“Faşizme karşı birleşmeyenler faşizmin zindanlarında buluşurlar” bu slogan son dönemin en popüler söylemlerinden olmasının yanı sıra bir gerçekliği de ifade ediyor. Ancak bu sloganın aynı zamanda her türlü oportünist, reformist çizginin elinde oyuncağa dönüştüğünü de belirtmemiz gerekiyor. Zira faşizmin zindanlarında buluşma meselesinin nedeni “birleşik, cephesel düzeyde bir araya gelememe” olarak tanımlanıyor. Mücadele yürütmenin faşizmin zindanlarını “boylamak” için yeterli bir sebep olduğu, hatta faşizmin zindanlarının sisteme en ufak bir itiraz nedeniyle hızla dolup taşacağı bilinmez değildir. Yani politik olarak demokrat olmak, ilerici olmak, devrimci olmak faşizmin zindanlarıyla tanışmak için yeterlidir. Bu birleşik mücadele sağlansa da böyledir, sağlanamasa da böyledir. Ancak devrimci güçlerin bir araya gelmesinde bir motivasyon ve ajitasyon argümanı olarak kullanılmasında esaslı bir “sakınca” yoktur. Sloganın yüzeyselliği ve bir karşılığının olmaması, kullananları bağlayacak bir durumdur. Ancak bu yüzeysel sloganla kendi politik yönelimini var etmek, ortak mücadele çizgisine farklı bakanları bu “albenili” ama içeriksiz sloganla baskılamak, kitleleri bununla tavlayacağını düşünmek gibi oldukça trajik bir siyasi çizgi söz konusudur. Kuşkusuz birleşik mücadele çizgisi, cephe örgütlenmesi çizgisindeki yüzeysellik, iknadan uzak özellikler sadece bununla sınırlı değildir. Daha derin çelişkilerden, mücadele içindeki sorunları tanımlama ve anlamaktan mustariptir.
15 Kasım 2020’de Halkların Demokratik Partisi (HDP) Gençlik Meclisi, Dev-Güç, Sosyalist Öğrenci Hareketi (SÖH), Yeni Demokrat Gençlik (YDG) (Bu kesim yıldızın ortasında zafer işareti ile logolaşan mücadele kaçkını güruhun gençlik örgütlenmesidir), Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) ve Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) tarafından ortak bir gençlik örgütlenmesi oluşumuna gidilmiştir. Oluşum kendisini Birleşik Gençlik Meclisleri (BGM) olarak adlandırmıştır. “Özgürlüğümüz İçin Faşizme Karşı Birlikte Yürüyoruz” şiarıyla kuruluşunu ilan eden bu oluşum dokuz temel ilkeyle yola koyulmuştur. Bu oluşumun nasıl bir örgütlenme olduğu kurucu özneler tarafından ifade edilmektedir. Ancak bu tanımlamaları ve gerçekliği yakından incelediğimizde ne olmadığı da bizim açımızdan netleştirilmelidir. Bu eksende izini süreceğimiz şey, gerçekliğin ne olduğu ve Birleşik Gençlik Meclisleri’nin henüz doğarken yaşadığı sorunu tanımlamak olacaktır.
“İNSAN ANATOMİSİ MAYMUN ANATOMİSİNİN ANAHTARIDIR”! BUGÜNÜ ANLAMAYAN GEÇMİŞİ KAVRAYAMAZ!
Birleşik Gençlik Meclisleri’ni örgütleyen güçlerin çıkış noktası iki temeldedir. Birincisi faşizme karşı halihazırda mücadele yürüten özneleri daha üst düzeyde bir programla bir araya getirmek. İkincisi ise, bu güçlerin dar grupçu çıkarlara girmeden “meclisler” yoluyla halk gençliğini bir araya getirerek mücadeleye sevk edilmesini sağlamak. Birleşik Gençlik Meclisleri’ni örgütleyen güçler özellikle tarihsel referansları, soruna yaklaşırken oldukça güçlü kullanmaktadır. 1968 gençlik hareketinin TİP içindeki, FKF, Dev-Genç deneyimi ve bu hareketler üzerinden devrimci öznelerin ortaya çıkışı ve devrimci önderlerin dayanışmacı ve birleşik mücadeleyi örgütleyen tutumlarına güçlü göndermeler yapılmaktadır. “Böylesi bir mirasın ışığında öğrenci veya gençlik tanımlamalarıyla birçok kez birleşik mücadele yoklanmıştır. Dev-Genç, FKF, Koordinasyon, Genç-Sen bu deneyimlerin yalnızca birkaçıdır.” (Birleşik Gençlik Meclisleri Işığında Birleşik Mücadelenin Gerekliliği ve Biçimi Üzerine, 4 Aralık 2020, Sosyalist Öğrenci Hareketi). “Dev-Genç homojen değildir. İçinden daha sonra çıkan nice devrimci gençlik örgütünü içinde barındıran birleşik gençlik örgütüdür; dolayısıyla kitle hareketinin yükselmesinin sonucu olarak içinden çıkardığı gençliğin birleşik cephe örgütlenmesi olan Dev-Genç, büyür ve güçlü bir mevziye dönüşür.” (Gençlik Siyasetinde Yeni İddialar Yeni Cepheler, Cevahir İnan, Özgür Gençlik Dergisi). “Aslında birleşik mücadele, gençlik hareketinin önemli bir karakteri ve mayası. ’68 yılında Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) ya da DEV-GENÇ gibi gençlik mücadelesinin öncü örgütleri vardı. Her ne kadar sonraki yıllarda DEV-GENÇ gibi kitlesel ve militan bir merkezi örgütlenme kurulamamış olsa da benzer girişimler oldu.” (ETHA, 14 Kasım 2020, SGDF Eşbaşkanı Deniz Bahçeci) Gençlik hareketlerinin, bizim de mirasçısı olduğumuz tarihe yönelik imrenmelerini anlamak mümkün. Ancak bu hareketleri birleşik mücadele, cephe örgütü tanımı içine alıp, kendi oluşumlarıyla kan bağını güçlendirme çabası hem kendi politik önderlik iddialarıyla uyumlu değildir hem de bahsedilen hareketlerin niteliğinden ve özelliklerinden bihaber olma haline işarettir. Zira TİP, FKF ve Dev-Genç sınıf mücadelesinin öndersiz ve öncüsüz yükseldiği bir zeminde kendiliğinden hareketin bir sonucu olarak ortaya çıkan örgütlenmelerdir (TİP dönemin reformist çizgisinin bir ürünüdür, ancak devrimci gençlerin adresi niteliğindedir, TİP içindeki gençlik dinamiğini de kendiliğindenlik parantezine almakta sorun yoktur.) Bir dizi siyasi tartışmanın ve aynı zamanda öğrenci gençliğin akademik-politik-ekonomik sorunları ekseninde kendiliğinden hareketin var ettiği bir yapılanma işlevi görmüştür. Bu örgütlenmeler hem öz-örgütlenmeler olarak ortaya çıkmış hem de politik öznelerin içinden boy verdiği dinamik sınıf mücadelesi alanı olarak şekillenmiştir. Esasta öncü ve önderlikten yoksun bu oluşumlar hareketin doğal eğilimi içinde hem öğrenci gençlik önderlerini çıkarmış hem de zamanla politik öznelerin ve önderliklerin çıkmasına yataklık yapmıştır. Yani FKF ve Dev-Genç’in ortaya çıktığı zemin, süreç içinde oynadığı tarihsel rol bambaşkadır. Nihayetinde kendiliğinden oluşan hareketlerin bir araya geldiği ortak örgütlülükler olmuştur, ancak Birleşik Gençlik Meclisleri’nin ortaya koyduğu gibi bir birleşik mücadele aracı, işlevi ve rolü olmamıştır. Kendiliğinden bir hareketin yarattığı örgütlülüğe “birleşik mücadele” öznesi rolü vermek saçmalıktır. Böylesi bir amacı da söz konusu değildir. Gençlik kitlesinin akademik, demokratik, politik mücadelesi için oluşmuş bir kitle örgütü olma rolü vardır. Ancak zamanla politik önderlik boşluğu, zamanın zengin politik iklimi ile birlikte çeşitli politik-ideolojik eğilimlerin boy verdiği bir örgüt olarak şekillenmiştir. Kitlelerin bir araya geldiği ve mücadele örgütüne çevirdiği her örgütlenmenin “birleşik mücadele”, “cephe örgütlenmesi” olarak adlandırılması, cephe örgütlülüğü meselesinden ya da birleşik mücadeleden ne anlaşılması gerektiğini muğlaklaştıran, ne dediğini, ne amaçladığını, neyi kurmaya çalıştığını bilmez bir hale yol açacaktır.
Öğrenci gençlik kitlesinin bir öz örgütlülük sorunu olduğu açıktır. FKF, Dev-Genç ya da 1990’larda Öğrenci Dernekleri gibi kitleleri bir araya getiren büyük çaplı ve etkili örgütlenmeler bir ihtiyaçtır. Ancak öz örgütlülük sorununu “cephe örgütlenmesi”, “birleşik mücadele” parantezi içine almak meseleyi doğru tartışma zemininde koparacak bir yaklaşımdır. Politik özneler ve hareketler kuşkusuz “cephe örgütlenmesi”, “birleşik mücadele” meselesini, kendi dağınık ve parçalı durumuna son vermek üzere tartışır, tartışmalıdır. Ancak meseleleri ayrıştırmak, mücadele araçlarını doğru tasnif etmek ve ilişkilerini doğru temelde kurmak oldukça önemlidir. Aksi taktirde politik özne ve önderlerin yürüteceği tartışmalarla kitlelerin ihtiyacı olan tartışmalar kötü bir şekilde iç içe geçer, sorunlar ve nedenleri anlaşılmaz hale gelir. Bu tartışmada tarih okuması da tarihsel deneyimler de birbirine karışır ki nitekim de “Birleşik Gençlik Meclisi” bileşenlerinin tartışması, sorunu ele alışı da buna yol açmıştır. Ancak daha vahimi ise her mesele adeta baş aşağı çevrilmiştir.
DEVRİMCİ ÖRGÜTLER VE ÖZNELER YARATMAK İÇİN Mİ? SINIF SAVAŞI İÇİN Mİ?
1968’de zirveye ulaşan ve ivme kazanan gençlik hareketi ve 1971’de Mahir ve Deniz önderliğinde silahlı politik önderlikle bir kopuş içine giren, 1972’de ise Kaypakkaya ile birlikte devrimci proleter çizgi ile zirveye ulaşan süreç, bu sürecin ilişki ağları, oluşan örgütlenmeler, dağılan örgütlenmeler ve politik önderliklerin oluşmasına varan gelişmeler bugünün bakış açısıyla adeta tarumar edilmektedir. Çalakalem ajitasyon materyaline çevrilen “tatlı sözlerin tınısı içinde sadece kendini sarhoş eden” bir durum oluşmaktadır. Kaypakkaya’nın Sinanları ihbar eden muhtarı cezalandırması da Mahirlerin Deniz-Hüseyin-Yusuf’u darağacından almaya yönelik eylemleri de birleşik cephenin ya da birlik siyasetinin bir argümanına dönüşmektedir. Devrimci öznelerin şekil alıp, ayrışma noktalarını uzun tartışma ve mücadele yılları içinde belirginleştirip örgüt olarak ortaya çıktığı ve devrimci dayanışma çizgisi üzerinden gerçekleştirdiği pratikler “birleşik mücadelenin” göstergeleri haline getiriliyor. Oysa bu gelenek yani devrimci dayanışma daha sonrasında da devrimci özneler tarafından hayata geçirilmeye çalışılan bir kültürdür. Bu durum ve gerçeklik unutulduğu için ya da geliştirilmediği için “birleşik” mücadelenin ya da kitlelerin örgütlenmesi ve seferber edilmesi sorunu yaşanmadığı açıktır. Bu eksende gençlik örgütleri sorunun nedenini ve çözümünü en baştan yanlış yerde aramaktadır. Kaybettiğin şeyi kaybettiğin yerde aramak, bir dizi kaybın olduğu yerde kuşkusuz arama işi de bir kaosa dönüşmektedir.
Bunun yanında güçlü bir mücadele, ortak hareket ve devamında yürüyen politik tartışmalar, yaşanan ayrışmalar ve ayrım çizgilerinin yarattığı politik hareketlerin yaratılma süreci de bugüne referans gösterilerek sadece “devekuşu politikası gütmek, uzlaşmacılığın politik iflasını gizlemek için” kullanılan bir idealizmle açıklanabilir. Bu bağlamda Birleşik Gençlik Meclisi bileşenlerinin bu sorundan mustarip olduğu açıktır. Ancak SDGF’nin burada ipi en önce göğüslediğini belirtmeliyiz. Özgür Gençlik sitesinde Cevahir İnan imzalı yazı tarihsel deneyimleri irdelerken 1990’larda dernekler ve 2000’lerde Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen) üzerinden birleşik mücadele girişimleri olduğunu vurguluyor ve devamında şu idealist sonucu çıkarıyor: “Birleşik karakterlerini zayıflatıcı biçimde örgütlerin tekelleşme çabaları ve yalnızca örgütlerin ittifakı gibi dar yaklaşımlar her iki deneyimi de Dev-Genç’in içinden çıkardığı 71 Atılımı gibi yeni bir çıtaya taşıyamadan dağıtsa da önemli politik kazanımlar elde ederler, gençlik kitleleriyle buluşurlar.” Yani birleşik gençlik hareketi 71 Devrimci Çıkışı gibi devrimci örgütlerin ve daha sonra hızla komünist öncünün çıkmasına yol açacak bir çıtaya evrilmeliymiş ve “maalesef bu olmamış.” Bu yaklaşımdan bugün konulan hedeflerden birisinin de bunu yaratmak olduğunu söylemek yanlış olmaz. Cevahir İnan kuşkusuz bir kafa karışıklığı içinde olduğu için bunları yazmaktadır. Tarihsel süreçler kendi iç dinamikleriyle, ihtiyaçlarıyla birlikte şekillenir ve sonuçlar üretir. Cevahir İnan’ın bir tarihsel süreçte politik önderlik yoksunluğu içinde, devrimci iktidar mücadelesinden yoksun bir kendiliğinden hareketin varlığı içinde çıkan sonuçları bugün de hayal etmesi, açıkçası kendi bulunduğu önderlik konumunu yadsımaktan başka bir şey değildir. Tarihsel süreç; bizim açımızdan programsal anlamda komünist önderlik ve özne sorununu çözüme kavuşturmuştur. Ancak Cevahir İnan sürecin “yeni” devrimci örgüt ve özneler ihtiyacı taşıdığını düşünüyorsa elbette kendi tercihidir. Ancak bu beklenti, bulunduğu pozisyonu hatta tüm diğer Birleşik Gençlik Meclisi bileşenlerinin kendilerini de yadsımasını gerektirdiğini unutmamalıdır! Birleşik Gençlik Meclisleri’nin böyle bir ihtiyacı karşılama sorumluluğunu-misyonunu tanımlamak tarihsel gelişmelerden ve oluşmuş politik gerçeklikten kopukluğunu gösteriyor. Devrimci öznelerin-önderlerin ve komünist öncünün bugün için oluşması ya da bir hareketle kendini inşa etmesi meselesi değil, donanması, gelişmelere etkin müdahale etmesi, yetkinleşmesi ve sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarını karşılayacak politik-ideolojik-örgütsel düzeye ulaşması sorunundan bahsedilebilir. Hangi hareketin neyi doğuracağı, hareketsizliğin nasıl bir politikayla karşılanması gerektiği tartışmasından çok içi boş ve içeriksiz neden-sonuç ilişkisinin kurulmadığı ve gençliğin örgütlenmesi sorununda anlamsız misyonların tanımlandığı bir tartışma dönmektedir. Bu tartışmanın tarihte birleşme dinamiklerini de ayrışma dinamiklerini de tarihsel zorunlulukları da tanımlamakta zorluk çekeceği gibi, bugünkü ihtiyaçları belirlemede de zorluk çekecektir. Burada diyalektiğin bir önermesinin bu arkadaşlar için geçerli hale geldiğini belirtelim: “Bugünü anlamayan dünü çözümleyemez.” Bu anlayış maalesef “Birleşik Gençlik Meclisleri” bileşenlerinin hepsinin mustarip olduğu bir sorundur.
DAR GRUPÇULUKTAN “BİRLEŞİK” GRUPÇULUĞA
Diğer bir mesele ise “birleşiklik” çağrıları içinde kimin ne düzeyde, hangi yönelimle ve ne kadar birleştiği meselesidir. Politik öznelerin birleşikliği mi? Kitlelerin mücadelede birleştirilmesi mi? Birleşik Gençlik Meclisleri’nin bu iki sorunu bir çatı altında kaynaştırdığı, iç içe geçirdiği, sınırları belirginleştirmediği bunların diyalektik ilişkisi olan ayrı meseleler olarak ele alınmasını gözden kaçırdığını görüyoruz. Bu tabloda da birleşirken bölen, öz-örgütlülük sorununu kendi formülü ile çözüme kavuşturmaya çalışan bir grubun, büyük sözler ve iddialarla çıktığı bir yolu görüyoruz. Şöyle ki devrimci ve ilerici yapıların bir araya gelmesi, ortak hareket etmesi, hatta en üst düzeyde merkezi şekilde hareket etmesi ayrı bir meseledir, kitlelerin demokratik-akademik-ekonomik-politik temelde bir araya geleceği öz örgütlülük meselesi ayrı bir meseledir. Bunlar arasında güçlü diyalektik bağlar ve ilişkiler kurulmalı, doğru bir kitle çizgisi, önderlik ve örgüt ilişkisi, amaç ve araç tartışması yapılmalıdır.
Ancak bu tartışmalar; “Birleşik Gençlik Meclisleri” projesinin bir grubun merkezi olan politikası ile kotarılamayacak kadar ağır, önemli ve birikmiş bir sorun olduğu da kavranmalıdır. Bu noktada tablo şudur: Birleşik Gençlik Meclisleri konuya dair değerlendirmelerinde “dar grupçuluktan”, “kitlelerin inisiyatifinin açığa çıkmamasından”, “faşizmin saldırılarına karşı basit eylem birliğinin ötesine geçememekten”, “geniş kitlelerin örgütsüz ve hareketsiz olmasının yarattığı sıkıntıdan” bahsederek o zaman “birleşik mücadele”, “kitlelerin inisiyatifinin açığa çıkması”, “dar grupçu hesaplardan kurtulmak ve politik özneleri bir araya getirmekten başka çare bulunmamaktır” demektedir. Bu güzel ve anlamlı bir yaklaşım. Ancak bu sorun kitlelerin ve özellikle mücadeleye hazır ve yatkın ileri ama örgütsüz olan kitlelerin, mücadelenin dinamik ve örgütlü güçleriyle yaşadığı derin bir sorundur. Bu sorun masaya yatırılmalıdır. Tartışılmalıdır ve doğru araçlar buna uygun şekilde belirlenmelidir. Ancak bu tartışma şu an soruna müdahil olmak isteyen gençlik kitlelerinin gündemi değildir. Açık söylemek gerekirse “umrunda” da değildir. Bu sorun politik öznelerin derdi ve sorunudur. Bundan kaynaklı öz-örgütlülükler yaratılamamakta, kitlelerin kendisini ifade edeceği araçlar ve faşizme karşı kitlesel bir mücadele hattı oluşturulamamaktadır.
(Devam Edecek)