31 Mart Yerel Seçimleri, son 5 yıldır gerçekleşen seçimlerin yarattığı havayı henüz yaratabilmiş değil. Her ne kadar “beka sorunu” temalı AKP-MHP ittifakının kampanyasına karşı, “Tayyip gidecek bahar gelecek” temalı CHP-İYİP ittifakı ve bilumum “muhalefetin” kampanyası “heyecan”, “umut”, “gerginlik” ve “stres” yaratmak üzere atraksiyonlara girse dahi, beklenen ilgi-yoğunlaşma ve odaklanma söz konusu değildir. Halk yığınlarının seçime yönelik beklentisi olabildiğince alt düzeyde seyrederken, alaka ve ilgisi ise son yılların en geri noktasıdır. Bunun seçime katılımı belirleyip belirlemesinin ötesinde, seçim eksenli politize olma durumu ve tutum alma meselesindeki durumdan bahsediyoruz.
Halk yığınları esas olarak ekonomik krizin yarattığı sonuçla boğuşan, gelecek kaygısının gün be gün arttığı, örgütsüzlüğün getirdiği umutsuzluk girdabı içinde debelenen sorunlar yumağı içindedir. Seçimlerin, “bıçağın kemikte” olduğu koşullarda yarattığı ilgi doğal olarak az olmaktadır.
Egemen sınıflar için ise bu seçim, halkın gösterdiği ilgiden ve alakadan bağımsız olarak olabildiğince merkezlerine oturmuş durumdadır. Var olan ekonomik ve politik kriz koşullarında güç dengelerinin değişime elverdiği zeminde faşist kliklerin kapışması da tam bir bloklaşma hali içinde kendini gerçekleştirmektedir. Özellikle egemen sınıf kliği AKP-MHP, var olan güç dengelerini korumak için olabildiğince saldırgan bir seçim kampanyası izlemektedir. Seçim kampanyasını şovenist argümanlarla sürdüren AKP-MHP, CHP-İYİP ittifakının kriz, kaos ve “Kürt sever” olduğu üzerinde yoğunlaştırdığı bir kampanya ile şovenizmi körüklemektedir. CHP ise komprador burjuvazinin ve büyük toprak ağalarının yeteneksiz bir temsilcisi olduğunu, onlara ne kadar iyi hizmet edeceğini anlatarak seçim çalışmasını yürütmektedir. Kürt düşmanlığından ise bir milim geri adım atmayarak “şovenizm” kampanyasını kendi cephesinde gerçekleştirmektedir.
Bu iki gerici faşist kliğin saflaşması dışında devrimci-demokrat kesimin ise bu seçimlerde aldığı tutum ciddi düzeyde sorunlu, lekeli ve kitlelerin doğru temelde şekillenmesini engelleyecek türdendir. ÖDP’nin ucuz bir pazarlıkla “tapusunu” CHP’ye ve onun ittifak politikasına emanet ettiği, bunu da “sosyalist” aday propagandasıyla kirli bir argümana dönüştürdüğü görülmektedir. HDP ise kendisine yüz vermeyen CHP’ye, AKP’yi zayıflatma adına bir dizi büyükşehirde ve kazanamayacağını bildiği yerde destek vermektedir. HDP’nin bu “taktik” politikasının kuşkusuz bir ideolojik özü ve sınıfsal niteliği vardır. CHP, HDP’ye bir taahhüt vermeksizin desteğini alıp, kendi kliğini güçlendirme aynı zamanda politik etki alanını genişletme durumunu yaratmıştır. Egemen sınıflar arası mücadelede, HDP faydalanan değil faydalanılan bir duruma düşmüş, geniş kitlelerin kafasını faşizm ve faşist kliklerle mücadele konusunda karıştırmıştır. Bu durum bir taktik hamle ya da taktik ilişki değil, kendini küçük düşüren, gücüne güvenmeyen, kendisini zayıf gösteren bir yamanma halidir. Liberal-burjuva çizginin teslimiyetçi, küçük hesapçı, halkın çıkarlarını düşünmeyen tutumudur bu yaklaşım. HDP içinde bu çizgi olabildiğince güçlenmiş, bu seçimlerde kendini daha berrak şekilde göstermiştir.
Yine özellikle SMF-TKP ittifakının, Dersim merkezli karakteri ve “sosyal-şovenizm” durağında randevulaşmaları ibretliktir. “Komünist başkan” popülizmi ile sosyalizm, komünizm algısını sakatlayan, Kaypakkayacı lafızla SMF’nin TKP’yi komünist saflarda konumlandırmaya çalışan tutumu bu seçim çalışmasında özel olarak kayıt altına girmektedir. Özellikle komünizm-devrim ve Kaypakkayacılık adına orta-burjavazinin sol kesiminin temsilci reformcu TKP’ye giydirilen “komünizm” gömleği acınası bir pragmatizmdir. “Komünist başkan” rantı bu kesimlere tatlı gelmiştir.
Komünistlerin seçimlerde aldığı üç ayaklı tavır ve özne olmayı şart koşan tutumu bir kez daha doğruluğunu ortaya sermiştir. Yerel seçimlerin özgün dinamiklerini gözeterek güçlü olduğu yerlerde aday gösterme, ittifak politikası belirleme ve bunların olmadığı yerlerde boykot tavrı devrimci-demokrat kesimlerin seçimlerde izlediği yalpalayan, sınıf işbirlikçi tutumları karşısında doğrunun temsilcisi olmuştur.
Partizan, 31 Mart Yerel Seçimlerinde sadece Dersim’de “Devrimci Güç Birliği” adı altında bir ittifak politikasının parçası olmuştur. Bu alanda çalışmalarını “Yeni Demokratik Yerel Yönetim Anlayışı” etrafında sürdürmektedir. Bunun dışında başka hiçbir alanda aday çıkarmamış, ilerici-devrimci-demokratik güçlerle ittifak geliştirmemiştir. Bu gerçeklik, Dersim dışında Partizan’ın boykot tavrını geliştirmesi, hiçbir adaya oy vermeme tutumu almasını ve çalışmasını örgütlemesi anlamına gelmektedir. Özellikle ilerici orta sınıf reformcu anlayışların ve HDP’nin faşist CHP ile ilişkileri, örtülü bir şekilde AKP’ye karşı bu bloğu destekleyen tutumu özelde bizi bağlamadığı gibi, gericiliğe pirim veren sınıf işbirlikçi bir yaklaşım olarak eleştirmekteyiz. Bu anlamda bulunduğumuz alanlarda, hiçbir adaya oy vermeyen, boykot eden, ulaştığımız kitleleri buna ikna eden bir çalışmaya, seçime oldukça yakınlaştığımız bu periyotta, hız vermeliyiz. Boykot tavrımızı esneteceğimiz bir durum ve özgünlük şu aşamada yoktur. Özelde bunu güçlendirecek zemin ve şartlar daha fazladır. Demokratik-ilerici adayların, AKP karşıtlığında körelmiş politik bakış açılarından dolayı CHP-İYİP ittifakına yamanan durumları ve bu noktada kafası karışan kesimlerin boykota ikna edilmesi önümüzdeki en önemli görevlerden biridir. Bunun da bu kesimlerin eleştiriye tabi tutulmasıyla mümkün olduğu unutulmamalıdır. Özellikle Dersim özgülünde gerçekleştirdiğimiz HDP ile ittifak diğer alanlarda bu partiyi destekleyeceğimiz, onun yanlış politikalarına karşı sessiz kalacağımız anlamına gelmemektedir. Yerel seçimleri özgün ve dinamik kılan da budur. Bir alanda ortaklaştıklarımızla başka alanlarda ortaklaşmayabiliriz, hatta merkezi düzeyde ayrı yaklaşımlar sergileyebiliriz. Bu özgünlüğün görülmesi önemlidir.
Özellikle odaklanmamız gereken noktalardan birisi sistemin krizinin derinleşerek devam edeceği meselesidir. Seçimler sonrası da var olan tablo değişmeyecektir. “Varlık kuyrukları” diyerek halkın aklıyla dalga geçen, faşist baskının dozunu sürekli arttıran, Kürt ulusal mücadelesine saldırıda sınır ve koşul tanımayan, emperyalizme bağlılığı ve bağımlılığı “S-400” gibi silah alımları gerginliğiyle örtülemeye çalışan, yoksulluk ve sefalet koşullarının daha fazla derinleşmesini sağlayan, işsizliğe çare değil daha güçlü zemin sunan tablo seçim sonrası da nasıl bir güç değişimi olursa olsun, devam edecektir. Örgütlenmeye, mücadele etmeye daha fazla ihtiyaç olacaktır. Bu temelde tüm odak noktamızı örgütlenmeye, savaşıma hazır, kavgayı daha iyi sürdürecek örgütlenmeler yaratmaya vermeliyiz.
“Vur Eskiye Yıkılsın, Omuz Ver Yeniye Kurulsun” ihtiyacının gün be gün daha fazla ortaya çıktığını görmeliyiz. Bu eksende bulunduğumuz her alanda örgütlenmek, biraraya gelmek ve haklarımızı, özgürlüklerimizi ve geleceğimizi kazanmak için savaşmalıyız.