Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen CHP Kurultayı, öncesi ve sonrasında yaşanan tartışmalarla dikkat çekici oldu. Özellikle İlhan Cihaner ve Selin Sayek Böke’nin önderlik ettiği “Gelecek İçin Biz” ve “Sol Cesaret” hareketiyle CHP içindeki “solcu çıkışlar” ve “sol arayış” en dikkat çekici olanlardandı. Yine Genel Başkan adayı Muharrem İnce de bu “sol söylemlerle” birlikte; esas olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef tahtasına oturtarak, buradan CHP’nin mevcut yapısına dair “rahatsızlıkları” dillendirdi.
CHP İÇİNDE SOLCULUK ARAYIŞI VE “ALIŞILMADIK” ARGÜMANLAR
Kurultay sürecine yaklaşılmasıyla birlikte CHP içinde İlhan Cihaner ve Selin Sayek Böke’nin kurultaya ilişkin yayınladığı manifestoda Erdoğan/AKP iktidarı hedef alınırken, buna karşı yapılacakların “net bir sol siyaset” olması gerektiği vurgusu dikkat çekiyor. Bu net sol siyasetin altı açılırken özellikle AKP faşizmi tanımı üzerinden meclisin dahi işlevsiz kaldığı vurgulanarak, “meclisi boykot etme”, “meclisten çekilme” tarzı araçların kullanılması gerektiği dile getiriliyor. Yine bu konuda Cihaner ve Söke, bir röportajda “meclisin görünürdeki meşruiyetinin bile olmadığını” belirtiyor. CHP içinde de muhalif olan bu kanat, uzun dönemdir CHP’nin “pasif” tutumuna karşı tavır takınmak isteyen rahatsız kesimi de yedekleyerek CHP içinde güç olmaya çalışmakta. Kendilerinin de dile getirdiği gibi, özellikle dokunulmazlıklar ve referandum meselelerinde Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’nin pasif tavrı; yine kendilerinin söylemiyle “sol bir çıkış” ihtiyacı yaratıyor.
“Sınıf Temelli, Emekten Yana”; Kitle Öğütücü CHP!
CHP içindeki sol kanat, yine aynı manifestoda boyunu aşan -ters oranda bir itiraf niteliğinde olan- “sınıf temelli, emekten yana” vurgusunu yapıyor. “Ezilenlerin hayaleti dolaşıyor” belirlemesi ve “sınıf temelli” vurgusuyla klasik “CHP solculuğunu” dahi aşan kendi içindeki bu radikallik, CHP ve kendisi gibi diğer düzen partilerinin “hangi sınıfa hizmet ettiği” sorusunu da beraberinde getiriyor. Altını çizdiğimiz “itiraf” meselesi burada kendini açığa çıkarıyor. Faşist diktatörlüğün kurucu partisi, faşist Kemalist ideoloji temelinde başta Kürt ulusu ve Alevi inancından olmak üzere çeşitli ulus ve inançlardan halka yaptığı zulümlerin yanında, günümüzde dahi işçi-emekçinin karşısında olan, “emek”i gasp edenlerin iki dudağının arasından çıkanlarla icazet alan, kendilerinde olan belediyelerde işçinin emeğini çalan; hakkını arayan işçiye sendika yasağı koyan CHP içinden böylesi radikal sol söylemlerin çıkması itiraf niteliği taşıyor. Yeri gelmişken CHP’nin “sınıfsal niteliğini” de ortaya koyalım. CHP; devlet aygıtına hakim olduğu andan itibaren emperyalizmle işbirliğine girişen komprador kapitalistlerin ve büyük toprak sahiplerinin temsilcisi olarak kimliğini tanımıştır. CHP faşist diktatörlüğün ruhu, felsefesi ve tek partisi olarak ciddi bir siyasal rol oynamış, daha sonrasında ise bu sınıfların bir kliğinin faşist temsilcisi olarak konumlanan bir siyasi parti olmuştur. 1960’larda sistemin yeniden biçimlenmesinde dönemin konjonktürü ve gelişmeleri doğrultusunda şekillenen siyasal saflaşma da kendisine “ortanın solu” kimliğini yakıştırmıştır. Ancak faşist diktatörlüğün “ortanın solunda” durarak devam ettirilmesinde başat rolünü hiç kaybetmemiş, devletin dümenine oturmak egemen klikler arasında mücadelede hedef kitlesini ilerici ve demokrat kesimler olarak belirleyen bir konumlanış almıştır. Ancak gerek pratikleriyle, gerekse de siyasal çizgisi ve kurucu değerlere yönelik sadakatiyle bu “sol” söylemlerinin üstü kazındığında altında yetkin bir faşist parti çıkmaktadır.
Burada şöyle bir gerçekliği vurgulamak gerekiyor. Yıllardır geniş yığınlar, devrimci hareketin geriliğinden de kaynaklı olarak sistem içi partilere yedeklenmiş durumdalar. Yine başka bir gerçeklik ise bu düzen partileri arasında kitleler için CHP “sol”u temsil etmekte. Yazımızın başında vurguladığımız “klasik CHP solculuğu” esprisi de buradan kaynaklanmakta. Peki bugün neden böylesi sol bir çıkış? Neden “net bir sol siyaset”?
Sol Şeridi İşgal Eden Kağnı Arabası
Uzun sayılacak bir dönemdir siyasi kriz yaşayan AKP hükümeti, bu krizi aşma yolunda esas bir gelişim kaydedememekte, fakat geliştirdiği manevralarla üstünlüğü de elden bırakmamaktadır. Yazı gündemimizi boğmamak adına kısa tutacağımız AKP’nin yaşadığı bu siyasi kriz etrafında düzen içi “muhalif” partiler de tutum almaktalar. MHP ve Devlet Bahçeli, AKP ve Erdoğan ile ortak hareket etme zemini ararken, “solcu” ya da “muhalefet” kimliğinden kaynaklı CHP ise görünürde -sistemin bekası sorununu saymazsak- AKP’ye muhalif ve alternatif olma çabasında. Zira devletin krizi ve AKP’nin bu krizi yönetme biçimi egemen sınıflar arasındaki çatışmanın hat safhaya ulaşmasına zemin sunan bir nesnelliğe yol açmaktadır. Fakat başta taban olmak üzere CHP içindeki insanlar için dahi bu çabanın yetersiz olduğu aşikâr. CHP Kurultayı sürecindeki “sol cenah”ın Kemal Kılıçdaroğlu ve mevcut CHP yapısı eleştirisi bu kaygıyla gelişmekte. Bununla birlikte CHP’yi “solcu” yapma uğraşı ise yıllardır o ya da bu şekliyle yapılan bir uğraş ancak “boş” ve eşyanın tabiatına uygun olmayan bir uğraş durumundadır. Bugün gerçekleşen bu çıkış CHP içindeki “sol arayış”a yorulabileceği gibi; mevcut yönetimden rahatsız olan kitlelerin “arayış”ı olan alternatifi sahiplenme şeklinde de yorulabilir. Özellikle “Sol Cesaret” listesine alınan Zeki Kılıçaslan -kendisi minyatür Doğu Perinçek olur- gibilerini de gördükten sonra “söz konusu kitleleri kendi potamızda eritmekse gerisi teferruattır” sözü akla gelmiyor değil. Bu konuda çok uzağa gitmeye gerek yok; AKP’nin ikinci iktidar döneminde attığı adımlar bırakalım kitleleri, kendine “solcu, ilerici” diyen çevrelerce dahi alkışlanmış ve bu adımlar ilerici görülmüştü. Yine bu noktada CHP’yi solcu yapma uğraşını, bir otobanda en sol şeridi işgal etmiş bir kağnı arabasına benzetmek de pek gerçek dışı durmuyor.
Son söz olarak;
CHP içerisinde özellikle Kemal Kılıçdaroğlu’nu hedef almakla birlikte şekillenen bu çıkışın, ezilen geniş halk yığınlarına çare olmayacağı dün olduğu gibi bugün de besbellidir. CHP içindeki sol çıkışlar bir arayışa, kimlik tanımını geniş kitlelerin demokratik tepki ve istemlerine göre şekillendirmeye tekabül etmektedir. Ancak bu çıkışların CHP’nin temsilcisi olduğu sınıfların çıkarlarına pek uygun düşmediği açıktır. Bu bağlamda “siyaseti” ve “söylemi” temsil edilen sınıflar ve emperyalizm bağlamından kopararak bağımsız bir kurum gibi ele almak gibi gaflet durumları söz konusudur. CHP içindeki “sol” ve “demokratik” söylem geniş kitlelerin bu partiye dair tükettikleri umudu ve beklentiyi canlı tutmanın bir yolu haline gelmiştir. Ancak aynı zamanda bu sol söylemleri dile getiren koşulların Halk kitlelerinin memnuniyetsizlik boyutu olduğu da es geçilmemelidir. Bu noktada proleter devrimci siyaset, kitlelerin düzen partilerinin arkasına takılmasına ve sürüklenmesine izin vermemelidir. Kitlelerin yakıcı gücü, CHP gibi “solcu” bir partide sönmeyecek kadar büyüktür. Yeter ki o kıvılcımı tutuşturalım!