“Kaybettiğinde değil, vazgeçtiğinde yenilirsin.” (Che)
“Devrim iddiası” kavramı sınıf mücadelesi tarihi içinde sık sık gündeme gelmiş, getirilmiştir. Sözlük anlamı, “dediğinde direnmek, inat etmek” olan “iddia” kelimesine devrim hedefini eklediğimizde her şart ve koşulda devrimde/devrimcilikte inat etmek, vazgeçmemek, mücadeleye güçlü katılımı koşullayan “devrim iddiası” çıkar karşımıza. Devrimci iddia, teori ve pratiğin bütünlüğü içinde ideolojik olarak donanım, söz ve eylem birliğinin gücüyle anlamlıdır.
Devrimci iddia soyut bir kavram değil, sürekli kendini yenileyen, her dönem sürecin politik karakterine uygun olarak yeniden üretilen somut bir pratiktir. Marx’ın ünlü tezinde söylediği “dünyayı değiştirme” iradesi onun temelidir. Proleter devrimcilerin yoğunlaşacağı yer bu değişme/değiştirme iradesinin somutta nasıl karşılık bulduğu, bulacağıdır.
Peki devrimci iddiamızın sınanacağı yer neresidir? Bu sorunun cevabını Mao yoldaştan bir alıntı ile yanıtlamak mümkündür. “Bir gencin devrimci olup olmadığını tayin etmek için ölçüt nedir? Bunu nasıl fark edebiliriz? Bunun için tek ölçüt vardır, bu onun geniş işçi ve köylü yığınları ile kaynaşmayı isteyip istememesi ve bunu uygulayıp uygulamamasıdır.”
Devrim kitlelerin eseridir. Kitleler yığınlar halinde ayaklandıklarında bir sınıf, diğer sınıfı alt edebilir. Ancak kitlelerin ayaklanması yetmez, ona önderlik eden, ideolojik-politik olarak donanımlı, kitlelere bilinç taşıyabilecek, örgütleyebilecek, harekete geçirebilecek, savaştırabilecek bir öncüye ihtiyaç vardır. Günümüzde emperyalist kapitalizme ve onun uşaklarına karşı bu öncülük görevini yerine getirecek olan ise proletaryanın öncü ve örgütlü müfrezesi olan Proletarya Partisi’dir.
İşte tam da bu nedenle bu görevi üslenmiş olan bir partinin militanlarının devrim iddiasını Mao yoldaş, kitlelerle ilişkilenmede, onları örgütleme ve harekete geçirme pratiğinde somutlamıştır. Bir anlamda devrimin özneleri ile kurulan bağın, kitlelerin gücüne olan inancın, devrimci iddia ile kopmaz bir biçimde bağlı olduğunu ortaya koymaktadır.
Anlamamız ve kavramamız gereken, eğer ki devrim kitlelerin eseri ise “Kitleleri örgütlemenin, devrimi örgütlemek”, kitlelerle geliştirilen örgütlü ilişkilerin, devrimci mücadeleyi ilerletmek olduğudur. Proleter devrimcilerin, kitlelere rağmen, kitleler olmaksızın, kitleleri hedeflemeyen bir görev anlayışı yoktur, olamaz. Bunun için bilime yönelmek, proletarya partisinin stratejik yönelimini kavramak, güncel politikalar ışığında kitlelerin somut ihtiyaçlarını açığa çıkararak, onu genelle birleştirerek devrimci mücadeleye kanalize etmek ve tüm hücrelerimizle pratiğe yönelmek, proleter devrimcilerin en başat görevleridir. Bu yönelim; güçlü bir iddia kadar bunu hayata geçirecek profesyonel bir devrimci örgüte de ihtiyaç duyar. Böyle bir örgütün militanlarının da o profesyonelliği yaşama geçirecek amatör bir ruha ihtiyacı vardır. Profesyonel çalışma tarzını amatör bir ruhla hayata geçirmek için en çok ihtiyaç duyulan olgulardan bir tanesi ise devrimci heyecan/coşkudur.
İçinden geçtiğimiz süreçte gerek dünya genelinde gerekse de ülkemiz özgülünde devrimci mücadeleye yönelik egemenlerin ideolojik ve fiziki saldırılarının çok yoğun yaşandığı pratikler mevcuttur. Kuşkusuz bu saldırıların bir ayağını da yılgınlığın, karamsarlığın, devrime olan inançsızlığın körüklendiği ideolojik saldırılar oluşturmaktadır. Yani bir anlamda kitlelerde devrime, proleter devrimcilerde ise devrimci iddiaya yönelen saldırılardır. Böylesi süreçler, iradenin daha fazla sınandığı, ayakta kalmanın, direnmenin daha fazla anlamlarla yüklü olduğu süreçlerdir. Ancak ayakta kalmak ve direnmek, sadece anı kurtarmak değil, geleceği kazanma iddiasını taşıyorsa anlamlıdır. Böylesi süreçlerde ideolojik sağlamlık, proleter ideolojinin yön verdiği stratejik yönelim ve bu stratejiyi besleyen taktiksel hamlelerin kitlelerle daha güçlü buluşması, kitlelerin somut talepleriyle bütünleşmesi, “kitlelerin dağınık fikirlerinin alınarak, onların sistemli bir hale getirilmesi ve tekrar kitlelere taşınması, ta ki kitleler bunu sahiplenene kadar” anlayışından beslenen kitle çizgisinin yaşam bulması oldukça önemlidir.
Tüm bunlar taşıdığımız iddianın politik-pratik görevlerimize yansıması, yaşam bulmasıdır. Devrim gibi bir iddiamız varsa, kitlelerle buluşmalıyız. Kitlelerle iç içe olmalıyız. Devrim gibi bir iddiamız varsa devrimin politik-pratik görevlerine dört elle sarılmalıyız. Devrim gibi bir iddiamız varsa onun sadece söylemde değil aynı zamanda ve esas olarak pratikte yaşam bulmasını sağlamalıyız. Ancak bunları pratiğe dökmek de, Sefagül Kesgin yoldaşın dediği gibi “Bir şeyi istemek yetmez. Onu şiddetle arzulamak gerekmektedir.” sözlerinin yaşam bulduğu oranda mümkündür. İsteği şiddetli arzuya çevirecek olan ise onun heyecanını sürekli hissedebilmekten geçmektedir.
İDDİAMIZ VARSA KAZANACAĞIMIZ ŞEY İÇİN HEYECAN DUYARIZ
Tüm duygularımızı şekillendiren olguların maddi temeli olduğu gibi devrimci heyecanımızı besleyen esas olgu da sınıf mücadelesinin kendisidir. Sınıf mücadelesi bütünlüklü bir olgudur. Parçadaki gelişmelerin, direnişlerin, zaferlerin, yenilgilerin toplamıdır. Tüm bu süreçlerin toplamında, zafer anlarında, ileriye doğru atılan güçlü hamlelerde, kitlelerin kendiliğinden de olsa gelişen toplumsal/sınıfsal hareketlerinde yaşadığımız coşku ve heyecanı, gerileme dönemlerinde, pratik yenilgilerde, kitlelerin tekil ve dağınık da olsa geleceğe bir tuğla ören direnişlerinde ders ve deneyimler çıkarmasını bilerek yaşamak zorundayız.
Kuşkusuz zaferler devrim mücadelemizin olumlu ve büyütülmesi gereken adımları ise yenilgiler de ders ve deneyimlerle ileriyi hedeflediğimiz oranda tarihsel anlamlar barındıran pratiklerin yaşam bulmuş halidir. Yaşamın çelişkilerle dolu olduğu, her şeyin karşıtıyla var olduğu gerçekliği bizlere hiçbir şeyin tek düze ve sürekli ileriye doğru bir hareket halinde olmadığını anlatmaktadır.
İşte bu değişkenlik halinde dahi iddia ile yoğrulmuş bir devrimci heyecan, her anı devrimin lehine sorgulamaya, devrim mücadelesine hizmet etmemize yarayacaktır. Böylesi bir birliktelik, akıl ve mantığın duygularla birleştiği, ona yön verdiği pratik konumlanıştır. Heyecan bir duygu yoğunlaşmasıdır. Devrimci heyecanı salt duygu olmaktan çıkaran ise ona rengini veren devrimci iddiamızdır. Devrimci heyecan; proleter devrimciler açısından, örgütün ve kitlelerin herhangi bir eyleminde, pratiğinde yükselen, sonradan sönümlenen değil, sürekliliğin sağlanması, her daim diri tutulması gereken bir olgudur devrimci heyecan. Bu hangi göreve yaklaşım olursa olsun iş bitiriciliği, göreve kilitlenmeyi, sonuç alıcılığı güçlendirir. Kitlelerin kendiliğinden gelişen, heyecan veren, parçada yaşanan coşkularını bir sonraki aşamaya taşımamıza, stratejik hedefe yönlendirmemize yardımcı olur. Bunun için, devrimci heyecanımızı diri tutacak olan esas nokta, stratejik hedefe kilitlenmektir. Yürüdüğümüz yolun uzun soluklu olduğunu kavramak, inişli-çıkışlı bir seyir izleyeceğini anlayabilmek, yengiler kadar yenilgileri de içinde barındıracağını bilmek bu yürüyüşte devrimci heyecanımızın sürekli olarak diri kalmasına yardımcı olur. Ancak bu sadece bilme-anlama ve kavramayla değil bizzat pratiğin içine atılma, günün 24 saatini, yaşamın her anını devrime adamayla mümkün olacaktır. Yani bilme ve yapma arasında köprü kuran devrimci pratiğin kendisi, esas olarak da kitlelerle iç içe, onlardan öğrenen, onlarla yürüyen, kitleleri hedefleyen bir pratikle mümkün olabilir.
Böyle olunca kitlelerin somut taleplerle anlık eylemlerinin devrimci heyecanını da kuşanır ve kitlelerle birlikte harekete geçtiğimiz oranda ekonomik-sosyal-kültürel-siyasal-ulusal talepli eylemlerini stratejik hedefe yöneltebiliriz. Aksi takdirde kazanımla ya da yenilgiyle sonuçlansın, kitlelerin eylemleri bizler için anda yarattığı coşkudan öte bir anlam ifade etmez. Yaşadığı tarihsel koşullarda, Kaypakkaya yoldaşın devrimci heyecanını sürekli diri tutan şey, bilime ve kitlelere inancı, kitle eylemlerinde onların parçadaki gücünü görebilmesine yardımcı olan katılımı olmuştur. Bunu ancak kitle eylemlerinde kitlelerle iç içe olarak yapmıştır. Değirmendere köylü direnişi, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, Kürecik ve Dersim başta olmak üzere kitlelerle iç içe bir devrimci faaliyet içinde olması, inandığı bilim ışığında Türkiye devriminin yolunu çizmesine, onun pratiğinde her an devrimci heyecanla aktif görev almasına yardımcı olmuştur. Faşizm tarafından bastırılan kitle eylemlerinde dahi, kitlelerin harekete geçtiğinde egemenler açısından korku dağları yarattığına şahit olduğu pratiklere dahil olması bu heyecanını sürekli diri tutmasını sağlamıştır. Bundandır ki, “Halkla, partinin çıkarları çatıştığında esas olan halkın çıkarı” demiştir. Ve devrimci yaşamı boyunca da halkın çıkarlarına hizmet eden bir pratiğin temsilcisi olarak Proletarya Partisi’ni yaratmıştır.
Devrimci heyecanı diri tutacak olan devrimci eylemdir. Devrimci eylemin en temel sacayağı kitlelerle bütünleşen bir pratiğin adımlarını atabilmektir. Şimdi biz İbrahim yoldaşın mirasçıları olarak, böyle bir partinin militanları olarak, “halka hizmet” şiarını kuşanarak, mütevazı ama ileriye doğru güçlü adımları atabilmek için kitlelerin içinde, onların heyecanlarından esinlenerek, parçalı olanı bütüne kanalize ederek bir konumlanış içinde olmalıyız.
Bugün içinden geçtiğimiz süreçte, faşizmin en azgın saldırılarla kitlelere ve onların öncülerine saldırdığı süreçte yapmamız gerekenlerin esin kaynağı buralar olmalıdır. Karanlığın en koyu olduğu anda dahi, tünelin sonunda beliren ışık misali kitlelerin parçalı eylemlerle yaktığı ışığa yüzümüzü dönmeliyiz. Bu parçalı duruşu tek bir noktaya yönelterek ışığın gücünü arttırmalı ve yolumuzu aydınlatmasına çalışmalıyız.
Bunun için bugün yetersiz ve cılız da olsa direnişte olan işçilerin, doğasına sahip çıkan köylülerin, üniversitelerde hakları için direnen öğrencilerin, işsizliğe, yoksulluğa karşı sesini çıkaran emekçilerin, kötü çalışma koşullarına karşı haykırışta bulunan sağlık emekçilerinin, bil cümle ışık yakan kitlelerin direnişlerine yüzümüzü dönmeliyiz. “Bize gerekli olan şey, heyecanlı fakat sakin bir ruh hali ve sıkı fakat düzenli bir çalışmadır.” (Mao)
Bu çalışmanın Proletarya Partisi’nin yön gösterdiği çizgide, kitlelerle birlikte yaşam bulabileceğini bilinçlerden çıkarmamalıyız. “Korkmuyoruz, Vazgeçmiyoruz, Direneceğiz, Kazanacağız” şiarları bugün küçük de olsa haykırılıyorsa, onun büyümesine hizmet edecek politik yönelim ve devrimci pratiğimizle geleceği kazanma iddiasıyla görevlerimize yüklenmeliyiz.