Bir süredir bu sayfalardan önümüzdeki sürecin işçi ve emekçiler için yeni direnişlere gebe olacağını, buna karşın, egemen sınıflar için ise korku çemberinin giderek daraldığını, pandemi sürecinin bile bunu engelleyemeyeceğine dair vurgular yapıyoruz.
Bu söylemlerimizi doğrulayan bir hatta, dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçilerin ayağa kalkışı, tüm saldırı ve engellemelere rağmen devam ediyor olmasıdır. Hindistan, Tunus, Lübnan, Polonya ve Türkiye son dönemlerde bu isyan dalgasının geliştiği ülkeler arasında yerini aldı. Muhtemeldir ki, önümüzdeki günlerde bu isyan hareketi dalga dalga yayılarak birçok emperyalist-kapitalist, yarı-feodal-yarı-sömürge, sömürge ülkeleri de etkisi altına alacaktır. Şiddeti, etki gücü ve sonuçlarının ne olacağını elbette bize süreç gösterecektir. Bugünden söyleyebileceğimiz bir şey var ki; işçi sınıfının ve emekçilerin sesi dünden daha güçlü ve kararlı çıkarken, egemen sınıfların korkuları ise dünden daha fazla ve yoğundur.
BUMERANG ETKİSİ VE SÜRECİN DEVRİMCİ DİNAMİĞE EVRİLEN RUHU…
Egemen sınıflar için sonun başlangıcını hazırlayan süreç yeni başlamadı aslında. Kapitalizmin sürekli kriz içindeki hali önemli bir fırsat yaratıyordu elbette işçi ve emekçiler için. Ancak sürecin bugün hala bu durumda olmasının en önemli etkilerinden biri de, emekçi kesimlerin kendi kabuğuna çekilmiş, kaderine razı olmuş, örgütsüz ve dağınık halidir. Tabi ki, bunu tersine çevirecek hamleleri yaptıracak devrimci ve komünistlerin çok yoğun saldırılara maruz kalması ve bu saldırılar nedeniyle ciddi güç kaybı yaşamaları ise önderlik rollerini yeterince oynamamalarını beraberinde getirmiştir. Tüm bunların toplamında, egemen sınıflar her seferinde düştükleri bataklıktan çıkmayı başarmışlardır.
Tüm bu saldırı politikalarının bir yerde kırılma yaratacağı, işçi ve emekçilerin eninde sonunda canına tak edeceği bir gerçekliktir. Evine ekmek götüremeyen, uğradığı haksızlıklara karşı hakkını arayamayan, her gün işsiz kalma korkusuyla yaşayan, patrondan, polisten, askerden, politikacıdan sürekli tehditler alan, baskıya maruz kalan kesimlerin ayaklanmasından, isyan etmesinden daha doğal ne olabilir ki!
İşte bugün dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçilerin isyan bayrağını dalgalandırmasının sebebi budur. Bu bayrağı göndere çekecek ve kızıllaştıracak olanlar ise, sınıfın öncüleri proleter devrimcilerdir. Halkın isyanının doğru adresle buluştuğu yerde, burjuva egemen kesimlerin sonu yakın olacaktır. Egemen sınıflar açısından bumerang etkisi yaratacak bu durum, işçi ve emekçi kesimler için devrimci bir dinamiğe dönüşecektir. Şiddet, baskı ve saldırı, isyan, direniş ve devrimleri doğuracaktır.
“KORKU YOK, KORKU YOK SOKAK HALKA AİT”
Son dönemde dikkat çeken isyan hareketleri, mevcut sistemlerin tüm saldırı hamlelerine rağmen büyüyerek devam ediyor. “Arap Baharı” olarak adlandırılan dönemde Tunus’ta aylarca sokaklarda direnen ve on yılların diktatörü Bin Ali’yi deviren halk, daha sonra bu isyan hareketinin devrimci sürece evrilememesinden kaynaklı var olan durumu kabullenmiş ve Bin Ali’den sonra daha da zor bir sürecin içine girmiştir.
Ancak gelinen aşamada Tunus halkı sokağa çıkma yasaklarına rağmen caddeleri, sokakları doldurarak mevcut yönetime karşı tepkisini dile getirmektedir. İşsizliğin (özellikle genç nüfus), yoksulluğun, baskıların had safhada olduğu ülkede, halkın biriken öfkesi patlamış durumdadır.
Sokaklara inenlerin yaş ortalamasının 15-25 olduğu söylenmektedir. Gençlik geleceğini eline almak için ayaklanmış durumdadır. Polisin gaz bombalı saldırısına taşlarla karşılık verip, yolları kapatan eylemciler, lastikler yakıp, çöp konteynırlarını ateşe vererek polisi engellemeye çalıştı.
Günlerdir devam eden gösterilerde 600’den fazla kişi işkence edilerek gözaltına alındı. Gözaltıları protesto edip haklarını arayan göstericilerin, “Korku yok, korku yok. Sokak halka ait” sloganı kararlılığın göstergesi olarak okunmaktadır.
HİNDİSTAN’DA İŞÇİLER VE KÖYLÜLER BİRLEŞTİ, HÜKÜMET ÇARESİZ
Hindistan’da 1995’ten bu yana 300 bin kadar köylünün çoğunlukla borçlarını ödeyemediği için intihar ettiği biliniyor. Bu sayıya cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle köy emekçisi olan ama çiftçi olarak kabul edilmeyen kadın ölümleri dâhil değil.
Bununla birlikte Eylül 2020’de Narendra Modi hükümeti tarafından çıkarılan ve tarım sektörüne serbestleşme getiren 3 yasa, taban fiyatı ve destekleme alımı politikalarını sona erdireceği, aracı şirketlerin fiyatları düşürerek sonunda kendilerini topraksız bırakacağı gerekçesiyle köylüler tarafından Kasım 2020’den beri protesto ediliyor.
Çıkarılan bu yasaların bardağı taşıran son damla olduğunu ifade eden köylüler, 26 Ocak günü 250 milyon işçi ve köylünün katıldığı bir miting düzenledi. 12 bin traktörle yapılan ve yaklaşın 64 kilometrelik alanı kapsayan eylem, Delhi’deki Cumhuriyet kutlamalarıyla aynı gün yapıldı. Bu alana alınmak istenmeyen köylüler, sıkılan gaz bombaları ve plastik mermilere rağmen, polis ve askerin kurduğu barikatları traktörlerle devirip, polisi alandan kovarak Red Fort (Kızıl Kale) meydanına kadar ilerlediler.
Çıkan çatışmalarda polisin açtığı ateş sonucu traktörün üzerinde bulunan bir köylü yaşamını yitirirken, 200 gösterici de gözaltına alındı. Olaylarda 300’den fazla polisinde yaralandığı belirtildi.
“Protesto bu bana uymuyor, buna karşıyım demektir. Bana uymayan bir şeyin ortadan kalkması için uğraşıyorsam bu direniştir. Bu zamana kadar istemediklerimizi sokaklarda söyledik ama Rudi Dutschke’nin saldırıya uğramasını engelleyemedik. Çünkü gelenek ve göreneklerin tutsağı halindeydik. Şimdi şiddet ve direnişi düşünmek zorundayız…” (Ulrike Meinhof, Protestodan Direnişe)
Protestoculuğun yerini direnişe, korkunun yerini cesarete, örgütsüzlüğün ve kendiliğindenciliğin yerini örgütlü ve müdahaleci bir güce çevirmeye yüz tuttuğu günlerin şafağındayız. Tunus ve Lübnan’da binlerce kişi sokaklarda polislerle çatışarak hak arıyor. Hindistan’da milyonlarca işçi ve köylü polis barikatlarını yararak hükümeti zor durumda bırakıyor. Polonya’da kürtaj yasasına karşı onbinlerce kişi sokaklara inip polisle çatışıyor. Türkiye’de birçok yerde direnişler oluyor…
Süreç dağınıklığı, örgütsüzlüğü kaldıramayacak zor ve etkili geliyor. Örgütlülükleri toparlama, önderlik misyonunu kuşanarak sürece müdahale etme zamanıdır. Halkın haklı ve meşru direnişi bize bunu söylüyor…