31 Mart yerel seçim sonuçları birçoğumuz için beklenendi ama gene de şaşırtıcıydı. Sonuçların şaşırtıcılığı, analizlerin “arzu edilen” yerden yapılmasına paralel ilerledi. CHP’nin birinci parti olması halktaki değişim talebine, YRP’nin (Yeniden Refah Partisi) güç kazanması bu partinin önümüzdeki seçimlere damga vurup AKP’nin yerine geçeceğine, katılım oranının düşüklüğü halktaki boykot eğilimine bağlandı. Kuşkusuz ki bu tespitlerin hiçbiri diğerlerini yanlışlamadığı gibi, hepsinin belli oranlarda haklılık payına sahip olduğunu söylemek mümkün. Biz bu tespitleri daha güçlü bir zeminden yeniden düşünebilmek için, bu yazıda çeşitli istatistiki verilere başvuracağız.
Seçimin en flaş sonucu, AKP’nin 22 yıllık tarihi boyunca ilk defa kazanılan toplam oy sayısında başka bir partinin gerisine düşmesi oldu. Bu düşüşün karşılığı, kaybedilen 15 şehir oldu. Öte yandan CHP, 14 şehir kazanarak 14’ü büyükşehir olmak üzere 35 şehirde belediye başkanlığını aldı. Bizim için bir diğer önemli değişim ise, CHP’nin 2019’da kazandığı 191 ilçe belediyesini 31 Mart seçimleriyle 337’ye çıkarması oldu. 356 ilçeye sahip AKP ile başa baş hale gelen CHP’nin ilçe belediyelerindeki bu başarısı, bize belediye başkanlarının profilleri üzerine düşünmek yerine, halktaki genel eğilimi anlamaya çalışmamızı söylüyor.
AKP’nin Düşüşü Ne İfade Ediyor?
CHP’nin ve AKP’nin kazandığı şehirlere baktığımızda, CHP’nin 35 şehrin 15’inde yüzde 50’nin üstüne çıktığı görülüyor. AKP ise kazandığı 24 şehrin yalnızca 3’ünde oyların yarısından fazlasını alabilmiş. 2019’da AKP’nin yüzde 50’nin üstünde oy aldığı şehir sayısının 17 olduğunu düşündüğümüzde AKP’deki düşüşün kendi kalelerinden başladığını söylemek mümkün. AKP’nin birinci olduğu şehirlerde YRP 6 yerde 2., 11 yerde 3. olmuş. YRP’nin AKP’nin güçlü olduğu yerlerde hatırı sayılır düzeyde oy alması, AKP’nin kalelerinde gücünü kaybetmiş olmasını açıklayan faktörlerden birisi. Öte yandan CHP’nin 1. olduğu hemen hiçbir il YRP’ye kayan oylar nedeniyle AKP tarafından kaybedilmemiş. Hatta çoğu ilde YRP+AKP oylarının CHP’yi geçmediğini görüyoruz. Sadece bu veriden edindiğimiz birinci tez şu: YRP, il belediye başkanlıkları düzeyinde AKP’ye kaybettirmemiş. CHP-AKP dalaşında YRP doğrudan bir rol oynamazken, esas aktivitesini AKP’nin kalelerinde hissettiriyor. YRP kazandığı iki il olan Urfa ve Yozgat’ı AKP’den alıyor. Dolayısıyla ikinci tezi elde ediyoruz: YRP, AKP’den aldığı iki belediye dışında AKP’ye belediye kaybettirmiyor. YRP’nin oynadığı esas rol, AKP’nin ülke genelinde 2. parti konumuna gerilemesi.
AKP’li İllerin Katılım Oranı
AKP’deki düşüşü açıklayabileceğimiz bir diğer faktör de AKP seçmeninin katılım oranı. Bu istatistiği doğrudan elde edemeyeceğimiz için, AKP’nin 1. olduğu illere bakıyoruz. Seçim günü dışarıdan taşınan asker-polis oylarıyla manipüle edilen ve hem katılım oranının hem de AKP oy oranının normalin üstünde yüksek olduğu Şırnak’ı değerlendirme dışında bıraktığımızda, AKP kazandığı 23 şehrin yalnızca 4’ünde Türkiye ortalamasının üstünde katılım sağlıyor. Bu 23 şehir, yüzde 74,7 katılım ortalaması ile yüzde 78,55 olan Türkiye ortalamasının bir hayli altında kalıyor. Öte yandan AKP’nin kazandığı 12 büyükşehirde katılım oranı yüzde 76,8. Buradan şu teze ulaşıyoruz: AKP seçmeninin, kazanacağını düşündüğü yerlerde seçime katılım motivasyonu Türkiye ortalamasının altında kalıyor, sandığa gidenlerin bir kısmı ise YRP’ye oy veriyor. “Kazanacağını düşündüğü” ibaresinin altını çizmekte fayda var zira bu seçimler genel oy oranının belirleyici olduğu Cumhurbaşkanlığı seçimleri olsaydı, AKP seçmeni bu kadar atıl kalmayabilirdi. Dolayısıyla elde ettiğimiz tez, AKP seçmeninin sandığa gitmeyerek seçimle arasına mesafe koyduğunu doğrudan göstermiyor. Fakat o meşhur tabirle bir “mesaj verme” kaygısı olduğu da ortada.
CHP’nin Yükselişi
CHP’nin birinci olduğu yerlere baktığımızda, yarış içinde olduğu şehirlerin Çanakkale dışında Cumhur İttifakı üyeleri ile, özelde de AKP ile olduğunu görüyoruz. Bu anlamda İYİP, Kırklareli dışında CHP’ye belediye kaybettirmiyor. Egemen sınıfların muhalif fraksiyonunun temsilcisi, bu seçimle birlikte ittifaksız olarak CHP oluyor. Düzen siyasetinin ittifak politikası, CHP’nin rüzgârı arkasına almasına yarayan bir ivme sağlamış görünüyor.
31 Mart seçimleriyle Hatay dışında elinde bulundurduğu belediyeleri koruyan CHP, 15 şehrin belediyesini daha kazanıyor. Kazandığı 35 şehrin katılım oranı ortalaması ise yüzde 79. Türkiye ortalamasının biraz üstünde olan bu katılım oranına ek olarak CHP’nin sonradan kazandığı 15 şehirdeki katılım oranı ise ortalama yüzde 79,2. Yine CHP’nin kazandığı 14 büyükşehirde katılım oranını yüzde 80,1 olarak görüyoruz. Buradan şu sonuca varıyoruz: AKP-MHP karşıtı kesimin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra siyasete olan ilgisini seçimler düzeyinde yitirdiği kanısı yanlış. Bu kesim ortada resmi bir ittifak da olmamasına rağmen sandığa gitme motivasyonuna, Türkiye ortalaması göz önüne alındığında, sonuç alıcı bir şekilde sahip. CHP’nin özellikle büyükşehirlerdeki yükselişini bu “konsolide olma” durumuna bağlamak mümkün.
Sonuç olarak;
31 Mart yerel seçimleri, yüzde 78,55 katılım oranıyla son yılların en düşük katılımlı seçimleri olarak kayda geçti. 2019 yerel seçimlerindeki katılım oranının yüzde 84,67 olduğu da hesaba katılınca, aradaki 6 puanlık farkın önemli bir yere işaret ettiğini söylemek mümkün. Tek tek şehirlerin 2019 yılındaki katılım oranları ve Türkiye ortalaması arasındaki ilişki ele alındığında, 31 Mart seçimlerinde de şehir bazında bir tutarlılığın olduğunu görüyoruz. Örneğin Ankara’da 2019 yılındaki katılım oranı yüzde 85,67, yani Türkiye ortalamasının 1 puan üstünde. 31 Mart seçimlerinde ise katılım oranı yüzde 79,39, yani Türkiye ortalamasının 0,85 puan üzerinde. Türkiye Kürdistanı ve birkaç istisna dışında, seçimlere katılım ivmesinin şehirlere göre benzerlikler taşıdığını görüyoruz. Öte yandan AKP’nin kalelerinde hem kendi oyunun hem de katılımın düşmesi, CHP’nin kalelerinde ise CHP’nin oyunun düşmesi fakat katılımın gözle görülür şekilde düşmemesi, sandığa gitmemeyi tercih eden kesimin AKP seçmeni olduğunu gösteriyor. Bu durum halkımızın sandıktan ümidi kestiğini göstermiyor. Tam tersine, grev, gösteri, yürüyüş, protesto, sendikalaşma, dernekleşme, boykot gibi burjuva demokratik hiçbir hakka sahip olmayan halkımız, ona “bahşedilen” “tek” hakkı, sandığı ustaca kullanıyor. İstediği zaman istediği muhataba mesajını sandık üzerinden verme rasyonalitesine sahip bir şekilde, sandığa gitme ve gitmeme ya da “aynı mahalleden” fakat rakip partiye oy verme rasyonalitesini gösteriyor. Bunu oyunun içinden, oyunun kurallarına uygun bir şekilde yapıyor. Bu bağlamda oy vermeyi, politizasyonun en yüksek aşaması olarak gören kentli küçük burjuva-orta sınıf kitlelerinden “taşra”yı ayırıyoruz.
Büyük bölümünde düzen siyasetine oy veren kesimlerin davranış biçimini anlamaya çalıştığımız bu yazıda, düzen siyaseti dışında hareket eden Kürt Ulusal Hareketinin de durumuna bakmakta fayda görüyoruz. Savaş koşulları içerisinde, kayyım saldırılarıyla boğuşan Kürt Ulusal Hareketi pek tabii ki bütün gözlemlenebilir istatistikleri aşan asimetrik bir uzama yayılıyor. Katılım oranı Türkiye ortalamasının çok fazla altında ve her geçen seçim bu oran azalıyor. Bu durumu, esas olarak boykotu savunan bir hareket olarak doğrudan olumlu görmemiz gerekir mi? Buna düşünmeden, ilk elden “evet” demek mümkün değil. Zira seçimler bölgede tek hâkim güç olan DEM Parti’ye oy vermek üzerinden şekillenirken katılım oranının düşüklüğü üzerinden, ideolojik ve sembolik etkimizin hâlâ var olduğu Dersim dışında, olumluluk tespit etmek erken bir yorum olur. Türkiye Kürdistanı’nda hangi kesimlerin hangi motivasyonla seçimlere katılmadığını anlamaya çalışmak, bölgedeki gözlemleri daha derinden ve incelikli yürütmek gerekir. Kürdistan’da oy vermemenin kitle nezdinde, esas olarak DEM Parti’de somutlaşan reformizme tepkiden kaynaklanan güçlü bir politik yanı olabileceği gibi örgütsüzleşmekle de alakası olabilir.