2022 yılı, Türkiye’nin birçok yerinde farklı sektörlerden, farklı işkollarından işçilerin; iş yavaşlatma, fiili grev ve direnişleriyle başladı. Bu eylem ve etkinliklerin temelinde “insanca yaşama yetecek bir ücret” talebi vardı. Çorap işçileri de iş yavaşlatma ve iş bırakma eylemleriyle, bu sektördeki işçilerin düşük zam teklifine karşı örgütlenme ve baskılara rağmen direnme sembolü oldular.
2021 yılının ortalarında başlayan dolar kurunun hızlı yükselişi, artan enflasyon, alım gücü düşen işçilerin artık kabul edemeyeceği bir noktaya ulaştı. Sendikal örgütlülüğün zayıf, sendikal bürokrasinin ise sendikalar içinde hakim olduğu bu dönemde yapılan işçi eylemlerinin büyük bir bölümünü örgütsüz işçiler gerçekleştirdi. Yıllardır bir sendikal örgütlülükten yoksun olan çorap işçileri, çorap sektöründeki patronların sistematik baskılarını kaldıramaz oldu. İşçiler yıllardır, Çorap Sanayicileri Derneği üzerinden örgütlenen patronların, onlar için belirledikleri ücret üzerinden ufak ve parçalı şekilde maaş pazarlığı yürüttüler.
Kalifiye işçilik gerektiren çorap üretiminde, patronlar, her geçen yıl işçilerin aldığı ücreti düşürdü. Örneğin, 20 yıllık bir çorap işçisi Yeni Demokrasi’ye verdiği röportajda, ilk çalışma dönemlerinde, asgari ücretin iki-üç katı bir ücretle çalıştığını ifade etmişti. Bugün iki üç katını istemek bir yana dursun, maaş belirleme sürecinde birçok çorap fabrikasında patronların belirlediği 5 bin 500 bandındaki maaş tekliflerini aldılar.
Çorap işçileri, yıldan yıla eriyen ücretlerini daha önceden örgütlendikleri dernek aracılığıyla koruyamadı. Bu dernek, yasal olarak işçilerin maaş belirleme sürecine dahil olamadı ve işçilerin ortak talepler etrafında birleşmesine olanak sunmadı. Kalifiye işçilik yapmalarına rağmen edindikleri ustalık kölelik koşullarını getirdi.
Makine bölümünde çalışan bir çorap işçisi, işe başladığında (2008) 9 kadar makineye bakabildiğini ifade ederken bugün 15 makineye baktığını söyledi. Patronlar, bu sayıyı yıldan yıla arttırdı. Örneğin bazı fabrikalarda bu sayı 22’ye çıkabilmekte. (Bölümde ek olarak iplikçi çalışmaktaysa) Öyle ki Türkiye, pandemi döneminde çorap piyasasında İtalya’nın ardından çorap ithalatı ikincisi oldu. Sektör milyon dolarlar çapında büyüdü. Çorap sektörünün, patronları yeni fabrikalar açtı. Örneğin iş yavaşlatma ve fiili grevin ilk yaşandığı Alpin Çorap patronu, geçtiğimiz yıllarda “memleketi” Çankırı’ya yeni bir fabrika açtı. İstanbul’da dahi dernek üzerinden örgütlenen ve birliktelikleri zayıf olan çorap işçileri, Çankırı’da sömürü koşulları altında çalıştırıldı. Buradaki maaş pazarlıkları, Çankırı’da çorap işçilerini içerisine almadı. Çankırı’daki işçiler asgarinin dahi altında ücretle, sigortasız ve güvencesiz çalışma koşullarında çalışmakta.
Çorap piyasasındaki patronların büyük çoğunluğu Çankırı ve Çorumlu. Aynı şekilde çorap işçilerinin de büyük çoğunluğu, geçim sıkıntısı nedeniyle İstanbul’a gelmiş Çankırı ve Çorumlu işçiler. Bu durum aynı zamanda feodal ilişkilerin fabrikadaki yapılanmasına bir örnek. Fabrikalar, çok sayıda işçinin bir arada üretimde bulunması nedeniyle örgütlenmelerin daha yaygın olduğu alanlardır. Fakat fabrikalardaki ilişkilenme biçimi akrabalık, aynı köyden olma, milliyete göre bölümlere yerleştirme üzerine olduğunda bu örgütlülükleri de olumsuz etkileyen bir durum yaratıyor. Örneğin, bir işçi patronun, ilk zamanlarda sigortalarını dahi yapmayarak “orada sigorta mı vardı, burada istiyorsunuz?” diyip yıllarca sigortasız çalıştıklarını ifade etti.
Bununla birlikte çorap işçilerinin birçoğu piyasada eski. Yani birçoğu farklı zaman dilimlerinde en az 5 farklı çorap fabrikasında çalışmıştı. Bir fabrikadan çıkan işçinin başka bir fabrikaya girmesi örgütlülüğü zorlaştıran etmenlerdi çünkü karşılaştığı olumsuzluğa yanıtı, “Bundan çıkar diğer fabrikaya girerim” oluyordu. Fakat baskının boyutu arttıkça, işçinin bir fabrikadan başka bir fabrikaya geçmesinin de onu kurtarmayacağı açıklık kazandı.
Geldiğimiz noktada çorap işçileri, artık tek tek, patronun istediği şekilde fiyat pazarlığı yapmayı reddetti. Deriteks Sendikası aracılığıyla 50’ye yakın fabrikadan sendikada örgütlenen öncü işçiler yaptıkları toplantılarla sefalet zammına karşı ortak bir talep etrafında örgütlendi.
Çorap işçileri, örgütlenmelerinin önündeki bütün baskı ve olumsuzluklara rağmen örgütlenmeyi seçtiler. Maaş konusunu dönemin öncelikli sorunu olarak ele aldılar. (Bugün birçok işçi eylem ve fiili grevlerinin temelinde yatan unsur da bu) Sendika işçilerin fikirlerini demokratik olarak almalarına olanak sundu. İşçiler bu süreçte, fabrikalarda makineci ücretini 7 bin TL olarak belirledi. Buna bağlı olarak formacı ve masacı taban ücretleri belirlendi. Ortak talepler etrafında birleşen işçiler, fabrikalarda, patronun reddetmesine rağmen toplu pazarlıklara giriştiler. İlk olarak Alpin çorapta işçiler, zammı düşük bularak ve ikramiye talebiyle iş yavaşlatma ve fiili greve gitti. DERİTEKS’in çağrısıyla fabrika önüne desteğe işçiler geldi ve vardiya değişimindeki işçiler, iş yavaşlatma ve grevi sürdürdü. Patronun, helikopterle geldiği pazarlıkta işçiler, istedikleri ücreti aldılar. Çorap piyasasındaki işçi eylemlerine Devrimci Demokratik Sendikal Birlik (DDSB) aktif katılım sağladı.
Bu süreçte baskı yalnızca fabrika yönetiminden gelmedi aynı zamanda işin içerisine polis dahil oldu. Birçoğu politik açıdan geri, örgütlenme noktasında zayıf olan işçilerin gözü polisle korkutulmak istendi. Berr Çorap’ta yıllardır çalıştıkları fabrikadan işçiler, polis dayatmasıyla kapıya konuldu. Auchra Çorap’ta HDP’li Züleyha Gülüm’ün fiili grevdeki işçilerin direnişine destekte bulunması, milliyetçilikle karalanmak istendi. DDSB’lilerin de dahil olduğu kısa kısa, parçalı bu direnişlerde işçiler politik olarak daha ileri söylemlerde ortaklaştı. Örneğin, polisin, patronun güdümünde hareket ettiği ya da desteğe kim gelirse gelsin, bizim için gelmiştir yönünde düşünceleri gelişti.
Çorap işçilerinin, Farplas ve Migros işçilerinin direnişinde polisin oynadığı rol, bize; ekonomik olarak ülkenin içerisinde bulunduğu durumda, devletin baskıları daha da arttırdığını gösterdi. Bununla birlikte seçim gündemiyle işçilerin ve en genel anlamda yoksul halk kitlelerinin, sermayedarların yeni temsilcisini, CHP öncülüğündeki koalisyonu beklemeleri yönünde propagandalar da süreklilik kazandı.
İşçilerin ya da örneğin kentsel dönüşüm kapsamında mahallelerde örgütlülüklerin oluşması, işçilerin fabrika önlerinde, mahalle halkının ortak talepler etrafında mahallesinde bir araya gelmesi, bizim açımızdan bu örgütlülükleri zenginleştirme olanağıdır. İşçi sınıfına yönelik asgari ücret dayatması ve hâlâ asgari ücretin altında çalışan işçiler olması, bu ücretlerin yetersizliği karşısında işçiler fiili grevlerini, eylemlerini arttıracaktır. Bugün seçim tartışmalarında, artık sıradanlaşan seçim çözüm değil söylemi, işçi sınıfının, örgütlenme kanallarını geliştirerek ve yönlendirerek hayata geçirilebilir. Bu alanları örgütlemek bizim için Demokratik Halk Devrimi mücadelesini büyütmektir.
Baskının ve sefaletin sınırlarının sürekli genişlediğini yaşamlarıyla deneyimleyen işçiler artık ne dağınık olmak istiyor ne de yalnız yürümek. Bu işçi eylem ve fiili grevlerinin bize gösterdiği temel noktadır. Bu nokta Devrimci Demokrat Sendikal Birlik üyelerinin deneyimleriyle somutluk kazandı. Kısa da olsa mücadele ettikleri süre zarfında, kendilerine destek olana, destek olan çorap işçileri, örgütlenme süreçlerini devam ettirmekte. Bu yıl belki parça parça olan direniş; işçilerin örgütlenmeleriyle düzeyiyle ilgili olarak bir daha ki sene sektör ayaklanmasına dönebilecektir. Çorap işçileri fabrikalarında artan sendikal baskıyla daha yakın bir tarihte bir sektör ayaklanmasına da girişebilecektir. Bu alanlardaki örgütlülüklerin gelişmesine bağlı olarak şekillenecektir çünkü artık talepler ortak, örgütlülükler kendisini yaşamsal bir gereksinim gibi dayatmakta. Bize düşen görevse bu örgütlülüklerin içerisinde yer alarak devrim ve demokrasi mücadelesini güçlendirmek.