14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve Meclis seçimleri tüm gündemi işgal etmiş, tüm gelişmeler bu gündemin bir eklentisi haline gelmiştir. Halkın ekonomik kriz içinde gün gün yoksullaşmasının ortadan kalkması, Kürt ulusunun kurtuluşu, Alevi inancının haklarını kazanması, kadınların özgürleşmesi, faşizmin son bulması dahil tüm siyasal ve toplumsal sorunlar 14 Mayıs seçimlerinin olası sonuçlarına endekslenmiş durumda. Faşist kliklerin seçim çalışması da halk güçleri olan reformist-parlamentarist kesimin çalışmaları da halkı gerçekleşmesi mümkün olmayan vaatlere boğmak şeklinde tezahür ediyor.
Kuşkusuz halkın sandıklara gitme, seçimlerde oy kullanma eğilimi güçlüdür. Ancak bu eğilim seçim vaatlerine kanma, egemenlerin demokrasisine inanma, ekonomik krizden çıkılacağını aldanma, Kürt ulusuna, Alevi inancına ve kadınlara özgürlük sağlanacağı beklentisine sahip değildir. Burada durumdan ve bu durumla ilişkilendirilen sistemden memnun olmayan hatta “gelecek olanın gidecek olanı aratacağı” fikrine ve bu konudaki deneyimlerine rağmen geniş kesimlerin oy verme eğiliminden bahsediyoruz. Tayyip Erdoğan şefliğindeki devletin niteliğinin faşist, işçi ve emekçilere karşı saldırgan ve emperyalist sistemin uşağı, Kürt-Alevi-kadın düşmanı olduğunu çıkarsayan ve karşıtlık kuran kesimlerin sorunu Tayyip Erdoğan ve şürekâsının hükümetten indirilmesinde aradığı açıktır. Bu eğilim çok güçlü bir akım olarak çıkmaktadır. Çeşitli toplumsal kesimlerin yaşadıkları çelişkiler ya da genel faşist kudurganlık durumu karşısında faşist sistemi tanımlama gerçekliği devrimci çalışmanın, propagandanın ve kitlelere ulaşmanın dayanağı olmak zorundadır. Bu kesimler açıktır ki sistemde bir politik dekor değişikliğini güçlü şekilde talep etmektedir. Ancak asıl mesele kitlelerin bu eğilimini faşizmin bir kliği olan CHP önderliğindeki Millet İttifakı’nın sahiplenmesi, peşinden sürüklemesi ve kendine yedekliyor olmasıdır. Bu politik dekor değişikliğiyle sınırlanan bir kitle bilinci anlamına gelmektedir. Devrimci mücadelenin sorun haline getirmesi gereken nokta burasıdır. Seçimlerde HDP, TİP, TKP, Sol Parti ve bir dizi devrimci hareket bu dekor değişikliğini tüm güçleriyle desteklemekte, halka bu dekor değişikliğinin kurtuluşun bir aşaması olduğunu açık bir şekilde propaganda etmektedirler.
Halkın eğilimini anlamak, kavramak onun özündeki gerçekliği açığa çıkarmak hayati önemdedir. Bu eğilimin devrimci karakterine, sınıfsal kurtuluş biçimine yoğunlaşmak devrimci sorumluluk olarak görülmelidir. Bugün “halka yaklaşma” gerekçesi ile seçim tutumu belirlenmektedir. Kitlelerin esaslı değişim değil dekoratif bir değişim istediği görülüyorken halk güçlerinin ağırlıklı bölümünün güçlü şekilde “tek adam faşist şeflik” rejiminin son bulacağına dair propagandası kuşkusuz halkın gerisine düşme halidir. Söz konusu güçlerin bu eksende faşist kliklerden birisinin yanında iştahla ve enerjik bir şekilde hizalanmaları “halka yaklaşma” şeklindeki boş sloganın da gerisine düşme halidir.
Önemli konulardan biri de halkın Millet İttifakı’ndan ve Cumhur İttifakı’ndan esaslı bir değişim beklentisi ve bu eksende bir iyimserliği söz konusu olmamasıdır. Buna rağmen Millet ittifakı etrafında kümelenen reformist cenahta tersi bir iyimserlik, her şeyin düzelme yoluna gireceği beklentisi var. Sadece kendi hoşlarına giden bir iyimserlik saçmalığı her gün, her saniye Millet İttifakı bileşenleriyle birlikte halka bu güçler tarafından pompalanmaktadır. Halkın yaşadığı çelişkilerin bir seçimle değişeceği iyimserliği halkta şekillendirilemeyecektir. İhtiyaç olan da bu değildir. Halkın sisteme yedeklenmesi, değişime odaklı bir iyimserlik ablukasına alınması ve bu kuşatma altında boğdurulması söz konusudur. Bu açıdan 14 Mayıs seçimleri ilerici ve devrimci görevlerin savsaklandığı böyle bir gerçeklikte gündemdedir. Halkın gerçek eğilimleriyle birleşen değil, halkı, kendi saçma iyimserliği içinde kuşatan ve boğan bir seçim çalışması söz konusudur. Bunun dinamik güçleri ise reformist kesimler ve bu anlayışa oportünistçe teslim olan Emek Özgürlük İttifakı içindeki devrimci güçlerdir.
Bu kesimlerin, kitlelerle, halkla yakınlaşma ve birleşmeye dair seçim gerekçeleri ve sloganları devrimci politika açısından oldukça zararlıdır. Zira bir devrimci hareketin yenilgi dönemleri ya da zafer dönemleri hiç fark etmeksizin sürekli yapması gereken, temel varlık koşulu olan şey kitlelerle yakınlaşmak ve birleşmektir. Hangi devrimci görev bu olmaksızın yapılmış olabilir. Hangi devrimci örgütlenme bunda süreklilik sağlanmadığında başarı sağlamış olabilir ki? Seçime dair politikalar böylesi, içi boş argümanlar, devrimin her daim olması gereken görevleri anımsatılarak gerçekleştiriliyor. Bu açık bir halk dalkavukluğudur. Halkın kurtuluş görevleri karşısında somut durumun somut tahliline dayalı politika üretmemenin, devrimci politikadan kaçışın belirtileridir.
Seçimlere böylesi büyük bir kuşatma, tasfiye ve halkın eğilimlerinin özündeki devrimci yanın iğdiş edilmesine dayalı yaklaşımlarla gidiliyor. İşçi sınıfı ve emekçilerin ciddi hak kayıpları, ekonomik krizin faturası olan yoksullaşma, örgütsüzlüğe mahkûmiyet orta yerde durmaktadır. Böylesi büyük ve önemli ekonomik, sosyal, siyasal ve örgütlenme sorunları içinde işçi ve emekçilerin birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’a gidiyoruz. Şanlı 1 Mayıs günü seçimlerin gölgesinde, onun toz dumanı içinde kalmaktadır. Halkın en büyük ihtiyacı, kurtuluşu sağlayacak örgütlenme ve sınıf mücadelesidir. 1 Mayıs tarihsel karakteri ile sınıf mücadelesinin sembol günlerinden biridir işçi sınıfı için. Herhangi bir seçim çalışmasından hiç kuşku duyulmayacak kadar daha önemlidir. İşçi ve emekçilerin sokakta, meydanda, fabrikada, okulda, tarlada hak arayışı ve dayanışma eylemi sandıklardan daha güçlü, oradaki birliğinden daha ileridir. Halkın değişim mücadelesinde, hak arayışında ve elbette kurtuluşunda nesne değil özne olmaya, değişimi bekleyen değil değişimi sağlayan olmaya ihtiyacı vardır. 1 Mayıs çalışmaları meydanları, sokakları doldurma; fabrikaları, okulları mahalleleri direniş alanına çevirme günü olarak ele alınmalı ve yoğunlaşma içine girilmelidir.
Marksist-Leninist-Maoistler seçimler girdabı içinde işçi sınıfı ve halkın bağımsız devrimci güçleri olmanın gereğine uygun olarak konumlanmaktadır. Çalışmalarını da halkın eğilimiyle birleştirme, halkı kendi politikasına yakınlaştırma ve doğru politikayı taşıma tutumu ile sürdürmelidir. Boykot tavrı hiç kuşkusuz halkın sandıklara gitse de bir değişimin olmayacağına dair eğiliminin gerçek temsilcisidir. MLM’lerin seçim tavrı ve 1 Mayıs çalışmaları iç içe geçirilmelidir. Diğer tüm halk güçlerinin oportünist tavrı ile aramızdaki farkın en güçlü siyasal fırtınaların içinde, politik dekor değişimi isteğinin en güçlü eğilim olduğu koşullarda bu sürece müdahil olan halkın devrimci bilinç düzeyini, gerçek kurtuluş ve değişimin ne olduğunu sürekli ve politik yönelimden sapmadan onlara taşımak olmalıdır. Kitlelere yönelik çalışmalardaki her zayıflık, politikamızı onlara taşımadaki her tutukluk bizim aynı zamanda kaybetmeye dair şartları oluşturmamız anlamına gelecektir. Halkın dostları ve düşmanlarını net çizgilerle ayırt etmek, halkın daha az güvenilir dostlarının yarattığı kafa karışıklığına karşı uyanık olmak ve onlara duyulan güvensizliği güvene çevirecek zayıflığa düşmeden hareket etmek MLM’lerin mücadele ve devrim bilinci olmalıdır.