Kadına yönelik şiddet dediğimizde akla ilk gelen ve ilk algılanan fiziksel şiddet olurken diğer şiddet çeşitleri, kanıksanan veya görülmeyen ya da önemsenmeyen bir şiddet biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Normalleştirilen şiddet çeşitlerinden biri ise kadına yönelik uygulanan psikolojik şiddettir. Psikolojik şiddet, fiziksel şiddet ve cinsel şiddet gibi kadın bedenine yönelik “açık” saldırı halini içermeyen diğer şiddet çeşitlerine göre daha yaygın uygulanan ve aynı zamanda fiziksel, cinsel şiddet vd. şiddet eylemlerinin zeminini hazırlayıp güçlendiren bir özelliğe sahiptir. Yine fiziksel, cinsel ve ekonomik şiddet çeşitlerinin kadınlar üzerinde yarattığı psikolojik yansımaları da psikolojik şiddet olarak tarif edilmektedir. Çünkü tüm şiddet türlerinin hem tekil kadının psikolojisine hem de toplum psikolojisine yansımaları vardır. Bu olgular birbirinden koparılmamalıdır. Bu sebeple kadınlar diğer (fiziksel, cinsel, ekonomik) şiddet biçimlerinin de sonucu olan psikolojik şiddet boyutunu daha katmerli yaşamakta ve psikolojik şiddet diye tarif edebileceğimiz bu baskı altında yaşamlarını sürdürmektedir. Bunun yanı sıra kadınlara yönelik psikolojik şiddet biçimleri farklılıklar göstermekte çok farklı psikolojik şiddet tarifleri yapılabilmektedir.
Psikolojik şiddet biçimleri sözel şiddet olarak algılanmakta yer yer psikolojik şiddetin tanımı kriminalize edilerek kapsamı da daraltılabilmektedir. Psikolojik şiddet, yapılan birçok tanımda şöyle açıklanmaktadır; Karşı tarafı aşağılamak, etiketlemek, ifade biçimlerinin ötesinde kadının sosyal çevresiyle ilişkilerine zarar vererek onu yalıtmak, yalnızlaştırmak, yok saymak, duygu durumunu bozacak şekilde yaklaşmak, güvenlik algısını bozmak, çevreden algıladığı tehdit durumlarını süreklileştirmek, kendine olan güvenini sarsmak, itibarını zedeleyici söylemleri yaymak, kendisini geliştirmesini engellemek, kıskançlık gerekçesiyle kontrol altında tutmak, mail-telefon-mesaj gibi iletişim kanallarını kontrol etmek, sokakta evinde işinde ısrarlı şekilde takip etmek, gücüne ve becerilerine uygun olmayan işlerden ve iş yükünden sorumlu tutmak gibi sayısız saldırgan davranış psikolojik şiddet olarak tarif edilebilir.
Bütün bunları ifade ederken kadına yönelik psikolojik şiddet konusunda karşımıza çıkan bir diğer konu toplumsal bilinç olgusudur ve çoğunlukla göz ardı edilebilmektedir. Toplumların hareketine bağlı olarak gelişen bilinç bu süreç boyunca sürekli bir ilerleme halindedir. Yani daha geri toplumlarda kadın olmanın şartları olarak kanıksatılan birçok olgu bugün kadını ikinci cins olarak konumlandırma politikalarının yani özde sınıf iktidarını ve bu sınıfın dayandığı kuvvetlerini koruma politikalarının psikolojik saldırıları olarak da karşımıza çıkmaktadır. Tamda bu noktada hâkim sınıfın iktidar organı olan devlet ve bu kurumun nasıl bir araç olduğu gerçekliği karşımıza çıkmaktadır. Toplumlar da sınıf bilinci geliştikçe daha önce normal görülen birçok olgunun psikolojik şiddet olduğu anlaşılabilmektedir. Yine her ne kadar emekçi kadınlar birçok yönüyle hangi durumun aynı zamanda bir psikolojik şiddet olduğunu tanımlayamasalar da ve buna karşı mücadelede eksik kalsalar da toplumsal yapı içerisinde birçok davranış ve söylem toplumsal olarak erkek egemen bir şiddeti barındırmaktadır. Kadının aile içine hapsedilmesi aile kurumunun sınıf iktidarının temel taşı olması ve bu kurum varlığının korunması için kadının toplumsal cinsiyet rollerine hapsedilmesi için üretilen tüm yaklaşım, anlayış, davranış ve kurallar psikolojik şiddet kapsamına girmektedir diyebiliriz. Bu sebeple psikolojik şiddet dediğimiz olgunun kapsamı sanılanın aksine alabildiğine geniştir.
Çünkü kadına yönelik somut her şiddet biçiminin psikolojik bir yansıması vardır. Psikolojik her şiddet türünün maddi ilişkilerde denk geldiği, ona kaynaklık eden bir sebebi, ilişki sistemi vardır. Ekonomik şiddet, yani emek sömürüsü, ya da fiziksel şiddet ya da cinsel yani her türlü saldırı aynı zamanda psikolojik bir yansımayı beraberinde getirir erkek egemen toplumlarda bu durum kadına yönelik şiddet olarak şekillenmektedir. Din, feodal gelenekler, yasalar, devlet, polis baskısı, kadın erkek arasındaki ilişkiler vb. her biri somut ilişkilerdir fakat kendi gerçekliğinin de üstünde psikolojik sonuçlar ortaya çıkarırlar ve tekil görünseler de toplumsaldırlar. Bu sebeple kadına yönelen her türlü saldırıya sadece psikolojik şiddet ya da din, gelenek gibi üstyapı kurumları üzerinden dar bakamayız/bakmıyoruz. Bütün bu sorunları açığa çıkaran ve bunların da üzerinde yükseldiği sosyal ilişkiler, üretim ilişkileri asıl belirleyici sorun olarak kavranmalıdır. Doğal olarak tüm şiddet türlerini ortadan kaldırmak için temel toplumsal ilişkilere, topluma yön veren sınıf çelişkilerine odaklanmak gerekmektedir. Psikoloji derken anlaşılması gereken sosyal psikolojidir. Sosyal olan da sınıflara dayanır. Kadın erkek eşitsizliğinin temel nedeni olan sınıfsal kökeni ortaya koyduğumuzda psikolojik şiddetin daha çok erkekler tarafından kadınlara uygulandığı gerçekliğini çok daha doğru temelde ayırt edebiliriz. Yine sınıfsal karakterinden ötürü işçi kadınların hem evde hem işte ve diğer sınıf katmanındaki kadınlara oranla daha fazla psikolojik şiddete maruz kaldığı gerçekliğini koyabiliriz.
KADINA YÖNELİK PSİKOLOJİK ŞİDDET ERKEK EGEMEN TOPLUMUN “İLKE”LERİDİR!
Bu gerçekliği ortaya koyduğumuzda kadına yönelik psikolojik şiddet dediğimizde geçmişten bugüne kadının ikinci cins olarak görülme durumunun tüm yansımalarından bahsediyoruz demektir. Bu durum evde, işte, okulda yani yaşamın tüm alanlarında yaygınlaşmış ve kalıplaşmış bir halde ilerlemiştir. Sınıflar mücadelesinin gelişimine bağlı olarak da dönüşmeye başlamıştır. Kadınlara yöneltilen bu baskının bir ayağı gelenekselleşmiş adet ve törelerin uyguladığı kurallar biçimini almıştır. Bu kurallar yazılı kurallar halinde de olmamıştır. Erkek egemen tüm toplumlarda ve bu gün kapitalist toplumlarda kadınlara uygulanan bu baskı, gelişen nesilden nesile aktarılan ve toplumsal yaşamda sistematik şekilde uygulanan bir politika olarak gelişmiştir. Feodal toplumlarda ve Türkiye gibi yarı-feodal, yarı- sömürge toplumlarda durum ise erkeğin ayrıcalıkları korunarak kadın üzerinde ataerkil baskının en kaba haliyle sürdürülmesi ve bu yazılı olmayan kuralların kadınları baskılayacak, yaşamını kısıtlayacak biçimde ele alınarak sistemleşmesi psikolojik şiddetin töreleşmesi halini tarif etmektedir. Kadın ve erkek doğduğu andan itibaren gerici yanları barındıran bu kültürlerde bu baskı ile yetiştirilmiş, bu toplumsal gerçekliğin içine doğmuştur.
Gelenekselleşmiş ve bir kültüre dönüşmüş olan, tüm inançlar üzerinden bakıp incelediğimizde de kadını kısıtlayan baskılayan kuralların kadınlara psikolojik şiddet olarak döndüğünü görebilir. Erkeğe tanınan ayrıcalığın kadınlar üzerindeki hakimiyetin tekrarlandığı dini kurallarında erkeğin ayrıcalıklarını koruma hizmetine sunulmuş ataerkil toplumsal ilkeler olduğunu belirtmek gerekir.
HÂKİM SINIFLARIN KRİZİ VE KADINA YÖNELİK PSİKOLOJİK ŞİDDET!
Tarihten bugüne kadına yönelik şiddet, toplumların üretim ilişkilerine bağlı olarak değişen çeşitli kültürlerde farklılık gösterse de süregelen kadın erkek eşitsizliğinin sınıfsal niteliği özde değişmemiştir. Bugün kadınlara yönelik cins ayrımcılığı varlığını korumakta ve ataerkil düzenin kadınlar üzerindeki hegemonyasını pekiştirirken sınıf iktidarını da bu olgular üzerinden sağlamlaştırmaya devam etmektedir. Erkek egemen anlayışla da beslenen sistem tüm kurum ve kuruluşlarında bu anlayışı öğütlemekte, yansıtmakta ve uygulamaktadır. Dolayısıyla egemen sınıfların kriz dönemlerinde bu durum daha üst düzeyde bir boyut kazanmaktadır. Ekonomik kriz ve pandemi ile birlikte kadına yönelik artan şiddet oranında da geçen yıllara oranla yükselme olması bu durumu açıklamaktadır. Ekonomik krizin derinleştiği ve hemen ardından Covid-19 virüsünün yaygınlaştığı pandemi sürecinde kadınlar ev ve iş yeri arasında mekik dokumuş bu süreç içerisinde psikolojik şiddet ile karşı karşıya kalmışlardır. Ev emekçisi kadınlara yönelen ev içi şiddet ve dolayısıyla aile içi psikolojik şiddet alabildiğine artmıştır.
İşçi ve emekçi kadınların, özellikle pandemide evden çalışmaya yönlendirilmesiyle birlikte ev içindeki emek sömürüsü artmış bu durum çocuk, yaşlı bakımı ve tüm ev işlerinin kadına yüklenmiş olmasıyla birleşmiş ev içine hapsolmuş, kadına yönelik psikolojik şiddet iki kat artarak baskıya dönüşmüştür. İş kollarına göre göstermelik farklılıklar gösterse de patron, ustabaşı veya aynı bölüm içerisindeki diğer erkek işçiler tarafından da kadına yönelik psikolojik şiddet çok yönlü sürmektedir. Feodal, yarı-feodal toplumlarda üretime katılması zaten zorlu mücadeleler gerektiren kadınların çalıştığı iş kolu içerisindeki konumu gereği bir üstü tarafından psikolojik şiddete maruz kalma oranları da kapitalist toplumlara göre çok daha fazladır. Daha fazla çalışma ve fazla sömürü üzerinden yaşanan ekonomik şiddet beraberinde psikolojik şiddeti tetikleyen de bir niteliğe sahiptir. İş yerinde erkek ile kadının aldığı maaş veya ücret zaten eşit değildir, kadın çalıştığı iş kolunda “eve ek gelir sağlayan” olarak bakıldığından ucuz iş gücü olarak görülür ve kadının kadın olmasından kaynaklı yaşadığı cinsiyet ayrımcılığı burada da ortaya çıkmaktadır. Eşit ücret alamamanın da psikolojik şiddetle ilişkisi ortadadır. İşçi ve emekçi kadınlar bin bir zorlukla kazandığı ücretini aldığında ise psikolojik şiddetin başka bir biçimi açığa çıkar. Evdeki baba, koca vb. tarafından ücretine el konularak uygulanan ekonomik şiddet sonucu bir kere daha psikolojik şiddetin başka bir hali ile karşı karşıya kalır.
Kadınlar bulundukları her alanda psikolojik şiddete maruz kalırlar demiştik. Bu durumun esas kaynağı erkek egemen anlayış ve sömürü sisteminin kendisidir. Erkek egemen faşist devlet tarafından şiddetin her türlüsünün pekiştirileceği alanlar diğer yıllara oranla daha da genişlemiş hâkim sınıflar krizde debelendikçe başta işçi emekçi kadınlar olmak üzere halka saldırılarını daha açık uygular duruma gelmiştir. En son “İstanbul Sözleşmesi”nden geri çekilme adımı kadınlar nezdinde psikolojik baskı boyutunu büyütmüştür.
Sonuç olarak, kadına tarihsel ve toplumsal olarak biçilen tüm cinsiyet rollerinde ve bu cinsiyet rollerinin yeniden ve yeniden üretildiği tüm olgularda kadına yönelen psikolojik bir saldırı ve şiddet vardır. Ancak kadına yönelik psikolojik şiddet tek başına kadın kimliğinin dizayn edilmesi ile sınırlı değildir bahsi edilen psikolojik saldırıların tamamında ataerkil-burjuva-feodal- toplum düzenini şekillendirme, örgütleme ve koruma anlayışı yatmaktadır. Bu sebeple kadına yönelen tüm şiddet biçimlerinde olduğu gibi psikolojik şiddet konusunda da mücadele edeceğimiz esas güçler sorunu karşımıza çıkmaktadır. Özetle, tek tek kadınlara yönelen psikolojik saldırının ve bu saldırıdan doğan psikolojik sorunların ortadan kaldırılması bir bütün toplumsal yapının değiştirilmesi için mücadele etmemizi bu bilinçle savaşım vermemizi zorunlu kılmaktadır.
Elbette psikolojik şiddet ve sonuçlarıyla mücadele etmenin belli başlı yolları olsa da ve bu anlamda birçok yol yöntem denense de kadınlar nezdinde kurtuluşun ve sürekli mücadele etmenin temel kuralı doğru bir çizgide örgütlenmenin sağlanmasıdır. Bıkmadan usanmadan tekrar ettiğimiz gibi kadınların gerçek kurtuluşu sınıf mücadelesinin zaferine kopmaz bir şekilde bağlıdır. Çünkü işçi ve emekçi kadınlara yönelen her türlü saldırı ve şiddetin kökeninde sınıflı toplum gerçekliği vardır. Psikolojik şiddetin çok yönlü incelenmesi bizi bu gerçeğe vardırmaktadır. O zaman kadına yönelen her türlü şiddetin özünde yatan sınıf gerçeğini kavrayalım emekçi kadın kitlelerini gerçek kurtuluşlarına götürecek Demokratik Halk Devrimi çizgisinde örgütleyelim.