HABER MERKEZİ- Devrimci Demokratik Sendikal Birlik’in (DDSB) İstanbul’da düzenlediği iki günlük işçi çalıştayı tamamlandı.
DDSB’nin “Emeğe dönük her türlü saldırıya karşı birleşik, örgütlü mücadeleye!” sloganıyla düzenlediği çalıştay, cumartesi ve pazar günleri Su Gösteri Merkezi’nde yapıldı. Çalıştaya ilk gün konuşmacı olarak Belediye İş İstanbul 2 Nolu Şube eski başkanı Hasan Gülüm, Deriteks Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı Veysel Arslan ve DDSB’li bir temsilci katıldı. Salona “Birlik, Mücadele, Zafer” yazılı pankart ve “Her türlü hak gasbına karşı örgütlenerek büyüyecek, mücadele ederek kazanacağız”, “Birleşen işçiler yenilmezler”, “Üretenler yönetecek, sömürüye son” yazılı ozalitler asıldı.
Mücadele içerisinde hayatını kaybeden işçi ve işçi önderleri için yapılan saygı duruşuyla çalıştay başladı.
Çalıştayın açılış konuşmasının ardından söz alan Hasan Gülüm, ülkedeki son yirmi yıldaki yoksulluğun üst düzeyde olduğunu ifade ederken, “Son 5 senede, Kasım 2015 seçimlerinin ardından ülke demokratik ve ekonomik olarak dibe vurdu. Sürekli olan faşizmin kendini en belirgin olarak gösterdiği dönem oldu bu dönem. Peki bunlar olurken örgütlenme sorunu üzerine ne demeliyiz? Burada farklı sorular ve tartışmalar başlıyor. Örneğin dijital örgütlenme mi yapalım? Ya da bir sınıfı örgütlemek dediğimiz için herkesi mi örgütlemeliyiz. Alternatif örgütlülükler mi oluşturmalıyız?
Yakın dönem işçi sorunu ve mücadeleleri üzerine DDSB’nin de önemli deneyimleri var. Bu deneyimlerin günümüze uygun hale gelmesi bu soruları yanıtlamasına vesile olmamız gerekiyor. Örneğin DDSB’nin aktif rol aldığı 89’daki işçi mücadelesi deneyimi var.” dedi.
Gülüm, sendikaların işçi sınıfının temel örgütlenme aracı olduğunu ifade ederken, “En gerici sendikada bile örgütlenmeliyiz. Fakat bugün 10 kişinin altında çalışanı olan yerlere sendika giremiyor, bu önemli bir oran. O nedenle de bugün sendikaların dışında da örgütlenme alanlarını bugünden bulmamız, konuşmamız gerekiyor.
Gülüm’ün ardından söz alan Veysel Arslan, Gülüm’ün sorularının önemine dikkat çekerken dinleyicilere mikrofon çevirdi. Konuşma üzerine izleyiciler soru ve düşüncelerini aktardı.
Gülüm’ün konuşmasının ardından söz alan bir işçi, işçilerde sendikalara olan güvensizliğe dikkat çekerek, “Biz sendika faaliyetinde işçilerin güvenini nasıl kazanacağız? Bu soruyu sormak çok önemli çünkü işçiler artık sendikalara da güvenmiyor. Biz sermayenin sendika üzerine oluşturduğu bu anlayışı nasıl kırmalıyız, sarı sendikalar içerisinde olsun örgütlenip o kanalları mı kullanmalıyız? Bence öncelikli olarak sendikal mücadelede işçinin güvenini kazanmalıyız” ifadelerini kullandı.
‘DDSB SENDİKALARIN İÇERİSİNDE DE POLİTİKA ÜRETMELİDİR’
Deriteks İstanbul Avrupa Yaka Temsilcisi ve aynı zamanda Eğtim ve Örgütlenme Uzmanı Veysel Arslan, sendikal mücadelenin güncel durumuna dikkat çekerek, “İşçilerin hak gaspına, kötü yaşam koşullarına tepkisi sendikalar aracılığıyla ortaya çıkmakta. Sendikalar bir tavır ve bilinç yakalamak konusunda önemlidirler. İşçi sınıfının sistemi sorgulayan en önemli araçlarından biri sendikadır fakat aynı zamanda sendikalar bütün bunları kontrol eden bir araç olarak da karşımızda duruyor. Sermayenin sendikaları bu açıdan yapılandırması bunun için. Sınıf sendikacılığının dışında olan sendikalar, bugün, günümüzde, işçi sınıfının köklü sorunlarına çözüm üretmek yerine, işçi sınıfının görece şartlarının iyileştirmek misyonunu oynuyor. Bu sendikalar, işçilerin bazen ekonomik taleplerine dahi yanıt veremiyor, vermiyor. İşçi, ‘Ben sendikaya gittim orada da çözüm bulamıyoruz’ diyor. Bu sendikalar işçilerin yaşamına dokunmaktan çok uzak. Öngörüm olarak DDSB’liler, sendikalara gitmeden, buralara yönelik politikalar koymazlar ise o sendikalar işçilere güven sağlayamaz bu çok açıktır. Sınıf sendikacılığında iddiası olan her DDSB’li bu yerlerde de öncülük etmelidir. Sınıfın içerisinde çalışma yürüten reformistler dahi sendikaları doğru bir yere götüremez. Sendikaları taşıyacakları yer sınıfın mücadelesi rotasından çıkacaktır. Bugün bir işçi 25 lira için yanındaki işçiyi satabiliyor. İşçi sınıfı, sınıf bilincinden yoksun, bu bilinci kazandığında, bütün kurumları değiştirip dönüştürecek güce sahip. Bizim yapmamız gereken, deneyimlerimizden damıttığımızı bilincin örgütsüz işçiler tarafından da kazanılmasına vesile olmaktır” ifadelerini kullandı.
‘DDSB SALT SENDİKA ÖRGÜTÜ DEĞİLDİR’
Ardından kamu alanında çalışma yürüten bir başka DDSB faaliyetçisi, DDSB’nin tarihsel deneyimlerinin bu noktada öğretici olduğunu belirterek, “80 Darbesi halkın siyasal öncülerini hapse atarak, kitle örgütlerini, sendikaları, dernekleri kapattığı bir dönemdi. Bütün halkın üzerinden 12 Eylül AFC’sinin geçtiği bilinmekte. 83’te bağımsız sendika arayışları oluşuyor. DİSK’in hala kapalı olduğu bir dönemdi. 83’te başlayan sendikalara kongre serbestliği, işçi sınıfının tabanında tartışmalar başlatıyor. Bu dönemde işçi hareketlilikleri de başlıyor, 80’de koparılan hakları almak için bir hareketlilik bu. DDDSB faaliyetçisi DSB’nin oluşumunun zemini bu süreçte oluşmuştur. Devrimci işçiler yönetime denilerek başlanılan süreç bütün işçileri kapsamadığı için devrimci, demokrat işçiler sendika yönetimine denildi ve halka genişletildi. Bunun nasıl olabileceği, sendikalı işçilerin tartışmalarıyla ete kemiğe büründürüldü. 80’lerden kalma bağlantılar üzerinden işçilerle temaslar kurulup başlangıçta birkaç arkadaşın yer aldığı tartışmalar 2 yıl sonra büyük salonları dolduracak bir güce geldi. DDSB’yi oluşturan bu anlayış ve tarihsel süreçtir. DDSB’nin yankı bulmasının nedeni, sadece üretimden gelen güçle kendini sınırlamayan, işçilerin ailelerini de yaşam alanlarını da mücadeleye katmasıdır, yani salt sendika örgütü değil aynı zamanda farklı yapıları da kapmasıdır.”
“Bugün ise çalışma yerleri ile yaşam alanları birbirine çok yakın. Önceden Kazlıçeşme’de çalışan bir işçi Kazlıçeşme’de yaşamazdı. Fakat bugün Esenyurt, Küçükçekmece, İkitelli veya Gebze’de kurulan fabrikalarla yaşam alanları iç içe. Bizim bunu kullanmamız gerekiyor.”
Kuruluş sürecinin ardından birçok sendika içerisinde yer aldıklarını da ifade ederek ardından “Bugün üretim çok parçalı, fason ürünler, parça sanayii vs. Çok sayıda işçinin çalıştığı fabrikaların sayısı çok az. Parçalı, kopuk ve kendiliğinden olan mevcut durumu, merkezi, sınıf perspektifli bir anlayışı hayata geçirmeliyiz.” dedi.
ÇALIŞTAYIN İKİNCİ GÜNÜ SİNEVİZYONLA BAŞLADI
Çalıştayın ikinci gününde güncel işçi mücadeleleri ve DDSB mücadeledeki tarihsel deneyimlerine dair sinevizyon gösterimi gerçekleştirildi. Çalıştaya konuşmacı olarak Hasan Gülüm, Bakırköy Belediyesi işçisi ve İşyeri temsilcisi Sercan Mersin, Deriteks İstanbul Avrupa Yakası Temsilcisi ve aynı zamanda Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı Veysel Arslan ve DDSB’li işçiler katıldı.
‘İŞÇİLERİN EKONOMİK MÜCADELELERİNİN SİYASAL TALEPLE BİRLEŞMEMESİ SORUNUN BİRİNCİ KISMIDIR’
İlk olarak sendikal hareketteki değişim konulu panelde konuşmacı olan Hasan Gülüm Türkiye’deki sendikal hareketin tarihini aktardı. Gülüm, “12 Eylül’e kadar bu kadar güçlü olan işçi hareketinin, 12 Eylül’de Selimiye’de sıraya girdiğini bilinir. Burada herkes şunu soruyor: Neden? Tabii ki işçilerin ekonomik mücadelelerinin siyasal talep ve bilinçle birleşmemesi, bu nedenle o siyasal baskının altında kalması bu sorunun birinci kısmıdır. İkinci olarak 1980 sonrası Türkiye yeni bir döneme girmiştir. Kardeş kavgası olarak maniple edilen ve bilinçaltımıza sokulan bir manipülasyon vardır. Bu hiç de böyle değildir. O ana kadar çok fazla güçlenen bir işçi hareketi vardır, bu hareketi bastırmak üzerine gerçekleşmiştir, 80 darbesi. Daha sonra gelişen ‘89 hareketi, sendikaları aşan kendiliğinden gelen fakat işçilerin de örgütlediği bir hareket olarak anlaşılmalıdır.
‘BİR KENT AYAĞA KALKAR’
Türkiye işçi hareketi içesinde darbenin ardından gelen dönemde tek bir sendika vardır. Doğal olarak da toplumsal muhalefetin tek bir yönden yöneldiği dönemdir. 90’ların başlarında işçiler büyük haklar elde eder. Bu dönemki direnişlerden bir tanesi kent grevi olarak bildiğimiz grevdir. ’92 maden işçilerinin grevi ve direnişidir bu. Bir kent ayağa kalkar. Önemli bir grev olarak tarih sahnesinde yerini alır. Diğer önemli bir direniş belediye işçilerinin direnişidir. 12 Eylül öncesi ocak ayında alınan özelleştirme kararının onlar için yeterince hayata geçmediği düşünülerek Turgut Özal döneminde DİSK açılır. Patronlar DİSK’in açılmasına karşı çıkarken Özal bu çıkışı sendikal rekabetten zarar gelmez diyerek yanıtlar. Tarih bize gösterdi ki farklı farklı sendikalardan, sendikal rekabet ve ayrışma nedeniyle patronlara zarar gelmez. Bu durum sendikalar ve iş kolları ayrımlarıyla birlikte tartışmaları işçilerin içerisine yöneltir. Sistem bunun ardından özelleştirme saldırılarını gerçekleştirir. Bu parçalanmışlığın üstüne yani.
‘ÖZAL POLİTİKALARIYLA SENDİKALARDA BÜROKRAT ÇİZGİ OLUŞTURULDU’
’89 Grevi süreci önemli oranda bürokrat sendikacılık çizgisine de darbe indirmişti örneğin. İşçiden yana sendika çizgisi oluşmuştu. Özal’ın politikalarıyla, bölünmeyle birlikte bu kazanım üzerine de çökülmek, bürokrat çizgi oluşturuldu.
Çok ilginçtir o süreçte alternatif parti ve örgütler kuruldu. Yani sınıfın taleplerini daha yumuşak şekilde savunan yapılar. Örneğin ÖDP o dönemde kuruldu. Bu nokta önemli. Örneğin o dönem kamu çalışanlarının birlikte olması gerektiği savunulurdu. Ben hala bunu savunuyorum. Fakat o dönem memurlar başka bir özel bir sendikada örgütlenmeye başladı. Yani KESK içerisinde. Onun da yarattığı çizginin kaç bölünmeye sebep olduğu görüldü.
Bu toplam dalgayla birlikte özelleşme süreci başladı böylece ileri işçiler sendikalardan tasfiye oldu. Kapitalizmin, herkesin bildiği yeni tasarımı yeni dünya düzeni yani neoliberalizm, işçiler üzerine böyle geldi, yaşamına böyle girdi” ifadelerini kullandı.
‘SERMAYE EMEĞİN KOŞULSUZ İTAATİNİ İSTİYOR’
Gülüm’ün ardından söz alan hizmet iş kolunda çalışan bir DDSB faliyetçisi: “Sermaye emeğin koşulsuz itaatini istiyor. Pandemiyle birlikte bu saldırılar daha da arttı. Esnek, mekândan uzak, güvencesiz bir çalışma modeli öngörüyor. Sendikalar bu saldırı dalgasını karşılayacak durumda değil.
Sendikal veri ve istatistikleri paylaşarak sözlerine şöyle devam etti: “Sendikalar birlikte iş yapma kültüründen uzak. Sendikal rekabet yaşanan iş yerlerinde olumsuz süreçler yaşanıyor. İşverenler ve sendikal bürokrasi sendikal rekabetin kazananı olurken, işçiler kaybediyor. Buna karşın birlikte iş yapmaya olumlu bir örnek olarak İstanbul İşçi Sendikaları Platformu’nu gösterebiliriz.
Kadın emeğinin sömürülmesine dair DDSB’li bir kadın işçi sunum gerçekleştirdi. Kadın işçilerin emeğinin değersizleşmesi, kadın-erkek emeğinin ayrıştırılması ve kadın emeğinin her geçen gün daha fazla sömürülmesine dair istatistiki veriler sundu. Ardından serbest kürsüde konuşmalar yapıldı.
‘DİRENDİK VE KAZANDIK’
Deriteks Genel Merkez Yönetim Kurulu üyesi Sema Lermi, “5 yıllık bir işçiyim. Fabrikamda işçi temsilcisiyim. Sendikayı tanıdıkça, örgütlenmenin, mücadele etmenin önemini anladım. ETF Tekstil’de 300 işçiyle birlikte 9 ay süren bir TİS sürecinden geçtik. İşveren haklarımızı gasp etmek istedi, direndik ve kazandık. Kadınlar olarak savaşçı ruhumuzun ortaya çıktığında neler yapabildiğimizi ETF’de göstermiş olduk. Bundan bir kadın olarak onur ve gurur duyduk” ifadelerini kullandı.
Deriteks Tuzla Şube Başkanı Hikmet Numanoğlu, “Düne kadar işçilik yapmış biri olarak konuşuyorum. İşçilik hayatına deri fabrikalarında başladım. 2013 yılında %1 barajıyla yetkilerimiz alındı. İşverenden çok diğer sendikalarla uğraşıyoruz. Bizim gibi mücadeleci sendikaların önünü kesmek istiyorlar. Meclise bakıyoruz hepsi işveren. İşçi sınıfının tek kurtuluş yolu birleşmesidir” dedi.
Liman İş İstanbul Temsilcisi Sinan Ceviz, “Hep bu sorunun yanıtını arıyoruz, birlik olmak mümkün mü. Aynı kadere mahkum edilen bizlerin yan yana durmaktan başka çaresi yok. Bizim iş kolumuzda sadece Türk İş Konfederasyonu içerisinde 3 sendika var. Deneyimlerimizden öğrenerek hareket etmeliyiz” dedi.
Şen Deri’den bir deri işçisi söz alarak, “Sendikal deneyimlere dair başarısızlıklarımız oldu, tecrübesizliğimizden dolayı. Bizim burada yapmamız gerekenler neler? İşçi arkadaşlarımızı doğru şekilde bilgilendirmeliyiz. Bu birlik ezilmemiz için bir kuvvet olacaktır. Benim yaşadığım en önemli sorunlardan biri siyasi parti ayrılıklarıdır. İktidarın son 10 senelik politikası işçi arkadaşlarımızı kendi aralarında böldü. Arkadaşlarımızı ikna edemiyorduk, ta ki ekonomik kriz derinleşinceye kadar. Tüm ayrılıklara rağmen, her şeyi bir kenara bırakıp birlik olmalıyız, böyle kazanabiliriz” ifadelerini kullandı.
Gebze’de bulunan bir tekstil fabrikasında örgütlenme faaliyeti yürüten bir fabrika komite temsilcisi söz alarak, “Fabrikada sadece sendikaya üye yapmak yetmiyor. Sendikalar tüm süreç boyunca işçinin her anlamada mesela hukuki açıdan da yanında olması gerekir. Özellikle sendika örgütlenmesinde en önemli şeylerden bir tanesi işçi eğitimleridir. Bu konuda sendikalar daha dikkatli çalışma yürütmelidir. Yoksa işçinin sendika ile bağı sadece üyelikle kalır. Bu durumda güvensizlik yaratabilir.” dedi.
İNŞA ETTİĞİMİZ BİNALARIN ÖNÜNDEN GEÇEMİYORUZ
İnşaat İş Sendikası yöneticisi Özkan Özkanlı 3. Havalimanı direnişine dair anlatımlarda bulundu. Özkanlı, “Yaşayamayacağımız, kapısının önünden geçemeyeceğimiz binaları inşa ediyoruz. Binaları inşa ediyoruz, sonradan önünden geçemiyoruz” diyerek inşaat işçilerinin yoksulluğuna dikkat çekti.
İnşaat işçisi Mustafa, “İşçi sınıfı içerisinde mücadele etmekten gurur duyuyorum. 3. Havalimanı inşaatında çok zor şartlar altında çalıştık. Bu zorluklar bizim mücadele azmimizin önüne geçemedi” dedi.
‘BİRLEŞEREK KAZANIYORUZ’
Daha sonra söz alan Karınca Lojistik’ten bir liman işçisi, “Taşın altına elimizi daha fazla koymalıyız. Daha fazla nasıl mücadele ederiz onu sorgulamalıyız. Geçtiğimiz günlerde sendikaya üye olduğu için bir arkadaşımız işten atıldı. Direndik, iş bıraktık ve kazandık, arkadaşımız geri alındı. Birleşirsek kazanıyoruz. Birlik mücadele ve zafer diyorum” dedi.
‘KADINLAR OLARAK SENDİKALARIN KARAR ALMA ORGANLARIN YER ALACAĞIZ’
Kadıköy Belediyesi’nde çalışan Nazan, “Kadıköy Belediyesi grevinden size selam getirdim. DİSK Genel İş 1 Nolu Şube içerisinde sendikalaşmaya başladık. Olağan genel kurulda erk yönetim anlayışına karşı listenin hepsinin kadın olduğu bir liste çıkardık. Biz kadınlar sendikaların içerisinde var olacağız, sendikaların karar alma organlarında yer alacağız. Toplu sözleşme görüşmelerinde toplumsal cinsiyet namına hiçbir şey yoktu. Biz araştırmalar yaparak tüm kadın belediye işçilerine örnek olacak bir taslak oluşturduk. Kadıköy Belediyesi işverenine dedik ki İstanbul Sözleşmesi’ni kabul edeceksiniz. Bu talebimiz kabul edildi. Kreş mücadelesi verdik. Belediyenin kreşlerine işçi arkadaşlarımızın çocukları ücretli gidiyordu, kazandık ve ücretsiz hale getirdik” dedi.
Avcılar Belediyesi’nden taşeron işçi Ali Polat, “Belediye İş 2 Nolu Şube’de örgütlenme çalışması yürüttük, işten atıldık. Aylarca direndik ve kazandık. Birlik olmamızın önünde 3 engel var; sendikal bürokrasi, hükümet ve bu düzen. Bir sendikacının 90-100 bin lira maaş aldığı bir yerde sendikacılara güvenemeyiz. Bu yönetimlerde biz olmalıyız, eğer bu çıkar için gelenler olursa biz kazanamayız. Çalışma yasalarına bakalım, hükümet fark etmeksizin hepsi patronlara çalışıyor. Tüm haklarımız gasp ediliyor, neden engelleyemiyoruz, sesimizi çıkarmıyoruz, dayanışmayı büyütemiyoruz. Direnişlerde de bugün kazanamayız ama 90 gün sonra 100 gün sonra kazanırız. Bu ülkede eğer sokakta yatan varsa bunu görmeliyiz, bunun sebebi bizleriz. Yönetenleri biz seçiyoruz, onlara müsaade ediyoruz” dedi.
Eski çorap fabrikası işçisi Cemal, “91’de ÇİD diye bir dernek kurdum, Çorap İşçileri Derneği. O zaman eşim dedi ki ‘biz mi önemliyiz dernek mi önemli’, ‘burada 3 kişiyiz dernekte milyonlar var’ dedim. Çorap sektörü çok ağır bir sektör. 12 saat ayakta çalışıyoruz. İşçiler kendilerine yabancı. Hangi sınıfın parçası olduğunu bilmiyorlar. Emekten yana faaliyet yürüten kimi sol eksenli oluşumlar işçi, halen bir kafa sayısı olarak görüyor. İşçi mücadelesi kararlılık ve azim gerektirir. Ben çocuklarımı kendim gibi mücadeleci yetiştiriyorum, herkes böyle yaparsa güçlenebiliriz. İşçiler geleceklerine sahip çıkmalı. Sorgulayarak başlamalılar. Durmakla kimseye hak verilmez. Korkacak bişeyimiz kalmadı.” şeklinde konuştu. Emek alanında yaşanan kimi olumsuz örneklerden de bahsederek bunlar bizi geriletir, buraları aşmalıyız diyen Cemal, “mutlaka biz kazanacağız” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
GRUP ÇALIŞMALARI: “İŞÇİLER KENDİ SORUNLARINA CEVAP ARIYOR”
Çalıştayın ikinci gününde farklı iş kollarından işçiler tarafından, fabrikalarda yaşadıkları sorunları tespit ederek çözüm yollarını ve kendilerinin bu sorunların çözümün neresinde olduklarını konuştukları grup çalışmaları yapıldı. İşçilerin temel 5-6 soruya hızlıca yanıt aradıkları grup çalışması hızlı, kısa tartışmalarla verimli bir etkinliğe dönüştü.
Grup çalışmalarında işçiler üretim alanlarında yaşadıkları temel sorunları sıralarken çözüm noktalarında kendilerini nerede gördüklerini ve ayrıca işçiler arası bilgilendirme ve iletişimi sağlayacak yayın organlarının yetersizliğine değindi. Yanın organlarının dili konusunda da görüşlerini bildirdiler. İşçi bültenleri ile ilgili “Açık anlaşılır, bir dil kullanılmalı ve işçiler arası yaygın dağıtımı yapılmalıdır.” denildi.
İşçiler grup çalışmasında sorunların ortak ve sistemsel olduğunu bunların çözümümün de mutlaka örgütlü mücadele ile olacağını ifade ettiler. Toplumsal cinsiyet, sendikaların yetersizlikleri, iletişim eksiklikleri konusununda da yapılması gerekenlerin önemi vurgulandı. İşçilerin sınıf bilincini edinmesinde ciddi eksiklikler olduğu ifade edilerek esas mücadeleyi de yine işçilerin kendilerinin vermesi konusu, grup çalışmasının ortak kararları olarak ortaya çıktı.
Ardından Deriteks Eğitim ve Örgütlenme Uzmanı Veysel Arslan grup çalışmalarından çıkan sonuçların kısa genel bir çözümlemesini yaparak sorunun kaynağının aslında sistemsel olduğu, işçilerin ekonomik-demokratik-hukuksal hiçbir sorunun tesadüf olmadığını ifade etti.
Yaşanan sorunların çözümü noktasında ise salt sendikal mücadelenin yetmediği sınıf eksenli siyasal örgütlenmeye de ihtiyaç olduğu ama örgütlenmeye üretim alanlarından başlanması gerektiğini vurgulayarak “Er veya geç başaracağız. Bugünün acil görevi daha geç olmadan örgütlenmeye çalışmak, ortak-birleşik bir mücadeleyi geliştirmek.” olduğunu belirten Arslan, çalıştayın çok anlamlı ve öğretici olduğuna vurgu yaparak emek dostlarına ve çalıştayı düzenleyen DDSB’ye teşekkür etti.
Çalıştay daha sonra Grup İsyan Ateşi’nin işçi türküleri ve halaylarla sona erdi.