ABD’deki seçimler, son süreç içerisinde dünya gündemini ciddi anlamda etkiledi. Bu etkide kuşkusuz ki dünyanın en büyük emperyalist güçlerinden biri olan ABD’nin dünya konjonktüründeki yerinin payı vardı. Gerek seçimlerden önce emperyalizmin temsilcisi iki klikten birini desteklemek ya da seçimleri boykot etmek üzerinden, gerekse seçimleri Biden’ın kazanmasının ardından yapılan yorumlardan, meseleye bakış açılarının bir ideolojik pozisyona denk düştüğünü görmek mümkün.
Özellikle kendine “Maoist” diyen bir dizi yapının ABD seçimlerine yaklaşımı dikkat çekiciydi. Bu anlamda ABD içinden yürütülen tartışmalar vardı. Fakat aşağıda çevirisini yaptığımız metin, ABD emperyalizmiyle mücadele halinde olan ve on yıllardır silahlı mücadele veren Filipinler Komünist Partisi’nin görüşlerini ifade etmesi anlamında çok daha çarpıcıdır. Biden’ın iktidara gelişi üzerinden daha olumlu bir tablo çizen ve Filipinler halkına, kendi yerel düşmanlarına baskı oluşturması acısından Biden’a çağrı yapmasını salık veren FKP, bulanık bir ideolojik pozisyonda durmaktadır.
Bu metnin ardından, seçim süreci boyunca boykot çalışması yürüten, Turkiye’deki Halk Savaşı ile kendi güçleri doğrultusunda dayanışma ağlarını güçlendiren Tribune of the People (Halk Kürsüsü) medya organının FKP’ye dönük haklı eleştirisini okuyacaksınız.
ABD’deki seçimler üzerinden yürütülen bu tartışmayı siz okurlarımızla paylaşıyoruz.
FİLİPİNLER KOMÜNİST PARTİSİ
ABD SEÇİMLERİ VE DONALD TRUMP’UN YENİLGİSİ ÜZERİNE
Amerika halkı, yakın zamanda gerçekleştirilen başkanlık seçiminde Donald Trump’a karşı oy verdiği ve başka bir dört yıl daha Trumpçı faşizmi, militarizmi, ırkçılığı, kadın düşmanlığını ve gericiliği engellediği için övgüyü hak etmektedir. Seçim yarışması kritikken mevcut başkanın yenilgisini görmüştür.
Trump tarafından legal manevralar aracılığıyla sonucu sorgulatmak ve tersine çevirmek için her kalkış, kesinlikle daha büyük bir direnişle karşılanacaktır.
Seçimler, Amerika halkının arasında çok fazla ölümle sonuçlanan Covid-19 salgınına Trump hükümetinin reaksiyonunun yaygın eleştirisi ortasında gerçekleşti.
Trump; vergiyi artıran, zenginliği tekelci kapitalistlerin ellerinde daha da yoğunlaştıran ve işçi sınıfından milyonlarca kişinin yaygın işsizlik, düşük maaş, halk servislerine ulaşmada eksiklik, evsizlik ve diğer sosyal hastalıklardan mustarip olmasına sebep olan ekonomi politikalar uyguladı. Trump hükümeti altında ABD emperyalist militarizmi, baskı ve gerilim arttı. O, vergi kesintileri (büyük tekellerden vergilerin alınmaması -Ç.N-) ve bağımsızlık haklarını savunan ülkelere karşı ekonomik ambargoyu genişletmeye devam etti. Askeri baskıyı devam ettirmek için “terörle mücadeleyi” genişletti.
Irak’ta silahlı saldırı emirleri verdi. Nükleer silah üretiminin yeniden canlanmasını destekledi. ABD silahlarının baskıcı rejimleri satılması için baskı yaptı. Nükleer silahların, karadan fırlatılan balistik ve seyir füzelerinin ve temasla patlatılan mayınların yayılmasına yönelik ABD taahhütlerine geri dönmesinin yanı sıra iklim değişikliği üzerine Paris anlaşmasına geri döndü.
ABD başkanı seçilen Joe Biden tüm ülkeyi saran devasa bir demokratik kitle dalgasının zirvesine çıktı. Mayıs ayının başından beri “Black Lives Matter” hareketi Amerikan işçilerinin, göçmenlerin, kadınların, gençlerin ve Amerika toplumunun diğer kesimlerinin ardından kitlesel muhalefetin en son göstergesidir.
Geçmiş birkaç ayda yüzbinlerce işçi; iş, daha yüksek maaş, iş güvenliği, sağlık ve eğitim desteği, konut, salgın için doğru düzgün bir halk sağlığı reaksiyonu ve diğer acil taleplerin yanı sıra ırkçılığı, polis şiddetini ve vatandaşlık haklarına saldırıları protesto etmek için sokağa çıktı.
Amerika işçi sınıfı ve halkı, biden hükümetinin bu acil taleplere hızlı reaksiyon göstermesi için örgütlenmeye ve seferber olmaya devam etmelidir. Koşullar, proleter devrimcilerin saflarını güçlendirmeleri ve önderlik kapsamlarını genişletmeleri için elverişlidir. Şu an Biden, küresel kapitalist sistemin gittikçe derinleşen krizinin ortasında ABD emperyalist devletinin başındadır. Son yirmi yılda ABD; işçilerin, halkların ve diğer egemen ülkelerin zararına olan çıkarlarını korumak ve genişletmek için askeri güç aracılığıyla küresel hegemonyasını kuvvetlendiriyor. ABD hükümeti on yıldan fazla bir süredir askerlerini ve hava araçlarından oluşan donanmasını; orta doğu, Avrupa ve Asya’da konuşlandırdı ve saldırı-müdahale savaşları yürüttü. Çin’in askeri ve ekonomik gücünün birikmesine karşı koyarken Asya-Pasifik’te askeri varlık oluşturmaya devam ediyor. Filipinler’de ABD ordusu, ülke genelinde tesisler ve birlikler bulundurmaya ve AFP ile Duterte hükümetine askeri finansman, eğitim ve destek sağlamaya devam ediyor. ABD’nin Duterte rejimine verdiği destek; binlerce kişinin ölümü, insan haklarının yaygın ihlali, aktivistlerin sürekli öldürülmesi, hukuksuz ve haksız tutuklamalar, işkence ve eleştirmenler ile muhalefet güçlerinin tutuklanmasıyla sonuçlanan isyanla mücadele operasyonlarının genişletilmesine ve yoğunlaştırılmasına gidiyor. Biden’in yükselişiyle birlikte Filipin halkı ve Amerika’daki dostları, Duterte faşist terörist rejimine askeri desteğin son verilmesi çağrısını güçlendirmelidir. Onlar, Amerika halkını, Duterte rejimine askeri yardımın Filipin halkına uygulanacak olan baskıya, zorbalığa ve devlet terörüne yardım etmeye eşit olduğu hakkında ikna etmek için çabalarını iki katına çıkarmalıdır. Filipin halkının ve onların Amerika’daki dostlarının ABD askeri birliklerinin “terörle mücadele” adına ülkede konuşlandırıldığı ama Filipin halkına karşı yürüttüğü baskı kampanyasında AFP’ye fiilen destek sağladığı Pasifik Kartal-Filipinler operasyonun sona ermesini talep etmeleri gerekiyor. Aynı zamanda Filipin halkı ABD ile Filipinler arasındaki eşitsiz askeri ilişkileri sürdüren ziyaret kuvvetleri anlaşması, gelişmiş savunma işbirliği anlaşması, ve diğer askeri anlaşmaların tamamen feshedilmesini talep etmelidir. Küresel kapitalist kriz ve emperyalist savaşım yoğunlaştıkça Filipin halkı, Amerika Birleşik Devletleri’nin ülkedeki neo-kolonyalist* egemenliğinin sonunu getirmenin yollarını aramak ve gerçek özgürlüğe kavuşmak için mücadelesini ileri götürmelidir.
*Eski sömürge ülkelerinin bağımsızlıklarını kazandıktan sonra bile sömürgeci ülkelerin siyasi, ekonomik ve kültürel bağımlılığından kurtulamaması durumudur. Dünyanın günümüz çağına ve moderniteye uyum sağlamış yeni sömürgecilik anlayışıdır.
TRIBUNE OF THE PEOPLE (HALK KÜRSÜSÜ)
BİDEN’İN ZAFERİ ANTİ-EMPERYALİZM OLARAK KUTLANAMAZ: FİLİPİNLER KOMÜNİST PARTİSİ’NE AÇIK MEKTUP
Filipinler Komünist Partisi (FKP); mücadele boyunca gelgitlerle, ilerleme ve gerilemelerle 1969’tan bu yana silahlı mücadeleyi sürdüren Mao Zedung düşüncelerinden etkilenen bir örgüttür. Dünya devriminin bir parçası olarak Yeni Demokratik Devrim için verdikleri mücadele savunulmayı hak ederken, FKP’nin böylesine dikkate değer bir silahlı mücadele vermesi, önayak oldukları revizyonizm ve liberalizmi daha da tehlikeli hale getiriyor.
Alışılagelmiş ABD revizyonistleri, küçük etkileri ve kimliklerinden yoksun olmaları sebebiyle taşıdıkları ağırlık çok az ve söylediklerinin çoğu güven vermiyor. Fakat silahlı mücadelelere önderlik eden meşru bir örgütün, ABD revizyonistleriyle aynı geri ve yanlış fikirleri yaymaya başlaması başka bir konudur.
FKP’nin ABD seçimleriyle ilgili yakın tarihli bir açıklamasında, yoldaşlar şunları ifade ederek Maoizm’e karşıt bir konuma geçiyorlar: “Amerikan halkı, geçtiğimiz günlerde sonuçlanan başkanlık seçimlerinde ABD Başkanı Donald Trump’a karşı oy verdikleri ve dört yıl daha Trumpçı faşizmi, militarizmi, ırkçılığı, kadın düşmanlığını ve gericiliği önlediği için övgüyü hak ediyor.” Bu, onların politik çizgisinin bir yerde toplanmasıdır ve bu yüzden içinde bulundukları çelişkili durumu ortaya çıkarmak üzere yeniden tahlil edilmeleri gerekiyor.
“Amerikan halkı”, Joe Biden’ı seçmedi; görece az sayıda seçmen Joe Biden’ı seçti. Onlar ABD’deki en derin ve en engin kitleleri temsil etmiyorlar. FKP’nin Amerikan halkına bu aptal şapkasını koyması, oy kullanmayan veya kullanmayacak kitlelere yönelik bir hakarettir. Aktif seçmenlerin arasında bile Biden taraftarlarının yüzdesi o kadar düşüktür ki, kimse “Amerikan halkını” temsil ettiklerini söyleyemez.
FKP, argümanlarında, sahte seçimlerde birbiriyle yarışan burjuvazi destekli zengin adayları halkın göstergesiymiş gibi ilan edip, gerici burjuva demokrasisini meşrulaştırma çabası içinde bunu iddia ediyor! Makalelerinin, Biden kampanyasının emperyalist çıkarlarından, geçmişinden ve siyasi programından bahsetmeyi unutması şaşırtıcı değil. Bu, FKP’nin yaptığı ilk şey değil; “faşizme karşı çıkmak” adına kendi ülkelerinde de aynısını yaptılar. Önceleri Aquino rejimiyle aynı saftaydılar, sonra rejim tarafından Duterte’ye ödenen sözlü hizmete karşı çıktılar. Şimdi faşist olarak nitelendirdikleri kişiye, “ilk sosyalist başkan” diyecek kadar ileri gittiler.
Biden’a oy verenlerin çoğunun onu açıkça hor gördüğü doğrudur, ancak öznel ve yüzeysel bir analiz sonucunda bunu ‘Trump’a karşı oy kullanma’ olarak yaptılar. Bununla birlikte, Trump ve Biden, revizyonistlerin – FKP dahil – öne sürdüğü iddiaların aksine, ikisi ABD emperyalist egemen sınıfını temsil ediyor ve ikisi de faşist değillerdir. Doğruyu söylemek gerekirse, “militarizm, ırkçılık, kadın düşmanlığı ve gericilik” Donald Trump’ın girişimleri veya politikasının sonuçları değildir. Trump’tan öncekiler de tıpkı onun gibi militarist, ırkçı, kadın düşmanı ve gericiydiler; yalnızca bu konularda daha az gürültü çıkardılar.
Dünyanın her yerinden insanlara ilham veren haklı bir isyan olan Obama-Biden başkanlığında gerçekleşen 2015 Baltimore İsyanı, bunun güzel bir örneğidir. Baltimore’daki kitleler gericiliğe ve ırkçılığa ve tabii ki militarize edilmiş polislere karşı ayaklandı. Buna karşılık, Obama-Biden yönetimi, hızlı polis militarizasyonuna karşı kısıtlamaları kaldırmayı ve bunu “olay bazında” ele almayı kabul etti. Yani siyahlar ırkçılığa vs. karşı isyan ettiğinde, polisin onları bastırmak ve öldürmek için askerileşmesini artırmasına izin verilecekti. Bu, siyahları kitlesel olarak hapseden suç faturalarının çıkarılmasına yardımcı olan aşağılık bir ırkçı ve kendi başına aşırı gerici olan Joe Biden’ın “demokrasisinin” bir fotoğrafıdır. Siyahlara yönelik cinayet, baskı ve işkenceyi Trump’tan başka birinin gerçekleştirmesi, günümüzdeki FKP kadar tarafsız olmadığımız sürece teselli edici değildir. Bu, söylememiz gerektiği üzere oportünizmdir. ABD başkanı, emperyalist devletin sınıf karakterini değiştirmez ve değiştiremez, ve ABD’nin sınıf karakteri dikkate alınması gereken en önemli şey olmaya devam etmektedir.
FKP, Trump yönetiminde “ABD emperyalist militarizminin ve saldırganlığının yoğunlaştığını” belirtirken tabii ki haklıydılar fakat Trump’ın seçim kaybını kutlarlarken, militarizmin ve saldırganlığın Biden başkan yardımcısıyken de arttığını ve günümüzde başkanken de artmaya devam edeceğini unutuyorlar. ABD emperyalizmi on yıllar önce derin bir krize girdi ve hala bir krizden öteki krize tökezlemektedir. Dünyanın tek hegemonik süper gücü olarak mevkisini korumak için militarizasyon ve saldırganlık şeklinde gericiliğin işaretlerini sergiliyor, diğer emperyalist güçlerle gizlice antlaşmalar yapıyor ve rekabet ediyor. Bu FKP’nin bilmediği bir şey değil. Yoğunlaşma, Trump tarafından başlatılmayan ve Biden tarafından da kısıtlanmayacak bir eğilim. Bu gerçeği görmezden gelmek, ancak ABD demokratlarını ve onların emperyalizmi propaganda etme yollarını destekleme çabası anlamına gelebilir.
FKP, “ABD Başkanı seçilen Joe Biden, tüm ülkeyi yutan devasa bir demokratik kitle hareketi dalgasının zirvesine çıktı” dedi. Bu kesinlikle doğrudur, Mayıs Ayaklanmaları için olmasa bile, Biden’in seçim furyasında Trump’ı dar bir şekilde yenilgiye uğratması daha az olası olurdu fakat FKP”teki yoldaşlar, rakip emperyalistlerin kendi kariyerist gündemleri için halkın mücadelelerini kendi gerici işlerine alet etme rolünden bahsetmiyorlar. Halkı, kendi gerici işlerine alet etmeleri onları yanıltmakta, kitle hareketlerini bastırmakta ve onları bir sömürücü markayı diğerine onaylama bataklığına hapsetmektedir. FKP bunu da biliyor ve bunu belirtmeyi bilinçli olarak reddediyor.
Bu nedenle, çevrimiçi yayın, Komünist Enternasyonal, “ABD Seçimleri ve Avakian’ın Rolü” başlıklı makalesinde, uygun bir devrimci açıklıkla şuna dikkat çekiyor: “Kitlelerin, burjuvazinin seçimlerinden daha fazla baskı, daha fazla acı ve daha fazla terörden başka bekleyeceği bir şey yok; onlar yalnızca zalimlerin mecbur oldukları güçlerini meşrulaştırma araçlarıdır. ” ve “… Biden yeni bir hükümet kurarsa, aynı şekilde bir öncekinden daha gerici olacaktır.”
FKP, Biden’in oportünist bir şekilde siyah halkı kandırıp kullanarak göreve geldiği gerçeğini gizliyor. Biden başından beri “yasa ve düzen” siyasetini yaparken, siyahların yaşamları için hareketin talep ettiği ‘polis finansmanını azaltın’ gibi en temel, ilerici reformlara bile karşı çıkıyor. FKP, Trump’ın sağlık krizini gereksiz ölümlerle sonuçlanan çok kötü bir biçimde ele aldığını anlıyorlar, ancak elbette, Biden’ın pandemiyle fiilen mücadele edebilecek ücretsiz sağlık hizmetlerine muhalefetinden bahsetmiyorlar. Biden, tıpkı Trump gibi, gerici liberal demokrasinin temsilcisinden başka bir şey değil. Halkın Trump’a duyduğu haklı nefret, üstü kapalı bir şekilde alçak Biden’ı desteklemek adına, reformizmin yararına ve devrimci örgütlenme zararına oportünistlerce kullanılıyor. FKP ve Avakianites vb. gibi tüm revizyonist kamplar aslında bu konuda farklı değiller.
Yukarıda yazdıklarımız FKP’nin şu cümleleriyle netleşiyor: “Amerikan işçi sınıfı ve halkı, Biden hükümetinin bu acil taleplere hızla yanıt vermesini sağlamak için örgütlenmeye ve seferber olmaya devam etmelidir.”
Elbette işçi sınıfı ve emekçiler, haklarının fethini emperyalist devletin ölümcül pençesinden kaparak koşullarını iyileştirmek için mücadele etmelidir ancak bu durum aynı zamanda Trump döneminde de böyleydi ve Biden altında da daha az çetin bir savaş olmayacak. FKP’nin iddialarının aksine, Biden’ın başkanlığı halka daha elverişli koşullar sağlamıyor. Trump’a olan yaygın nefret onun emperyalist sınıf çıkarlarından kaynaklanıyorsa, o zaman artık odakların Biden’a çevrilmesi gerekir.
Koşulları devrim mücadelesi ve bunun sonucunda devrimci kitle hareketinin büyümesi için daha elverişli kılan şeyler; ABD emperyalizminin özünde çürümüş olması ve demokratları iktidara getirerek sefil statüsünü iyileştirememesi gerçeğinin yanı sıra kitlelerin, gericiliğin çenesinden zaferi kapma yeteneği de var. Dahası, “demokratik” mücadelelerin artık ABD’de ilerici bir yanı yok. Demokratik devrim sona ermiştir ve bu unutulmuş bir dönemin kalıntısıdır. Geriye kalan tek ilerici mücadeleler, sosyalist devrimin çıkarları için ABD emperyalizmine karşı yöneltilenlerdir çünkü ABD’de esas olan çelişki proletarya ve burjuvazi arasındaki çelişkidir. Bu nedenle, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki devrimcilerin görevi, gerici burjuva demokrasisini korumak değil, sosyalizm için gerekli proletarya diktatörlüğünü kurmak ve sürdürmek için onu halk savaşıyla ortadan kaldırmaktır.
Dolandırıcılık kolaydır ve bunu FKP kendi adına daha iyi bilir. Yalnızca kendi haklı silahlı mücadelelerinin prestijine zarar veren revizyonist bir dış politikaya ve bir “taktik” olarak tekrarlanan “barış görüşmeleri” ile sonuçlandırmaya istekli oldukları bir mücadeleye sahipler.
Halkın Kürsüsü, Filipinler’de emperyalizme (esas olarak ABD, ama aynı zamanda Çin sosyal-emperyalizmine), yarı-feodalizme ve yarı-sömürgeciliğe karşı enternasyonalistler olarak silahlı mücadelenin devam etmesini desteklemektedir. Bu desteğin yanında; revizyonist, uzlaşmacı ve oportünist bir çizgi olan ABD seçimleriyle ilgili siyasi çizgilerini de eleştirmektedir. Trump’ın emperyalizmine yönelik öfke Biden’a çevrilmelidir. Biden halk için bir zafer değil, düşmandır. Bu konuda her şey çok açık bir şekilde masaya yatırılmalıdır.
Halkın görüşlerinden, FKP’nin, ABD emperyalizminin yeni bir genelkurmay başkanının gerici, ülkesinin topraklarını satan Duterte rejimine karşı baskı yapmasının bir şekilde daha kolay olacağı yanılsaması altında çalıştığı anlaşılıyor. Böylece FKP, emperyalizmi kapitalist üretim tarzının kaçınılmaz yozlaşması değil, bir politika olarak kavramanın umutsuz tuzağına düşüyor. Büyük Lenin, bu tür yanlış anlayışlara karşı acımasız mücadeleler verdi ve bu konuda dönek Kautsky’nin tozunu atmamıza gerek yok. ABD’deki yeni emperyalist genelkurmay başkanı, Filipin halkı ve Amerikan halkı için yalnızca daha fazla baskı, daha fazla acı ve daha fazla terörü temsil ediyor. Şu da açıkça ifade edilmelidir ki; en engin kitlelerden, yalnızca nöbetçi değişiminden ibaret olan bu olaylarla ilgili hiçbir kutlama tepkisi yok. Filipinler Komünist Partisi, devrim güçlerini, büyümesi yalnızca kendi silahlı mücadelelerini güçlendirecek olan dünyanın tek hegemonik süper gücünde gerçekten inşa etmeye çalışmak istiyorsa, emperyalist seçimlerin bu tür oportünist kutlamalarından vazgeçmelidir.
ABD’deki devrimciler, bu çelişkileri açığa çıkarmaya devam etmeli ve Biden’a, Trump’a karşı ortaya koydukları aynı enerji ve kararlılıkla, temkinli ve gereğine uygun bir şekilde karşı çıkmalıdır. Seçimler bir zafer ya da bir erteleme değil, emperyalist egemen sınıfın gerici eski devletine, seçim saçmalığına ve onları temizleyen, çelişkileri gizleyen oportünizme karşı daha da sert mücadele çağrısıdır.