14 Eylül günün sabah saatlerinde 3. Havalimanı inşaatında çalışan binlerce işçi kötü çalışma koşulları sebebiyle eylem başlattılar. Yağmur altında uzun süre servis beklediklerini, sürekli iş cinayetlerinin yaşandığını, şantiyedeki yemek ve barınma imkanlarının çok kötü olduğunu vurgulayan işçiler, çalışma koşullarının düzeltilmesi talebiyle direnişe geçen işçilerin sayısı her geçen saat daha da artarak devam etti. Direnişten kısa bir süre sonra şantiye sahasına polis ve asker yığınağı yapıldı. Eyleme TOMA ile saldıran jandarma, eylemin “kanuna aykırı” olduğu gerekçesiyle direnişin sonlandırılmasını istedi. Projenin yüklenici firması olan İGA ile görüşmelerden sonuç çıkmaması üzerine işçiler direnişi sürdürme kararı aldılar.
Gece saatlerinde koğuşlara yüzlerce askerle yapılan operasyon sonucu 600’ün üstünde işçi gözaltına alındı. Direnişin başından itibaren burjuva medya ve sosyal medya trolleri tarafından sendikal faaliyetler terörize edilerek, “Ortalığı karıştıranlar TKP/ML TİKKO üyesi”, “TİKKOCU teröristler işçileri kışkırtıyor” ifadeleriyle sendika yöneticileri hedef gösterildi. Gözaltıların 5. gününde aralarında İnşaat-İş Sendikası yöneticilerinin de olduğu 24 işçi tutuklandı.
Yeni Demokrasi gazetesi olarak, İnşaat-İş Sendikası Yönetim Kurulu üyesi Tezcan Acu ile İnşaat-İş’in kuruluş süreci, inşaat iş kolundaki sorunlar, 3. Havalimanı direnişi ve devletin azgın saldırısının nedenleri üzerine gerçekleştirdiğimiz röportajı yayımlıyoruz.
Yeni Demokrasi: Merhabalar. Öncelikle şu soruyla başlayalım; İnşaat-İş Sendikası yakın tarihte kurulan bir sendika, kamuoyu sizi dönem dönem belli projelerdeki direnişlerle tanıyor. Bize İnşaat-İş Sendikası’nın kuruluş sürecinden bahsedebilir misiniz? Neden inşaat iş kolunda yeni bir sendika kurma ihtiyacı duydunuz?
Tezcan Acu (İnşaat-İş): İlk olarak İnşaat İşçileri Dernek Girişimi olarak başladı. Daha sonra İnşaat İşçileri Derneği olarak devam etti. Dernek aracının da bizim açımızdan işlevini yitirmesinden sonra sendikalaşmanın ilk adımı olan İnşaat İşçileri Sendikası Girişimi oluştu. 5 Ağustos 2014 tarihinden itibaren de İnşaat İşçileri Sendikası (İnşaat-İş) olarak yolumuza devam ediyoruz.
Neden sorusuna gelecek olursak. İnşaat sektörü sömürünün, aşağılanmanın en belirgin biçimde yaşandığı, kölelik koşullarının normalleştiği bir sektör olmasına karşın herhangi bir örgütlenme çalışmasının bulunmadığı bir sektördü. Çoğunu 10 Ekim katliamında kaybettiğimiz kurucu arkadaşlarımız da bu sektörde çalışan ya da bir dönem çalışmış işçilerden oluşmaktaydı. Yani bu kurucu arkadaşlarımızın kendi hayatlarından bildikleri, yaşadıkları ve toplumun göz yumduğu, görmezden geldiği gerçek anlamda köleleştirilmiş bu insanları örgütleyerek hak ettikleri değeri ve saygıyı kazandırmaktı amaç. Bu kölelik durumu işçiler tarafından o kadar kanıksanmış ki bildiri dağıtımı sırasında bir işçiye uzatılan bildiri karşılığında “bizi insan yerine koydunuz, sağolun” cevabı sıkça duyulan bir cümle.
Yeni Demokrasi: 3. Havalimanı inşaatında bir direniş yaşandı, işçilerin belli ekonomik talepleri vardı, çalışma koşullarına ve iş cinayetlerine karşı da bir tepki vardı, havalimanı inşaatında direnişe gidilen bu süreçten biraz bahsedebilir misiniz?
T.A: Öncelikle kendine muhalif diyen çeşitli kamuoyu kesimlerinin bile sandığı gibi bu ayaklanma ilk kez yaşanmadı. Ne yazık ki biraz önce söylediğimiz toplum tarafından göz yumulma durumu halen büyük oranda devam ediyor. 3. Havalimanı şantiyesinde 2018 yılında iki ayaklanma daha yaşandı ancak yerli basın yabancı basın kadar buna ilgi göstermedi.
Talepler konusuna gelecek olursak. İşçilerin hazırladıkları bu taleplerin bir kısmını günümüzde hangi fabrika işçisinden, hangi sektörde çalışan herhangi bir işçiden duyabileceğiniz talepler. Bir işçinin ifadesini aktarmak istiyorum:
“Biz havalimanı değil Firavuna piramit inşa ediyoruz”. Bu cümle mübalağa içermez. Tahta kurularıyla uyumak, yenilemeyecek durumdaki yemeklerle beslenmeye çalışmak bunlar bu yüzyılın sorunu olabilir mi? Ama oluyor, çünkü şantiyelerden çıkan seslere kulağımız kapalı. Kaldı ki sanıldığı gibi bu sorunlar yalnızca 3. Havalimanı işçisinin sorunu değil genel olarak tüm inşaat işçilerinin yaşadığı sorunlar.
Bu sürecin gelişimine gelecek olursak. 7-8 ay önce bir grup işçinin gasp edilen ücretleri için havalimanında bir firmayla görüşmek için şantiye sahasına girmiştik. Yapılan bu görüşmede firmanın genel koordinatörü havalimanın bitecek denilen 1. fazı (proje 3 fazdan oluşmaktadır) için yetişmesinin mümkün olmadığını ifade etmişti. Bunun anlamı zaten asgari düzeyin de altında olan genel işçi sağlığı ve güvenliği koşullarının işi hızlandırmak adına daha da aşağı düzeylere çekilmesi, şantiyelerde klasik olan “hadi hadi” baskısının işçilerin üzerinde daha da artırılması ve gecikmeden kaynaklı yaşanacak maliyetlerin de işçi sağlığı güvenliği alanından kısılması anlamına geliyor. 7-8 ay önce ifade edilen bu durum ve demin bahsettiğimiz 2018 yılında yaşanan iki ayaklanma arasındaki bağı kurmak o kadar da zor olmasa gerek. Sonuçta gelinen nokta bu yaşadığımız üçüncü ayaklanma idi.
Yeni Demokrasi: İnşaat-İş’in ön planda olduğu havalimanı inşaatı direnişinde devletin azgın bir saldırı ve tutuklama terörü yaşandı, sendika yöneticileri terörize edildi, hedef gösterildi, bu saldırıların bu kadar boyutlu olmasının nedeni nedir?
T.A: Klasik bir tabir olacak ama korku. Daha önceki iki ayaklanma işçilere verilen sözler ve ikna ile sonuçlanmıştı ancak bu kez işçileri ikna edemediler çünkü daha önce verdikleri sözler tutulmamıştı. İnşaat işçileri içinde bulundukları çalışma ve yaşam koşulları nedeniyle işçi sınıfının en hırçın, yıkıcı gücünü oluşturmaktalar. Ücretini alamayan bir inşaat işçisinin aklına ilk olarak yaptığı işi, örneğin ördüğü duvarı yıkmak gelir. Bu yönüyle 18. yüzyıl makine kırıcılarına benzer çünkü talep listesinden anlaşılacağı gibi koşulları pek de farklı değildir. Sermaye ve kolluk bunun farkında. İşçilere eylem esnasında saldırmak yerine koğuşlara baskın yapmayı tercih etmelerinin de buna bağlı olabileceğini düşünüyorum.
Sendika çalışanı arkadaşlarımıza dönük saldırı da bizim gibi mücadeleci sendikaların tamamına dönük fiili meşru mücadeleye dönük bir saldırıdır. Önümüzdeki süreçte krizin etkisiyle orantılı yaşanacak işçi ayaklanmalarına ve sendikal hareketlere dönük bir mesajdı bu saldırı. Ancak İnşaat İş’i bu şekilde susturmanın imkansızlığını onlara da kanırta kanırta anlatacağız.
Yeni Demokrasi: Havalimanı direnişinde 24 tutuklama yaşandı, son durum nedir? Direniş ve saldırı süreci havalimanı işçilerini ve İnşaat-İş sendikasını nasıl etkiledi?
T.A: Tutukluların tecrit altında, birbirlerinden ayrı ve adli suçlularla beraber tutulduklarını biliyoruz. Avukatlar aracılığıyla işçi ailelerine ulaşıp onlarla görüşmeye çalışıyoruz. Öte yandan aileleri memlekette olan işçilerin ihtiyaçlarını karşılamak için çeşitli kurumlar ile birlikte yardım toplama kampanyaları örgütleme çalışmalarımız var. Tutuklanarak cezaevine konulan 24 işçi ve sendika emekçisinin her biri serbest kalana kadar gerek özgür kalmaları gerek cezaevindeki koşullarının olabilecek en iyi şekilde sağlanması için çalışmalarımız sürecek.
İnşaat-İş 10 Ekim’i nasıl atlattıysa bu süreci de atlatacaktır.
3. Havalimanı’nda gerçekleşen en son direniş en kapsamlısı oldu. Dolayısıyla, sürekli tekrar ettiğimiz gibi, bu direniş birikmiş bir öfkenin patlamasıydı. Öyle ki; binden biraz daha fazla işçinin fitili ateşlemesiyle bu sayı slogan atarak havalimanını inleten on bin işçiye ulaştı. Aslında işçiler bir kıvılcım bekliyordu ve o kıvılcım çaktığı anda şantiye bir anda alev aldı. 3. Havalimanı işçisi, en temel sorunları, kölece yaşam ve çalışma koşulları noktasında uzun süren bir örgütlenme çalışmasına gerek duymadan bir anda kenetlendi. Zaten patronları ve devleti bu kadar korkutan da işçilerin bir anda kenetlenmesi oldu.
Yeni Demokrasi: Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ediyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.
T.A: Ben teşekkür ediyorum.