İliç’te yaşanan katliamla ilgili Erzincan’a gitmek isteyen, aralarında MÇD’nin de bulunduğu çevre örgütleri kente alınmadı. İstanbul’da buluşarak İliç’e doğru hareket eden heyet katliamın boyutunu yerinde incelemeyi ve ailelerle, işçilerle dayanışmayı hedefliyordu. Heyet güzergâh boyunca polis ve jandarmanın GBT tacizlerine maruz kaldı. Yarım saatlik periyodlarla yapılan GBT’ler Sivas il girişinde yerini fiili engellemeye bıraktı. TOMA ve çevik kuvvet polisi eşliğinde önü kesilen otobüs, Sivas Valiliği’nin yasağı gerekçesiyle Sivas’a sokulmadı. İliç katliamıyla ilgili “eylem yapma potansiyeli” oldukları değerlendirmesiyle engellenen heyet yasağa karşı bekleyişini sürdürürdü.
Uzun süre Tokat Reşadiye’de bekleyen çevre örgütlerinin tüm çabaları polis ve jandarma engeliyle karşılaştı. “Sivas’ın içine girmeden nereye gidiyorsanız gidin” denilerek bekletilen heyet sabah saat 11.00’da Reşadiye’de yaptığı açıklama ile engellemeyi protesto etti.
Çevre örgütleri adına açıklamayı okuyan Cemil Aksu, “Kaza değil katliam” diyerek katliamın göz göre göre geldiğinin altını çizdi. Yıllardır demokratik kitle örgütlerinin uyarılar yaptığını ve bunun önemsenmediği belirtilen açıklamada şu sözlere yer verildi: “Ekoloji örgütlerinin, baroların, sendikaların, meslek odalarının ve siyasi partilerin yıllardır dile getirdikleri uyarılar ve açtıkları davalar dikkate alınmadan sürdürülen sosyal cinayet, 13 Şubat’taki bu kazayla birlikte eko-kırıma dönüşmüştür. Göz göre göre gelen bu felaketin hava, su ve toprak üzerinde geri döndürülemez yıkıcı etkileri olacağı muhakkaktır. Meydana gelen yıkım, Fırat Nehri’ne ulaşarak sınır ötesine yayılma riski taşımaktadır.”
“ÇED OLUMLU RAPORU MURAT KURUM DÖNEMİNDE VERİLDİ”
Maden sahasının işletilmesinin önünü açan ÇED raporuna da değinilen açıklamada, “Tonlarca siyanür, sülfirik asit ve çok sayıda zehirli kimyasal kullanılan madende 2022 yılında üst üste 2 kez siyanür sızıntısı gerçekleşti. Önce yalanladıkları bu sızıntıyı örtbas edemeyince kabul ettiler ve bakanlıkça şirketin faaliyetleri geçici süre durdurularak göstermelik para cezası kesildi. Madenin yeniden faaliyete geçmesi ise, sadece 3 ay sürdü. Akabinde, yapılan tüm itirazlara rağmen madenin kapasitesinin yeniden, bu kez 3 kat daha artışına yönelik olumlu ÇED kararı o dönem Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olan Murat Kurum tarafından onaylandı.”
İliç’in bilinçli bir şekilde gündemden düşürüldüğünü dile getiren Aksu devamında “görünen o ki siyasi iktidar İliç’in ülke gündeminden düşmesini bekliyor” sözleriyle yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
– İliç’te tüm madencilik faaliyetleri durdurulmalı, maden derhal kapatılmalıdır.
-Bağımsız odalar ve bilirkişiler tarafından hava, su ve topraktan numuneler alınmasına izin verilmelidir.
– Tüm süreç TTB, TBB, TMMOB ve ekoloji örgütleri gibi demokratik örgütlerinin denetimine açık olmalı, şeffaflık sağlanmalıdır.
-Denetim sürecine, Fırat havzası ekosisteminin devamlı takibi mutlaka dahil edilmelidir.
– Göçük altında bulunan işçilere ulaşılmalı ve ailelerine tazminat ödenmelidir.
– Kapatılacak madende çalışan işçilere emeklerinin sömürülmeyeceği, sağlıklarını yitirmeyecekleri, ekolojik ortamda istihdam imkanları sağlanmalıdır.
– Siyanür ve diğer kimyasallardan etkilenen yöre halkı, özellikle de madende çalışan işçiler için kapsamlı halk sağlığı taraması yapılmalı, ücretsiz tedavi süreci acilen başlatılmalıdır.
– Etkin bir yargı süreci başlatılmalıdır: Şüpheliler hakkında soruşturma açılarak yurt dışına çıkış yasağı konmalıdır.
-Sadece şirket yetkilileri değil, ölüm madeninde işletme ve kapasite artırımına onay veren siyasiler, mülki amirler de yargılanmalıdır.
Açıklama, “Unutmayınız, yeryüzünü yok oluşa sürükleyen, canlı yaşamını umursamayan, sadece belli azınlığın çıkarı için hareket eden sistemin sonucudur. Bugün İliç’te yaşanılan ekokırım! Yerli yabancı sermayeye ülke topraklarını peşkeş çeken ve bundan menfaat sağlayan siyasi iktidarı ifşa etmeye ve bu sömürgeci anlayışla mücadeleye bundan böyle de ekoloji örgütleri olarak hep birlikte devam edeceğiz” sözleriyle son buldu.
Açıklamada Munzur Çevre Derneği adına konuşan Yönetim Kurulu üyesi Hatun Esen daha önce sızıntı nedeniyle İliç’e gittiklerini ve inceleme yaptıklarını belirtti. Akan siyanürün tüm Fırat havzasını kapsayacağının altını çizen Esen İliç’teki eko-kırımın boyutunu “kuşlar artık ötmüyor” sözleriyle özetledi ve mücadele çağrısı yaptı.
GÖÇÜK ALTINDAKİ İŞÇİLERİN AİLELERİ: UYARI MAİLLERİ KAMYON ŞİRKETİNE ATILMAMIŞ
Açıklamanın yapıldığı alanda bulunan göçük altındaki işçilerin aileleri çalışmaların yağan yağmur nedeniyle her geçen gün zorlaştığını belirttiler. Balçığın ve buna bağlı kaymanın çalışmaları zorlaştırdığını belirten aileler çalışmaların ne zaman sonuçlanacağına dair de kendilerine bir açıklama yapılmadığı ifade etti. En az kaymanın olduğu yere ulaşmanın bile yirmi gün sürebileceğini söyleyen bir aile bazı işçilere aylarca süren çalışmalar sonucu ancak ulaşmanın mümkün olacağını dile getirdi. Maden liçinin biriktiği bölgede çatlakların meydana geldiği ve bu çatlaklar nedeniyle ana firma ve taşeronlara uyarı mailleri atıldığı ancak kamyon taşeronuna mail atılmadığını söyledi. Heyet, bekleyişlerini sürdüren ailelerle dayanışma içerisinde olduklarını ifade etti.
(TOKAT)