Bitmeyen ve bitmeyeceği belli olan bir seçim girdabı daha geride kaldı. Egemen sınıflar hem sisteme yeni bir biçim verme hem yönetme krizinin bir sonucu hem de güç dengelerinin değişimine yönelik eğilimden kaynaklı seçimlere oldukça sık başvurmaktadır. Bir yandan Ortadoğu’da iflas eden politikası, diğer yandan emperyalist güçler arasındaki çelişkiye yaslanmayı amaçlayan ve sürekli yalpalayan çizgisi, diğer yandan çevresindeki tüm ülkelerle ihtilaflı meselelerde gerginliğe dayalı hamleleri ve içine girdiği derin ekonomik kriz ve artan nesnel çelişkilerin yarattığı ortam onu politik kriz koşullarının içine daha fazla iteliyor. Seçimler yangını söndürmek bir yana yangını körükleyen bir durum ortaya çıkarıyor.
23 Haziran seçimleri de var olan politik krize çare üreten bir sonuç çıkarmaya muktedir olamadı. Egemen sınıflar arasında zaten değişme eğilimi gösteren güç dengesi seçimlerle birlikte yüzünü daha açık bir şekilde ortaya serdi. AKP-Tayyip kliğinin yaklaşık 6 yıldır devam eden yönetme noktasındaki sorunları, ittifak değiştirip MHP’yi yanına alarak çözüm üretme hedefi de amacına ulaşmamıştır. AKP-MHP ittifakı son 4 yıldır ağır ve kanlı bir saldırganlıkla, rejime biçim vererek işlevli kılma hamleleriyle çareler aramış ancak hiçbiri istenilen sonucu üretememiştir. Özellikle 15 Temmuz’da gerçekleşen darbe girişimi ile klikler arası ilişkilerde yaşanan parçalanma ve yeni arayışlar, Kürt meselesinde tırmandırılan savaş ve faşist saldırganlık hakim olan AKP-Tayyip kliğinin bir önceki süreçte dayandığı meşruiyet alanlarını dağıtmıştır. Kurulan yeni ittifaklar, iç klik çatışmaları ve ayrışmalar, buna dair meşruiyet arayışları ve sistemin dayandığı tüm yasal ve anayasal dayanakların adeta yok sayıldığı politik tutumlar siyasal krizi daha fazla derinleştirmiştir. Seçimler yoluyla hem yeni ittifaklar ve arayışlara meşruiyet kazandırılmaya çalışılmış, hem de diğer kliklere daha güçlü saldırı olanakları bu şekilde aranmıştır. AKP-MHP kliği krizi krizle aşma politikasını etkin şekilde hayata geçirirken, yönetmeye dair sorunlarını ya açık şekilde boyutlandırmış ya da belli sorunların daha fazla birikmesine zemin hazırlamıştır.
Bu durum gerek iç klik mücadelesinde, gerekse de CHP-İYİP kliği ile mücadelede gerileyen, zayıf düşen güç durumunun oluşmasına neden olmuştur. Hiç kuşkusuz bu güç mücadelesinin yansımaları seçimlerle de açığa çıkmıştır. Ancak seçimlerin sonuçları üzerinden kliklerin zayıflaması ya da güçlenmesini okumak ve bunu kitlelere inandırmak doğru bir tutum değildir. Bu durum, seçimlere ve özel olarak da sistemin yönetilmesinde seçimler yoluyla kitlelerin sürece dahil olduğuna dair yanlış bir bilinç oluşmasına neden olacaktır. Egemen sınıflar arasındaki mücadele de; devletin bürokrasisi içindeki etkisi, kliklerin ekonomik gücü, emperyalist güçlere hizmet yeteneği, yönetme düzeyindeki aşınma, sürece ve ihtiyaca uygun bir yapıya sahip olup olmama vs gibi bir dizi politik-iktisadi-ideolojik durum belirleyici olur. Bunlardaki gelişmeler ise doğal olarak seçimlerde yansımasını gösterir. Kitleler bu bağlamda egemen sınıflarca sadece bir dolgu malzemesine dönüştürülür. Seçimler ve sandık ise bu noktada en iyi dolgu aracıdır. Ve faşist devlet bu dolgu aracını en etkin şekilde kullanarak, gerçekliğini sakladığı gibi, kitleleri yanıltan yönlendiren ve biçimlendiren bir işlevle ele almaktadır.
YÖNETİM KRİZİ, GÜÇ SAVAŞI VE YANILSAMALAR!
23 Haziran seçimlerine girilen politik iklim doğru okunmalıdır. Egemen sınıflar arasındaki mücadelenin geldiği boyut ve sertlik düzeyi yerli yerine oturtulmalıdır. Yine egemen sınıfların emperyalist politikayla ilişkilenmeleri ve onlara biçilen rolü kaybetme ve yerine getirememe durumu yerinde tespit edilmelidir. AKP-MHP kliği gerek bölgedeki gelişmelere müdahillik düzeyi, gerekse sistemin sorunlarına çare üretme ve yönetme düzeyi ile 31 Mart’tan bugüne ciddi hiçbir gelişme ve ilerleme kaydetmemiştir. Tam tersine Rusya-ABD arasındaki çelişkilere oynayan ve bu anlamda ABD’nin istediği kıvama gelmeyen “inatçılığıyla” egemen sınıfların çıkarlarına zarar veren bir tutum içine girmiştir. Yine bölge de Sünni bloklaşma politikasına ivme katan değil, dağınıklığa sebebiyet veren yaklaşımlar etkin olmuştur. Bu bağlamda ABD’nin Suriye yönelimine şekil verecek olan Kürt politikasında parçalayıcı ve bu politikayı sabote eden bir çizgide ısrar etmiştir. Kürt hareketini masada istediği düzeye getirme süreci uzadıkça Suriye politikasında ABD emperyalizminin hesapları gecikmiş, özellikle Suriye’de Fırat’ın batısında Rusya sürekli güç devşiren avantajlar elde etmiştir. Bu tablo özellikle, Körfez ülkeleriyle gerilen ilişkilerle birlikte düşünüldüğünde emperyalist tekelleri ciddi düzeyde huzursuz eden bir duruma neden olmuştur. Yaklaşık 3 yıldır bölgesel düzeyde en ciddi ekonomik, politik ve askeri güç olmanın avantajını kendini dayatan bir siyasetle uygulaması, perspektif ve öngörüden uzak hamleleri ile ABD emperyalizminin yönelimini geciktirmeye yol açmıştır. Vazgeçilmesi kolay olmayan ama dize getirilmesi kolay olan Türk devleti, kliklerin pekişen ve tırmanan çelişkileri ile şimdi dize getirilmektedir. Tayyip Erdoğan’da merkezileşen gücün emperyalistler ve Türk hakim sınıfları için yapıcı bir güç kazanması hedeflenmektedir. Bu bağlamda Başkanlık sistemine zeval getirmeden, onun işlevli karakteri göz ardı edilmeden egemen sınıf klikleri arasındaki kartlar yeniden dağıtılmak istenmektedir. Uzun sürece yayılan bu arayış 31 Mart’a giden süreçte, güç dengelerinde bir oynamaya neden olmuştur. İstanbul seçimlerinin yenilenmesi ile AKP-MHP tarafından kazanılan yeni şans 2 ay boyunca politik gelişmelerde bir ilerlemeye, yeni bir biçim vermeye el vermediği oranda bu şans güç dengelerinde kan kaybetmeyle ilerlemiştir. Ve nihayet 23 Haziran’da sert bir şekilde bu kan kaybı kendini göstermiştir. Bu tamda Türk egemen sınıflarının ve emperyalist güçlerin iç dengelerde umut ettiği balans ayarı girişimi olmuştur.
Türk hakim sınıfları seçim atmosferine ciddi ekonomik ve bölgesel krizler içinde hazırlanmıştır. Suriye’de İdlib, Körfez’de ABD-İran, Akdeniz’de Doğalgaz arayışları, iç politikada egemenlerin kanlı bıçaklı savaşımı, çare bulunamayan ekonomik buhran, Kürt ulusal mücadelesinin direngen mücadelesi ve silahları daha etkin hale getirmesi, işçi sınıfı ve halk kitlelerinin topyekün saldırıya rağmen irili ufaklı direniş ve karşı koyuşlarını da kapsayan çok boyutlu ve katmanlı çelişkiler ve sorunlar sürece tesir etmektedir. Bunların her biri ciddi sonuçları olan kimisi varoluşsal kimisi devrimci durumu körükleyecek gelişmeler niteliğindedir. Bu sorunların ve çelişkilerin büyüyerek ve faşist sistemi zorlayarak devam edeceği açıktır. Seçimlerle birlikte anti-faşist, ilerici ve var olan saldırı dalgasından memnun olmayan geniş kesimlerin “zafer” naralarıyla tepkilerinin soğutulmaya çalışılacağı açıktır. Ekrem İmamoğlu ile egemen sınıfların sistemiçi meşruiyet alanını genişletmeye çalışacağı da açıktır. Ancak egemenler arası mücadelenin daha fazla artacağı ve ezilenlerin mücadelesine bir alanın objektif olarak açılacağı açıktır. Var olan kriz tablosu değişmeyecektir. Bu tabloda daha etkin bir mücadele, daha güçlü bir devrimci çizgi ve en önemlisi de iktidar perspektifli politik tutum hayati derecede önemlidir.
Sistem içi rüzgarın, reformist dalganın, egemenler arası mücadelede faşist gerici kliklere yedeklenme eğilimin güçlenmesi söz konusu olacaktır. Proleter devrimciler bu noktada net ve kararlı duruşlarını, ortaya çıkacak devrimci durumların elverişliliği ve egemenler arası çatışmanın yaratacağı etkin çalışma ve örgütlenme olanaklarını daha verimli kullanarak mücadeleyi geliştirme ve kitlelerin örgütsüzlüğünü tersine çevirmeyi hedeflemeyecektir. Bu kaçınılmaz bir sorumluluk ve sürecin gerekliliğidir.