Devrimci kişiliği geliştirme ve koruma, devrimci mücadelenin gelişmesi ve gerilemesine paralel olarak devrimciliğin gündemi olmuştur. Devrimci kişilik devrimci mücadeleyle direkt ilişkisi olan bir olgudur. Devrimci mücadele gelişip güçlendiğinde o mücadele içerisinde olan kitlelerin devrimci kişiliği de gelişip güçlenir. Mücadeleden geriye düşmeler başladığında ise devrimci kişilikte bunun etkisi görülüp aşınmalar, gerilemeler de yaşanabilir.
Son 4-5 yıldır devrimci mücadelenin oldukça gerilediğini söylenmek abartı olmayacaktır. Faşizmin azgın saldırıları karşısında halkı direniş saflarında örgütleyecek politikalar geliştirilememiştir. Bunun bir sonucu olarak, başka şeyleri dışta tutarak, burjuva ideolojinin devrimci saflarda değişik görünümler altında etkisi artmıştır. Devrimci saflarda açıktan kopmalar attığı gibi daha çok da sureti devrimci ama kendisi burjuva olan kişilikler devrimci saflarda çokça görünür olmaya başlamıştır. Bu da doğallığında emekçi halkın ve devrimcilerin bu yaşanılanı şaşkınlık içinde sorgulamalarını beraberinde getirmiştir. Yaşanılanın ne olduğu doğru bir şekilde ortaya konmaz ise buna karşı mücadele de etkili bir şekilde yürütülemez.
Devrimci kişilik nedir? Bu soruyu tüm devrimci mücadele militanları kendilerine sormalı ve doygun yanıtlar vermelidir. Bilinmez ve kişiden kişiye değişen bir yanıttan öte devrimci kişilik, devrimciliğe özgü belirgin özelliklerdir. İdeolojik, politik, kültürel, ahlaki devrimci değerler bütünüdür. Devrimciliğe yakışan, devrimciliğin gerekliliği olan davranış ve pratik biçimidir. Yine devrimci yaşam içinde edinilen değerler ve pratikler bütünüdür. Devrimciliğin ayırt edici niteliğidir, devrimci olmayanlardan ayıran temel belirtilerdir, üstün ana özellikleridir.
Devrimcilik, sisteme karşı ideolojik, politik, askeri karşı duruştur. İdeolojik olarak Marksizm-Leninizm-Maoizm’le donanmadır. Politik olarak hakim sınıfların iktidarını yıkıp halk iktidarı kurmayı tüm çalışmalarının merkezine oturtmadır. Örgütsel olarak yer altı çalışmasının esaslığına paralel çalışmadır. Kültürel olarak hakim sınıf kültürünü cepheden reddetme, halkın ve devrimcilerin yaratmış olduğu tüm değerleri sahiplenme, onlarla donanma ve onları gözbebeği gibi korumadır. Devrimci kişiliğin en belirgin özelliklerinden birisi de teori ve pratik uyumdur. Devrim için savaşmayana devrimci payesi fazla gelir. Devrimci kişiliğin başında da bu gelir. Devrimci değerlerin başında işkencehanelerde dağ başlarında, sokakta, evde her kuşatma durumunda asla teslim olmama, kızıl direnme ruhunu yaşatma gelir. Şehremini’den Taşova’ya; Dumanlı’dan Aliboğazı’na; Diyarbakır’dan Gayrettepe’ye ortaya konan yaratılan bu devrimci değerlerdir.
Devrimcilik tüm değerleri ile birlikte sisteme karşı olmaktır. Sınıfsal sömürünün tüm biçimlerine feodalinden kapitalistine kadar tüm sömürü biçimlerine karşı savaşımdır. Metaların değişim değeri üzerinden kurulan ilişkilere bu anlamıyla artı-değer sömürüsüne karşı duruştur.
Devrimci kişilik birey merkezli düşünülen, felsefe ve pratiğin olumsuzlanması kolektif, sınıf merkezli bir felsefe ve pratiğin rehber edinilmesidir. Bundan dolayıdır ki birey ve bireycilik merkezli tüm ideolojilerle savaşımdır. Önce “ben” değil “biz”, halk, ezilen sınıflar diyebilmektir. Bireyciliği öldürmektir; sınıf bilincini, kolektif bilincin geliştirilmesi ve tüm patiklere yön verilmesidir.
Devrimci kişiliğin bir başka parametresi dürüstlük, açıklık ve samimiyettir. Burjuvazinin üretim ilişkilerindeki konumundan dolayı ikiyüzlülük, yalancılık, samimiyetsizlik, alçaklık, kar amacı dışında hiçbir değer sahibi olmaması kişiliğin temel özellikleridir. Devrimcilik ise tam bunların karşısı olmak bunlarla savaşma pratiğidir. Yani açık sözlü olmak, halka, kolektife, devrimci dostlara karşı açık ve samimi olmaktır. Samimiyetin açık ifadesi yaptıklarımız ve yapacaklarımızın açıkça ifade edilmesidir. Hatalarımızın açıkça ortaya konulup özeleştirisinin verilmesidir.
Devrimciliğin bazı parametrelerini ifade etik. Amacımız bir bütün güncelde devrimciliğin ne anlama geldiğini anlatmak olmadığı için yalnızca bunları konunun anlaşılması için ortaya konulmasının yettiğini düşünüyoruz.
Devrimci kişilik dinamik bir olgudur. Bir devrimci faaliyet içinde bulunup kendisini ideolojik-politik-kültürel geliştirebildiği gibi gerileyebilir de. Devrimci kişilik bir kez kazanıldıktan sonra durağan bir şekilde kalmaz, gelişme ya da gerileme içerisine gelişebilir. Tüm olgular gibi bu olguda da iki zıtlık mücadele halinde vardır ve bu da devrimci kişiliğin değişkenliğini koşullamaktadır. Sınıf mücadelesinin ve kolektifin içinde bulunduğu durum kişinin gelmiş olduğu sınıf, sınıf bilinci, ideolojik-politik donanım olgu içindeki çelişmenin hangi yöne hareket edeceğini, evirileceğini belirler.
Son yıllarda sınıf mücadelesinde komünist ve devrimcilerin geriye düşmesi dolayısıyla devrimci değerler de ve buna paralel devrimci kişilikte, bir aşınmanın olduğundan bahsettik. Yayınlarımızda ideolojik mücadele kapsamında yazılanların hepsi bu aşınmaya karşı verilen bir mücadele olarak da okunmalıdır. Son yıllarda mücadelenin seyri kaynaklı devrimcilikte aşınmanın bir yansıması da proletarya partisi içerisinde yaşandı. Bunun bir sonucu olarak devrimci değerleri ayaklar altına alarak ve onlardan uzaklaşmanın somut ifadesi olarak da hizip ortaya çıktı. Hizibin devrimci olmayan pratikleri karşısında, “bu kadar da olmaz”, “daha dün yoldaş dediklerimiz nasıl bunları yapar” gibi serzenişler ortaya kondu. Hatta kolektife gönül vermiş halkımız ve militanları da kolektifin kadro ve militan yetiştirme anlayışlarını sorgular oldular elbette ki sorgulama doğrudur. Ama bilinmelidir ki ciddi analizler içermeyen sorgulamalardan doğru sentezler üretilmez.
Öncelikle tek tek bireyler üzerinden yapılan sorgulamalardan doğru sonuç üretilemeyeceğini görmeliyiz. Tarihi yapanlar, bireyler değil sınıf mücadelesidir, sınıflardır. O zaman sınıf mücadelesinin her alanda devam ettiğini bir kez daha pratiğin öğreticiliğinde ortaya koymalıyız. KP içinde de sınıf mücadelesinin her an devam ettiğinin somutlukta ifadesini yaşıyoruz. Onun içindir ki sorunu kadro yetiştirme merkezli değil ideolojik mücadelenin önemi, hayatiyeti merkezli sorgulama yapmalıyız. İdeolojik mücadele “iç”te savsaklandığında burjuvazinin yeşermesine zemin hazırlanmış olur. Burjuvazi ile proletarya arasındaki mücadele tek tek bireyler üzerinden de devam eder. Bu bağlamda devrimci kişiliklerde karşıtına dönüşebilir. Bunun için ideolojik mücadele tek tek pratik ve bireylerden organlara kadar hassasiyetle yürütülmelidir. Elbette kolektif içinde bunu yapmakla sorumlu olan ilk yer önderliktir.
İdeolojik mücadele gündelik yaşamdan politik faaliyetlere kadar geniş bir alanda yürütülmediğinde; “bundan bir şey olmaz”, “ufak bir şeydir” diye “dile getirmeye değmez” denildiğinde, “saygın bir yoldaşımdır” denip yanlış karşısında susulduğunda burjuvaziye davet çıkardığımızı bilmeliyiz. Bütün bunları yapmadığımızda kolektife, halkımıza, yoldaşlarımıza ve mücadeleye zarar verdiğimizi bilmeliyiz.
Bireycilik ve burjuva anlayışlar karşısında her sessizlik burjuvaziye hizmettir. Proletaryadan, devrimcilikten her uzaklaşma burjuvaziye, sisteme yakınlaşmadır. Devrimci kişilikteki her aşınma, uzaklaşma burjuva kişiliklerin yeşerme ve gelişme zeminidir. İşte “mülkiyet” olayında devrimcilikten uzaklaşılınca sisteme nasıl yakınlaşıldığı açıkça görülmüştür. Yine devrimci değerlerle yaratılmış mevziler terk edilerek burjuvaziye yakınlaşıldığında görülmüştür.
İdeolojik mücadele yürütülmediği sürece düşmanın fiili saldırıları etkili olur. Bu da içte ideolojik çatışmayı keskinleştirir, işte bundandır ki bu dönemlerde bedel ödenen halkı örgütlemeye yönelik emek harcama ve illegal çalışma zayıflar. Halka inançsızlığın geliştiği durumlarda “tehlikeli” görevlerden kaçınma, bireyciliğin ürünü “mülteci devrimciliği” ortaya çıkar. Tabii ki şu da unutulmamalı; böylesi dönemlerde proleter bilinçle donanmış, asla devrimcilikten taviz vermeyenler son sözü söyleyip tarihe not düşerler. “Mülteci devrimciliğin” kutsandığı esas devrimci mevzilerden kaçıldığı dönemlerde gelişmenin yönünü belirleyenler; “komünistler zor görevlerin insanıdır” deyip, zor görevleri omuzlayanlar; tüm olumsuz koşullara ve kuşatılmışlığa rağmen teslimiyeti değil, direnişin kızıl bayrağını taşıyanlardır. Bunlar Gül’lerdir, Hasret’lerdir. Yine de sorun bağlamında yanlış yaklaşımlardan birisi de devrimci kişiliğin dinamikliği unutularak devrimciliğin değerlendirilmesini bugünkü pratik duruşa göre değil geçmişte yapılanlara göre değerlendirilmesidir. Geçmişte devrimci görevleri ve sorumlulukları yerine getirenler hatta kahramanlıkları ortaya koyanlar gelişmenin bir aşamasında gerileyip devrimcilikten uzaklaşabilir. Hatta proletaryaya ihanet bile edebilir. Bunun örnekleri komünist partilerin tarihinde ve Proletarya Partisi tarihinde mevcuttur. Maddenin, olgunun andaki nitelikleri onun ne olduğunu belirler. Ona niteliğini veren geçmişte ne olduğu değil, şimdiki zamanda ne olduğudur. Geçmişte ne olduğu ve neye dönüştüğü; ancak olgunun değişim dinamiklerini anlamak için önemli olabilir. Bundan dolayıdır ki devrimcilik geçmişte ne yapıldığıyla değil bugün ne yapıldığı ile ölçülür-değerlendirilir. Dolayısı ile dün yoldaş dediklerimiz bugün devrimci barutlarını bitirmişse, artık devrimci olarak değerlendirilemez. Çünkü devrimciliği oluşturan değerlerden uzaklaşılmıştır. Devrimci kişilik yok olmuştur. Bu durumu hiçbir maharetli söz yığını kapatamaz. Zira devrimcilik pratik bir olgudur.
Sistemin başta bir bütün işçi sınıfı ve ezilen ulus ve milliyetler olmak üzere; onların örgütlü gücü olan devrimcilere karşı da özel saldırılarının olduğu süreçlerde, devrimci durumlarda gerilemeler yaşanır. Bu süreçlerde devrimcilik daha büyük zorluklarla karşılaşır. Askeri Faşist Cunta, darbe, OHAL dönemleri bu durumlara örnek olarak gösterilebilir. Bizim gibi sosyo-ekonomik yapıya sahip olan ülkelerde devrimciliğin varoluş koşulları zaten zorluklarla doludur. Faşist diktatörlüğe karşı eylemsel bir duruş içine girmek; ölümü, hapishaneyi, işkenceyi baştan göze almak demektir. Devrimci değerler bu koşullar içerisinde yaratılır, devrimci kişilik bu zeminde şekillenir. Tabii ki halka ve devrimcilere karşı ideolojik-politik-askeri özel saldırıların olduğu, devrimci durumun görece gerilediği durumlarda devrimciliğin, devrimcilerin, kadroların sınandığı dönemlerdir. Bu dönemlerde sınıf mücadelesi içte ve dışta keskinleşir. Bu dönemde bir kez daha burjuva kokuşmuşluğun binbir türünü yeşerten bireycilik yükselen değer olur. Devrimci değerler küçümsenir, devrimci bedel ödemeler azalır, halka, devrime, Proletarya Partisi’ne inanç zayıflar. Devrimci kişilik aşınmaya başlar. Mücadeleden kopmalar artar, bireysel kurtuluşun bir keşfi olarak “mülteci” devrimcilik gelişir.
Son dönemde Türkiye Devrimci Hareketi’nde böyle bir süreçten geçiliyor. Proletarya Partisi de bundan etkileniyor. Bu bir olgu olarak önümüzde durmaktadır. Devrimciliğin gerilemesi bir sınıf mücadelesi durumudur. Devrimci kişilikteki aşınma anlayış olarak ele alınmalı, tek tek bireyler üzerinden ele alınmamalıdır. Yaşanan süreç bir bütün ele alınmalıdır. Buradan devrimciliği geliştirecek dinamikler açığa çıkarılması, oralarda tutunup, devrimci mücadelenin geliştirilmesi başka alanlara sıçratılmalıdır. Küçük de olsa direnişle tutunulacak, her mevzi bir bütün devrimciliğin gelişme dinamiklerini içinde barındırmaktadır.
Sınıf mücadelesinin yönünü, sayıları çok az olsa bile tüm yetmezliklere ve zorluklara rağmen oralarda direnenler belirleyecektir. Tarih bunlara defalarca kez tanıktır. Bu bağlamda çözüm; durumun ağırlığı karşısında yakınmak, serzenişler içerisinde bulunmak, buradan militan yetiştirme anlayışlarını sorgulamak değildir.
Sınıf mücadelesinde neden geriye düşüldüğü sorgulanıp tüm alanlarda mücadelenin gelişme dinamikleri açığa çıkarılmalıdır. Faşist diktatörlüğün azgın saldırıları karşısında halkın direnişinin hangi noktalarda geliştirileceği sorgulanmalı ve araştırılmalıdır. Basitten karmaşığa, kırdan-şehre direniş örgütlenmelidir. Bu süreç, kırda-şehirde tek bir kişi bile olsa ortaya konan devrimci iradenin ürünü olan direnişle aşılacaktır. Süreci aşmanın dinamiği burasıdır. Soyut devrimci kişilik ve devrimci değerleri terk edenlerin tartışılması soruna çözüm olmaz. Sorun pratik bir sorundur ve çözümü de pratik alanda aranmalı ve geliştirilmelidir. Onun içindir ki olumsuz durumu gören tüm devrimciler, Proletarya Partisi militanları, kadroları görevlerinin büyüklüğünü kavrayıp görevlerine azimle sarılmalıdır. Pratik mücadelenin görevlerine dört elle sarılırken içte ve dışta ideolojik mücadele de asla ihmal edilmemeli, burjuva düşüncelere karşı başta bireycilik olmak üzere amansız savaşım yürütülmelidir. Devrimci mücadelenin geleceği bu mücadeleye bağlıdır.
*Bu makale Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 36 ve 37. sayılarından alınmıştır.