İSTANBUL- Cumartesi Anneleri 694. haftasına giren oturma eylemlerinde 1992 yılında Tarabya’daki evinden çıktıktan sonra gözaltına alınıp kaybedilen Hasan Gülünay için buluştu.
Galatasaray Meydanı’nda düzenlenen eylemde Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin ilk sözü alarak, bu ülkede adaletsizliğin bir kural haline getirildiğini ifade etti. 23 yıldır kayıpların akıbetinin açıklanması ve faillerinin cezalandırılması için oturma eylemini sürdürdüklerini belirtti.
Eylemde, Hasan Gülünay’ın kızı Deniz Gülünay’ın mektubu okundu. Gülünay mektubunda 26 yıldır her gün babasını ve işkencehanede sergilediği direnişi anlatmak için mücadele edeceklerini söyledi. Babasının kemiklerini dahi kendilerine çok gören devletin demokrasi demagojilerini teşhir eden Gülünay, gözaltında kaybetme ve cezasızlık politikasının bugün de devlet yönetimine egemen olduğunu söyledi.
Gülünay ailesi adına konuşan Zeki İyi, Hasan Gülünay’ı kaybedenlerin zamanaşımı ile bunu unutturmak istendiğini söyledi.
Sezgin Tanrıkulu da Srebrenitsa’da katledilen ve kemikleri bulunan 35 kişinin cenazesine katıldığını söyledi. Bir mezarın olmasının ne kadar önemli olduğunu ifade etti, Türkiye’den cenazeye katılan bakanlara seslenerek “Orada yaptığınız konuşmanın onda birini bu meydanda yapabilir misiniz?” dedi.
“Hasan Gülünay sağ, içeride işkence yaraları iyileştikten sonra gözaltına alındığını açıklayacaklar”
Konuşmaların ardından Oya Ersoy tarafından basın açıklaması okundu. Uluslararası hukuka göre devletlerin, zorla kaybetme suçunu kendi insanlarına karşı yaygın bir biçimde işlemesinin “insanlığa karşı suç” teşkil ettiği ifade edilen açıklamada, bu suçun hiçbir zamanaşımı kuralına tabi olmadığı ve soruşturulup cezalandırılması gerektiği belirtildi.
Açıklamada Hasan Gülünay’ın kaybedilmesi şöyle anlatıldı: “1992 yılının Mayıs ayında Artvin İl Jandarma Alay Komutanlığı’nda işkence ile öldürülen Ali Ekber Atmaca’nın üzerinden İstanbul’da aynı mahallede yaşadığı Hasan Gülünay’ın kimliği çıktı.
Bu nedenle 32 yaşındaki 4 çocuk babası Hasan Gülünay polis kayıtlarına geçti. Eşine bir süredir polis tarafından takip edildiğini söyleyen Hasan Gülünay, 20 Temmuz 1992 günü Tarabya’daki evinden işyerine gitmek üzere çıktı ve bir daha geri dönmedi.”
Başvurulan savcılık ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün, aileye, Hasan’ın gözaltında olmadığı, arandığı cevabını verdiği ifade edilen açıklamada, ailenin memleketlisi olan üst düzey bir polis yetkilisininse “Hasan Gülünay sağ, içeride işkence yaraları iyileştikten sonra gözaltına alındığını açıklayacaklar” dediği aktarıldı.
“Ben Hasan Gülünay beni gözaltında kaybetmeye çalışıyorlar!”
Hasan’la aynı tarihlerde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde sorguda olan bir tanığın, bir kişinin işkencede “Ben Hasan Gülünay beni gözaltında kaybetmeye çalışıyorlar!” diye bağırdığını açıkladığı ifade edilen açıklamada, bunun ardından hem ailenin hem de tanıklık yapan kişinin yoğun bir polis baskısı ve tehdidiyle karşılaştığı söylenerek şunlar belirtildi: “Başbakan, Dışişleri Bakanı ve TBMM başta olmak üzere tüm resmi mercilere başvuran aileye devletin cevabı; ‘iddialarınız gerçek dışı, başvurularınız ise emniyet teşkilatını karalamaya yönelik’ oldu.”
Yargının yürüttüğü soruşturmanın ise Gülünay’ın kaybedildiği İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne Gülünay’ın gözaltına alınıp alınmadığının sorulması ve “Gülünay gözaltına alınmamıştır” cevabının verilmesi olduğu ifade edilen açıklamada İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın ilgili delilleri toplamadan, tanıkları dinlemeden ve etkili bir soruşturma yürütmeden 20 yıllık zaman aşımı süresi dolduğu gerekçesiyle 31 Ekim 2012 tarihinde “kovuşturmaya yer yok” kararı verdiği belirtildi.
“Artık yeter! “
Anayasa Mahkemesi’ninse 21 Nisan 2016 tarihinde “yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edildiğine” hükmettiği ancak yeniden soruşturma yapılmasına zaman aşımı nedeniyle “yer olmadığına” karar verdiği belirtilen açıklamada “AYM’nin bu tutumu, iç hukukta gözaltında kaybetmelerle ilgili etkili bir başvuru yolu kalmadığının ifadesi oldu” denildi.
Zaman aşımı kararının iç hukuk ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu vurgulanan açıklamada “Artık yeter! Devlet, gözaltında kaybedilenler için etkili bir iç hukuk yolu sağlama yükümlülüğünü yerine getirsin!” ifadeleri kullanıldı.