[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Depremlerin üzerinden neredeyse bir ay geçti. Geçen bu süre içerisinde kimi yaralar “sarılmaya” başladı. Meydana gelen depremlerin ardından adeta haritadan silinmeye yüz tutan şehirler, mahalleler, köyler ve burayı terk etmeyerek varlığını sürdürme, burada var olma konusunda ısrarlı olan halk birbirine sarılarak bu sürecin üstesinden gelmeye çalışıyor. Depremin en fazla ve ağır bir şekilde etkilediği şehirlerden biri olan Samandağ’da hayatta kalanların yaşadığı sorunlar ise gün geçtikçe daha da derinleşiyor.
Depremin etkilerini televizyonlardan, sanal medyadan, aktarılanlardan izlerken ve dinlerken yaşanan olayın büyüklüğünü idrak etmek zordu. Bir hikâye edasıyla anlatılanlar uzaktan hayal gibi gelse de oraya vardığımız anda karşılaştığımız manzara ise bir o kadar gerçekti. Hatta gerçek olamayacak kadar yıkıcıydı. Şehirde silinen yollar, yok olan mahalleler, enkaz ve moloz yığınları arasından bir film platosunu andıran görüntüler depremin büyüklüğünü gözler önüne seriyordu. Orada hiç var olmamışçasına dümdüz olmuş caddelerden geçerken depremin ilk günlerinde enkaz altında kurtarılmayı bekleyenlerin sesi yankılanıyordu. Birçok kişiden deprem anını dinledik. Her anlatış her an ve gerçeklik doğa üstü bir şeyin yaşandığını söylüyor. Konuştuğumuz bir depremzede, deprem anında gökyüzünde ışıkların parladığını, gecenin gündüze döndüğünü yeryüzünden yayılan “deprem sesi”nin her yere yayıldığını anlattı. Akıl almaz bir gerçeklikle meydana gelen depremler insanların hayatına yeni bir kelime kattı: “deprem sesi”. Uğultuyla yükselen bu ses deprem anında yeryüzüne yayıldı.
YOK OLAN BİR MAHALLE
Samandağ’da geçtiğimiz Cumhuriyet mahallesinde neredeyse ayakta bina kalmamıştı. Sokağın sağında ve solunda enkaz ve moloz yığınları dağ dağ olmuş bir halde duruyordu. Depremin ardından üç gün üç gece devletin uğramadığı, arama-kurtarma çalışmalarının başlamadığı şehirde insanlar sesleri kısılana kadar yardım beklemeye devam etti. Geldiklerinde ise çok geç kalınmıştı. Depremin etkilediği diğer şehirlerde de benzer durum yaşanırken Samandağ’da geçtiğimiz o mahallede hâlâ enkaz altında insanların olduğunu öğrendik. O yığınların arasında hala insanlar vardı. Yaşadığımız bu durumun yarattığı etki tarif ve idrak edilemeyecek kadar yıkıcıydı. Ziyaret ettiğimiz çadırlarda yıkılan her evin hikayesini dinledik. Bir kadının enkaz altında 3 gün bekleyerek ailesine seslendiğini, ekmek, su istediğini fakat arama-kurtarmanın ancak ailenin zorlaması, ısrarıyla gelip çalışma yaptığını ve ancak bacağı kesilerek kurtarıldığını öğrendik. Konuştuğumuz herkesin söylediği ortak tek cümle vardı: “Devlet yoktu! Çok geç kalındı.” Halk ilk günden itibaren kendi imkânlarıyla enkaz altından birçok kişiyi kurtardıklarını söylüyordu.
Depremin üzerinden haftalar geçti. Geçen bu süre zarfında devlet diğer şehirlerde, köylerde olduğu gibi burada da “varlık” göstermeye başladı. Fakat halk dayanışmasının yarattığı etki ve ulaştırdığı o ilk yardımlarla halk yaşama tutunmaya devam ederken burayı da bırakmamak için birbirlerine sarılmaya devam ediyor. Yıkılan, hasar gören evlerinin yanına kurdukları çadırlarda yaşıyorlar. Birçok kişi şehri terk etmiş, binlerce göç yaşanmış. Fakat burayı terk etmek istemeyen, topraklarından vazgeçmeyen bir o kadar da kişi var. Gidecek yeri olsun olmasın burası için mücadele ettiklerini ve etmeye devam edeceklerini söylüyorlar. Çadırlarda yaşamanın zorlukları karşısında yarınlarını düşünerek yaşamla mücadele etmenin koşullarını arıyorlar.
KONTEYNERLERDE YAŞAM
Konteynerlerde kalanların durumu da çadırlarda kalanlara göre görece daha iyi olsa da bir konteyner içerisinde 9 kişi kalmak zorunda kalan aileler hayatta kalmamın koşullarını zorluyor. Tuvalet ve banyonun olmadığı, ortak kullanımın mevcut olduğu bu yerlerde salgın hastalıkların olasılığı katbekat artıyor. Burada kalanlarla konuştuğumuz da karşılaştığımız büyük bir tepki var. Devletin hatta Samandağ Belediye başkanın dahi “geçmiş olsun”a gelmediğini, diğer şehirlerden gelen belediyelerin yardımcı olduklarını ve yalnız bırakıldıklarını söylüyorlar. Gerekli olan tek şeyin halkın beraber mücadele ederek bu süreçte burayı terk etmemesi gerektiğini belirtiyorlar.
YARDIM İSTASYONLARI
Samandağ’da depremin ilk gününden beri orada olan çoğu depremzede olan kişiler tarafından kurulan yardım istasyonları ile halka ulaşılmaya devam ediliyor. Partizan ve YDG faaliyetçilerinin de aralarında olduğu bu istasyonlar şehrin birçok noktasında halkın ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalarına devam ediyor. Mahalli örgütlenmeler ile halkın yaraları sarılmaya, hayatta kalma, yaşamlarını devam ettirme, yaşadıkları yeri terk etmeme ve topraklarını kaybetmemek adına mücadele etmeye devam ediyorlar.