23 Nisan 2018’de Dersim’de ölümsüzleşen TİKKO gerillaları Gül Kaya (Nergiz) ve Hasret Tanrıverdi (Çiğdem) anısına Partizan Şehit ve Tutsak Aileleri (PŞTA) Ocak 2019 Bülteni’nde yayınlanan yazıyı olduğu gibi yayınlıyoruz.
“Çiğdem ve Nergiz: ‘Teslim olmak yok, direnişe devam!..’
Roj-baş saatine yakın bir zamandı. Çiğdem (Hasret Tanrıverdi) uykudan yeni uyanmış dışarı doğru yönelmişti. Tam kapıya, çıkış yerine yaklaştığında kulağına gelen sese odaklandı bir anda. Uyku sersemi de olsa sese karşı duyarlılığı vardı. Biraz dinleyerek uğultuyu netleştirmeye çalıştı. Kısa sürede sesi netleştirmişti. Heron sesiydi… Beş dakika kadar nerede dolaştığını anlamaya çalıştı. Vadi üzerinde uçtuğunu anladığında, güçlü patlama sesleriyle irkildi. Arka arkaya 3 güçlü patlama oldu. Uçak seslerini de alıyordu şimdi.
Hemen içeriye yönelip, diğer yoldaşları uyandırmaya gitti. Onlar da patlama sesini almış, hızlıca kalkmışlardı. Çiğdem’in dışarıdan geldiğini fark eden Nergiz (Gül Kaya), hemen sordu; “Ne oldu Çiğdem yoldaş, sesler neydi?”, “Hızlıca hazırlanalım yoldaşlar. Uçaklar vurdu bir yerleri.” Çiğdem’in talimatıyla her ikisi de hızlıca kuşandılar tesisatlarını. Uçaklar Aliboğazı’nı yaklaşık 15 dakika, beş sefer vurmuştu. Hava artık aydınlanmak üzereydi. Uçak sesleri kesilmişti ama üçünde de bilinmezliğin getirmiş olduğu soru dolu bakışlar vardı. “Acaba uçaklar nereyi vurmuştu?”, “Diğer yoldaşlar iyi miydi?”
“Ben tam dışarı çıkacaktım. Heron seslerini fark ettim. Netleştirmeye çalışırken uçaklar vurmaya başladı. Tam olarak anlayamadım ama sanki … yoldaşların olduğu noktayı vuruyordu” diye açıklama yapma ihtiyacı hissetti Çiğdem.
Vadide sadece heron sesleri vardı şimdi. Bilinmezlik oldukça canlarını sıkıyordu. Bir şeyler yapmak istiyorlar, ancak şimdilik ellerinden bir şey gelmiyordu. Bir ara uçağın vurduğunu düşündüğü noktadaki yoldaşlarla cihaz bağlantısı kurmayı tartıştılar ancak kendi yerlerinin de deşifre olma ihtimalinden kaynaklı vazgeçtiler. Şimdilik beklemekten başka yapabilecekleri bir şey yoktu.
Saat 6’ya geliyordu. Uzaktan helikopterlerin sesi gelmeye başlamıştı. Vadiye gelen ilk helikopterler iki tane Kobra’ydı. Birkaç tur attıktan sonra vadinin çeşitli yerlerini rastgele vurmaya başladı. Hemen ardından Skorskyler tepelere indirme yapmaya başlamıştı. Çiğdem ve Nergiz, çıkış yerinden helikopterlerin hareketliliğini anlamaya çalışıyor ve operasyonun tam olarak nereye yönelik yapıldığını çözmeye çalışıyorlardı.
İlk birkaç helikopter, kaldıkları noktadan daha ileriye, Yılan Dağı’na yakın bir noktaya indirme yapmıştı. Ancak tam olarak anlayamadıkları bir şekilde indirmeler hemen karşılarındaki tepeye doğru kaymıştı. Bir birleriyle bu durumu değerlendirirken, Kobra helikopterler yüz metre altlarına iki roket vurdu. İkinci turunda ise yoğun bir şekilde Doçka’yla vurmaya başladı.
Şimdi artık operasyonun kendilerine doğru olduğunu anlamışlardı ama uçakların vurduğu yerler hala kafalarında net değildi. Tam olarak netleştirmek için biraz daha düşmanı izlemeye devam ettiler.
Yaklaşık yarım saattir bulundukları noktanın altından düşman sesleri gelmeye başlamıştı. Henüz uzaktı ancak yukarı doğru çıktıkları kesindi. Daha ilk sesi aldıkları anda kısa bir değerlendirme yaptılar. Çok fazla uzatmadı Çiğdem sözü. Aynı zamanda grup komutanıydı.
“Düşman bize doğru geliyor bu kesin. Buradan hareket etmemizin koşulu şimdilik yok. Henüz yerimizi tam olarak tespit edememişler. Yoksa uçaklar, olmadı Kobralarla kesin vururlardı. Biz bekleyeceğiz. Üstümüze geldiği anda yoğun bir şekilde vuracağız. Belki buradan çıkamayabiliriz ama. Kesin olan bir şey var. Teslim olmayacağız. Gerekirse son mermimize kadar çatışacağız. Son mermimizi de kendimize sıkacağız.”
Tavrı çok netti. Nergiz’e baktı ilk anda. Onun da gözlerindeki netliği gördü. Dilek’in tereddütlü halini fark etti. Bu nedenle bir kez daha vurguladı sözlerini; “Kimse teslim olmayacak!”
Nergiz’i bir çıkışa konumlandırarak, kendisi de diğer çıkışa doğru yöneldi. Her ikisi de mekanizmalarını bir kez daha kontrol ettiler. Hiçbir tereddüt yoktu gözlerinde. Elleri tetikte, kulakları gelecek seste, gözleri ise düşmanın olası gelebileceği hattaydı. Çiğdem defalarca yaşamıştı düşmanla olan bu karşılaşma anını. Her seferinde alnının akıyla çıkmıştı bu cenkten. Şimdi bir kez daha elleri tetikte beklerken, Nergiz’in kararlılığı onu daha da güçlü kılıyordu.
Konumlandıkları yerden birbirlerini göremiyorlardı ancak her ikisi de aynı duygularla bekliyorlardı düşmanı. Sinan ve Rıza yoldaşları düşündü… Daha yakın bir zamanda düşmanın tüm işkencelerine aldırmadan ölümüne direnen Sefkan yoldaş, yoldaşlarının intikamını almak için canları pahasına hesap sorma ruhuyla donanmış Hakan, Bakış ve Aşkın yoldaşların ve düşman karşısında baş eğmez tüm yoldaşların direnişi şimdi onlara ilham oluyordu.
İlk düşman kolu görüş alanlarına girdiğinde ikisi de hiç tereddütsüz bastılar tetiğe. Düşman neye uğradığını şaşırmış vaziyette rastgele taramaya başladı. Bir düşman askeri yerlerini netleştirmiş olmanın sevinciyle “buradalar komutanım” diye bağırıyordu. Çiğdem ve Nergiz’in ilk ateşiyle düşen askerler vardı. Sonradan operasyon alanını dolaşan gerillalar düşmana ait bol miktarda pansuman malzemeleri ve kanlı asker elbiseleri görmüşlerdi. Düşman tamamen bir sessizlikle geçiştirmeye çalışmıştı ölü ve yaralılarını.
Yerlerinin tespit edilmesiyle çatışma daha da şiddetlenmişti. Düşman MG-3 ve ferdi silahlarla yoğun bir şekilde vuruyordu bulundukları noktayı. Ancak Çiğdem ve Nergiz tüm öfkeleriyle basıyordu tetiğe. Düşmanın her “teslim ol” çağrısı, namludan çıkan mermilerle yanıtlanıyordu.
Bir ara Nergiz’in olduğu çıkıştan silah seslerinin kesildiğini fark etti Çiğdem. Bir şeyler sezmişti. Hemen oraya doğru yöneldi. Kapıya vardığında Nergiz’in yerde olduğunu gördü. Kasığından mermi almıştı. Durumu ağırdı. Birkaç el ateş etti düşmana. Sonra Nergiz’i kaldırarak içerde kalan Dilek’in yanına götürdü. Dışarıda düşman ateş etmeye devam ediyordu.
Nergiz’e son kez baktı. Daha söylenecek söz tamamlanmamıştı. Yüreğinden bir parça kopuyordu sanki. Yıllardır yoldaşlığı paylaştığı Nergiz hemen yanı başında vurulmuş uzanıyordu. Alnından öptü bir kez daha. Sonra tekrar kapıya doğru yöneldi.
Acısı çoğalmış, soluk alışverişleri düzensizleşmişti Nergiz’in. Ama rahattı içi. Teslimiyete meydan okumuşlardı can yoldaşı Çiğdem’le beraber. Başı Dilek’in dizlerindeydi. Tek mermi almıştı ama ağırdı yarası. Daha az önce, yara alana kadar, yani çatıştığı mevzide düşmana sıktığı mermileri şehit yoldaşları için de sıkıyordu. Belki az sonra kendisi de katılacaktı bu kervana ama gözlerinde hiçbir tereddüt yoktu yine de.
Hemen kaldıkları yerin önünde, Nergiz çiçekleri bahar güneşiyle buluşalı çok olmamıştı. Yeni bir yaşama “merhaba” dercesine başlarını gökyüzüne doğru kaldırmışlardı. Doğa yeşillenmiş, bekledikleri zaman gelip çatmıştı oysa. Yakında faaliyet alanlarına ulaşacak ve çok özledikleri kitlelerle buluşacaklardı. Oysa şimdi, mücadelenin gerektirdiği bedeli ödüyordu hiçbir pişmanlık yaşamadan. Varsın selamını kendisi götüremesindi. Ne de olsa selamını ulaştıracak yoldaşları vardı.
Son bir kez gözünü açmaya çalıştığında, artık son nefesini veriyordu. Genç yaşında kuşandığı inancı, direnci ile ne de çok isterdi, yoldaşlarına son bir kez sarılmayı. Ama yapamadı. Kendinden sonrakilere devretti onurla taşıdığı silahını, bayrağını. Devretti, inancı ve kararlılığını. Yoldaşları almıştı selamını. Halkımız almıştı selamını. Ulaşmıştı direnişi, dağlar ardına. Yayılmıştı sloganları Tağar’a karışarak.
Çiğdem tekrar ateş etmeye başladığında düşmanın “teslim ol” çağrıları da artmaya başladı yoğun taramalarla beraber. Zaten hiç düşünmemişti ki teslim olmayı. Son mermiye kadar direnme sözü vermişlerdi Nergiz’le beraber. Şimdi Nergiz’den boşalan mevziyi doldurma görevi de binmişti omuzlarına. Bir yandan Nergiz’i düşünüyor, diğer yandan düşmanın çağrılarına mermileriyle yanıt oluyordu
Şarjörlerindeki tüm mermiler tükenmiş, ancak umudu ve inancı hala dipdiriydi. İçeri doğru yöneldi Dilek’teki şarjörleri almak için. Yanlarına vardığında Nergiz’in şehit düştüğünü gördü. Tarifsiz duygularla yüklüydü şimdi. Daha bir öfkeli, daha bir kararlı, ama can yoldaşını yitirmenin burukluğuyla…
Hızlıca aldı Dilek’teki şarjörleri. Dilek tedirgindi. Ateş etmesi, el bombasını düşmana atması talimatını verdi. Dilek ürkekçe birkaç el ateş etti havaya. Ama hala şoktaydı… Çiğdem, şimdi artık iki kişilik savaştığını daha fazla hissediyordu. Öfkeyle basıyordu tetiğe. Artık duymaz olmuştu “teslim ol” çağrılarını. Zaten en başından beri netti. Daha bir saat önce Nergiz’le birbirlerine vermiş oldukları sözü canlandırdı gözünün önünde. “Ne olursa olsun, teslim olmak yok!”
Şarjörler arka arkaya boşalıyordu. Mermiler tükeniyor, zaman ilerliyordu. Artık kuşatmadan çıkmanın pek imkanı yoktu. Düşman her geçen an daha da kalabalıklaşıyordu. Ancak Çiğdem’in direnişi karşısında yine de çaresizdi. “Savaş erkek işi” diye biliniyordu oysa kocaman bir ordu karşısında şimdi direnen bir kadındı. Karşısında onlarca erkek görünümlü yaratığa bir kadın direniş dersi veriyordu. Önemli olan irade, önemli olan bilinç, önemli olan inançtı. Bunu da fazlasıyla taşıyordu Çiğdem. Adeta çaresizdi düşman… Yakın mesafeden göğüs göğüse bir çarpışma yaşanıyordu şimdi.
Sonrasında “kahramanlaştırılan” askerlerin bu çaresizliğine dair basında bir kelime bile edilmese de, tarih Çiğdem ve Nergiz’in düşmanı nasıl çaresizleştirdiğinin hakkını elbet verecektir… Partizanların düşmanı dize getirdiğinin hakkını… Bazen ölüm bile küçülür yazılan tarihin yanında. İşte Çiğdem ve Nergiz’in, direnişi de ölümü çaresizleştiren destanlardan birisiydi.
Son şarjörünü de silahına taktı. Bulunduğu noktayı yoğun bir şekilde vuruyordu düşman. Şimdi arkasından, önünden ve solundan kuşatmıştı düşman. Mermisi azaldığı için daha idareli kullanıyordu mermilerini. Eli tetiğe her gittiğinde Nergiz’in de ellerini hissediyordu tetikte.
Sloganlarla birlikte yöneliyordu mermiler. Kuşatmaya rağmen hiçbir çaresizlik yaşamıyordu. Artık kuşatmanın dışına çıkamayacağından emindi. Son mermisine kadar düşmana kin kusmaya devam etti. Son şarjöründeki mermileri sayarak gönderiyordu düşmana. Son mermiyi kendine saklayacaktı. Ne olursa olsun, düşmana teslim olmayacaktı. Geriye doğru saymaya başladı. Eli tetiğe her gittiğinde, son mermiye doğru yaklaşıyordu. Yüzündeki tebessüm hiç eksilmiyordu. Taşıdığı inanç ve kararlılığı… Her mermi aynı zamanda yoldaşlarına, partisine ve halkına olan bağlılığın teminatı oluyordu. Tam da tasfiyeciliğin, savaş kaçkınlığının kol gezdiği bir dönemde Çiğdem ve Nergiz’in direnişi daha bir anlam kazanıyordu.
Birileri gemiyi terk ederken, çalarak ele geçirdikleri mermileri adeta düşmana teslim ededursunlar, onlar ellerindeki son mermiye kadar düşmana ateş ediyor, hesap soruyorlardı…
Geriye sayım başlamıştı. 5. 4. Eli yine tetikte. 3. 2. ve 1. Son mermisi kalmıştı artık namluda. Çevresine bir kez daha bakındı. Bir süre silah sesleri gelmeyince düşman yeniden “teslim ol” çağrılarını arttırmıştı. Oysa çoktan içeriye doğru yönelmişti.
Son bir kez Nergiz’e baktı. Yıllarca birlikte mücadele ettiği yoldaşıyla şimdi aynı mevzide ölümü paylaşıyordu, aynı inanç ve kararlılıkla. Ankara’nın üniversitelerinde başlayan yoldaşlıkları şimdi Aliboğazı’nda ölümsüzlüğe birlikte yürümenin onuruyla taçlanıyordu.
Yanı başlarında teslimiyetin taşları örülürken onlar hiçbir kaygı gütmeden yaşamlarını feda ediyorlardı. Ve en küçük bir kararsızlık dahi okunmuyordu. Eli yavaş yavaş silaha doğru gitti. Namluyu çenesine dayadı. Son mermiyi kendisine saklamıştı.
Partimiz tarihinde bir ilkti bu pratik. Her ne kadar onaylanan bir tavır olmasa da, teslimiyet yerine sonuna kadar direnişi tercih etmişti Çiğdem yoldaş. Ve eli tetiğe gittiğinde düşmana teslim olmamanın huzuruyla hiç tereddüte kapılmadı. Şimdi yaklaşık bir saattir aynı mevzide çatışan iki yoldaşın sadece bedenleri değil, inançları ve kararlılıkları da yan yana duruyordu.
Operasyon henüz tamamlanmamıştı. Düşman telsizlerinde operasyonun bir, iki saate bitirileceğinin anonsları veriliyordu. Zafer kazandıklarından o kadar eminlerdi ki, bu konuşmaları, açıktan yapmakta bir sakınca görmüyorlardı. Ancak kazandıklarını iddia ettikleri “zafer” göreceliydi. Evet iki Partizan ölümüzler katına yürümüşlerdi. Ama ölmek, yenilmek değildi. Onlar mücadelenin her anında yaşamaya devam ediyorlardı. Ve savaş devam ediyordu.
Düşman zafer naralarıyla vadi içinde dolaşmaya başlamıştı. Artık çekilme hazırlıkları yapılıyordu. Dersim Valisi “zafer kazanmış komutan” edalarında operasyon alanını ziyaret etmeye gelmişti. Tam da bu anda, Partizanlar tarafından önceden döşenen mayın, büyük bir gürültüyle düşmanın bir kolunda patladı. Düşman panik halinde sağa sola ateş etmeye başladı. Telsiz anonslarından yaralıların olduğu bilgisi verilerek doktorlar istenmeye başlandı. Evet düşman, kazandığını ilan ettiği anda darbe yemişti. Zaten Çiğdem ve Nergiz’in direnişinde kayıplar veren düşman, bir kez daha darbeleniyordu. Ölü ve yaralıları vardı. Bu eylem, aynı zamanda Çiğdem ve Nergiz yoldaşların ölümsüzlük ilanıydı.
Dersim’den Bir TİKKO Gerillası