İçinden geçilen sürecin zorluklarını aşmak, üstesinden gelmek ve gelişerek geride bırakmak ancak sınıf mücadelesinin mevcut akışını tüm yönleri ile kavramak, çözümlemek ve tüm bunlarla birlikte kendimizi çözümlemekle mümkündür. Hakim sınıfların kendi sistemlerini hedefleyen tüm kurumları hedef alan saldırganlığı, tüm araçlarıyla gerçekleştirdiği kuşatmaya rağmen tarihin ileriye doğru akışını engellemeye ve durdurmaya gücü yetmemektedir. Bu saldırganlık kendi sisteminin bekasını sağlamaya hizmet etme amacıyla gerçekleşse de kendini uyguladığı bu zor yöntemiyle ayakta tutsa da bunu ancak belirli bir süreliğine başarabilir. Kuşkusuz nihai hedefin gerçekleşmesi uzun erimli bir mücadele ve uzun soluklu bir koşudur.
Bu uzun soluklu mücadelenin başarıya ulaşmasının öznesi KP’dir. Tarih sınıflar mücadelesine önderliği proletaryanın omuzlarına ve onun öncü müfrezesi Proletarya Partisi’nin omuzlarına yüklemiştir bu görevi. Değişimin dinamiği kitlelerdir ancak bu değişimin kendiliğinden olmayacağı gerçeği Proletarya Partisi’ne öncülük ve önderlik görevi yüklemiştir. MLM biliminin ışığında karanlıkta ezilen yığınların gerçek kurtuluş yolunu gösteren, o yolu aydınlatan Proletarya Partisi’dir ve bu görevini yerine getirmedeki başarı ve başarısızlık devrim hedefinin yerine getirilmesini belirleyen kilit bir yerde durmaktadır. Yolu aydınlanmayan ve doğru adreste buluşamayan yığınların yürüyüşü ancak el yordamıyla olacaktır ve bu da nihai zafere değil, gerçekleşebildiği oranda geçici zaferlere neden olacaktır.
Sınıf mücadelesinin tarihsel akışı içinde bireyler devrim bilinciyle donandığı, devrim iddiasıyla kendini donattığı oranda bu koşuyu son etaba kadar götürme pratiğini de geliştirecektir. Devrimin inişli çıkışlı gelişimi gibi bireyin gelişimi de sürekli bir hat izlemeksizin inişli-çıkışlıdır. Bu durumu belirleyen ise sürekli çelişki ve bu çelişkilerin sonsuz çatışma halidir. Çelişkilerin sürekliliği ve bu çatışmayı yönetme bilincimiz aynı zamanda hangi yönün galip geleceğini de belirleyecektir. Sınıf mücadelesinin içinden geçtiği koşullar ve bunun devamında Proletarya Partisi’nin süreci ile buluşan bu iç çatışmaları belirleyen bu iki durumdur. Bu nedenledir ki sınıf mücadelesinin gerilediği dönemlerde kopmalar daha fazla yaşanırken, mücadelenin geliştiği dönemlerde saflara gelişler daha fazla yaşanmaktadır. Çelişkilerin keskinleşmesini de belirleyen bu iki temel ögedir. Sınıf mücadelesinin sertliği zaaflarımızla barışık yaşamayı ortadan kaldırır ve daha emin, net adımlar bekler. Bu durumu Proletarya Partisi’nin süreci takip eder ve güç kaybettiği durumda etrafında kenetlenmeyi, daha fazla kucaklamayı salık verir. Bu durumu başarmak her şeyden önce ideolojik olarak netleşmeyi gerektirir.
Devrim iddiasıyla yola çıktığımız, yürüdüğümüz yolda yolumuza engel olan ideolojik zaaflarımızı aşmanın ve daha fazla yol yürümeyi başarmanın temel silahlarından biri eleştiri-özeleştiri silahını doğru kavramak ve bu silahı doğru biçimde kullanmaktır.
HATA VE ZAAFLARIMIZLA KORKUSUZCA YÜZLEŞELİM!
“Mücadeleye bağlı materyalistler korkusuz insanlardır. Bizimle beraber savaşan bütün insanların sorumluluklarını cesaretle yükleneceklerini ve zorlukları yeneceklerini, tersliklerden korkmayacaklarını, dedikodularla, alaylardan ürkmeyeceklerini ve biz komünistleri eleştirmekten ve bizlere düşüncelerini açıklamaktan çekinmeyeceklerini umut ederiz. ‘Kılıç darbeleriyle delik deşik edilmekten korkmayan kimse, imparatoru atından alaşağı etmeye cüret eder’ sosyalizm ve komünizm uğruna savaşta böyle bir cesaret ruhuna sahip olmamız gerekir.” (Mao, ÇKP Propaganda Çalışması ile İlgili Ulusal Konferansında Yaptığı Konuşma, 12 Mart 1957)
Başkan Mao’nun bahsini ettiği korkusuzluk vurgusu “dış” değil, “iç” düşmana dair bir korkusuzluktur. Devrim iddiasına, insanlığın kurtuluş davasına adanmış olanların kendini kuşatan gerici ideolojiye korkusuzca bakmalarını söylemektedir ve ancak bu korkusuzluğu kuşananların, burjuva sistemi yıkmaya cesaret edebileceklerini söylemektedir. Her ikisi arasındaki ilişkiyi nasıl anlamak, nasıl kavramak gerekir? Kendi iç düşmanlarına yönelemeyenlerin, sisteme yönelmeleri güçlü olabilir mi?
Yanıtı yine Mao veriyor: “Proletarya ve devrimci halkın dünyayı değiştirme mücadelesi şu görevlerin yerine getirilmesini kapsamaktadır: Nesnel dünyanın yanı sıra, kendi öznel dünyalarını da değiştirmeleri öğrenme yeteneklerini değiştirmeleri ve öznel dünya ile nesnel dünya arasındaki ilişkileri değiştirmeleri…”
Mevcut egemen sistemin kuşatması ne tek başına askeridir ne tek başına ekonomiktir ve ne de tek başına zor yöntemlidir. Tüm bunlarla birlikte ve çok daha önemlisi ideolojiktir ve burjuvaziye ait köhnemiş tüm düşünce ve ideolojiler benliğimize sirayet etmiştir. Özellikle günümüzde bu kuşatma çok daha yoğun ve derinliklidir. Ezberlenmiş bir gerçektir ama devrim mücadelesi saflarına gelen bireylerin tümü bu gerici ideolojinin yarattığı benlikle birlikte özgürleşme mücadelesi vermektedir. Bu mücadelenin her aşamasında ise bu köhnemiş ideolojiler önümüze engel çıkarmakta ve bizi ve kitlelerin gerçek enerjisini açığa çıkaracak bir yönelimden alıkoymaktadır. Yürüyüşümüzü zayıflatmakla birlikte daha hızlı koşmamızı da engellemektedir.
Eleştiri tam da bizi kuşatan engellerin ortadan kalkması amacıyla yapılır ve gündeme geldiği her koşulda proletaryanın sınıf mücadelesine katkıyı ve gelişimini hedefler. Eleştiriyi anlama, kavrama ve açıklık yani diğer bir ifadeyle “kılıç darbeleriyle delik deşik edilmekten korkmamak” ancak değişimin nasıl olacağını bilince çıkarmakla ve bunun içinde eleştiri silahını doğru anlamakla mümkündür. Bizi kuşatan ve “ben”e dokunan tüm fikirlerimize yönelen eleştirileri anlamak öncelikle neden yapıldığını anlamakla mümkündür. Nedensiz bir sorgulama ve sonuç çıkarmaya çalışmak ancak bu eleştirileri benliğimize yönelen bir “saldırı” olarak algılamaya bizi götürür. Bu kavrayış kaçınılmaz olarak koruma kalkanlarını çekmemizi ve “saldırıları” bertaraf etme tutumuna bizi götürür. Bu tutum ise gelişmeye değil bizi köhne kuşatmayla barışık yaşamaya götürür.
“Kılıç darbelerine” kapalılık devrim mücadelesinde olduğumuz yerden bir adım ileriye adım atmaya kapalılık anlamına gelmektedir. Ancak “ölü yüklerimizden” kurtulmak bizi özgürleştirecek ve düşmanla daha ciddi savaşlara girmemizi de sağlayacaktır. Prangalardan kurtuldukça yürüyüşümüz olması gereken rotaya ve olması gereken hedefe kilitlenecektir. Prangalar yalpalamamızı, sağa sola çarpmamızı, çok çabuk yorulmamızı ve bu yorgunlukla başarısızlığa sürüklenmemizi sağlayacaktır. Umutsuzluk, karamsarlık ya da yön kaybetme halinin arka planına baktığımızda göreceğimiz budur.
Bir devrimci, öncelikle geleceği yaratacak olan kitlelerin de birey olarak tek tek devrimcilerin de kendisinin de bu sistemin egemenliği altında egemen ideolojinin hüküm süren gerici değer yargılarının ağır etkisi altında kirletilmiş, toplumsal yozlaşma ve çürümeden payına düşeni almış olduğunun farkında olarak işe başlamalıdır. Önce bu gerçekliği kavramak ve kabul etmek gerekir; bu gerçekliği dönüştürmenin, bu gerçekliğe karşı mücadele vermenin ön koşulu budur… Olması gerekenlerle, hedeflenenlerle gerçeklik arasındaki uçurum; zaten mücadelemizi koşullayan da budur. Bu mücadelenin sürekliliği için önce bu durumu kabul etmek ve ardından da buna sürekli müdahale etmek. Buna müdahalenin ön koşulu olarak da eleştiri ve özeleştiri silahını güçlü biçimde kullanmak ve değişimi bu yolla başarmak.
PROLETER DEVRİMCİLİK İÇİN PROLETER İDEOLOJİYİ KUŞANALIM!
Bizi tüm yönleriyle kuşatan burjuva-feodal sistemin çürüyen ve çürüten ideolojisinin etkisinden kurtulmak ancak proleter ideolojiyle kuşanmakla mümkündür. Bu kuşanma ise yine sınıf mücadelesinin pratiği içinde gerçekleşecektir.
Sınıf mücadelesinin gerçekliğinden kopma, sınıf mücadelesinin yüklediği sorumlulukları taşımama örgüt içinde bir eğilim haline geldiğinde, tablo elbette çok daha vahimdir. Tıpkı bireyin kendi gerçekliğine yabancılaşması, sorgulayıcı, özeleştirel yaklaşımdan uzaklaşması gibi, sınıf mücadelesine kaygıların ağırlığını yitirdiği, bu anlamıyla apolitikliğin hakim olduğu bir örgüt ortamında eleştiri-özeleştiriyi doğru zeminde sürdürmenin olanakları darlaşmış; yenilenmenin dinamikleri körelmiştir. Çünkü sınıf mücadelesinin gerçekliğinden sorunlarından, bu sorunlara dair kaygılardan uzak eleştiri-özeleştiri adına yürütülen tartışmalar, kişiselleştirilmiş sorunların gündemleştirilmesinden, çarpık kişiliklerin karşılıklı dayatılmasından ibaret olmaya mahkumdur… Böylesi bir ortamda örgütü̈ vareden iddia -sınıf mücadelesine önderlik iddiası- giderek soyut bir iddiaya dönüşür; sınıf mücadelesini ileri taşıma, sınıf mücadelesinin uzun vadeli çıkarları değil, örgütü şu veya bu biçimde var etme, bu hedefe dönük günübirlik yaklaşımlar hakim hale gelir.
İDEOLOJİK-POLİTİK DONANIM VE PRATİK ATAKLIĞI KUŞANMAK…
“…Zira devrimciliğin ilk görevi düşmanı yıkmak iken bu görevden daha zor olan sınıfları ortadan kaldırmaktır. Bu perspektifle sınıf mücadelesiyle ilişkilenmek, bu mücadeleyle bireyin tarihsel ilişkisini tam kurmak anlamına gelmektedir. Proleter devrimciler, örgütsel ilişkilerindeki hiyerarşide, halkla kurulan ilişkide, yöneten-yönetilen denkleminde, sınıflar arası ilişkide, yaşamla olan ilişkide sınıfları ortadan kaldırma perspektifini asla unutmamalıdır. Bu durmaksızın ideolojik mücadele, durmaksızın sınıflara dayalı toplumsal yapıda sınıfları ortadan kaldıracak olan yegane sınıf olan proletaryanın yaşam, kültür ve dünya görüşüne göre şekillenme anlamına gelmektedir. Bu bakış açısı her an ve durumda çelişki arama, çelişkiyi inceleme, masaya yatırma ve her olgunun iki yanını ısrarla ve kararlılıkla keşfetme ve proleter yanı, ilerici olanı bulma sorumluluğu demektir. Tarihin başladığı ve bittiği noktayı kendiyle sınırlamamaktır.” (Partizan, Özel Sayı, s. 175)
Sınıf mücadelesine tüm benliğimizle atılmak, yaşamın sınırlı bir zamanını değil, tüm yaşamımızı mücadelenin ihtiyaçlarına göre konumlandırmak zorundayız. İçinden geçtiğimiz zorlu süreç ancak sürekli çatışma ve değişimi başarmakla mümkün olacaktır. Eski alışkanlıklarımızla, eski davranış ve düşünüş biçimiyle yeniye hazırlanmak ve yeniyi kucaklamak mümkün değildir. Yeniyi yaratmak elbette kolay değildir ve bu; meşakkatli yolu eskiye dair olanla açık bir şekilde hesaplaşarak gerçekleştirmekle olacaktır. Ve tüm bunlarla birlikte değişimi sürekli kılmaya oluşturduğumuz neden önemlidir ve esas nedenimiz anın devrimcisi olmak değil, nihai hedefe kilitlenmiş devrimciler olmak olmalıdır. Bunu başarmak için eleştiri-özeleştiri silahını etkin bir biçimde kullanalım ve bu silahı değişimin temel anahtarı olarak kavrayalım.