[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Deprem gerçekliği geriye uzun bir süre gündemimizden düşmeyecek bir yıkım, acı ve öfke bıraktı. Halkın çeşitli kesimleri bu depremden oldukça etkilendi. Barınma, beslenme, yaşamını sürdürme vb. gibi birçok sorun ortaya çıktı. Sorunlar ortaya çıktı ancak sorunlara çözüm olabilecek bir otorite göremedik. Sorunlara çözümü halk kendi elleri ile örmüş oldu. Yıkımdan geriye itibarı zedelenmiş bir devlet kaldı. Bu itibar zedelenmesini, televizyon kanallarına yansımasa da sanal medya üzerinden çokça gördük. Halk vergi ödediği, güçlü olduğuna inandığı devleti arıyordu ancak devlet ortada yoktu!
Halkın çeşitli kesimleri bu depremlerden etkilendi dedik. Bu kesimlerden biri de öğrenci gençlik oldu. Gerek yurt gerek eğitim sorunu gündeme geldi. Depremle birlikte uzaktan eğitime geçiş ve yurtların depremzedelere açılması sorunu ortaya çıktı. Uzaktan eğitime geçiş kararının ardından öğrencilerden yurtları boşaltmaları istendi. Öğrenci gençliğin yaşam alanı olan yurtlar devlet tarafından ilk elden gözden çıkarıldı. Elbette depremzedelerin yerleştirilmeleri için güvenli alanlara ihtiyaçları var, ancak bunun için ilk elden yurtların seçilmesi devletin okullara, öğrenci gençliğe bakış açısını ele vermiştir. Onca “hazırlığa” ve halktan sağladığı gelire rağmen deprem bölgesinde barınma sorununa çözüm üretmemiş olan devlet sorunu öğrencileri mağdur ederek çözmüş göründü!
SALDIRI KISKACI
Uzaktan eğitime dönme kararı birçok öğrenci tarafından protesto edildi. Bu karara karşı çıkan öğrenciler gözaltına alındı, darp edildi, işkence gördü. OHAL ilan ederek “güçlü” imajını tazelemeye çalışan devlet en ufak bir itiraza da saldırmaktan geri durmadı. Öğrenci gençliğin bir araya gelmesi, taleplerini haykırması, depremle ortaya çıkan öfkeyi sorumlululara yöneltmesi devletin arkasına yaslanıp izleyeceği bir durum değildi. Elbette saldıracaktı. Saldırması onun halk düşmanı olma niteliğinden kaynaklıdır. Öğrenci gençlik de bundan nasibini almaktadır.
UZAKTAN-NİTELİKSİZ EĞİTİM
Uzaktan eğitimin niteliğine daha önceki yazılarımızda değindik. Gerçi uzak-yakın fark etmiyor; Türkiye’deki her iki eğitim modeli de içerisinde doğru, gelişkin bir nitelik barındırmıyor. Pandemiyle birlikte uzaktan eğitime geçiş yapılmıştı. Bu süreçte birçok sorun ortaya çıkmıştı. Halihazırda anti bilimsel olan eğitim ayaklar altına alınmış, eğitimin niteliksizliği gözler önüne serilmişti. Şu anki süreçte de aynı şeyleri yaşıyoruz. Uzaktan eğitim kararının öğrenci gençlik nezdinde tepki çekmesinin sebepleri bunlar. Gençler, aynı süreci daha önceden deneyimlediler ve bu süreç pek çok olumsuz yanı içerisinde barındırıyordu. Şu anda bu kararın geri çekilmesi talebi önceki deneyimlerin açığa çıkarttığı bir taleptir. Öğrenciler bir ekran üzerinden eğitim görmeye mahkûm edilmişlerdir. Ekran diyoruz ama buna ulaşamayan birçok öğrenci vardır. Açıkça görülmektedir ki bizi önümüzdeki süreçte de benzer şeyler beklemektedir.
DEPREMİN ÖĞRENCİ GENÇLİKTEKİ ETKİSİ
Deprem, halkın büyük bir çoğunluğunu etkilediği gibi öğrenci gençliği de büyük oranda etkiledi. Yaşam alanlarından uzaklaştırılan öğrencilerin barınma hakkıyla beraber ayrıca eğitim hakkı da gasbedilmiş oldu. Devletin bu politikaları gençlikte tepkiye sebep oldu. Gençlerin yaptıkları açıklamalarda yaklaşık 1 milyon 700 bin yatak sayısına sahip oteller, 1 milyon 800 bin boş konut, kamu kaynakları, özel şirketlere ait tesisler varken neden KYK yurtlarının depremzedelere açıldığı sorulmuştur. Elbette bu soru önemlidir. Çünkü devlet kendi imkânlarını seferber etmek yerine daha kolay olan bir yöntem bulmuştur. Nasıl ki pandemi döneminde eğitim gözden çıkarıldıysa şimdi de bir sürü olanak sağlanabilecekken öğrencilerin yaşam alanlarından, eğitimden vazgeçilmiştir.
Öğrencilerin sosyalleştikleri, kendilerini topluma ait hissedebilecekleri, bir toplumsal yapı içinde görebilecekleri ortam olan üniversiteler onların elinden alınmıştır. Pandemi ve deprem sonrası birbirine benzemektedir. Genel olarak insanların ve özellikle de öğrencilerin kendilerini ifade edebilecekleri, depremin açığa çıkardığı toplumsal depresyonu atlatabilecekleri taleplerini dile getirebilecekleri ortamlara ihtiyacı vardır. Bu ortamlardan biri de öğrenci gençliğin vaktinin büyük bir bölümünü geçirdiği üniversitelerdir. Pandeminin de açığa çıkardığı yalnızlık hissiyatı, kendini ifade edememe, toplumdan yalıtılmışlık hali deprem sürecine benzerdir. Dolayısıyla öğrencilerin bir arada olmaya ihtiyaçları vardır. Deprem sürecinde de açığa çıkan yalnızlık, deprem korkusu, yakınlarını kaybetme hissi tüm toplumda olduğu gibi öğrenci gençlikte de karmaşa hali yaratmıştır. Gençliğin yalıtıldığı, yalnızlaştırıldığı bu süreçte depremzede öğrencilerde birçok psikolojik ve toplumsal sorunun açığa çıkacağı görülmektedir.
Depremzede öğrencilerin bu süreçte yaşadıkları daha zordur. Enkazlarda ailesini kaybeden öğrenciler barınma sorununu daha yakıcı bir şekilde yaşamaktadır. Bu zorlu süreçte depremzede öğrencilerden okula para yatırmaları istenmiştir. Malatya İnönü Üniversitesi ve Elâzığ Fırat Üniversitesinde depremzede öğrencilerden formasyon ve harç paralarını yatırmaları istendi. Birçok öğrenci evinden, yurdundan olmuşken üniversiteler öğrencilerden para koparmanın yolunu arıyordu.
İşte tam da bu süreçte öğrenci gençliğin sesini duyurması, eğitim ve barınma hakkını elinden alan devlete karşı ses çıkartması gerekmektedir. Deprem gerçekliği devletin ne durumda olduğunu, o “çok güçlü” devletin depremzedelerin barınma ihtiyacını KYK yurtlarıyla çözdüğünü gösterdi. Depremi yaşayan depremzedelerin güvensiz KYK yurtlarına yerleştirildiklerini gördük.
Öğrenci gençliğin eğitim ve barınma hakkı gasbedilmiştir. Bu hakkımızı gasbeden de devlettir. Bizden çaldıkları ne varsa geri almak için hep beraber öfkemizi bu sisteme, geleceğimizi enkaz altında bırakanlara yöneltmek önümüzde duran devrimci sorumluluğumuzdur.