Türkiye siyasi tarihinde iktidar değişimleri hakim sınıflarca, düzen partilerinin katılımıyla burjuva demokrasisinin tecelli etmesi sonucu gerçekleştiği şeklinde anlatılır-pazarlanır. Geniş kitleler bu şehir efsanesi ile kandırılmak “razı edilmek” istenir. Bizim gibi yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde iktidar değişimleri, ister “seçim usulü” ister askeri faşist cuntalarla olsun hiçbir zaman emperyalizmden bağımsız olmamıştır. Emperyalizme göbekten bağımlı oluş bu durumun maddi zeminidir. Yarı-sömürgelerdeki hakim sınıflar arasındaki iktidar değişimleri öncelikle emperyalizmin çıkarlarına göre belirlenir. Komprador burjuvazi ve onun temsili olan düzen partileri bu ihtiyaca göre konumlanır. Temel nokta hükümeti kuracak olan partinin emperyalizmin ve komprador kapitalizmin çıkarlarına uygun olması bu doğrultuda harfiyen uygulanacak politikalara ezilen sınıfları manipüle ederek, ikna ederek seferber edebilecek yetenekte ve nitelikte olmasıdır. Bu anlamıyla AKP/RTE’nin, CHP-İP için kullandığı emperyalistlerin desteği kast edilerek “proje ürünü” tanımı, geçmişten bugüne kurulan tüm hükümetler için de geçerlidir. Burada “geçerlidir” yaklaşımımız idealizmden malul “iç dinamikleri” yok sayan meseleyi dış faktörlerle açıklayan tek yanlı yaklaşımlarla hiçbir yakınlığa sahip değildir. Ancak yarı-sömürge yapı, ülkedeki hiçbir gelişme ondan bağımsız olma kabiliyetinde değildir. Kuruluşundan bugüne bu yapı derinleşerek devam etmiş, kökleşmiştir. Nitekim, AKP’nin kendisi de Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanı sıfatıyla, İslam ülkelerine rol model olarak bir “projenin” parçası olarak bir yanıyla “proje ürünü”dür. Bugün komprador Türk burjuvazisinin ve toprak ağalarının iktidar değişimi de göbekten bağımlı olunan ABD ve Avrupalı emperyalistlerin bölgedeki çıkarlarından bağımsız ele alınamaz. CHP-İP ittifakının neyi nasıl çözeceğinin rengi burada açığa çıkmaktadır. Tam da bu nedenden dolayı komprador Türk burjuvazisinin bir fraksiyonunu temsil eden ve devletin kurucu partisi ve ideolojisinin temsilcisi olan CHP’ye, izlediği politikalara daha yakından bakmayı zorunlu kılmaktadır.
Siyasi partilerin söylem ve politikaları hangi sınıfa ait oldukları ve hizmet ettikleriyle anlam kazanır. Proletarya Partisi CHP değerlendirmesinde sınıfsal bakışı esas alır. CHP sıradan bir burjuva düzen partisi değildir. Türk burjuvazisinin komprador niteliği olan en gerici kesiminin partisi olarak faşist bir düzen partisidir, halkı “halkçı”, “demokrasi”, “özgürlük” vaatlerine dayanan söylemlerle kandırmaktadır. CHP sınıfsal niteliği nedeniyle, ezilen halklar için bir “kurtarıcı”, “alternatif” olamaz. Temsili olduğu sınıfın çıkarlarına toplumun tüm üyelerini “razı” etmesi için ön plana çıkarılmaktadır. Kitlelerde biriken öfkenin egemen sınıflar için yeni 15-16 Haziran, Bahar Eylemleri, Gezi Direnişi gibi isyanlara dönüşmesini önlemek esas görevidir. Devletin kurucu bir partisi olması, devletin ideolojisi olan Kemalizmin bu parti ile özdeşleşmesi bu partiyi özel kılmaktadır. Çeşitli milliyetlerden ezilen halka dönük yapılan azgın saldırılar ve katliamların hep bu parti döneminde yapılması tesadüf değildir. Onun halk düşmanı niteliği ile ilgilidir.
AKP/RTE’nin 20 yıllık iktidarı sürecinde her kesime saldıran, egemenliğini pekiştirmek için “yaşam tarzı ve inançlar üzerinden” toplumsal çatlakları derinleştiren, toplumu “benden” ve “benden olmayan” şeklinde ayıran, dış politikada “denge” siyaseti adına “şantaj siyaseti” izleyen, kazanılmış tüm demokratik ve sosyal hakları tırpanlayıp yok eden, hak-hukuk tanımayan, devlet işleyişine yeni bir gömlek giydiren, emperyalist sermaye ve komprador sermaye için güvenli liman yaratamayan bir dizi politik tutumla artık yönetme krizi içine girmiştir. Vergi, zam, doların sürekli yükselmesi, pahalılık karşısında AKP ve yandaşlarının yolsuzlukları, lüks yaşamları AKP’nin kendi tabanında da tepki toplayan bir tükenme halini aldı. Tüm anketlerde AKP yüzde 30 oy bandına düştü. 20 yıl önce emperyalistler, Türk burjuvazisinin sermaye fraksiyonlar, burjuva siyasi aktörler, toprak ağaları gibi geniş bir kesimin desteklediği ve iktidara taşıdığı AKP/RTE bugün tam tersi geniş bir kesimin desteğini yitirerek iktidardan düşmeye doğru hızla ilerliyor.
Bu genel durum CHP’yi “alternatif” olarak ön plana çıkarıyor. CHP, hâkim sınıflar açısından burjuva demokrasisinin yeniden kurulmasını sağlayacak bir alternatif olarak görülüyor. Bu “alternatif”lik geniş kitlelerin maddi yaşam koşullarının ağırlaşması ve AKP/RTE’nin baskıcı uygulamaları nedeniyle toplumun geniş bir kesiminde -buna devrimci saflarda da rastlanıyor- CHP için bir “kurtarıcı” hale getiriliyor. Öyle ki CHP tüm söylemlerinde komprador Türk burjuvazisinin çıkarları, sömürücü düzenin yeniden tesis edilmesini öne çıkarmasına rağmen “kurtarıcı”lık atfediliyor. “AKP gitsin de ne olursa olsun” da somutlanan bu algı, toplumda biriken öfkenin boyutu, alternatifsizliğin yarattığı çaresizliğin bir yansımasıdır.
O halde bir bütün olarak CHP’nin toplumun hangi kesimi için alternatif ya da kurtarıcı olduğuna daha yakından bakmak, ezilenler için ne anlama geldiğini açığa çıkarmak, düzen partilerinin ehven-i şer olmayacağını teşhir etmek her zamankinden daha önemlidir.
Bir düzen partisi olarak CHP neyi savunuyor? CHP, komprador Türk burjuvazisinin ve toprak ağalarının içinde kümelendiği, Kemalist ideolojiyle donanmış, ezilenleri ve işçi sınıfını sömürücü düzen içinde tutmakla görevli, her koşulda egemen sınıfların çıkarına hizmet eden bir düzen partisidir. Dolayısıyla CHP’nin halktan yana gibi gözüken en “radikal” söylemlerinin altında dahi esas olarak hâkim sınıfların çıkarı vardır. CHP, ezilen halklar için bir şey isterken bunu düzenin selameti için ister. Böylece halktan görünüp ezilenlerin ve işçi sınıfının tepkisinin önüne geçip o tepkiyi sisteme kanalize etmektedir.
“Kurtarıcı” olarak görünen, kendini öyle pazarlayan CHP’nin AKP karşıtlığı üzerinden yürüttüğü politikanın özü de esas itibariyle, AKP karşıtlığının sistem karşıtlığına dönmesini engellemektir. “Keskin” bir AKP karşıtı olan CHP’nin sokağın gücünü-sesini hiç kullanmak istemeyip tam tersine her defasında “sokak” yerine sandık söylemini tekrar etmesindeki tek neden, kitlelerin öfkesinin CHP’nin de içinde yer aldığı sisteme yönelmesidir.
CHP, “AKP karşıtlığını” halkın sorunlarını sömürerek yapıyor. Yoksulluk, yolsuzluk, zam, zulüm diyor hatta Erdoğan’a diktatör diyecek kadar ileri gidebiliyor. Tüm bu söylemler birer hamaset nutuklarıdır. Burjuvazi içindeki iktidar değişimleri ezilenlerin ve işçi sınıfının sorunlarını çözemez. Hâkim sınıfların sermaye bölüşümü noktasındaki sorunlarını çözer. Bir başka ifadeyle azgınca sömürüye ve sefalet içindeki yaşama toplumun tüm üyelerini kimin “razı” edeceğine karar verilir. İşçilerin, köylülerin, kadınların, gençlerin, Kürtlerin… tüm ezilenlerin sorunlarının çözüm mercii CHP değildir, olamaz. CHP’nin yarattığı ehven-i şer hamasetidir. Sorun faşist diktatörler değil faşist diktatörleri yaratan faşist Kemalist diktatörlüktür.
Devrimci-komünistler egemen sınıflar arasında ehven-i şer tercihi yapmazlar. Hâkim sınıflar arası çelişkide, hâkim klikleri ve onların siyasi alandaki temsilcilerini teşhir ederler. AKP faşist olduğu kadar CHP de faşisttir. Faşistler arasında ehven-i şer yoktur. Her iki düzen partisi de komprador burjuvazisinin bir kliğinin yani en gerici kesimin partisidir. Faşizm kişilerle ve kurumlarla sınırlanarak politika yapılmaz. Sınıfsal bakıştan uzak bu yaklaşımın ürünü olarak “AKP faşizmi” gibi nitelemeler kullanılmakta. Dolayısıyla faşizme karşı mücadele AKP ile sınırlandırılmaktadır. AKP iktidardan düşünce faşizmin yıkılacağı yanılsamasına yol açmaktadır. Bu cümlelerimiz, faşist diktatör ve şürekasının faşist olmadığı anlamına gelmez. Devrimci-komünistler faşist diktatörleri, faşist diktatörlüğün temsili olduğu biçimiyle gündemine alır, mücadelenin merkezine koymaz. Bu kapsamda faşist diktatör mücadelenin bir parçası olur, o kadar, esasını oluşturmaz.
CHP, bir burjuva düzen partisidir fakat burjuva düzen partilerinin hepsi aynı değildir. En gerici kesim olan komprador Türk burjuvazisinin farklı fraksiyonları vardır. Sermaye fraksiyonlarına paralel onların temsilcisi olan partiler oluşmaktadır. Sömürücü sınıfların tüm kesimlerini ve onların temsili olan partilerini aynı değerlendirmek mümkün değildir. Bir bütün ayrıntılı değerlendirmeye girmeyeceğiz ama hâkim sınıfların partilerine baktığımızda TC’nin kuruluşundan bu yana temelde komprador burjuvazi ve toprak ağalarının klikleştiği ve siyasi temsilciliğini çıkarlarını koruyacak ve savunacak şekilde örgütlemeye çalıştığını görürüz. Kuruluşunda iki temel kliğe bölünürken, zamanla daha fazla klikleşme ve temsiliyet durumuna düştüğünü görmekteyiz. Bu kliklerin içinde milli burjuvazinin de bir güç oluşturma, etkide bulunma çabası içinde olduğu, bu kliklerle kol kola giren bir konumlanış aldığını görmemiz gerekir. Bu faşist kliklerin güç dengelerini lehine sağlamak için milli burjuvazinin çıkarlarını gözeten bir denge siyaseti kurabildiğini de belirtelim. Milli burjuvazi bazen daha güçlü şekilde sağ ve sol söylemle siyasi temsilini de “iyileştirmeci” yaklaşımla bulduğunu belirtmeliyiz. Milli Selamet, Refah ve Saadet ile sağ kanatta temsiliyet taşınırken; orta sınıf reformist “sol” partilerle de solda temsiliyetini (TİP, TKP, ÖDP, Sol Parti vs.) bulur. CHP bunlardan bir kliği ve tarihsel kökleri en derin olan kliği temsil eder. Bundan dolayı faşist bir partidir. AKP de diğer kliğin temsilcisi faşist bir partidir.
Türkiye’de faşizm bir devlet biçimidir. Devletin faşist diktatörlük olduğu bir durumda onun yürütmesinin faşist olmaması, faşist bir hükümet olmaması düşünülemez. Bu eşyanın doğasına terstir. Hasbelkader koalisyonda faşist olmayan bir parti olmuş olsa bile o alaşağı edilir. Kompradorlaşmaya çalışan Refah Partisi koalisyonla iktidara gelmişti ama ömrünün ne kadar olduğu ve başına gelenler hafızalarımızda tazedir. CHP’nin sınıfsal niteliğinin yanlış analizi, sınıf işbirlikçiliğine kapı açmaktadır. Bizim gibi sosyo-ekonomik yapıya sahip ülkelerde komprador burjuvazisinin temsilcisi olan partilerin faşist olmaması düşünülemez. Bunun tersini düşünmek MLM devlet teorisine ters olduğu gibi varolan gerçekliği de doğru yansıtmaz.
CHP’nin halka umut olarak gösterilmesinin amacı ortadadır. Halk, AKP karşıtlığı üzerinden sistem içinde tutmaya çalışılıyor. Bunun için de halkın sorunları nedenlerinden bağımsız demagojik söylemlerle çözüm vaat ediliyor. Ama bu sorunlar AKP’nin kötü yönetimi kaynaklı değildir, sistemin ürettiği sorunlardır. Yolsuzluk, yoksulluk, enflasyon, hayat pahalılığı bunlar sistemin ürettiği sorunlardır. Emperyalizme göbekten bağımlı komprador kapitalist bir ekonomide cari açık, enflasyon, döviz sorunu, zamlar, yoksulluk hep sorun olacaktır. Sorunların esası yapısaldır. Bu sistem ortadan kaldırılmadan da çözülemez.
Faşist diktatörlük sisteminde iki faşist ittifak oluşmuştur. Kapitalizmin yapısal krizi kaynaklı rant pastası küçülmüştür. Bunun sonucu olarak klikler arası mücadele de kızışmıştır. İki kesim de halkı peşine takmak için çalışmaktadır. Bu iki ittifakın da konumlandığı yer halkın yanı değil halk düşmanlığıdır. Dolayısıyla iktidar dalaşında halkın taraf olması düşünülemez. Devrimciler ve komünistler de hâkim sınıflar arası çatışmada bir taraf değildir. Bu durumu görmeyenler ve görmek istemeyenler halkın bilincini bulandırmaktadır, halkı cellada aşık etmeye çalışmaktadır.
Devrimciler ve komünistler politik “an”a somut koşulların somut tahliliyle müdahale ederler. Komprador Türk burjuvazisinin iktidar değişiminde kitlelerin çıkarına bir durum söz konusu değildir. Ancak devrimci ve komünistler, hâkim sınıflar arasındaki çelişkide taraf olmadan, bu çelişkiden devrim çıkarına yararlanmak için politik “an”a müdahil olurlar. Komünistler, ne AKP-MHP ne CHP-İP ittifakından yana tavır koyarlar. Proletarya diktatörlüğü için iktidar bilinciyle her iki kliği de en gerici olarak görür ve hedef alır, demokratik devrim ancak bu mücadele sonucunda zaferle taçlanır.