“Dersim’de bulunan partimiz TKP/ML’ye bağlı TİKKO gerillalarının Siyasi Komiseri’yim. Her biri halkımızın yetiştirdiği şehitlerimizin bizlere devrettiği mücadele bayrağını yere düşürmeden taşımak boynumuzun borcudur. Onları minnetle anıyor, yaşam ve direniş pratiklerini, mücadele ve savaş gerekçemiz olarak taşımaya devam ediyoruz.
Temel meselemiz ideolojiktir, devrimciliğe dairdir! Devrimciliği uygulayış ve yaşama geçiriş tarzımıza dairdir. Dürüst, ilkeli olmaya, partimizin işleyiş ve hukukunu sahiplenmeye komünist olmaya dairdir. Temel ayrılık noktalarımız budur.
Partimiz M. Demirdağ yoldaşın yaklaşımıyla ifade edersem; kendi stratejisi ve teorisi doğrultusunda, kitle hareketleri ile ilişkilenerek, sınıf mücadelesinin engin denizinde yer alıp, kısa sürede savaş mevzilerindeki yerini sağlamlaştırıp daha da geliştirecektir. Devrimciysen, böyle bir iddian varsa siyaseten ortaya çıkar, kendi düşünceni savunursun. Tabii bunu yapabilmek için kendine, siyasetine, haklılık ve meşruluğuna güvenmen gerekir. Kuşkusuz utanmak devrimci bir eylemdir, ki devrimcilik iddiasında bulunuluyorsa bunu beklemek hakkımızdır diye düşünüyoruz.”
(Kaypakkaya-Partizan sitesinde yayınlanan “G-DPK” Siyasi Komiseri ile röportaj)
Proletarya Partisi’nde 2015 yılında patlak veren ve 2017 yılında partiden kaçışla sonuçlanan hizip süreci, bilindiği gibi kendini en son gerilla alanında parti dışına atmış ve bu adımla da hizip süreci yapılan açıklamalarla noktalanmıştı. Gerilla alanında “G-DPK” imzasıyla yapılan açıklamadan kısa bir süre sonra “G-DPK Siyasi Komiseri” ile bir röportaj yayınlandı. Yukarıda yazılanlar, bu röportajdan yapılan alıntılardır. Röportajın tamamına dair elbette yapılacak bir dizi değerlendirme vardır ancak amaç tamamına dair değerlendirme yapmak olmadığı için, şimdilik bu kadarını almak yeterlidir.
2015 yılından itibaren kendini Proletarya Partisi içinde örgütlemeye çalışan hizip bu amaçla faaliyet alanlarına yönelmiş, bozgunculuğu ve tasfiyeyi örgütün tamamında hayata geçirme hedefiyle hareket etmişti. Bu hedefini kimi alanlarda başarmış kimilerinde ise başarısız olmuştur. “G-DPK” Siyasi Komiseri’nin Dersim serüveni ve “Bölge Komutanlığı”nın çıkışı işte böyle bir amaç ve hedefle başlamış ancak evdeki hesap çarşıya uymamıştır. “Tarih” bilgisi ve tecrübeyle, bu tecrübenin ve sahip olunan kimliğin özgüveniyle çıkıldı yola(!) Bu özgüven başarıya kilitlenmeyi beraberinde getirdi(!) Ancak savaşa ve savaş alanına yabancılığın getirdiği bu özgüven bir süre sonra başarının sanıldığı kadar kolay olmadığını gösterdi. Taşınan kimlik elbette önemliydi ama diğer mücadele alanlarında olduğu gibi gerilla alanında da bu kimliğin değeri bir yere kadardı. O yer yaşam ve mücadele karşısındaki duruşta her gün yeniden somutlanır, değer ve anlam kazanır. Hiçbir tumturaklı sözün yaşam karşısında hükmü yoktur. Yoldaşlık ilişkileri, örgüt kültürü ve yaşamı, o kimliğe verilen değer ve en önemlisi de Proletarya Partisi’ne verilen değer yaşamın canlı pratiğinde her gün açığa çıkar, test edilir. Bu sınavlarda başarısız olunduğunda söylenen sözlerin etki gücü de bulunmaz. Ve çıkılan Dersim serüveninde savaş alanında verilmesi gereken bu ilk sınavlardan geçilememiş ve sınıfta kalınmıştır. Proleter duruşun yerine küçük burjuva aydın duruşu ilk deşifre olan özellik olarak not defterlerine yazılmıştır. Ardından çoğaltılan bu liste bir saygınlığı değil, taşınan kimliğin sorgulanmasını beraberinde getirmiş, savaş alanına neden gidildiği kolektif tarafından çok kısa süre sonra anlaşılmıştır. Bu başarısızlık diğer başarısızlıklara mahkumiyeti de koşullamıştır.
Neydi amaç? Gerilla alanı parti çizgisine karşı konumlandırılacak, alandaki savaş gücü partiye düşmanlık zemininde örgütlenecek ve bu başarıldığı durumda da Proletarya Partisi’ni yıkıma sürüklemek ve parçalamak çok daha hızlı şekilde ilerleyecekti. Bu hedefe “emin adımlarla” yüründüğüne dair kamuoyuna servis edilen bilgilerle birlikte moral ve motivasyon sağlanmış, savaş gücünü “arkalarına” almanın yarattığı güvenle yürünmüştür(!) Ancak yalancının mumu BİR KEZ DAHA yatsıya kadar yanmış ve yatsı zamanı geldiğinde de savaş alanından hizbe alınan tavrı kabullenmeleri oldukça zor olmuştur.
Umut ve hayallerle başlayan Dersim serüveninden istenilen sonucun alınamayacağı 2017 yılı baharında artık netleşmişti. Proletarya Partisi açısından oldukça uzun sayılan “hizipli yürüme” durumuna tavır alınmış ve geriye gerilla alanının alacağı tavır kalmıştı. Hizip açısından umudun yitirildiği dönem tam da bu dönem olmuştur. “Siyasi Komiser”liğe giden yolun ve “Komutanlık” imzalı açıklamaların taşları bu dönemde tamamlanmıştır artık. Yönetici komiteler, alt komiteler ve savaşçılar; Proletarya Partisi’nin ilkelerine, onun ihtilalci çizgisine, Bolşevik niteliğine karşı yönelen hizbe tavır almış ve bu tavrı beyan etmekte de hiçbir tereddüt göstermemiştir. “Siyasi Komser” kendinden “bekleneni” yerine getirememiş, alanı parti çizgisine karşı konumlandıramamış, planlar işletilememiş, bozgunculuk ters tepmiş ve tüm savaş gücü partinin etrafında kenetlenmiştir. Süreç boyunca hiç bir baskılanma, yasaklama vb. yaşanmamış, böyle bir tavır geliştirilmemiş, Proletarya Partisi’nin işleyiş ve ilkeleri hatırlatılarak propagandada serbestlik hakkı da tanınmıştır. Bu hak kullanılmış ancak sonuç yine başarısız olmuştur. Bu başarısızlık ve yenilgi, hizbin kendisini ÖK (Örgütlenme Komitesi) olarak merkezileştirmesiyle buluşan “GEÇİCİ-DPK” çıkışıyla kabul edilmiştir. Dersim’de “GEÇİCİ” diye çıkış yapan bu anlayışın ciddiyetsizliği yurtdışında Örgütlenme Komitesi’ne kavuşma gerekçesiyle GEÇİCİ sıfatını kaldırdığını ilan etmesiyle ortaya çıkıyordu. Henüz kendini ilan ederken ciddiyetsizliği belli olan bu zihniyet aynı zaman aralığında TASFİYENİN DE planlarını yapmaktaymış.
Alanda açık propaganda hakkından istenilen sonuç alınamadığında gizli ilişkiler ve görüşmeler yapılmış, bozgunculuk planları bu şekliyle devreye sokulmuş ve bu durum yönetici komite tarafından kısa sürede deşifre edilerek tavır geliştirilmiştir. Üstelik bu korkaklık hiç yaşanmamış gibi “siyasi KOMSER” kısa bir süre sonra “siyaseten ortaya çıkmayı”, “meşruluğuna güveni” buyurmuştur. Korkaklığın perdelenmesi için daha keskin söylemlere, daha sol ama özünde sağ çıkışlara ihtiyaç vardı ve “siyasi KOMSER” rolü gereği bu açığı kapatmıştı.
Dersim serüveni artık yeni bir yola girmeyi zorunlu hale getirmişti. Savaş alanından istenilen sonuç alınamamış olsa da Proletarya Partisi’nin birliğine kastetmeye yarayacak her koşul ve fırsatı değerlendirmeye yemin edenler, bu fırsatı da kaçırmamıştı. Yaratılmak istenilen umutsuzluk ve kafa karışıklığı, alandan ciddi bir gücün partiye karşı konumlandığı algısı yaratmaya dönük idi. Siyasi “KOMSER” ve Komutanlık imzalı açıklamalarla koparılmak istenen bu yalan yaygarası idi. Bu yalanlara ve propagandaya ikna olanlar, ikna olmaya açık olanlara söylenecek söz elbette ki vardı ancak yaşanan gelişmeye karşı gerilla alanından yapılan açıklama yeterliydi. Kuşkusuz bu konuda artı bir uğraş içinde olmamak sınıf mücadelesinin keskin ve net pratiğinin er ya da geç gerçekleri açığa çıkaracağına olan inançtı. Proletarya Partisi açısından başından itibaren sınav sahası bu nedenle açık ve netti.
“GDPK” açıklamasının yaratacağı algının güçlendirilmesine, vurguların netleştirilmesine, ayrılığın net tarifine ihtiyaçtan kaynaklı olsa gerek “Siyasi KOMSER” röportajıyla durum pekiştirildi. Savaş alanında bozgun yaratmaya yetmeyen “kimlik” bu röportajla tazelendi ve yeni bir kimlik daha yakaya takıldı. Bu kartın güveniyle “temel sorunun devrimcilik” olduğu ilan edildi ve “savaş sahasında partinin güçlendirilmesi görevi” tayin edilerek nokta konuldu. Bu nokta “komutan cephede komutandır” sloganlarıyla tamamlandı, komutanlığın nerede ve nasıl yapılacağı propagandaları geniş bir alanda, sosyal medyanın yıkıcı gücüyle kahramana övgüler başladı.
Bu övgülerin ardından Dersim tarihi ve yapısına dair inceleme yayınlandı. Yapılan değerlendirme meseleye sınıfsal bir pencereden bakmak yerine küçük burjuva tarihçi gözüyle bakıldığını anlatıyordu. Kısa dönemden çıkarılan “derin tahlil ve teoriler” “partiyi savaş içinde” güçlendirmenin de ilk şartıydı. Mücadelenin verileceği saha tanınmalı, kitle yapısı tahlil edilmeli, üretim ilişkileri sorgulanmalı, düşmanın yönelimi anlaşılmalıydı. “Siyasi KOMSER” bu alandaki “teorik birikiminin” derinliğini de kanıtlamıştı artık. Geriye işaret edilen mevzilerde durmak ve savaşmak kalmıştı.
SAĞ TASFİYECİ HİZBİN HAZİN SONU
2015 yılından itibaren, proleter ideolojiye yabancılaşan, küçük burjuva devrimciliği kutsayan, Proletarya Partisi ve sınıf mücadelesinin ilke ve yasalarına yabancılaşmayı tarifleyen bir dizi tartışma yaşanmıştır. Yaşanan sürecin açığa çıkardığı sorunlara proleter ideolojinin ışığında bakmak, yorumlamak ve kavramak bir niteliğe ve en önemlisi de sınıf mücadelesinde kararlı bir duruşa sahip olmayı gerektirmekteydi. Bu niteliğin kaybedildiğine dair sayısız tartışma örnek gösterilebilir. “Ekmek kırıntısı bırakılan yollardan” geçilerek, yürütülen tartışmalardan geriye sınıf mücadelesine ateşten gömleği giyerek atılmanın dışında bir seçenek kalmamıştı. “Parti savaş sahasında güçlenecekti” ve bu sanıldığı kadar kolay bir göreve işaret etmiyordu. Silah elde çarpışmanın ötesinde güçlü bir Bolşevik Parti anlayışını, yarınlara dair netliği, mücadelede kararlılığı ve halkın onurlu davasına inancı gerektiriyordu.
Başarısızlıkla örülü bir dönem bitirilmiş ve bittiği gün savaş alanından ayrılmanın yol ve yöntemlerinin araştırması başlamış, “devrimci dayanışma” savaştan kaçış ilkesi üzerinden devreye sokulmuş ve bu arayış Proletarya Partisi’nden özel olarak gizlenmeye çalışılmıştır. Savaş alanına yönelik bozgun planları yenilgiyle sonuçlanınca artık geriye alanı terk etmek kalmıştı. “Parti savaş mevzilerinde” güçlenecekti ancak bunu başarmak için savaş mevzileri önce terk edilecek, silahlar toprağa gömülecek, şehit ailelerinden özür dilenecekti. Ateşten gömleği giymek için önce sınırın Avrupa tarafına geçilecek, saflar orada tahkim edilecek, “ekmek kırıntısı bırakılan” yollar bir kez daha geçilecek ve “koşa koşa Avrupa’da demirlenecekti”. “Avrupa’nın ışıklı sokakları” bir kez daha savaşa tercih edilmiş, hayaller bir kez daha yıkılmış, Rojava’ya selam durularak Avrupa sınırına varılmıştır. Zaten savaş sahasındaki varlıklarının kalıcı olmadığını “geçici” sıfatıyla ilan etmişlerdi. Türk, Kürt çeşitli milliyet ve uluslardan emekçi halkımızın ve Proletarya Partisi’ne gönül vermiş emektarların bir beklentisi yoktu. Fakat “siyasi KOMSERİN” “tarihsel” çıkışı, açıklamaları ve ortaya koyduğu “iddiaları” kendine inanlarda bir “acaba”yı geliştirmişti. Halbuki sınıf mücadelesinin yasası her yerde olduğu gibi burada da işleyecek ve halkımızın deyimiyle “sular çekildiğinde denize kimin donsuz girdiği” açığa çıkacaktı. Bu gerçeği görmek için sadece biraz sabretmek gerekiyordu.
Bu son, Proletarya Partisi açısından elbette bir sürpriz ve beklenmedik durum olmamıştır. Zira bundan önce de yaşanan örneklerde kaçınılmaz son er ya da geç yaşanmıştır. Tasfiyeciliğin geldiği hâlin deşifre edilmesinden sonra, önceki bozguncu ve tasfiyecilerin hararetli savunuya girmesinin nedeni de budur. Proletarya Partisi’ne düşmanlıkta birleşilen ortak nokta, daha önce yürünen benzer yol gelinen aşamada bir kavşakta birleşmiştir. Proletarya Partisi’ne karşı kurulan ortak koroya katılmakta hiç tereddüt göstermeyenlerin, acıları da beklentileri de ortaktır çünkü. Özgürlük marşlarının yerini “özgürlük kampanyalarına” bıraktığı gün yani dün kurulan ve bugün yenileri eklenen bu koronun sınıf mücadelesinde yarını elbette ki yoktur.
GEÇİCİLİK durağında Proletarya Partisi’ni temsil ettiği iddiası ile duranlar, bu duraktan yollarına devam ederken ideolojik-politik tasfiyeciliğin özselliği ile örgütsel tasfiyeciliğe çok hızlı ulaştılar. Şimdi trajik bir şekilde “büyük sözler, büyük iddialar” yine kendi propagandaları ile komik bir hâl almış durumda. Özgürlük kampanyaları aslında tasfiyeciliğin tüm yüzünü gösterdiği kampanyadan başka bir şey değildir. Proletarya Partisi’nin canını okumaya yeminli bu anlayışın, bu sağcılığın küçük burjuva anlayışa teslim ettiği komünistlik, şimdi devrimciliğinin artık sadece bir küçük burjuva romantizmine dönüşmeye başladığını söylemek yanılgı olmayacaktır.
Uzun bir süreye yayılan tartışmalar bittiğinde, geriye bu dönemden çıkarılması gereken dersler ve bu dersler ışığında toparlanma, hızla sınıf mücadelesinin görevlerini yerine getirmeye yönelmek kaldı. Bu görev ve misyon dün olduğu gibi bizlerin omzundadır. Sınıf mücadelesinin tüm keskinliği ile aktığı bu dönem Proletarya Partisi’ni ve ona düşmanlıkta birleşenleri saflaştıracak, ayrım çizgilerini netleştirecek tek gerçektir. Sistemin tüm kanallarıyla tıkandığı ve yeni bir soluklanma durağı olarak belirlediği seçimlere dönük belirlenen tavır ve yürütülen tartışmalar bu saflaşmanın ve ayrışmanın son örneği olmuştur. Bu sürece dönük belirlenen politika reformizm ile araya çekilecek çizgiyi netleştirmenin yanı sıra, seçimlerden sonra devletin girişeceği daha kapsamlı saldırılara karşı da konumlanmayı ve örgütlenmeyi ifade etmektedir.
Proletarya Partisi’nin ilke ve temellerine yönelen tüm saldırılar ancak böyle bertaraf edilecek, mücadele arenası ayrım çizgilerini netleştirecek, “geçici” öyküler bu sıcak mücadele alanlarında son bulacaktır. Geriye ise silahlarını toprağa gömerek savaş kaçkınlığı yapanlar değil, son mermisine kadar çatışan, Proletarya Partisi’nin kan ve can pahasına yarattığı geleneği sürdürenler kalacak, mücadelede yaşayacak, yaşatılacak. Onların isimleri çoğalacak, onların mücadelesi dilden dile dolaşacak. Bugünlerden yarınlara onların kahramanlıkları kalacak!