Kara Harp Okulu mezuniyet töreni sonrasında bir grup teğmenin bir araya gelip kılıçlarını çekerek 2016’da kaldırılmış yemin ritüelini gerçekleştirmeleri akabinde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye tempo tutmaları Türkiye gündemine “yeni” bir tartışma kazandırdı. “Yeni” diyoruz fakat ilgili tartışma ülke gündemi için, özellikle egemenlik ilişkilerinin tesisinde, Çehov’un sahnede işaret ettiği silahı andırmaktadır. Yani her an patlamaya hazır beklemektedir.
Teğmenlerin bir araya gelip kılıçlarını çekmeleri iktidar tarafından önce itidalle karşılandı. Akabinde iktidar ortağı Bahçeli’nin ilgili olayın hangi maksatla yapıldığına dair uyarısının üstünden birkaç gün geçtikten sonra “İmam Hatipliler Mezuniyet Töreni”nde konuşan Erdoğan, teğmenleri hedefe koyup “O kılıçları kime çekiyorsunuz” diye atarlanıp darbe heveslilerinin ordudan temizleneceğini beyan edince saflar yeniden belirlendi.
İktidar bloku yerel seçimlerde aldığı yenilginin ardından tabloyu lehine çevirmek için bazı hamleler yapmıştı. Erdoğan iktidarı elinde tutmanın en önemli aparatlarından birini kutuplaşma dilini bir kenara bırakıp yumuşama, normalleşme diline sarılmıştı. Normalleşme hamleleri iktidar bloku içinde itirazlarla -MHP’nin tepkileri hatırlanacaktır- karşılanınca yumuşama yerini kutuplaşma diline bıraktı.
İktidar blokunun önemli başarılarından biri kutuplaştırıcı dili etkin kullanma kabiliyetidir. Cumhur İttifakı egemenlik ilişkilerinin yeniden düzenlenmesinde toplumsal kutuplaşmayı bir manivela olarak kullanmayı başarmıştır. Bu bağlamda Bahçeli, toplumsal kutuplaşmayı derinleştiren açıklamalarla Cumhur İttifakı içindeki güç paylaşımına dahil olmuştur. Nihayetinde ötekileştirici yani kutuplaştırıcı dili kullanmaktan bir an olsun geri durmamıştır. Erdoğan da iktidarda kalabilmek için aynı dili rıza üretmenin argümanı olarak kullanmıştır. Bahçeli ve Erdoğan hem egemenlik ilişkilerinin düzenlenmesinde hem de rıza almak için toplumsal gerilimi artıran kutuplaştırıcı dile sarılmakta sakınca görmemektedir. İktidar bu dili kullanıp geniş kitleleri maniple ederek onları kendilerine ait sorunlara diğer bir ifade ile toplumsal, ekonomik sorunlara bir anlamı ile yabancılaştırmaktadır.
Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik tablo kelimenin gerçek anlamıyla bir yıkıma işaret ediyor. Yoksulluk ve sefalet üreten çürümüş bir sistem söz konusu olan. Çürümüşlüğün safında yer alanların nasıl kollandığı herkesin malumu.
Siyasal iktidar ise derinleşen yoksulluk karşısında enflasyonun düşeceği tarihi sürekli güncelleyerek hep başka baharları işaret ediyor. Bahçeli’nin baş belası “matematik” siyasi iktidarın hedeflerine de uymuyor. Tüm bunlar karşısında “ekonomist” Erdoğan’ın ekonomi politikasına dair en önemli çözümü – hatta tek – hamaseti elden bırakmadan sabretmeyi salık vermekten başka bir şey değil. Sorun yalnızca ekonomi alanında işlerin yolunda gitmemesi de değil. Her şey adeta iktidarın ayağına dolanıyor. Bu bağlamda dış politika örnek verilebilir.
Bölgedeki gelişmeler siyasal iktidarı yeniden konum almaya zorluyor. Bir türlü oyun kurucu konumuna ulaşamayan siyasi iktidar bölgedeki gelişmeler karşısında ya yüksek perdeden atarlanıyor ya da geri adım atıyor. Aslında siyasi iktidarın dış politikasını bu retorikle özetleyebiliriz. Herhangi bir olayda hamasi söylemde sınır tanımayan siyasi iktidar, aynı olayda çok keskin bir geri dönüşe imza atabiliyor. Bu pratik istisnai değil, olağan başka bir ifade ile Türk dış politikasına içkin bir özellik olarak öne çıkıyor dersek durumu abartmış olmayız. Dün söylediğini bugün çok rahat bir şekilde unutabilme hali!
Yalnızca iktidar blokunun değil Türk devletinin dış politikası esas olarak emperyalistlerin çıkarlarını öncelemektedir. Hamasi söylemler içe dönük iken geri dönüşler emperyalistlerin taleplerine uygun konum almanın zorunluluğu olarak ifade edilebilir. Bununla birlikte Türk devlet politikasının tutarlı tek bir özelliği vardır o da emekçi halka ve tabii ki Kürt ulusuna düşmanlık!
Sisi için yalnızca meydanlarda değil uluslararası toplantılarda da söylenen sözler hatırlanacaktır. Ama aynı Sisi bugün resmi törenle ağırlanmaktadır. Esad için de benzer bir durum söz konusu. Erdoğan’ın Esad ile görüşmek için girişimlerde bulunduğu ama Suriye’nin talepleri olduğu biliniyor. Esad da Sisi de aynı noktada durmasına rağmen Erdoğan’ı politika değişikliğine iten tek şey bölgede rol kapabilmek için emperyalist efendilerinin çıkarlarına uygun konum alması gerektiğidir.
Yazının başına dönüp toparlayacak olursak teğmenlerin bu yemin çıkışını kuşkusuz kendiliğinden bir olay olarak değerlendirmek naifçe bir tutum olacaktır. Diğer bir ifade ile ortada muhalefet kanadının dediği gibi doğal, sıradan bir durum da yok. Bununla birlikte iktidar blokunun iddia ettiği gibi teğmenlerin bu çıkışını iktidara karşı bir kalkışma olarak imlemek isabetli olmayacaktır; ama teğmenlerin yemini potansiyel olarak bir darbe özlemine işaret edebilir; fakat hatırlatmak gerekir ki darbecilik ya da darbe heveslisi olmak bu ordunun kodlarında mevcuttur. Ona içkin olan bu heveslilik kuşkusuz onun emperyalizmle kurduğu ilişkinin ona kazandırdığı bir özelliktir.
Kuşkusuz bu gerçeklik tek bir şeye işaret etmektedir. Demokratikleşme sürecini tamamlamış bir ülke gerçekliği dahi söz konusu değil. Bununla birlikte ekonomik ve haliyle siyasi ilişkilerinde bağımlı bir ülkeden bahsediyoruz. Toplamdan hareketle kimilerinin iddia ettiği gibi bağımsızlığın sembolü bir ordu değil, bağımlılık ilişkisinin güvencesi diye rahatlıkla imleyebileceğimiz bir ordudur söz konusu olan. Türkiye askeri darbeler tarihi egemenlik ilişkilerinin diğer bir ifade ile emperyalizmle bağımlılık ilişkilerinin güvencesi olarak hayat bulmuştur. 12 Eylül faşist darbesi “24 Ocak Kararları”nı hayata geçirme kararlılığının diğer bir ifade ile emperyalizme sadakatin iradesi olarak kayda geçmiştir.
15 Temmuz’un bir “darbe girişimi” olarak “akamete” uğraması kesinlikle ABD’nin bütünlüklü desteğini alamamasının sonucudur. Ulusalcıların gözlerini yaşartan teğmenlerin çıkışı da Erdoğan ve Bahçeli ikilisinin darbe heveslilerine karşı “meydan okuması” da emekçi halkı zerre umursamayan bir refleks olarak kayda geçirilmek zorundadır.