Tarih 30 Ekim 2020… Düşmanın gerillaya yönelik imha operasyonları bahardan beri yoğunlaşarak devam ediyordu. Haziran’da Şerzan (Hasan Ataş), Eylül’de Nubar (Erol Volkan İldem) ve Rosa (Fadime Çakıl), Ekim’de Özgür (Ali Kemal Yılmaz) ve Asmin (Gökçe Kurban) yoldaşlar ölümsüzleşmişti.
Ekim’in sonuna gelindiğinde düşman Aliboğazı’na yoğunlaştı. Gerillalar kış üslenimini tamamlamış, kampa girmek için son hazırlıklarını yapıyordu. Deniz (Cumhur Sinan Oktulmuş) yoldaş komutasındaki Halk Ordusu gerillaları, üzerlerindeki tarihi sorumluluğun bilincindeydi. Baharda faaliyete çıktıklarında Partinin “tasfiyeciliğe karşı gerilla savaşını yükseltme” yönelimini tartışmış ona göre planlamalar yapmışlardı. Yoldaşların kaybıyla gerilla alanı, politik ve askeri önderlik düzeyinde ciddi bir kayıp yaşamıştı.
14 yıldır Dersim dağlarındaydı Deniz. Partinin 8. Konferans sonrası Dersim’de gerilla savaşını yeniden yükseltmesinde başından beri olan, Partinin savaş tecrübesinin somutlaştığı yoldaşlardandı. Çok şey biriktirmişti. Savaşın en kritik bu anında birikimlerini süzgeçten geçiriyor, düşmanın ve gerillanın hareket tarzını yorumluyor, sonuçlar çıkarıyordu. Ama yaşamın, her zaman teorilerden, planlardan, kararlardan daha hızlı geliştiğinin de farkındaydı.
Düşman yaz ve sonbahar boyunca HPG ve TİKKO gerillalarının bulunduğu gerilla bölgelerini kuşatma altına almıştı. Şimdi Aliboğazı da düşman kuşatması altındaydı. Bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu Deniz. Yanında bulunan yoldaşlarına son talimatlarını verdi. Son hazırlıklarını yaptılar. Düşman yerlerini deşifre ederse kendilerinden öncekiler gibi sonuna kadar çarpışacaklardı. Böyle kritik zamanlarda kullandığı bir sözü tekrarladı. “Destansı bir direniş, ilkeli bir ölüm…”
Kuşatma 10 gün sürdü. Düşman 30 Ekim’den 9 Kasım’a kadar 10 gün boyunca bir tonluk kazan bombaları da dahil İHA, SİHA ve savaş uçaklarıyla Aliboğazı’nı bombaladı. Bu kuşatmada Deniz ve Muharrem (Ferdi Tosun) yoldaşlar ölümsüzleşti…
“Mayın diye gömün yüreklerinizi
ölülerinizi verdiğiniz toprağa”
Tam da böylesi anlardı yaşadığımız Deniz ve Muharrem yoldaşların ardından. Yüreklerimizi onların toprağa karışan bedenleriyle birlikte mayın yaptık…
Çok ayrılmış, çok kavuşmuştuk o sonbahara kadar Deniz ve Muharrem yoldaşlarla. Ayrılık zamanlarında kavuşmak umuduyla çıkıyorduk yola. Çünkü biliyorduk gerilla ömrünün yaşamla ölüm arasında ince bir çizgi olduğunu.
Deniz’in haksızlıklara karşı mücadelesi daha çocuk yaşlarda Tarsus’un ünlü Musalla (Yeşil) Mahallesi’nde başlamıştı. İçinde bulunduğu arkadaş grubuyla korkusuzca kendilerine “devrimciyiz” diyor, mahalledeki mafya-çeteleşmeye kafa tutuyorlardı. Musalla Mahallesi’nde başladığı yürüyüşü kesintisiz biçimde sürerek Dersim dağlarına uzandı. Deniz en kritik zamanların yoldaşıydı. Partinin Dersim’de gerilla savaşını yeniden inşa etme çağrısına ilk yanıt olanlardandı. Zor bir süreçte başlamıştı yolculuğu. Zor süreçlerden geçerek Partiye adım atmıştı Deniz ve kısa sürede gerilla alanının politik ve askeri önderliğinde yerini almıştı.
“İnsan arada bir tarihine yolculuk yapmayı bilmeli. Kimim, neyim, nereden geldim, nasıl oldum diye sormalı kendisine” diyor ve zorlu süreçlerde kendisine ve yoldaşlarına bunu hatırlatıyordu. 2 Şubat’tan sonra da bu sorunun cevaplarıyla daha sıkı sarılmıştı Eylem (Sefagül Keskin) yoldaşın “herkes işini yapsın” talimatına. Beşlerin ardından Eylem yoldaşın silahını, Emel (Nurşen Aslan) yoldaşın görevini devralmıştı. Sorumluluğu ağırdı. Bölge Komutanı olarak alanın yeniden toparlanması için hiç tereddüt etmeden üzerine düşeni yaptı.
14 yıllık gerilla yaşamında çok şey biriktirdi Deniz. Çok yoldaşını ölümsüzlüğe uğurladı ama ellerini kanayan yarasına basarak yürümesini bildi. Tasfiyeciliğe, yılgınlığa karşı Partinin savaş çizgisini sonuna kadar savundu. Şimdi de düşman kuşatması altında, devrimimiz için merkezi görevimiz olan gerilla savaşını can bedeli savunuyordu. En son ayrılışımızda, “Bir gün şehit düşersem vasiyetimdir, Musalla’ya götüremezlerse Dersim’de kalmak isterim. Ömrümün en güzel yıllarını bu dağlarda geçirdim. Yoldaşlarımı bu dağlara emanet ettim” demişti. Öyle de oldu. Şimdi Aliboğazı’nın her karışında onların izleri var…
“Burjuvazi katletti içimizden ikimizi
bu iki ölü ölmeyen iki ölümüzdür
Burjuvazi, kavgaya davet etti bizi
davetleri kabulümüzdür!
Biz nasıl bilirsek hep bir ağızdan gülmesini,
Biliriz öylece yaşamasını, ölmesini…”
Daha çocuk yaştayken öğrenmişti Muharrem (Ferdi Tosun) emekçiliği. Köyde başlayan işçiliği, ekonomik nedenlerle göç ettikleri Sarıgazi’de devam etmişti. Yaşadığı çelişkiler onun hırçın ve boyun eğmez yapısıyla birleşince Sarıgazi’de Partizanları bulması zor olmadı. Sarıgazi sokaklarını artık daha güvenli adımlıyor, verilen her göreve büyük bir coşkuyla gidiyordu. 2014 yazında Ovacık’ta büyük bir özlemle karşılamıştı kendilerini almaya gelen gerillaları. Dağlara, ormana, silahlara yabancı olmadığını hemen göstermeye çalışıyor verilen her görevi büyük bir istekle yerine getiriyordu. İlk askeri eğitimini Deniz yoldaştan alırken nerden bilecekti düşman kuşatması altında birlikte omuz omuza silah kuşanıp ölümsüzleşeceklerini.
Emekçi bir yoldaştı Muharrem. Gerillada emek yoğun bütün işlerde hemen öne çıkardı. Bakış (Samet Tosun), Samet (Tanju Er) ve Muharrem üç kuzendi. Kendilerine “Üç Emmioğlu” diyor, kullandıkları malzemelere bu adı kazıyorlardı. “Üç Emmioğlu”nun gerillada özel bir yeri vardı. Üçü de kendi deyimleriyle “savaş bölgesi” olarak tanımladıkları Sarıgazi’de omuz omuza mücadele ederek gelmişti dağlara. Üçü de gerillanın en özgün yoldaşlarındandı.
Çok soru sorardı Muharrem. Her şeyi sorgular, kafasına yatmayan şeyleri kim olursa olsun eleştirmekten çekinmez, çözene kadar peşini bırakmazdı. Faaliyet alanlarında köylülerle de kısa sürede sıcak ilişkiler kurmuştu. Emeği, emekçiliği annesinden öğrendiğini söyler annesine olan sevgi ve saygısını köylülerle olan ilişkisine yansıtırdı. Köylüler de bağrına basmıştı Tokat şivesiyle kendileriyle konuşan, sorunlarına çözüm arayan Muharrem’i. Kendini gerillada yeniden yarattığını söylerdi Muharrem her fırsatta. Bu yüzden de yoldaşlarına çok bağlıydı. Düşmana olan kini, Mercanlarda ölümsüzleşen yoldaşların ardından Sinan (Haydar Arğal) ve Rıza (Murat Tekgöz) yoldaşların 2016 baharında ölümsüzleşmesiyle daha da güçlenmişti. O yıl Ovacık alanında görevlendirilmişti. Aklında sadece yoldaşların hesabını sormak vardı. Gün içinde nöbetçi olmadığı zamanlarda da defalarca dürbün atmaya gider, ormanlık alanda düşman arardı. Bir gün keşifçiyken anlık bir görüntü yakaladı. Hava yağmurlu olduğu için puslu olmasına rağmen görüntü aldığı yöne adeta kilitlendi. Düşmanı netleştirip hemen komutan yoldaşa haber verdi. Kısa sürede örgütlendi pusu gücü. Muharrem en öndeydi. Aklında sadece Sinan ve Rıza’nın düşmana karşı kendilerini yoldaşlarına siper etmeleri vardı. Bu inanç ve kararlılıkla bastı tetiğe. Yağmur doluya dönüşmüş hava buz gibiydi. Parmakları nerdeyse buz tutacaktı ama o, bunların hiçbirine aldırış etmeden düşmana kayıp verdirmenin haklı gururuyla dönmüştü noktaya. Muharrem için bir eşikti yoldaşlarının hesabını sormak. Aynı yılın Kasım ayında “Üç Emmioğlu”ndan Bakış, düşmana karşı çatışarak ölümsüzleşmişti. Karların erimesiyle gerilla grupları vadinin çeşitli yerlerine konumlandı. Muharrem ve Samet, kazan bombalarının atıldığı noktada kazı yapıp yoldaşlara dair araştırma yapacak grupta görev almışlardı. Göz göze gelmemeye çalışarak yoldaşlara ait buldukları her parçayı özenle çıkarırken orada sessizce birbirlerine bir kez daha söz verdiler. İkisi de Partiye ve yoldaşlarına daha sıkı tutundu. 2018 yılında Samet’i ölümsüzlüğe uğurladığımızda Muharrem artık onlar için de savaşmaya ant içmişti.
Onlardan boşalan yerleri doldurmak için daha fazla görev ve sorumluluk aldı. En son eylül ve ekimde kaybettiğimiz yoldaşlardan boşalan mevzileri doldurmak için kavradı silahını. Komutanı Deniz’le birlikte üslenim görevlerini yerine getirirken tıpkı Bakış gibi bir sonbahar günü ölümsüzleşti Muharrem…