bilmeden devrim yapılmaz, yapılanlar devrime hizmet etmez. Devrim için gereken bilgileri yalnızca belirli kişilerin, komitelerin bilmesi de olmaz. Çünkü ne tüm bilgileri belirli kişilerin, komitelerin bilmesi mümkündür, ne de salt üstlerden gelecek bilgilerle, yönlendirmelerle yetinerek doğru bir faaliyet yürütmek. En küçük biriminde dahi yaşam çok zengindir, çok yönlüdür ve sürekli değişmektedir. Bu nedenle bilmek gerekliliği bitmez ve herkesin mümkün olduğunca çok bilgiye sahip olması gerekir.
Bizde bilmek gerektiği tekerlemesini hemen herkes söylüyor. Özellikle bir hata, bir aksaklık olduğunda topu hemen bilgisizliğimize atıyoruz. “Bilmiyorduk ki, öğretilmemişti ki.” Ama sıra bilmek için çaba harcamaya gelince gerekeni yapmıyoruz. İstiyoruz ki hem her şeyi bilelim hem de hiç çaba harcamayalım, bilgileri birileri kafamıza yerleştirsin. Ama bu imkânsızdır. Emek olmadan yemek olmaz, çaba harcamadan bilgili olunmaz.
Bilgili olmayı engelleyen bir diğer neden de çok şey bilindiği, hatta her şeyin bilindiği düşüncesidir. Bunu belki kimse ifade etmiyor ama yaşananlar bilinç altında bu tür düşünceleri olan yoldaşların hiç de az olmadığını gösteriyor. Bazı yoldaşlara ne zaman “şu yazıyı, kitabı okudun mu?” diye sorsak yanıtları her zaman “bilinen şeyler, aynı şeyler” oluyor. Bu da bir tekerlemedir. Binbir tonu olan yeşil, ancak bu tonları bilmeyenler için hep aynı yeşildir. Dışarıdan, yüzeysel bakan biri için milyarlarca Çinli hep birbirine benzer. Eğer bilgimiz salt “devrim iyidir, hoştur, çalışalım, edelim”le sınırlıysa ve bu bize yetiyorsa elbette her yazı, kitap bize aynı gelir. Çünkü tüm yazılarda, kitaplarda bunlar vardır, ama bunlarla ilgili sayısız sorun, ayrıntı da vardır. Ve bilgi bu ayrıntılarda gizlidir. Herkes okyanustan kovası kadar su alır. Kovasını büyütmeyenin aldığı su hep aynıdır. Ona göre okyanus da o kadardır. Ve hiç değişmez. Elbette hep aynı şeylerin olduğu, tekerlemelerle dolu yazılar da vardır. Ama gerçekte böyle olup olmadığını anlamak öyle kolay değildir. İçinde iki sözcükte bir “yeni, değişik” sözcükleri geçen yazı da tekerleme olabilir, “çok bilinen” bir konuya değinen bir yazıda ise yepyeni yönler, bilgiler olabilir. Özellikle genç komünistlerin, öğrenecek çok şeyi olanların hiçbir bilgiyi ellerinin tersiyle itmeye hakları yoktur, hemen her şey onlar için yenidir.
Bilgili olmamız için ilk olarak neleri bilmemiz gerektiğini ve bunların öncelik-sonralık sıralarını doğru bir şekilde kavramalıyız. Her şeyi birden öğrenmeye çalışmak ya da kendi somutumuzda daha öncelik taşıyanları belirlememek bilgili olma çabamızı sakatlayacak girişimlerdir. Öncelikli bilmemiz gerekenler yaşadığımız, değiştireceğimiz toplumun, çalıştığımız alanın yapısı, özellikleridir. MLM’nin üç temel bileşenini (ekonomi-politik, felsefe ve bilimsel sosyalizm) asgari olarak kavramak, bunu sürekli ilerletmek de aynı şekilde zorunludur. Örgütün yapısı, işleyişi ve tarihi de mutlaka bilinmelidir. Bunların içinde sınıf mücadelesinde kendini en acil olarak dayatan öne alınarak üzerinde yoğunlaşılmalıdır. Ama salt bunları bilmek de yetmez. Sınıf mücadelesinin gerektirdiği daha birçok özelliğe sahip olmamız da gerekmektedir. Askeri bilgiler, şoförlük, elektronik, ilk yardım, daktilo, bilgisayar, basım teknikleri, kimlik yapımı vb. vb. bilgilerinden mümkün olduğunca çoğunu her yoldaş yeteneklerini de zorlayarak öğrenmeye çalışmalıdır.
Bilgili olmak için ikinci adım nasıl öğrenileceği sorusunu doğru şekilde çözmektir. Elbette ki örgütlü bir bireyin bilgilere kavuşmasına örgüt yön verir, denetler. Öğrenme olanaklarını esasta örgüt yaratır. Ama örgüt soyut, dışımızdaki bir olgu da değildir. GB hepimizin toplamıdır. GB şunu yapsın, bunu yapsın demek hepimiz yapacağız demektir. Elbette ki herkes yeteneğine ve konumuna göre yapacaktır. Ama herkes üzerine düşeni, yapabileceğini mutlaka ve mutlaka sonuna kadar yapacaktır ki hedefleri gerçekleştirebilelim. Bu nedenle örgütümüzün bütünü, tüm komitelerimiz, hücrelerimiz yoldaşların bilgili hale getirilmesi için çaba harcamalıdır. Bugüne değin bu yönde bazı adımlar atıldı, ama yeterli değil. Kendiliğindencilik, kadro azlığı, olanaksızlıklar, partinin ve faaliyetin ihtiyaçları yetersizliğin başlıca nedenleridir. Ki bunların bir bölümü nesneldir. Ancak yukarıda değindiğimiz bilgilerin edinilmesi için gerek genel gerekse de tek tek parçalarda daha planlı çabalar harcamamız gerekmektedir. Her komite, hücre üstün yönlendirmesi ve denetimi içinde düzenli eğitim çalışmaları yürütmelidir. Bilgi, inceleme-araştırma yapılarak kazanılır. İnceleme-araştırma ise okuyarak, pratikleri değerlendirerek, tartışarak, gözlemler, deneyler yaparak, kitlelere başvurarak yapılır. Bu nedenle eğitim çalışmaları ile okuma grubu çalışmaları eşitlenmemelidir. En büyük öğretmenler faaliyet ve kitlelerdir. Eğitim çalışmalarında bunlardan öğrenmeyi esas almalıyız, kitaplardaki bilgileri buralardan elde ettiğimiz bilgilerle bütünleştirmeliyiz.
Teknik bilgilerin öğretilmesi için de daha planlı bir çalışmanın içinde olmamız gerekmektedir. Bu tür bilgilere sahip olan yoldaşlar belirlenmeli, bunlar aracılığıyla bu tür bilgiler yaygınlaştırılmalıdır.
Bu saydıklarımızın yanı sıra her yoldaşın bilgi edinme yönünde kişisel olarak da yoğun bir çabanın içinde olması gerekmektedir. Örgütün sunduğu bilgileri öğrenmek, alabileceğinin en çoğunu almak mutlak bir zorunlulukken bireysel çabaların harcanması da zorunluluktur. Düzenli gazete, dergi takip etmek, dünyanın, Türkiye’nin, yaşadığımız, faaliyet yürüttüğümüz alanların gündeminden haberdar olmak ve bunlar üzerine kafa yormak, çeşitli konularda kitaplar okumak, yoldaşlarla tartışmak, çeşitli teknik bilgileri örgüt dışı olanaklardan öğrenmeye ve bunları örgüt içinde yaygınlaştırmaya çalışmak, bu olanakların bulunmasında yaratıcı ve ısrarlı olmak… Tüm bunlar her yoldaşın görevleri arasındadır.
Bilgili olmanın bir yönü de sanatsal bilgilere sahip olmaktır. Sanat ufkumuzu genişletir, bizi besler, duygularımızı, düşüncelerimizi yetkinleştirir, belirginleştirir. Sanata ilgisiz, duyarsız devrimcilik, komünistlik olmaz, çünkü devrimci, komünist en yoğun, en derin duyguları, düşünceleri yaşayan kişidir. Sanat da bu duyguların, düşüncelerin en güzel ifadeleridir. Nazım Hikmet’i okumadan Türkiye’de devrimcilik yapmaya çalışmak eksikliktir. Ahmed Arif, Aziz Nesin, Yaşar Kemal bilinmeden de. Brecht’i okumadan diyalektiği tam kavrayamayız. Dünyayı, Türkiye’yi, devrimleri anlatan romanları okumadan bunları tam anlayamayız. Müzik, sinema, tiyatro… Bunlar için de aynı doğrular geçerlidir. Bu nedenle tüm yoldaşlar sanatla ilgilenmelidir. Zaman yok, para yok denebilir. Doğrudur da. Ama edebiyatla ilgilenmek, okumak çok para istemez. Kitaplara birçok yoldan ulaşılabilir, bu bile bize birçok şey katacaktır.
FEDAKÂR OLMAK: KARŞI-DEVRİMİ DEVRİME FEDA EDİN!
Devrimciliğe, komünistliğe soyunmak sayısız zorluğa, acıya göğüs germeyi, birçok “rahatlığı”, “kolaylığı” terketmeyi gerektirir. Dünyadaki tüm zulmü, zorlukları, acıları ortadan kaldırmanın yolu onları alt etmekten geçiyor. Onları alt etmenin yolu ise onları yaşamaktan. Turgut Uyar’ın ifadesiyle “ne kadar acı geçmişse dünyadan, ne kadar hüzün geçmişse hepsini yaşayacağız bir bir dünyada”. Ancak böylesi bir yaşam bizi özgürlükler dünyasına götürebilir, ancak tüm zorlukları alt ederek zafere ulaşabiliriz. Zorluklardan kaçılarak devrim yapılamaz. Devrim canla, kanla, terle olur. Uluslararası Komünist Hareket’in, partimizin, Türkiye Devrimci Hareketi’nin tarihi bize bu konuda ilham verecek örneklerle doludur. Ve bugün sahip olduğumuz maddi, manevi tüm değerler yoldaşların, devrimcilerin sınırsız, hesapsız fedakârlıklarının sonucudur.
Devrimcilik, komünistlik devrimden başka kişisel hiçbir hesabı, beklentisi olmamaktır. Gerektiğinde devrim için her şeyden vazgeçebilmek demektir. Gerektiğinde devrim için vazgeçilemeyecek her şey zaafımızdır, bizi karşı-devrime bağlayan bağlardır. Hiçbir şey devrimci mücadelenin bize verdiği özgürleşmeyi, insanlaşmayı bize sağlayamaz. Onunla çelişen her şey bizi köleleştirir, insan-dışılaştırır. Bu anlamda devrim için yapılan fedakarlıklar bir lütuf değildir, karşı-devrimin devrime feda edilmesidir, özgürleşmenin, insanlaşmanın adımlarıdır.
Bir devrimcinin, komünistin kendisine örnek alacağı kişiler Ahmet, Mehmet, Ayşe, Fatma değildir. “O yapmıyor, ben de yapmam” diyemeyiz. Sınıf mücadelesine herkes birey olarak katılır ve hedeflerimize uygun olarak şekillenmeyi önüne hedef olarak koyar, koymalıdır. Eğer illa birilerini ölçüt alacaksak olumlu yığınla örnek var, kendimize bunları örnek almalıyız.
Devrimin kolay olmadığını, devrimciliğin bedellerinin olduğunu herkes biliyor. Ülkemizde, dünyada yaşananlar bunu bize tekrar tekrar gösteriyor. Devrim kendisinin önünde engel olan ne varsa onu kesip atmamızı ister. Sınıf mücadelesinde durmaksızın emek harcamak, tehlikelere atılmak, aileyi, sevgiliyi bir kenara koymak, işkencelere, yıllarca zindanlara dayanmak, aç kalmak, açıkta kalmak, dağları mesken tutmak ve canını vermek kaçınılmazdır, zorunludur. Bir devrimci, komünist kendini bunlara göre hazırlamalı, şekillendirmeli ve yetkinleştirmelidir. Devrimin, partinin ihtiyaçlarının yerine getirilmesine engel olan ne varsa tereddütsüzce aşılmalıdır. Devrimciler de devrime engel olurlarsa devrim hayal olur.
GB’mizin şu anki pratiğinin çok üst düzeyde fedakârlıkları birçok yoldaştan beklediğini söyleyemeyiz. Yani şu anda çok fedakârlık yapıyoruz düşüncesi koca bir yanılsamadır. Buna rağmen yine de gerekli fedakârlıklar dahi yeterince gösterilmemektedir. Devrim mücadelesi soyut bir kavram değildir, tüm görevlerimizin toplamıdır. Tek bir görevi dahi yapmamak, aksatmak, geciktirmek devrime zarardır. Aile, okul, sevgili, “rahat yaşam”, yan gelip yatmak, gevezelik bir görevi yapmaya tercih ediliyorsa devrimcilikten söz etmek kandırmacadır.
Partimizin yaşadığı olumsuzluklar bazı yoldaşlarca fedakârlık göstermemelerinin gerekçesi olarak gösterilmektedir. Ama bu tamamen yanlıştır. Eğer devrimciysek, komünistsek asıl zor günlerde daha çok fedakârlık göstermeliyiz. “Dost düşman zor günde belli olur” der halkımız. Eğer partinin, devrimin gerçek dostları, neferleriysek zor günlerde görevlere daha sıkı sarılmalı, daha fedakâr olmalıyız. Eğer bunu yapmıyorsak, bunu açık yüreklilikle kabul etmeli ve aşmaya çalışmalıyız. Kimse kusursuz, hatasız olamaz. Sınıf mücadelesinde tökezlemek, düşmek doğaldır. Doğal olmayan gerçek nedenlere gözlerimizi kapamak, mazeretler aramaktır. Böylesi tavırlar toparlanmayı, tekrar ayağa doğrulmayı da imkânsızlaştırır. Oysa gerçekliliğimizi apaçık ortaya koyarsak daha güçlü bir şekilde sınıf mücadelesine sarılmanın yolunu açmış oluruz.
Yoldaşlar;
Önümüzde birçok görev var. Ama hepsini yerine getirebiliriz. Israrlı, kararlı ve yaratıcı bir çalışmayla birbirimize sımsıkı kenetlenerek ve hatalarımızın üzerine amansızca giderek bunu başarabiliriz. Bunları yaparken aklımızdan çıkarmamamız gereken hedefimiz devrimin yılmaz kadroları olmaktır. Devrimin kadrosu olmak sınıf mücadelesinin hangi alanında, partinin hangi komitesinde olursak olalım, devrime yapabileceğimiz katkıları tüm benliğimizle sunmak ve bunları sürekli geliştirmektir. Bunu gerçekleştiren örgütün en alt biriminde de olsa devrimin kadrosudur, bunu gerçekleştirmeyen örgütün tepesinde de olsa devrimin kadrosu değildir. Bu yazıda devrimin kadrosu olabilmek için gerekli temel özellikleri ortaya koymaya çalıştık. Tüm faaliyetimizde bu temel özellikleri edinmek, geliştirmek ve yaygınlaştırmak için canla başla çalışmalıyız. Kendimize biçtiğimiz, hedeflediğimiz sıfatlara layık olmamızın yolu buradan geçmektedir. DEVRİMİN KADROLARI OLMAK İÇİN; ATAK OLUN, BİLİNÇLİ OLUN, FEDAKÂR OLUN!