Dünya finans kapitali daha 2008 finansal krizin etkilerini yeterince atlatamamış ve neo-liberalizm ve küreselleşme balonu patlamaya devam ederken Covid-19 krizi ve peşi sıra ani-sert daralma içine girdi. Öyle ki piyasaların işlemesi için başlıca merkez bankaları; ABD Merkez Bankası (FED), Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japonya Merkez Bankası salgından itibaren 10 trilyon doların üzerinde piyasaya likidite enjekte etti. Faizler sıfıra indirildi. Fakat bu desteğe rağmen küresel anlamda oluşan belirsizlik ve riskler en büyük emperyalist ülkelerin büyüme oranlarını beklenenden çok daha fazla gerilere düşürdü.
Büyümenin yavaşlaması ile gelen enflasyon dalgası, yeni yapılan uluslararası iklim anlaşmaları ve bir dizi yaptırımlar baz alındığında enerji fiyatlarının önlenemez bir yükselişe geçmesi ile birlikte bütün dünya ülkelerinde işçi ve emekçilere kaçınılmaz olarak ağır bir süreç yansıdı. Covid-19 aşılarının yaygınlaşması ile üretimde belli bir toparlanma olsa da virüsün varyant değişiklikleri ve oluşturduğu belirsizlikler maliyet bakımından düşünüldüğünden daha fazla oldu. Delta varyantının zaten özellikle ABD ve bazı Avrupa ülkelerini ciddi oranda etkilemesi ile oluşan rakamlar, Omicron varyantının hala kontrol altına alınamaması AB başta olmak üzere emperyalist ülkeleri yeni yaptırımları içeren bazı kararlar almaya itiyor. İstihdamın düşüşü dolayısıyla işsizliğin artmasının ve yükselen enflasyonun yansımalarını gelecek yılda daha ağır bir şekilde hissedeceğiz gibi görünüyor. Küresel arz zincirlerinin kritik noktalarında olan Asya’da, vakaların artışı, bu ülkelerin virüse karşı izledikleri sıfır tolerans politikası ve aldıkları önlemler nedeniyle arz kısıntıları beklenenden çok daha uzun sürüyor.
Hızlı talep artışı, stoklardaki azalma ve kapanmalar ile birlikte limanlarda görülen gecikmeler ve yetersiz iş gücü, küresel çapta taşımacılık maliyetlerini de hızla artırdı. Taşımacılık maliyetleri Asya ile Kuzey Amerika arasında önemli derecede yükseldi. Yeni varyant sebebiyle zaten virüse karşı sıfır tolerans politikası izleyen Çin ve Asya ülkelerinin limanlarının da Covid-19 kısıtlamaları nedeniyle kapasitelerinin altında çalışmaya devam edecek olması, uluslararası taşımacılıkta normalleşmenin aylar almasını getirebilecek ve 2022’nin önemli bir kısmını da kapsayabilecektir. Bu durum birçok ülkede üretici fiyat enflasyonunu besliyor. Üretici enflasyonu Euro bölgesinde yüzde 13,4 ile tarihi yüksek seviyelerinde bulunuyor. ABD’de yüzde 8,6, Çin’de ise yüzde 10,7 seviyelerinde seyrediyor.
ENERJİ KRİZLERİ ÜRETİMİ DÜŞÜRECEK
Petrol, doğalgaz, kömür gibi fosil yakıt fiyatlarındaki yüksek artışlar başta Avrupa ve Asya olmak üzere enerji krizini derinleştiriyor. Yükselen enerji fiyatları küresel ekonomide enflasyonu daha yukarı, büyümeyi ise aşağı çekiyor. Dünyadaki toplam üretimin ve ticari limanların büyük çoğunluğunu elinde bulunduran Çin ekonomisinde yaşanan ve kimilerine göre Çin’in Lehman’ı (Amerika yatırım bankası, Mortgage çöküşü -‘en büyük iflası’) olarak adlandırılan büyük emlak şirketi Evergrande’nin muhtemel iflas süreci bağlı sektörleri de özellikle inşaat, sanayi ve enerji alanlarını olumsuz etkilemiş görünüyor. Üstüne petrol, doğalgaz ve kömür fiyatlarındaki sert artışlar Çin’in yüzde 8,5 civarı olan 2022 tahminini şimdiden yüzde 4 seviyelerine çekmiş durumda. Asya’da Çin’in yanı sıra Hindistan’da da durum farklı değil. Kömür fiyatları yıllık yüzde 300 arttı. Kömür stokları azalıyor, üretimi aksatmamak için olağanüstü önlemler alınıyor. Enerji kısıntıları çoktan üretim miktarını aşağıya çekmeye başladı.
“Avrupa tarafında doğalgaz ve elektrik fiyatlarında izlenen sert sıçrama hem üretim seviyesini düşürüyor çünkü fabrikalar zorunlu aralıklar vermek durumunda kalıyor; hem de ürün fiyatlarını artırarak enflasyonun Euro bölgesinde daha uzun soluk bulmasına neden oluyor. Mevcut enerji fiyat artışı soğuk geçecek bir kışla birleşip bahara kadar kalırsa, Euro bölgesinde beklenen enflasyonunu neredeyse 1 tam puan yukarı itecek. Bu da gelir aşınması nedeniyle tüketim tarafından da darbe anlamına gelecek.” (‘Dünya ekonomisi neden yavaşlıyor, Türkiye’ye nasıl yansıyacak?’ – Güldem Atabay) Yaşanan bu enerji krizinin kısa sürede bitmesini beklemek çok gerçekçi değil. En azından önümüzdeki ilkbahara kadar pandemi ve kış mevsiminden kaynaklı enerji talebinin devam etme olasılığı çok yüksek.
Geleneksel fosil yakıt üreten dünya tekel şirketlerinin artan yenilenebilir enerji, yeşil enerji vs. talep artışına ve iklim anlaşmalarına paralel yeni yatırım yapmayacaklarını açıklamalarına bakarak enerji üretiminin daha da azalacağı ve dolayısıyla en azından diğer enerji çeşitleri pazara alınabilir boyutta sürülene kadar yüksek fiyatlarda seyredeceği söylenebilir. “Rusya’nın da dahil olduğu OPEC + toplantısından beklenen üretim artış kararı gelmeyince, doğalgazdan sonra petrol fiyatları da 2014 yılından bu yana en yüksek seviyeye çıkmış durumda.” (‘Enerji Krizi Derinleşiyor’ – Erhan Aslanoğlu)
Tüm bunlara iklim değişikliği ve tarımsal anlamdaki kuraklıklar da eklenince gıda fiyatlarının da gelecek yıllarda tedarik ile birlikte büyük bir kriz halini alacağı tahmin ediliyor. Süreç siyasal anlamda emperyalistler arası çelişkilerin daha da derinleştiği, emek ve sermaye çelişkisinin daha keskinleştiği bir süreci işaret etmektedir. Finans kapitalin kendi bağrında taşıdığı ekonomik krizin boyutu şimdilik pandemi ve Omicron varyantı ile daha hassas ve hissedilir boyut almış durumda. Emperyalist ülkelerin en büyüklerinde bile hızla hissedilen derin yoksulluğun, bizim gibi ülkelerdeki yansıması tüm gerçekliği ile yoksulluğu aşmış açlığa doğru dümeni kırmıştır. Dünyada yaşanan belirsizliğin krizlerin ve belirsizliğin tüm yükünü işçi sınıfı ve yoksul kitleler çekerken Hindistan, Filipinler, Brezilya gibi ülkelerde gelişme gösteren halk savaşı ve direnişler dünya halklarına da umut olmaya, yol göstermeye devam ediyor.