Son yüzyılda ülkemizde işçi sınıfı ve emekçileri bu kadar hızlı yoksullaştıran başka bir ekonomik krizin yaşanmadığını burjuva iktisatçılar bile itiraf etmek zorunda kalıyor. Enflasyonun yüzde 50 civarına yükselmesi ve her gün her şeye gelen zamlar, milyonlarca işçi-emekçinin gerçek ücretlerinin yani alım güçlerinin çok hızlı düşmesi sonucunu doğurdu. Yaşanan yoksulluğun ve açlığın boyutları, bırakalım yoksulluk ve açlık sınırının altında olması bir yana milyonlarca işçinin yaşamını cehenneme çevirmiş durumda. Artık rakamlar dahi durumunu anlatmada kifayetsiz kalıyor.
Yaşam pahalılığıyla baş etmek için borçlar ve geçim derdi kıskacında boğulan halk, bir kez daha sorumluların “dış güçler” olduğu propagandasıyla karşılaşıyor. Ya da açlık ve yoksulluğa karşı devlete ve hükümete eleştiri getiren herkes “terörist” olarak algılatılmaya çalışılıyor. Halen yüzsüzce “ekonominin şahlandığı, büyüdüğü” gibi yalanlar söylense de yoksulluk, açlık ve zulümden bugün kimin sorumlu olduğu; ülkenin neredeyse tüm varlıklarının kimler tarafından yağmalandığı, halkın büyük bir bölümü tarafından açıkça biliniyor. Bu konuda özellikle AKP, “Beşli Çete” ve onların çanak yalayıcıları tarafından ülkenin birçok yaşamsal kaynağının satıldığı, doğasının talan edildiği, kurum ve kuruluşların hortumlandığı vb. biliniyor. İşçi ve emekçiler böyle giderse çocuklarının bir geleceklerinin olmayacağını, pandemi şartlarında dahi yüksek kârlarla kasası dolanların ne işçiyi ne köylüyü ne kadını ne genci-çocuğu ne doğayı düşündüğünün farkındalar.
Gizlenemez boyuttaki ekonomik girdabın ve iktidar ve yandaşları tarafından yapılan vurgunların bedelini milyonlarca işçi tabii ki ödemek istemiyor. Şimdilik yavaş yavaş ve yetersiz de olsa gitgide yayılan ve çoğalan sokak protestoları dahi iktidar bloğunu telaşlandırmaya yetti. Öyle ki 25 Kasım’da toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun bildirisinde; “Türkiye’nin hedeflerine uygun şekilde yatırım, üretim, istihdam ve ihracat odaklı ekonomi politikalarını hayata geçirme sürecinde karşılaştığı ve karşılaşabileceği sınamalar ile tehditler değerlendirilmiş” denildi. Ve bu yolla aslında, ülkeyi ucuz işgücü cenneti yapma politikasına karşı çıkanların ülkenin “güvenlik tehdidi” olarak görüldüğü açıklanmış oldu. Şimdiden aba altından sopa gösterilerek oluşması muhtemel büyük protestolara, sendikalara ve muhalif tüm kesimlere gözdağı verilmeye çalışıldı.
Protestolarla ilgili olarak sendikaların âtıl ve beklemeci tutumu, CHP’nin oyuna sürülmesiyle daha da anlam kazandı. Sistem bir kez daha kitlelerin sokağa yönelen enerjisini engellemek, engelleyemediği durumda ise CHP’nin kontrol mekanizmalarının içine hapsetmek istemiş oldu. Her ne kadar henüz yayılmamış olsa da yaşanan derin yoksulluğa duyulan tepki gitgide bastırılmaz bir hal alıyor, öfkenin birikmesine yol açıyor ve haklı-meşru eylemlerin büyüyeceğini gösteriyor. Milyonlarca işçi ve emekçinin artık geçim derdi sürdürülebilir sınırı çoktan geçmiş durumda. Bu gerçeklikte ertesi günün planını yapmak bile bir dert halini alırken bir şeylerin değişmesi gerektiği de açıkça görülüyor.
Sermayenin ve siyasi iktidarın saldırılarının boyutlandığı böylesi süreçlerde, emek cephesinin haklılık ve meşruluk bilinciyle, saldırıları birlikte karşılaması tarihsel olarak çok önemli noktada duruyor. Bu bağlamda emek cephesinin en güçlü bileşenleri sendikaların aldığı tutum önem arz etmektedir. DİSK’in asgari ücret talebini dillendirmesi ve yaşanan açlığa, yoksulluğa, ücretlerin enflasyon karşısında erimesine tepki olarak birçok ilde kampanya dahilinde sürece dahil olması genel anlamda yetersiz de olsa güncel olarak önemli bir adımdır. Diğer yandan CHP’nin bu sürece müdahalesinin biraz da DİSK yönetimi üzerinden olacağını unutmamak gerekiyor.
Milyonlarca işçi ve ailesini, dahası ülkenin ücretli çalışan tüm emekçilerinin ortak ücret politikası olan asgari ücretin belirlenmesi sürecindeki acelecilik dikkat çekmektedir. Türk-İş, patron örgütleri ve iktidar ortak bir dille, görece geçmiş yıllardan “fazla” bir zammı çok yüksek bir zam gibi yutturma derdindedir. Diğer yandan AKP/MHP hükümet bloğu ve sermaye, asgari ücreti tüm kamu kurumları da dahil işçi ve emekçilerin genel ücreti olarak kanıksatmak peşindedir. Milyonlarca işçinin ömür boyu çalışıp emekli olduğunda da ayrı bir sefalete maruz bırakılması yine bu asgari ücret politikasıyla paralel sürdürülen bir saldırı olarak orta yerde durmaktadır.
Asgari ücret tartışmalarını erkenden ve iddialı bir görünümle açan iktidarın belirleyeceği ücrete dair işaretleri emek cephesinin pozisyonundan ve taleplerinden önce vermesi hamle üstünlüğü olarak okunmalıdır. Artık emek cephesinin hamle üstünlüğünü elde etmesi için işçi ve emekçilerin hayat pahalılığını ve vahşi sömürü düzenini, iktidarı protesto eden eylemlere geçmesinden, sokağa çıkmasından başka yolu yoktur. Sürecin potansiyel olarak daha kitlesel ve direngen eylemlere açık olduğu aşikârdır. Millet İttifakı bileşeni düzen partilerinin ısrarla sandığı bir hesaplaşma alanı olarak işaretlemesi ve oluşan tepkiyi frenleme çabası işçi-emekçilerin yaşadıklarıyla ne kadar sahte ilişki kurduklarının göstergesi niteliğindedir. İddia ettiklerinin aksine halkın değil siyasi iktidarın ve sermayenin diliyle konuşmakta -ki hâkim sınıfların temsilcileridir-, oluşan ve olgunlaşan öfkeyi kontrol etme görevlerini ağa babalarına sadakatle yerine getirmektedirler. Öyle ki yüzlerce haklı ve meşru protesto vahşice engellenmeye çalışırken muhalif olduğunu dillendiren bu düzen güçleri “sokakların provokasyona açık hale geldiği, bunun iktidara yaradığı” söylemiyle esasında hangi sınıfın yanında saf tuttuklarını bir kez daha açık etmiş oluyorlar.
Yaşanan son gelişmeler bizlere emek cephesinin ve her bir bileşeninin, milyonlarca işçi ve emekçinin haklı ve meşru tepkilerini örgütleme ve harekete geçirmede her dönem olduğundan daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini göstermektedir. Gün bu sürecin en etkili öznesi olması gereken sınıf bilinçli işçileri daha fazla göreve çağırmaktadır. Bize yoksulluğun ve açlığın kara kışlarını reva görenlere kara boranlar, fırtınalar, kışlar yaşatmak için görev başına geçmek zorundayız. Onların heveslerini ancak bu yolla kursaklarında bırakabiliriz.