[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
2023 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilip görüşülmek üzere Meclis’e sunuldu. Bütçenin hazırlanma, görüşülme ve kabul edilme süreci aslında parlamentonun niteliği/işlevi hakkında bize çok net fikir veriyor.
Parlamentolar halk iradesinin temsilcisi olarak tanımlanır. Diğer bir ifadeyle halk iradesinin meşru kaynağı olduğu iddia edilir. Halk seçimler yoluyla temsilcilerini seçer, onları yetkilendirir. Bu halkın iradesini ifade eder. Anlatılan budur. Bu bağlamda parlamentonun bütçe hakkından kaynaklanan yetki(sizlik)leri parlamentonun niteliği/işlevi hakkında bize doğrudan fikir verir.
Kavram olarak bütçe hakkı; vergi alma, harcamalara karar verme ve yıllık bütçenin onaylanma hakkı olarak tanımlanır. Bütçe hakkının oluşumunun bir tarihi vardır. Bütçe hakkının gelişimi kuşkusuz kapitalizmin gelişimine paralel bir seyir izlemiştir.
Feodal despotluk altında baskılanan köylü kitleleri başta olmak üzere halk vergilere karşı çoğu kez ayaklanmayla karşılık vermiştir. Vergilerin toplanması, harcanması zamanla -feodalizmin çözülüşü kapitalizmin gelişimine paralel- merkezileşmiştir. Devlet bu hakkı çoğu kez parlamento aracılığıyla yürütmüştür.
Kısacası bütçe hakkı burjuva ufkunun sınırları içine hapsolsa da oluşumunda sınıf mücadelelerinin doğrudan etkisini göz ardı etmek imkânsızdır.
İbrahim yoldaşın isabetle belirttiği ülkemizde parlamentonun “başından itibaren ‘kaba ve uydurma’ olduğu” tespitini hatırımızda tutarak bütçe görüşmelerinde parlamentonun işlev(sizliğ)ine dair bir şeyler söylemek zorunludur.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile parlamentonun pespayeliği katmerlenmiştir. Bütçe tartışmaları bu bakımdan önemli bir veri sunmaktadır. Bütçenin hazırlanması, görüşülmesi, bütçe üzerinde değişiklik yapılması, tasarıların kabul ya da reddedilmesi, uygulanması, denetlenmesi, hesap verilebilirlik ilkesinin uygulanması bütünlüklü bir süreci ifade eder.
Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanan bütçe, başkanı iktidar partisinden olan, dahası 40 üyeden en az 25’inin iktidar partisinden olduğu komisyonda görüşülerek yolculuğuna başlamaktadır. Bu yöntem geçmişteki bürokratik niteliği aratır düzeydedir. Evet, bütçe üzerine bolca laf edebilir, hararetli hatta kavgalı-küfürlü tartışmalar yürütebilir vekiller; ama ötesi yok! Kısacası parlamentonun bütçenin onaylanma aşamasında bütçe tasarısında değişiklik yapabilme yetkisi yoktur. Dahası, örneğin 2023 bütçesinin bir an için onaylanmadığını düşünelim; bu durumda dahi -geçici bütçe kanunu çıkarılmazsa- 2022 bütçesi yeniden değerlenme oranına tabi tutularak artırılır ve nur topu gibi 2023 bütçesi hayata gözlerini açar. “Halkın iradesi parlamentoya” kalan ise mızmızlanmaktır, çünkü bu yetkisizlik hak edilmemiştir!
Bütçe süreci salt hazırlıktan, tartışılıp onaylanmaktan ibaret değildir elbette. Uygulama, dahası denetleme de söz konusudur. Denetlemek, hesap sormaktan başka bir şey değildir. Tüm yetkilere sahip cumhurbaşkanlığı karşısında (y)etkisiz parlamentonun hesap sormasını beklemek ise saflık olacaktır ki yaşanan da tam anlamıyla budur. Parlamentonun (y)etkileri konuşmakla sınırlandırılmıştır; kimi durumlarda buna da tahammül gösterilmemiştir.
Parlamento bütçenin hiçbir aşamasında (y)etkin bir rol almamaktadır. Kelimenin gerçek anlamıyla halkın iradesinin bir karşılığı yoktur. Tartışmanın başında bütçe hakkı kavramının tarihselliğine, onun bir anlamda ayaklanmaların öz çocuğu olduğuna değinmiştik. Şimdi sahnelenen piyeste, geçmişte Avrupa’da ayaklanmalarla kazanılan bu hak, “halkın iradesinin tam kalbinde,” buruşturularak bir kenara atılıyor ki burada buruşturulanın eskiden olanın kötü bir karikatürü olduğunu hatırlatmaya gerek yok sanırız. Ama başka bir şeyi hatırlatmak faydalı olacaktır. Avrupa kıtasında mücadeleler sonucunda burjuva demokrasisinin bir anlamda ölçütüne dönüşen bütçe hakkı bizde başından beri öksüz, daha doğrusu ayaklanmaların değil, düzenlemelerin çocuğu olduğudur.
Bütçe görüşmelerinde olanlara da kısaca değinelim. Cumhurbaşkanlığı adına konuşan Fuat Oktay “tek adamın bütçesi” eleştirilerine Erdoğan’ın “dünya lideri” olduğu sözleriyle karşılık veriyordu. Komisyonun ciddiyetini bu sözlerden çıkartabiliriz. Nebati ise ışıl ışıl parlayan gözleriyle yaptığı konuşmasında “Türkiye’nin daha önce tecrübe edilmemiş küresel şoklar karşısında makro ekonomik temellerinin ne denli güçlü olduğunu bir kez daha kanıtladığı” masalını anlatmaktan geri durmadı. Devamında Türkiye’nin birçok başlıkta rekorlar kırdığını anlatmakta da bir beis görmüyordu.
Sahi rekordan rekora koşan Türkiye’de halk ne durumda? İş bulma arayışından vazgeçenler mi tarihi zirvesini görüyor, istihdam mı tarihi yüksek seviyesinde? Ekonomik büyüme dizginlerinden -ve Erdoğan ve şürekâsının dilinden- boşalırcasına en yüksek seviyelere ulaşırken halkın alım gücü ne durumda acaba? Tüm ücretlerin asgari ücret seviyesine gerilediği bu süreçte “yerli ve milli” TL ne durumda acaba? Soruları çoğaltabiliriz. Kapı kapı dolaşıp döviz dilendikten sonra ülkenin şahlandığı masalını anlatmak hem de “halkın temsilcileri”nin gözünün içine bakarak anlatmak bizim gibi ülkelere mahsustur.
AKP “Türkiye Yüzyılı” masalı ile seçim startını vermişti. 2023 bütçesi de hayaller ötesi bir ülke resmi çiziyor. Boş sözlerle bütçenin hangi kesimlerin çıkarlarını koruduğu, kimleri finanse ettiği, nerelere sermaye aktarıldığı gerçeği gizlenmek isteniyor.
2023 bütçesinde giderler 4 trilyon 470 milyar TL tahmin ediliyor; buna karşılık gelirler 3 trilyon 310 milyar TL. Yani 660 milyar TL gibi bir fark söz konusu. 2022’de haziranda ek bütçe hazırlandığı hatırlanacaktır. Kuşkusuz bu bütçe de yeterli olmayacaktır. Darısı 2023 bütçesinin başına!
Bütçede göze çarpan çok açık bir şekilde sermayeye kaynak aktarımıdır. Örneğin faiz gideri alarak yüzde 13 yani 565,6 milyar TL ödenek ayrıldı. Ayrıca 145 milyar TL’nin sanayi şirketlerine aktarılacağı da hesaba katıldığında bütçenin kimi koruduğu net görülecektir. Bütçede her ne kadar ilk sırayı eğitim almış görünse de bu kalemin personel gideri, sigorta ödemeleri düşünüldüğünde karşımıza içler acısı bir durum çıkar. Sağlık harcamalarının esasında kira bedeli ve hizmet alımına gittiğini net düşmek gerekir. Müşteri garantili projelerle müteahhitlere sermaye aktarımı 2023 bütçesinin de vazgeçilmezi. Yol, köprü, trafik garantileri ve katkı ödemeleri 53 milyar 650 milyon. Tarıma ayrılan ödeneğin büyük kısmı -143 milyar TL’nin- büyük toprak ağalarına aktarılacaktır. Küçük köylünün payına yoksulluk ve sabretmek düşüyor. Güvenlik bürokrasisinin de bütçeyi memnuniyetle karşıladığı kesin. İçişleri, MSB, Emniyet, MİT toplamda 400 milyar TL’ye yakın ödenek alacak. Sosyal yardımlara ayrılan ödenekle AKP’nin “kitlesini” konsolide etmek isteyeceği kesin. Derinleşen sefaleti yükselmek için basamak olarak gördükleri herkesin malumu.
Kısacası 2023 bütçesi halktan toplanan vergilerin sermaye gruplarına nasıl aktarılacağını çok net bir şekilde izah ediyor. Yani bütçe layıkıyla hazırlanmış, hak ettiği övgüyü çıkarlarını temsil ettiği kesimlerden alacaktır. İşçi, köylü, emekçi halktan ise hak ettiği sövgüyü ne yazık ki -şimdilik- alamamaktadır. Kuşkusuz bu durum tersine çevrilmelidir.
AYNI OCAĞIN MUHALEFETİNDE ANAYASA!
Gündemin öne çıkan diğer bir başlığı da 6’lı Masa’nın yeni Anayasa çalışması oldu. Anayasa çalışması kişilerin/çevrelerin sınıfsal konumlanışına göre kişi/çevrelerde farklı duygu durumlarına yol açtığı kesin. 6’lı Masa’nın Anayasa çalışmasını hâkim sınıfların egemenlik alanlarını tesis etmek, korumak; mevcut pozisyonlarını tersine çevirmek niyetinden bağımsız ele alanların tam bir hayal kırıklığı yaşadıkları iddia edilebilir.
6’lı Masa’nın Anayasa çalışması çok net bir şekilde egemenlik ilişkisini, yönetme kavgasını düzenliyor. Başını birinci kliğin çektiği ve ikinci klikten devşirdiği küçük üyelerle hazırlanan bu metin orta burjuvazinin karakterini iyi biliyor olacak ki komplimandan öteye bir anlam ifade etmeyen kavramlarla yetinme cesaretini göstermiş “Hürriyet esas, sınırlama istisnadır”, “Herkes düşünce, kanaat ve ifade hürriyetine sahiptir” ifadeleri orta burjuvazinin gönlünü çeler mi bilinmez ama İbrahim yoldaşın orta burjuvaziye ilişkin sözlerini hatırlatmak isabetli olacaktır. “Bunların istedikleri, sınıf nitelikleri icabı ‘yazma hürriyeti’, ‘konuşma hürriyeti’ gibi çok sınırlı birtakım demokratik taleplerin ötesine geçmiyordu. Bütün sınırlılığa ve miyopluğuna rağmen bu talepler de ilericiydi. Öte yandan aynı şeyleri kendisi için, muhalefetteki komprador büyük burjuvazi ve toprak ağaları kliği de istiyordu.” Muhalefetin bugün demokrasiden dem vurması, basın özgürlüğünden vd. şeylerden bahsetmesi İbrahim yoldaşın ifade ettiği gibi aynı zamanda kendisi içindir. Orta burjuvazinin en önemli özelliği ya da vasfı yedeklenmek, hâkim sınıflardan birinin peşine takılmaktır. Hâkim sınıflar arasındaki yönetme eski üzerinde sürdürülen bu kavga orta burjuvazinin desteğini kaçınılmaz kılıyor. Orta burjuvazinin AKP hoşnutsuzluğu birinci klik ve dostlarını cesaretlendiriyor. Çünkü bu karşıtlık onun sınıf karakteriyle yani uzlaşmacı, kararsız tavrıyla tamamlanacaktır.
Anayasa metninden hareketle dahi 6’lı Masa’nın yönetim anlayışı kavranabilir oysa. Grevli toplu sözleşme hakkını tanımayan, lokavtı kullanılmak üzere sahneye asan bir metin sınıfsal tavrını da ilan etmiş olur. Örgütlenme özgürlüğü tanımayan “toplantı ve gösteri yürüyüş düzenleme hakkı”nı ya da diğer maddelerde olduğu gibi mevcut olanı koruyan bir metin demokrasinin tesisinde güdük dahi sayılmaz. Hâkim sınıflar geçmişte -İbrahim yoldaşın işaret ettiği ‘61 Anayasası örneğin- “Orta burjuvazinin sınırlı taleplerini de içeren bir anayasa hazırlayarak, bir yandan daha ileri bir atılımı boğup kendi iktidarlarını korudular. Öte yandan da orta burjuvazinin desteğini korudular.” Bugün yaşananlar da tam olarak budur.
6’lı Masa’nın “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Anayasa Değişikliği Önerisi” hâkim sınıflar arasındaki egemenlik ilişkisini/kavgasını ifade eden bir metindir. Araya serpiştirilmiş özgürlük soslu sözcükler komplimandan başka bir şey değildir.
Sonuç olarak nasıl ki bütçenin hazırlanması/görüşmeleri cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ikinci kliğin yönetme anlayışı hakkında fikrimizi berraklaştırıyorsa; 6’lı Masa’nın Anayasa metni de birinci kliğin ve dostlarının yönetme erkini nasıl kullanacağına dair fikirlerimizde yanılmadığımızı gösteriyor. AKP karşıtlığının işçi, köylü, emekçi kitleleri diğer kliğin manivelası yapmasına izin vermeyelim. Yoksulluğun geniş kitleleri sarmaladığı, sefaletin derinleştiği, huzursuzluk ve hoşnutsuzluğun mayalandığı böylesi bir dönemde biriken öfkeyi örgütlemekten başka çıkış yolu yoktur. Bu gerçeği anlatmak da ilk önce komünistlerin görevidir.