[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Depremin olduğu geceyi takip eden gün, üyesi olduğum İstanbul Tabip Odası’nın sanal ortamda açmış olduğu deprem bölgesine gönüllü gidecek hekimlerin kayıtlarını yapabildikleri formu doldurmuş, bireysel hazırlıklarımı yapmaya başlamıştım. Daha sonraki gün, 9 Şubat’ta odada depremle ilgili de basın açıklaması yapılacağı mesajını alınca konu ile ilgili de bilgilendirme yapılacağı düşüncesiyle basın açıklamasına katıldım. Basın açıklamasında meslek örgütümüzün gerek Sağlık Bakanlığı gerekse İl Sağlık Müdürlüğüne yaptığı “sürece dahil olma” taleplerine henüz bir yanıt verilmediği bilgisi paylaşıldı. Yanı sıra Tabipler Birliği’nin sağlık, emek ve meslek örgütleriyle birlikte bir kriz masası oluşturduğu, İstanbul Tabip Odası’nın Adıyaman ve Antakya’ya gönderilecek gönüllü sağlıkçılar için dört adet karavan kiraladığı, bunların ikisinin yola çıktığı bilgileri de paylaşıldı. Bu karavanlardan biriyle de 10 Şubat Cuma günü üç hekim, bir hemşire ve bir şoför arkadaş bir miktar tıbbi malzemeyle birlikte Adıyaman’a doğru yola çıktık.
Sabah 09.00 gibi Adana’ya vardık. Kahvaltı için mola verdiğimiz restoranın geceleri de depremzedelerin konaklamaları için kullanılması yol boyunca tanık olduğumuz (yardım araçlarının oluşturduğu konvoylar vb.) güzel şeylerden biriydi.
Kahvaltı sonrası gittiğimiz Adana Tabip Odası’nın depremden etkilenen bölge için sağlık malzemelerinin temininde bir geri üs olarak organize olma çalışmaları yürüttüğünü oda yönetimi arkadaşlardan öğrendik. Adıyaman’daki arkadaşların talep ettikleri sağlık malzemelerini temin edebildiğimiz ölçüde karavanımıza yükledikten sonra yolumuza devam ettik. Adana’dan sonraki anayollarda bölge bölge belirgin deformasyonlar ve yıkık binaların yanlarına kurulan derme-çatma çadırlar yol boyu bir diğer gözlemimizdi.
Akşama doğru Adıyaman merkeze yakın bir mola yerinde iş yeri sahiplerinin kullandığı “İlk iki gün deprem mağdurları olarak devleti yanımızda göremedik” cümlesi yaşanan gerçekliğin bir depremzedenin ağzından ifade edilişiydi. Devlet ortalıkta yoktu ama Türkiye’nin dört bir yanından yardım malzemeleri akıyordu deprem bölgelerine. Bunları anlatırkenki gurur ve sevinçlerine ortak olmak bir o kadar güzel bir duyguydu. Akşam karanlığında Adıyaman merkeze vardık. 2 Nolu Acil Sağlık Hizmetleri Binasında konuşlanan arkadaşlarımıza ulaştığımızda bir ateşin etrafında ısınmaya çalışırken bulduk onları. Arkadaşlardan o akşam için aldığımız bilgiler tuvalet, kullanma suyu ve elektrik gibi yaşamsal ihtiyaçların sağlanmasıyla ilgiliydi. Temin edilen jeneratörle ertesi sabah elektrik, depo suyunun kullanımı ve kısmen de ısınma sorunu giderilmiş, bina sağlık hizmeti sunumuna uygun hale getirilmişti. Burasıyla birlikte başka bir semtte bulunan 14 Nolu Aile Sağlığı Merkezi de koşulları sağlanarak asgari sağlık hizmeti sunumuna uygun hale getirilmişti.
Depremin Adıyaman kent merkezinde yarattığı büyük yıkımı gözlemlemek ertesi gün, günün ısınmasıyla birlikte oldu. Depremzedelerden en çok duyduğumuz şey “Bu deprem değildi, başka bir şeydi” ifadeleriydi. Yaklaşık iki dakika süren ve yeryüzüne yakın bir katmanda gerçekleşen kırılma, depremin şiddetini ifade etmek için kullanılan bir cümle idi. Çocuklar hâlâ geceleri kabuslarla uyanıp kaçmaya çalışıyor, bazı kadınlarda idrarlarını kaçırma gibi belirtiler devam ediyordu.
Bir kentin bir gün önceki gündelik yaşamını unutup can kayıpları ve can korkusuyla yeni bir sabaha uyanması kolay atlatılabilir bir travma olmasa gerek! Ertesi gün bir kadın doğum uzmanı ile bir pratisyen hekim arkadaş 2 Nolu Acil Sağlık Hizmetleri bölümünde, bir sonraki gün de ben, 14 Nolu Aile Sağlığı Merkezinde sağlık hizmeti sunumuna başladık. Hizmet sunumunda bulunduğumuz yerler, gidişimizin sanırım ikinci günü İstanbul Teknik Üniversitesinden geldiklerini söyleyen bir grup mühendisle sözel olarak az hasarlı yerler olarak değerlendirildi. Adıyaman Tabip Odası yönetiminden arkadaşlar Adıyaman’da şu an için sadece Adıyaman Devlet Hastanesi acilinin çalıştığını, bu nedenle inisiyatif kullanarak bu iki yeri depremzedelerin sağlık hizmetine açtıklarını ve şu ana kadar İl Sağlık Müdürlüğünden engelleyici bir tutumla karşılaşmadıklarını bizle paylaştılar.
Diğer iki grup arkadaş da karavanlara yerleştirdikleri ilaç, tıbbi malzeme ve bazı yaşamsal malzemelerle birlikte çadırların kurulduğu mahallelere ve yakın köylere gitti.
İl düzeyindeki genel organizasyonu, Adıyaman Tabip Odası yöneticileri arkadaşlarla İstanbul Tabip Odası yönetiminde olan bir arkadaş sağlıyordu.
Dönmeden önceki günümde ben de bu karavanlardan biriyle o zamana kadar gidilmeyen altı köye sağlık hizmeti sunumuna giden grubun içinde yer aldım. Depremde yaşanan ve tedavi edilmeyen basit kesi ve yumuşak doku travmaları hava koşullarından kaynaklı üst solunum yolu enfeksiyonları ve soğuğun özellikle el cildinde oluşturduğu çatlaklar en sık karşılaştığımız şikâyetlerdi. Bir de kronik hastaların biten/azalan ilaçlarının yeniden edinilmesi sorunu vardı. Olanaklarımız ölçüsünde şikâyetlerin giderilmesi sorunu vardı. Olanaklarımız ölçüsünde şikâyetlerin giderilmesi konusunda yardımcı olmaya çalıştık. Yeterli olamadığımız durumlarda uygun yönlendirmelerde bulunduk.
Akşam yemekleri ihtiyacımızı biz Yenimahalle Cemevinden karşılıyorduk. Tanık olduğumuz güzel şeylerden biriydi. Cemevinde kolektif çalışma: Düzenli sıcak yemek çıkarma, yaşamsal ihtiyaçların depolanması, dağıtılması, sağlık hizmeti sunumu vb.
Sınırlı sohbet zamanlarında depremzedelerle “Doğal afetlerde benzer durumları neden yaşıyoruz? Bu kader mi?” sorularının gündeme gelmesi ve yanıt aranmaya çalışılması önemliydi bence.
Burjuva demokratik devrimlerini yapmış kapitalist emperyalist ülkelerle, geriye dönüşlere rağmen sosyalist devrimlerini gerçekleştirmiş ülkelerde benzer doğal afetler bizim ülkemizdeki gibi yıkımlara yol açmıyordu. Bu tür karşılaştırma ve kıyaslamalar birey ve toplum olarak eksiklerimizin, yanlışlarımızın görülmesine, konuşulmasına vesile oluyordu.
Burjuva-feodal sistemin egemen ideolojisi, konut sorununun deprem kuşağındaki coğrafyamızda kamusal bir sorun olarak görülmesine engel olmaktadır. Başta yer seçimi olmak üzere depreme dayanıklı konutların inşasında sınıfsal konumuna göre çözümler üretilmekte, rant faktörü her aşamada belirleyici faktör olarak rol oynamaktadır.
Çalıştığım Aile Sağlığı Merkezindeki mazotun bitişini fark edemeyeşimiz ve üç-dört saat soğuk ortamda çalışmak zorunda kalmam, alt solunum yolu enfeksiyonuna yakalanmama neden oldu. Akşam artan ateş, halsizlik ve öksürük şikâyetinin deprem bölgesinde kalmamı olanaksızlaştırdı. Altıncı günümde Adıyaman’dan ayrılmak zorunda kaldım.
Bir Yeni Demokrasi okuru