[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Dünya ölçeğinde yaşanan kriz derinleşirken krizin yarı sömürge ülkelerdeki ekonomik, siyasi, kültürel ve askeri etkileri ve yansımaları da kendini farklı boyut ve şekillerde göstermektedir. Krizin başlamasının ardından bu etkiyi oldukça kapsamlı yaşayan, halkın önemli bölümünün yoksulluk sınırı altında yaşadığı ve uluslararası fonlara ciddi düzeyde mahkûm edilen Arjantin de bu ülkelerden biridir. Krizi aşmak adına piyasaya sürülen karşılıksız para ile artan enflasyon nedeniyle artırılan faiz oranları, harcamaları, devlet ve şirket masraflarını karşılayabilmek için toplanan krediler gibi ekonomik adımlarla felce uğrayan Arjantin, bu kriz ikliminde bir seçim süreci geçirdi.
Seçim süreci doğal olarak ekonomik anlamda ülkeyi “rahata erdirecek” vaatlerin öne çıktığı, bununla birlikte bir bütün olarak “yeni bir siyasi figür” üzerinden köklü değişimlerin gerçekleşeceği “güçlü” iddiasıyla geçti. Krizlerin daha derin ya da kriz sonuçlarının kısa vadede daha çarpıcı yaşandığı yarı sömürgelerde emperyalizm, yeni süreçlere bu yeni figürler üzerinden hazırlanmaktadır. Bu yeniden dizayn sürecinde ise alışılagelmişin dışına çıkan, yer yer sınırları zorlayan yeni politikalar ve bu politikaları uygulamakla yükümlendirilmiş siyasi figürlere roller verilmektedir.
Mali kriz yönetememe krizini doğurmuş, sadece yarı feodal ülkelerde değil emperyalizmin kalbinde dahi bahsettiğimiz aykırı politikalar ve figürler sistemlerin devamı için zorunlu kılmıştır. Ancak gelinen aşamada krizin gerilemesi bir yana daha da derinleşmesi bu politikaları daha pervasız ve pespaye hale getirmiştir. Arjantin’de de cumhurbaşkanı seçilen aşırı sağcı Javier Milei’nin seçim kampanyası boyunca kendini “aslan” ve “anarko-kapitalist” olarak nitelendirmesi, sosyalizmin yayılmasına karşı mücadele edeceğini ilan ederek elinde elektrikli testereyle mitingler yapması, kendisini “yeni”, “ilginç” ve kendisine hayranlığını sıklıkla dile getirdiği Trump gibi “çılgın” olarak servis etmesi bu yeni ihtiyacın ürünüdür. Kitlelerin öfkesini, hoşnutsuzluğunu yine sistem içinde eritmek, faturası halka mal edilerek krizi aşmaya çalışmak için gündeme getirilen politikaların “çılgın” figürlerden Milei, ülkede yaşanan ekonomik krizi “şok terapisi” ile aşacağını vadetti! Bunun yanında özellikle kürtaj hakkının kısıtlanması, iklim değişikliğinin inkâr edilmesi, silah taşımanın serbestleştirilmesi, organ satışının yasallaştırılması gibi pespaye; ama “yeni” vaatlerle koltuğa oturdu.
Bu “çılgın” adamın pespayelik düzeyindeki vaatleri özellikle yarı feodal ülkelerde emperyalizm eliyle dayatılan değişimlerle birbirine çok benzemektedir. Zafer konuşmasında “Çöküş modelinin sonu geldi, artık geriye dönüş yok” diyerek “yeni Arjantin” vurgusu yapması bizim için özellikle tanıdıktır. Milei, kendisini düzenin sorunlarından azade gösterip gerçek bir kurtarıcı gibi, sorunları çözecek kahraman olarak göstermiştir. Yeni Arjantin tanımı, klik çatışmalarında rakiplerini bastıran ve emperyalizmden onay alarak ilerleyen Erdoğan’ın; halka dönük tüm saldırılarında, emperyalizme uşaklığında sığındığı bir çatı görevi gören “yeni Türkiye” vurgusu gibidir.
Kriz koşullarında seçilen iki lider de halkın sorunlarına “çözüm” getireceklerini savunmakta, bu şekilde kitlelerin rızasını almaktadır. Türkiye ve Arjantin’de de emperyalizme bağımlı, krizli bir yapı olmakla beraber seçimler kitlelerin öfkesini bastırmada, bir kliklerden birini diğerine tercih etmenin aracına dönüşmektedir. Farklı olan yan ise Milei’nin seçilmesinin hemen ardından Arjantin’de işçi ve emekçi yığınların kitlesel bir şekilde haklarını gasbeden reformlara tepki gösterebilmiş olmasıdır. En son Gezi eylemleriyle sarsılan Türkiye’de uzun zamandır halkın örgütlenmek gibi protesto hakkı da gasbedilmektedir.
Milei’nin yeni Arjantin’inde de halka yoksulluk, emperyalizme tam uşaklıktan başka bir şey çıkmayacaktır. Yine kendisine benzer bir figür olarak, Milei’nin zafer toplantısına da katılan ve ideolojik olarak benzeştirildiği Macaristan Devlet Başkanı Viktor Urban’a dikkat çekmek gerek. Burada ortaya çıkan sonuç ise benzer sorunlara karşı yaklaşımda popülist liderlik tarzıyla sürecin aşılmaya çalışılması olmaktadır.
Bastonu bir önceki cumhurbaşkanından devralan Milei’nin vadettiği radikal değişiklikler kapsamında ilk icraatı ise çalışma reformu olmuştur. İşçi haklarının budanması, emeklilik katkı payının azaltılması gibi düzenlemelerin yer aldığı bu reform paketi sendikaların karşı çıkması ve başvurusuyla şimdilik durdurulmuştur. Ancak Arjantin ve bizim gibi ülkelerde yaşanan krizler oldukça derin ve boyutludur. Enflasyonun durdurulamaz yükselişi, IMF’den ya da uluslararası para fonlarından, finans merkezlerinden alınan yüklü borçlar, bu ülkelerin para birimlerinin döviz karşısında gün geçtikçe erimesi, yoksulluk sınırı denerek gerçekte neredeyse açlık sınırının dayatılması gibi gerçekler, bu ülkelerin eski veya yeni figürlerle kurtulamayacağını gösterir. Bu açıdan süreç hem somut durum hem de buna karşı egemenler düzeyinde yaklaşımda Türkiye’de yaşananla çok benzerdir.
Gelinen aşamada Milei ekonomik anlamda ciddi sorunlarla boğuşan Arjantin’in “kurtuluşu” için ileri sürdüğü şok terapisini uygulayacağını söylemiş; bu uygulamalara karşı gelişecek tepkilere karşı da eylem hakkının gasp edileceğini, eylemlere yönelik saldırılarda oluşacak her türden güvenlik masrafının eylemcilere kesileceği ve halktan alınacağını, tam bir halk düşmanı pratiği izleyeceğini fütursuzca ileri sürmekten çekinmemiştir. Milei, iç politikada özelleştirmelerle, Merkez Bankası’nı feshetmekle, ulusal para birimi yerine Dolar kullanmakla, işçi haklarını kısıtlamakla; dış politikada BRICS’e girmeyi reddedip ABD ve İsrail’le yakın ilişkiler kurarak, Latin Amerika ülkeleriyle de ilişkilerini keserek krize önlem alacağını söylemektedir. Milei kendisinden öncekilerin içinden çıkamadığı sorunlar karşısında “çılgın” bir kişilik sunarak halk kitlelerine korkusuzca ve pervasızca saldırabilir bir kişilikle çözüm gücü olabileceğine egemen güçleri inandırmıştır. Bu sonuç egemen sınıfların büyük bir çıkmaz içinde olduklarını gösterir. Çılgınlık Milei’de değil pespaye düzenin içine düştüğü derin açmazdadır. Karakter ve kimliğiyle ilgi çekici ve saldırgan halk düşmanı kişiliğiyle tercih edilmiş olsa da bu durum ne Milei’nin ne de emperyalist efendilerinin Arjantin halkının gerçek kurtuluşuna engel olabileceği sanılmalıdır. Halklar kazanana kadar mağlubiyete mahkûmdur, halk düşmanı zorbalar ise kaybedene kadar kazanmaya mahkûmdur. Arjantin için de bu yasa geçerlidir…
Çeşitli farklılıklar gösterse de popülist bir liderlik tarzıyla kitlelerin esas sorunlarından uzaklaştırılmaya çalışılması, kitlelerin kendi güçlerine yabancılaştırılması ve şimdilik kendi iktidarları için ciddi önlemler alabilecek bir sürecin örülmekte olduğu düşünülebilir. Ancak kriz gerçekliği, kendi düzenleri içinde her türden saldırıya rağmen yarının egemenler için garanti olmadığını göstermektedir. Yarının ve “yeni”nin gerçek sahibi, tüm bu krizleri yaratan sistemi bulundukları ülkelerde alaşağı ederek özgür geleceği yaratacak olan kitlelerdir. Darbeler, krizler, gözaltında kaybedilenler gibi ülkemizle oldukça benzer süreçleri yaşayan Arjantin’in gerçek kurtuluşu da sınıf çelişkilerinin netliği doğrultusunda halk kitlelerinin kendi güçlerini kavramasıyla olacaktır.