Yola uzun bakabilmek bir devrimcinin yaşamında yenilgi ve zaferlerle dolu bir dizi savaşı yürütmekle anlam kazanır. Lenin’in devrim ve strateji hakkındaki yazılarında dikkat çektiği gibi devrim, tek bir savaşı değil bir dizi savaşı ifade eder; her adımın doğru hesaplanması ve her aşamanın uzun vadeli hedefler doğrultusunda planlanması gerekmektedir.
Nubar (Erol Volkan İldem) yoldaşın devrimci yaşamı da Erol’dan Halil’e, Halil’den Nubar’a uzanan yolculuğunda “tek bir savaşı değil içinde bir dizi savaşı” barındırdı. Çocuk yaşında tanımıştı devrimcileri. Dönem dönem evlerinde kalan Partizancılar olurdu. Yine yan komşuları Atılım gazetesi çalışanlarıydı. Onların mücadele hikayelerini merak ve sorularla dinler, kafasına yatmayan şeyleri tartışırdı. Daha çocuk yaşında okumayı, araştırmayı sevdi. Ezeni, ezileni, dostu, düşmanı anlamaya başladığında soruları daha da arttı. Sonradan yeni yoldaşlarına verdiği ilk öğüdü, “Yoldaşlar bir devrimcinin her zaman soruları olmalıdır. Soru sormadan öğrenemezsiniz, bir şeyi anlamak için sorduğunuz her soru sizi cevaplarını aramaya yönlendirir. Adımlarınızı bulduğunuz cevaplara göre atarsınız. Attığınız her adım sınıf mücadelesinde daha da ileri çıkmanıza yarar.” olmuştu.
Erol yoldaşın yaşamında her şey hızlı gelişiyordu. Kararsızlık ona göre değildi. Karar verildi mi uygulamak gerekirdi. Lise yıllarında Komsomolda örgütlendi. İlk olarak kendi mahallesi olan Okmeydanı’nda gazete dağıtmaya başladı. İlk defa 17 yaşında, F tipi hapishanelere karşı yapılan Cumartesi eylemlerinde tanıştı polis işkencesiyle. Daha sonra da mücadelenin birçok alanında defalarca kez düşmanla yüzleşti. Düşman karşısındaki tereddütsüz duruşu yoldaşlarına örnek oldu. “Partiye, yoldaşlara, halka bağlılık” bir devrimcide olmazsa olmazdır. Onu tanıyan herkes Nubar yoldaşın mücadele pratiğinde bunun örneklerine çok kez şahit olmuştur. 19 yaşında bir randevu sırasında polisin kimlik kontrolüne karşı anlık refleksle polisin silahına el koymuş, yaşanan arbedede defalarca silahı polisin kafasına dayamış, tetiğe basmakta tereddüt etmemiş ancak silah tutukluk yapmıştı. Alandan uzaklaşmaya çalışırken yoldaşının düşmesiyle geri dönmüş polisin çağrısıyla harekete geçen çevredeki faşist bir grubun linç girişimi sonucu tutuklanmıştı. 19-22 Aralık Hapishaneler Katliamı sonrası devletin F tipi hapishaneleri hayata geçirdiği, devrimci ve komünist tutsakların saldırıları fiili direnişler ve ölüm orucu eylemiyle göğüslediği bir süreçte yaşamıştı ilk tutsaklığını. Erol yoldaş, bu kez partinin verdiği görevi onurla yerine getirmiş, 248 gün tereddütsüz sürdürdüğü ölüm orucu eyleminde bedeniyle tecrit ve treadman saldırısına set olmuştu… Tahliye edilir edilmez tekrar tutuklandığı 2006 yılına kadar kaldığı yerden devam etti Komsomoldaki görevlerine. 3 yıllık tutsaklığın ardından özgürlüğüne kavuştuğunda bu kez soluğu Dersim dağlarında aldı.
Dersim’de yine zorlu bir süreçte savaş alanının önderliği görevini omuzladı. Sefagül Kesgin (Eylem) yoldaştan devraldığı Bölge Siyasi Komiserliği görevini yerine getirirken Erol’dan Nubar’a uzanan yolculuğunda kelimenin tam anlamıyla nehirler gibi çoğalarak aktı. Kimi zaman durgun, kimi zaman hırçın, kimi zaman dalgalı da olsa akışı hiç durmadı yatağını bulmak için… Başlarken ulaşmak istediği yer belliydi onun için. “Yola uzun bakmak” bu yüzden belirleyiciydi. Anlık başarı ya da başarısızlıkların hepsi bir birikim oluşturuyordu. Yani savaş deneyim kazandırıyordu savaşana. Nubar yoldaş da her pratikte bu deneyimi biriktirdi… Devrimci mücadelenin uzun soluklu ve stratejik bir süreç olduğunu kavrayıp yenilgilerden dersler çıkardıkça hep daha fazla sorumluluk üslendi.
Partiyi hem içerden hem de dışardan gelecek saldırılara karşı gözbebeği gibi korumak bir komünistin en temel görevidir. Nubar yoldaş partiye yönelik sağ tasfiyeci hizipçi saldırılara karşı partiyi korurken yoldaşlarının da parti çizgisi etrafında saf tutmasına önderlik etti.
Yoldaşlarına söylediği “Bize kimlik kazandıran şey mücadeledir” sözü, özellikle umutsuzluk, karamsarlık ve yılgınlık gibi dönemlerde çok daha anlamlı hale geliyordu. En zor anlarda bile yoldaşlarına moral vermeyi, onların umudunu taze tutmayı görev bildi. En karamsar anlarda bile bir yol bulmaya ya da bir yol açmaya yöneldi. 11 yıllık gerilla yaşamında ona yön veren yalnızca savaşın taktiksel yönüne değil stratejik hedefine yoğunlaşmak, devrimimiz için olmazsa olmaz olan komünist partisinin ancak savaş içinde güçlendirilebileceği oldu. İleriye doğru atılan her adım, düşmanla girilen her çatışma, hesap sorucu her eylem, düşmana karşı kazanılan her zafer ya da yoldaşlarının kaybıyla gelen acılar, Nubar yoldaşı daha da güçlendirdi.
Bu durumu metafor kullanarak yazdığı bir mektupta şöyle ifade etmişti. “Hayat insana kendini umursamamayı öğretiyor, çelişki ise biz bunu öğrenemeyince çıkıyor. Masadın bıçağa sürtmesi gibi bıçak keskinleşir, taş eksilir. Ama bıçak keskinleşirken aynı zamanda eksilir, kim bilir ki bunu… Önemli olan bıçağın keskinliğidir. Çünkü çelikteki eksilmeye tahammül edilir…”
Nubar yoldaş, komünist bir önder olarak mücadeleci ruhu, birikimi ve kararlılığıyla, yoldaşlarını devrime kazandırdı. Özellikle genç yoldaşlar için Nubar yoldaşın mücadele yaşamı deneyimlerle doluydu. O deneyimlerini aktarmada, öğrenme ve öğretmede cömertti. Genç gerilla yoldaşlara özel olarak yoğunlaşır onlardaki potansiyeli açığa çıkarmak için önderlik yeteneklerini çok iyi kullanırdı.
ROSA SÖZLERLE DEĞİL PRATİĞİYLE KENDİNİ GÖSTERDİ
Nubar yoldaşın mücadele pratiğinde yetişen genç yoldaşlardan biri de Rosa’ydı… Rosa (Fadime Çakıl) tam da Nubar yoldaşın deyimiyle “parti için potansiyel taşıyan” genç yoldaşlardandı. O da kendisi gibi 17 yaşında bu yolu yürümeye başlamıştı. 17 yaşında gerillaya katıldığı halde Rosa’ya sorsanız geç bile kalmıştı! Neden öyle düşündüğü sorulduğunda “İnsan burda (Dersim’de) düşmanı çok daha erken yaşlarda tanıyor. Eğer kendisine dayatılan yaşamı kabul etmek istemiyorsa bunun için savaşmak zorunda olduğunu da çok çabuk öğreniyor. Biz görmesek de düşman bize gösteriyor.” derdi. Bu doğru olsa da mesele savaşma cüretini gösterebilmekti. Rosa bu cüreti tereddütsüz ortaya koymuş, ilk fırsatta silahı eline alarak düşmana meydan okumuştu.
Rosa da öğrenmeyi, öğrendiklerini kitlelere öğretmeyi çok istiyordu. O da sorular sordu tıpkı Nubar gibi gördüğü, yaşadığı çelişkileri çözmek için. Bulduğu cevaplar onu yeni sorulara yönlendirdi. İdeolojik olarak derinleştikçe gerilla olarak daha da güçlendi. Belki çok fazla konuşmadı ama onu tanıyan herkes Rosa’nın pratiğinde konuşmaktan çok daha ötesini görürdü. Sözleriyle değil pratiğiyle kendini gösterenlerdendi Rosa. Zayıflığa tahammülü yoktu. Zayıf yanlarını göstermekten hep kaçındı. Kadının “zayıf” ya da “güçsüz” olarak görülmesini kabul etmez, bu anlayışı kırmak için bazen aşırıya kaçsa da gücünü aşan pratiklere girmeye çalışırdı. Gerilla yaşamına hızla adapte oldu. Savaşı savaşarak öğrendi. Gerillada verilen her görevi tereddütsüz yerine getirdi. Öncülük yaptı, Keşif yaptı, eylemlere katıldı, depo kazdı, halka propaganda yaptı, düşmanla çatıştı, yoldaşlarına komutanlık yaptı…
Gerillada herkes en parlak yıldıza bakarak hayaller kurmuştur. Rosa’nın kendisine belirlediği kutup yıldızı da savaşta ölümsüzleşen yoldaşlarıydı. Birlikte ant içtiği, birlikte omuz omuza çarpıştığı, birlikte marşlar söyleyip ağız dolusu güldüğü yoldaşlarına layık olmaya çalıştı hep. Kış kampında bazı geceler yıldızlara bakarak onlar için “sessizce” türküler söylerdi. Her düşen yoldaştan bir parça kattı kendisine. Tetiğe her basışında onların parmaklarını da hissetti. Düşmanı ararken her dürbün atışında onların gözleriyle de baktı.
TİKKO Müzik Topluluğunda birlikte marşlar, türküler söyleyen yoldaşlarının kendisinden önce ölümsüzleşmesiyle grup üyesi olarak tek de kalsa onların sorumluluğunu da üstlenmeye çalışmıştı. “Ahmet yoldaş olsaydı şimdi her yoldaş için ayrı ayrı besteler yapardı, şimdi bu görev benim…” diyerek ölümsüzleşen yoldaşlar için beste yapmaya çalıştı. Birkaç deneme yaptı ama hiçbiri içine sinmedi. Yeleğinin cebinde sakladığı küçük defteri yarım kalan bestelerle doluydu…
Yılgınlığın, umutsuzluğun, karamsarlığın kol gezdiği süreçlerde Nubar ve Rosa yoldaşlar, İbrahim yoldaşın savaş içinde inşa ettiği Proletarya Partisinin savaş çizgisinde ısrarının temsilcilerindendi. İkisi de savaşma cüretini kuşanarak tereddütsüz karşıladı düşmanın bombalarını…
6-9 Eylül 2020 tarihlerinde faşist TC ordusunun Dersim’de Proletarya Partisine bağlı Halk Ordusuna yönelik başlattığı imha operasyonunda ölümsüzleşti Nubar ve Rosa yoldaşlar.
Nubar ve Rosa yoldaşların mücadeleye olan adanmışlığı ve savaş pratiği, özellikle genç devrimciler için ilham verici bir örnektir. Onlar, devrimin uzun ve zorlu bir yolculuk olduğunu kavrayarak her adımı bu bilinçle attılar. Bıraktıkları miras ise yalnızca savaş pratikleriyle değil, aynı zamanda düşünceleri, ideolojik derinlikleri, tartışmaları ve gelecek nesillere yönelttikleri sorularla yaşıyor ve devrimci mücadelenin uzun soluklu bir maraton olduğunu her fırsatta hatırlatıyor.
Nubar ve Rosa’nın Bir Yoldaşı