[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Gazetemiz Yeni Demokrasi- okurlarımızın da dikkatini çektiği gibi bir süredir orta sayfası olan “Kolektif Doğrultu” da kitle çizgisi kavramı üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu, teorik bir merakın kamçıladığı türden değil, kolektifin ve tüm faaliyetçilerin politik, pratik çalışmasının önünü açma, kitle çalışmamızda etkili sonuçlar alma amaçlı bir yoğunlaşmadır. Doğru politikalar oluşturmanın, o politikaları doğru pratiklerle üst aşamaya taşımanın yolu doğru bir kitle çizgisinden geçer. Doğru politika kitlelerin çıkarına hizmet eden politikalardır, bu politikaların doğru araç ve yöntemlerle kitlelere taşınması ise doğru pratiklerdir. Fakat kitle çizgisi, doğru politika ve doğru pratik kendini halkına adamış, kendi geleceğini halkın geleceği içerisinde eritmiş militan faaliyetçilerle anlam kazanır. Bir komünistin, bir devrimcinin hem kendisi hem de başkası yani hem komünist hem burjuva olduğunu biliyoruz. Yani saf/salt bir komünist devrimci yoktur; o, kimi durum ve koşullarda bir burjuva gibi düşünür ve hareket eder. O esas yönü proletaryanın çıkarlarına bağlı, bu çıkarlar için mücadele eden olduğu için komünist devrimcidir. Baskın yön komünist olsa da burjuva olan tali yön, o meşum yüzünü, fedakârlıktaki cimriliğimizde, görev ve sorumlulukları tavsamamızda, sağcı veya solcu düşünce ve pratiğimizde vs. gösterip durur. Devrimci çalışmamızın güç ve etkisini düşüren bu sonuçlar kendimizdeki burjuvaziyi kavrayıp kavramamayla, ona karşı bilinçli bir mücadeleyle geriletilebilir. İdeolojik, politik zaaflar hakkında çıkan yazı ve makaleler bu mücadelenin bir parçasıdır. Bu yazılar kişinin kendi ağırlıklarını gözden geçirmesi, bunlardan kurtulması ve böylelikle zihnini özgürlüğe kavuşturması (Mao) mücadelesine katkı sunmak içindir; ama öncelikle kişinin kendi ağırlıklarını sorunlaştırması yani kendisinde olan geriyi-burjuva/feodal düşünce ve davranışı görmesi ve incelemesi gerekir.
Kişi kendisinin bir çelişki olduğunu yani iki çizgiye ve bu çizgiler arasında sürekli bir mücadeleye sahne olduğunu bilerek hareket etmeli (Proletarya Partisi’ne ve parçası olan her komiteye özellikle görev düştüğünü belirtmekle yetinelim,) böylece içteki mücadeleye bilinçli biçimde önderlik etmiş olur. Kişinin ve hatta kimi zaman PP’nin kendi gerçekliğini görmesini engelleyen, kendi gerçekliğinden kopmasına yol açan düşünce ve davranış halleri söz konusudur: Bunlardan biri kibirdir!
Kibir kavramı sözlükte “kendini herkesten üstün tutma, büyüklenme” veya “kişinin kendini üstün görmesi ve bu duyguyla başkasını aşağılaması” olarak tanımlanıyor. Kibirli insan hakkında ise “kendine toz kondurmayan ve her söylediğinin doğru olduğunu düşünen kişi” diyor. Kendisine “yanılmaz” payesi biçen, kendi dışındakileri ise yanlışların, olumsuzlukların, yolunda gitmeyen şeylerin sorumlusu veya sebebi olarak gören, kendisinin her şey, diğerlerinin ise işe yaramaz olduğunu düşünen insanlara hemen her yerde rastlamaktayız. Kibirlilik/büyüklük taslama dediğimiz düşünce ve davranış biçimine daha inceltilmiş olarak PP’nde de rastlamaktayız. Mao Zedung incelendiğinde kibir sorununa özellikle değindiğini, bunu mücadele edilmesi zorunlu bir mesele olarak değerlendirdiğini görürüz. Bu da sorunun özel değil genel olduğunu ve bir sınıf tavrı olarak ortaya çıktığını gösteriyor.
Bir militanın düşünce ve davranışlarına kibrin gölgesinin düşmesi demek, kitle çizgisini uygularken hataya düşmesi demektir. Böyle bir militan kitlelerin öğrencisi olmakta zorlanır, kendini bilgili ve kitlelerin üstünde görme düşüncesi onun öğrenme sürecini frenler. Kitlelerin içinde olmak, kitlelerle iç içe olmak aynı ortamda bulunmaya indirgenemez, esas olarak kitlelerin koşullarını ve o koşullar içerisinde şekillenen eğilimleri anlamaktır. Bu sayede onlarda ham olarak mevcut bulunan düşünce ve anlayışları, eğilimleri kavrar ve sistematize ederiz. Kitlelerin eğilimlerini kavradığımızda bir hareket yaratma imkânına kavuşmuş oluruz. Oysa ki birle hareket edildiğinde kitlelerden öğrenen değil, bir bilen olarak kitlelere öğreten oluruz. “Kitlelerden öğrenme ve öğretme” biçimindeki sürekli olması gereken süreç, kitlelere hep öğreten sürece dönüşür. Kendi dışındakilerden öğrenme kitlelerle sınırlı kalmaz, kolektifin siyasal-teorik çalışmalarına da kapalı, mesafeli olunur. Onun kibri öğrenme isteğini, öğrenme koşullarını hep bloke eder, Mao kibirli kadro ve savaşçılara “Hiçbir işe yaramaz kibrini bir kenara atıp, öğrenci olmayı içten kabul etmelisin” diye seslenmişti. Kibir, bir militan için, kitlelerden kitlelere süreci önünde dikilmekle, onlardan öğrenmeye ket vurmakla kalmıyor, büyüklük taslama, böbürlenme, büyüklenme özelliğiyle kitlelerden dıştalanmaya, kopmaya da yol açıyor.
Kibirlenme, kibirlilik sorunu, kitlelerle birleşmeyi darbelediği gibi, bir KP içerisinde birliği de zedeler. Olumsuzlukları kendi dışında aramaya yönelmek, kendi dışındakileri işe yaramaz olarak değerlendirmek, kendini diğerlerinden ayrı bir yere koymak KP’nin birliğini bozmaya hizmet eden türden sonuçlar üretir.
Kibrin olduğu yerde olması pek mümkün olmayan sorunlardan biri de eleştiri – özeleştiridir. Kibirli bir militan yanlış yaptığını, başarısızlığın kendisinden kaynaklandığını düşünmez, kendisinde değiştirmesi, dönüştürmesi gereken yönlerin de olacağına ihtimal vermez. Kendi hakkında düşündüğü şeyin diğerleri tarafından da düşünüldüğünü veya düşünülmesi gerektiğini kabul eder. Bu yüzden eleştirilere kapalı olur. Dahası eleştiriyi kendisine dönük bir saldırı olarak kabul eder ve uygun biçimde konumlanır. Kibirden musdarip bir militan eleştiri ve öz eleştiriyi gelişmenin motoru olarak değerlendirmez. Kendisi söz konusu olduğunda teknik bir mesele düzeyine indirger, dışındakiler söz konusu olduğunda ise ilgisiz kalmakla, hegemonya kurmak arasında değişen tavırlar sergiler.
Kibirle böbürlenme bir arada, iç içedir. Böbürlenmek kibrin tezahürlerinden biridir. Komünistler sınıf mücadelesiyle ilişkisini bilinçli kuran kişilerdir. Modern proletarya ve onun ideolojisi olan MLM ortaya çıktıktan itibaren modern komünizmin koşulları da ortaya çıktı. Özel mülkiyet ve onun üzerinde yükselen sınıf gerçekliği belli koşulların ürünüdür ve proletarya bu koşulları yok edecek yegâne güçtür. MLM proletaryanın komünizm mücadelesinde yol göstericisi, KP’ler ise önderlik karargâhıdır. Komünistler insan ve doğanın özgürleşmesi için KP’leri ve onların önderlik ettiği savaşları zorunlu koşul olarak görür. Sınıflar savaşıyla ilişkisini de bu bilinçle belirler. Ölmesi-öldürmesi, yoksun kalması, zindanlar yatması vs tercihinin bir sonucudur. O her şeyiyle komünizme adanmıştır. Öyleyse böbürlenme bir komüniste yabancı kavramdır. Yabancı kavram olmak zorundadır. Kibirdir komünisti böbürlenmeye götüren. Devrim için yaptığı tüm hizmetler, onun halka olan borcunun ödenmiş kısmıdır sadece.
Bir komünistin düşünce ve davranışlarında kibir değil, mütevazılık olmalı, olmak zorundadır. Mütevazılık ya da alçakgönüllülük bilincimizi keskinleştirir. Bizi esas meseleye odaklandırır. Kitlelerle birleşmemiz, onlarla güçlü bağlar geliştirmemiz kadar, KP içerisindeki birliğe de katkı sunar. Babuşkin ismini unutmayalım. Yaklaşık 15 yılı bulan devrimci yaşamı zindanlar, sürgünler ve zorlu parti görevleriyle geçmiş bir komünisttir Babuşkin. En son görevi Partiyi silahlandırmaktır. Beş yoldaşıyla birlikte silah ve cephane dolu bir arabaya eşlik ederken Çarın askerleriyle karşılaşırlar. İşkencelere rağmen konuşmazlar. Parti Babuşkin ve beş yoldaşının kurşuna dizildiğini ölümlerinden dört yıl sonra, 1910 yılında öğrenir. Çarın ordusu katletmiştir. İsimlerini öğrenemedikleri için kayıtlara “kimliği belirsiz teröristler” olarak geçmişlerdir. Babuşkin’den, bu isimsiz ölüden, fedakârlığın, atılganlığın ve sadeliğin timsali bu büyük komünistten öğrenelim. Lenin mezarı başında yaptığı konuşmada Rus Devrimiyle Babuşkin ilişkisini şöyle kurmuştu: “Böylesi savaşçıların, proleter kitleler arasındaki yorulmaz, kahramanca, sebatlı çalışması olmasaydı, RSDİP bırakın 10 yılı, 10 ay yaşayamazdı.” Kibirlilikten sakınmak ve Babuşkinvari sadelik, mütevazı bir devrimcilik biricik tarzımız olmalı.