[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle ”
7-14 Ekim’de 60’ıncısı düzenlenecek Antalya Altın Portakal Film Festivali’ndeki Ulusal Belgesel Yarışması seçkisinden çıkarılan “Kanun Hükmü” belgeseli, devletin kültür ve sanata yönelen saldırılarının bir diğer hedefi olarak gündemdeki yerini aldı. Belgeselin seçkiden çıkarılması üzerine festival yönetmeni Ahmet Boyacıoğlu, filmde yer alan bir kişinin yargı süreci devam ettiği için belgeselin festivalden çıkarıldığını, yargılama süreci sonlandığında filmin Antalya’da gösterileceğini açıkladı. Belgeselin KHK ile ihraç edilen doktor Yasemin Demirci ve öğretmen Engin Karataş’ın hikâyesini anlattığını ifade eden yönetmen Nejla Demirci, festivalin iddia edilen gibi herhangi bir yargılama sürecinin devam etmediğini “Doktor Yasemin Demirci ve öğretmen Engin Karataş hakkında kesinleşmiş herhangi bir yargılama süreci söz konusu değilken festival mazeret olarak belgeselin bir karakterinin yargı sürecinde olduğunu iddia ediyor” sözleriyle açıkladı. Bunun yanında belgesel filminin yapım aşamasında da yasaklandığını ifade eden Demirci, AYM’nin ifade özgürlüğü değerlendirmesi sonucunda kendilerine tazminat ödendiğini de hatırlattı. Yasaklama kararı sonrası festivalin jüri üyeleri “görevimizi Kanun Hükmü belgeselinin seçkiye geri alınmasıyla yerine getirebiliriz” açıklamasıyla tavır koydular.
Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde de kendisini gösteren yasakçılık ilk defa yaşanmadığı gibi devrimci-ilerici sanata yönelen bu türden saldırılarda takınılan tepkisizliğin popülist festivallere doğru yayılmasının da bir örneği olmuştur. Kanun Hükmü belgeselinin yasaklanması gelişigüzel bir karar, bir tesadüf değildir, faşizmin ilmik ilmik ördüğü gerici kültür halkasının bir parçası olarak görülmelidir. Dolayısıyla geçmiş süreçte devrimci sanata karşı pratikleşen yasaklama, sansür ve saldırıları anlamak, bugün Altın Portakal’a uzanan yasaklama furyasını açıklamak için elzemdir.
YASAKLAMA FAŞİZMİN RUTİNİDİR
Devrimci sanatçıların, müzik gruplarının, yayımcılığın ve yakın zamanda mahallelerde geleneksel olarak gerçekleştiren kültür festivallerinin polis saldırılarıyla, gözaltılarla engellendiğine tanıklık ettik. Tüm bu saldırılar gerekçesiz veya temelsiz, dayanaksız gerekçelerle gerçekleştirildi. Kanun Hükmü’nün yasaklanmasındaki gerekçe de bu konuda deneyimli olanlar için şaşılası değildir. Munzur Festivali’nde gözaltı saldırısıyla Dersim’e girişleri yasaklanan Grup İsyan Ateşi üyelerinin “Yasaklara Karşı Dayanışmayı Büyütüyoruz” çağrısı güncelliğini koruduğu gibi yasakların etkinliğinin ne denli büyüyebileceğini de göstermiş oldu. Yine yakın zamanda 1 Mayıs Mahallesi’nde geleneksel olarak gerçekleştirilen kültür festivalinde onlarca kişinin işkenceyle gözaltına alınması, gündemi emekçi halkın sorunları, mücadelesi olanların karşılaştığı saldırıların somut bir örneği olarak karşımızda durmaktadır. Dünkü saldırılar karşısında sessizliğe bürünen, “elit” güruhun bugün Altın Portakal’da arzı endam eden yasaklamaya şaşırması garipsenmemelidir. Sanatı üretenlerin sahip olduğu statü, üretilen-yaratılan sanatın dinamiğiyle birlikte olası saldırılara da kılavuzluk etmektedir. Bu anlamda bugünkü yasaklamayı halk için halkla birlikte üreten sanatçıların deneyimleriyle anlayabilir, anlamlandırabiliriz.
“KANUN HÜKMÜ” NEDEN YASAKLANDI?
Bu sorunun cevabı, “Kanun Hükmü”nün seçkisinden çıkarıldığı festivalin neye cevap olduğuyla ilişkilidir. Halkla birlikte örgütlenmeyen bu festivallerin içeriklerini incelediğimizde yoksulların birikimlerinden uzak ve kibirli-üstten bir bakışla sanata uyarlanmış anlatımları görüyoruz. Nitekim Altın Portakal Film Festivali’ne yönelen eleştirilerin esası tavrın yetersizliğine, hatta kararı destekleyen tarafta olmasına yöneliktir. Halkın sanatını üretmeyenler halkın sorunları karşısında da direngen bir tavır sergilemeyecektir elbette. Bu festivallerin yaygınlaşan içeriklerinde hikâyelerin özneleri, çoğu zaman “sanat eserleri”nden koparılmakta, uzak tutulmakta ve soyutlanmaktadır. Sanatın yaratımında yaşamlarıyla, anılarıyla ve kültürleriyle yer alan sınıfın, sanatı tekeline almış ve onun yapısını kendi bencilliğiyle devşirmiş sınıf tarafından örselenmesi, sanatı sistem için kabul edilebilir kılarken öznenin sanatın üretiminde ve sonucunda var aldığı durumda onun yasaklanması için gerekçe oluşmaktadır. Bugün gündemleşen Kanun Hükmü’ndeki yasağın festivalce sunulan gerekçesinin temelsiz ve ikna edici olmadığı konuşuluyor. Bu konuşmaların derinlemesine bir anlam çıkarımı olmaksızın yürütülmesi, yüzeysel olarak bile ikna edemeyen gerekçelerin alelacele uygulandığını göstermektedir. “Kanun Hükmü’nü yasaklayan nedir” sorusuna dönersek, yukarıda da bahsettiğimiz gibi hikâyenin öznesinin eserin içeriğinde var olması, eserin gündemleştirdiği konu bakımından öğretici konumda yer alması ve devletin politikaları karşısında yargılayan tavrına işaret edebiliriz. Halkın deneyimlerini eleştirel perspektifte ifade eden belgeselde, devletin yargısının “dokunulmazlığının ihlal edildiği”ne dair oluşan paranoyak düşünce, belgeseli tehlikeli görmeye ikna olmaktadır. Nitelik olarak yorumlayamadığımız ancak anlatımlardan konusunun direniş ve mücadele olduğunu bildiğimiz belgeselin yasaklanması, egemenlerin mücadelenin söylentisinden dahi ne denli korktuğunu göstermektedir.
DEVRİMCİ SANATI KİTLESELLEŞTİRELİM
Bu korkunun büyütülmesi, yasaklamalara karşı dayanışma ve mücadelenin yükseltilmesinin zorunluluğu bir kez daha karşımızda durmaktadır.
Sanatın burjuva-feodal sınıf çıkarlarının tekeli altında tutan sabit düşünce onu geliştirecek ve büyütecek, devrimcileştirecek sınıfın bilincinden uzaklaştırdığı gibi yasaklar karşısında da kitleye mal olacak bir hareketi engellemeye çalışmakta ve pasif direnişlerle geçiştirmeye yönelmektedir. Halk mücadelesinin içinde bulunmadan, desteklemeden ve onun sesini yükseltmeden üretilen sanatın değiştirme potansiyeli olmadığı gibi bu sanat anlayışı gericiliğe hizmet etmektedir. Mao Zedung’un Kültür, Sanat ve Edebiyat Üzerine eserinde de değindiği gibi, “Kendini halktan uzak tutan bir devrimci kültür işçisi, barutu düşmanı yok etmeye yetmeyen ordusuz bir komutana benzer.”
Kanun Hükmü’ne yönelen yasaklama, sansürleme ve tehdit saldırıları karşısında bir kez daha dayanışmayı büyütme çağrısını yineleyerek mücadeleyi kitlelerle buluşturmanın zorunluluğunu kavrayalım, kavratalım.