Liberalizm, sekterizm, dogmatizm vb. ideolojik hastalıklar mücadele içerisinde sık sık karşımıza çıkan ve sürekli tartışmamız gereken konuların başında gelir. Özellikle devrimci hareketin gerilediği, kitlelerle olan bağının zayıfladığı ve aynı zamanda da egemenlerin halka, devrimcilere yönelik topyekün bir saldırı içerisine girdiği dönemlerde, üzerinde durulması ve tartışılması gereken bu ideolojik hastalıklar daha fazla ön plana çıkar ve müdahale edilmediği taktirde saflarda yıkıma yol açar.
Kabul etmeliyiz ki içerisinden geçtiğimiz süreç bunu doğrulayan bir yerde durmaktadır. Bir taraftan ideolojik mücadeleye yeterince önem verilmeyip bu hastalıklara zamanında müdahale edilmemesi diğer taraftan da egemenlerin devrimci harekete yönelik ideolojik-politik tasfiye saldırıları bu burjuva hastalıkların gün yüzüne çıkmasına daha fazla zemin sunmaktadır.
Kaynağını öznelcilikten alan bu ideolojik hastalıkların en önemlilerden birisi liberalizmdir. Devrimci saflarda liberalizmin gelişimine bilinçli ve iradi olarak müdahale edilmediği durumda liberalizm saflardaki birliği bozar, reformizmi geliştirir, parti içerisinde parti-örgüt işleyiş ve ilkelerini, ideolojik, stratejik ve politik alanı tasfiye ve dejenere eder. Bu yazıda KP içerisinde liberalizmin hangi sınıfa ait olduğunu incelemeye çalışacağız.
Burjvazinin ideolojisi olan ve kapitalizmle birlikte oluşmaya başlayan liberalizm, kültür-sanattan dini inançlara, siyasetten ekonomiye kadar temel tezini kişisel “serbesti” ve bireysel “özgürlük” üzerine kurar. Liberalizm temel sloganı olan “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” bakış açısıyla hareket ederek toplumu buna göre şekillendirir. Devrimci saflarda da liberalizm gıdasını tam da bu bakış açısından almaktadır. Sınıf mücadelesi kavranmadığında ya da devrimcilik şekilsel olarak algılanıp pratiğe geçirildiğinde liberalizm de dahil olmak üzere çeşitli hastalıkların meydana gelmesi kaçınılmaz olur.
Devrimci saflara katılan birçok insana baktığımızda, sistemin baskısından kurtulmayı; liberal ideolojinin de yansıması olarak bireysel özgürlükleri kullanabilmek, aileden, çevreden “bağımsız” olabilmek gibi algılayabiliyor. Yani çarpık bir özgürlük anlayışı şekillenebiliyor. Oysa özgürlük, devrimciliğin özü ve diyalektik materyalizmin en temel ilkelerinden birisi olan özgürlük ve zorunluluk diyalektiğinin doğru kavranmasından geçiyor. Mücadelenin zorlukları ve toplumsal yasası kavranmadan, zorunluluk bilince çıkarılmadan özgürlük de yaratılamaz. Devrimci saflardaki liberalizm tam da bu diyalektiğin kavranmamasının sonucu olarak yaşanmaktadır. “Herkes istediğini yapsın, istediği gibi düşünsün, bana dokunmadığı müddetçe sorun yok” biçimine tekabül etmektedir.
Liberalizmin özünü bireycilik, bencillik oluşturur. KP içerisinde de liberalizm bu küçük burjuva bencilliğinden ileri geldiği için parti içerisinde de bireyci düşünüş ve yaşam tarzı yani birey öne çıkarılarak kolektifin çıkarları arka plana itilir. Kolektifin sorunlarına ilgisizlik, duyarsızlık başlar. Sorunları kendi dışında gören, benmerkezci anlayış şekillenir. Kolektifin içerisinde yaşanan hata, eksiklik, ilkesizlik ya da gelişen farklı ideolojik hastalıklara göz yumma, tepkisiz kalma ya da buna karşı mücadele etmeme biçimlerinde yansımasını bulur. Tüm bunlar aslında içerisinde partiye, devrime, kitlelere inançsızlığı da barındırır.
Liberalizmin örgütsel arenadaki bir diğer yansıması da tasfiyeciliktir. Tasfiyecilik; örgüt, ilke ve işleyişinin tasfiyesiyle başlayıp parti ve devrim anlayışının tasfiyesine kadar uzanabilir. Tasfiyeciliğin olduğu yerde ise dejenerasyon, bireycilik, benmerkezcilik, dedikodu, pasifizm, dağınıklık, örgütsüzlük kendine yol bulur.
Liberalizmin KP içerisinde gelişip boy vermesinin nedenlerinin başında ideolojik kavrayışsızlık ve sınıfsal bakış açısındaki ve sınıf bilincindeki kırılmalar gelmektedir. KP içerisinde bunlar görülüp müdahale edilmediğinde gelişen ya da gelişebilecek ideolojik hastalıklara, küçük burjuva anlayış ve yaşam tarzına ideolojik, sınıfsal kırılmalara vb. karşı ideolojik mücadeleyi elden bıraktığımızda ya da sorunları görsek bile küçümsediğimizde, yüzeysel bir ele alışla günübirlik çözümler üretmeye çalıştığımızda sorunlar çözülmek yerine zamanla daha da derinleşecektir. Sistemin saldırılarına karşı KP’yi güçsüz bırakacaktır. Bu da saflarda yıkımları, dökülmeyi, partinin ve devrimin görevlerinden uzaklaşıp sisteme doğru kulaç atmayı kaçınılmaz kılacaktır.
Bugün parti saflarında gelişen sağ tasfiyeci anlayış tam da böylesi bir zeminde, küçük burjuva liberalizmin ürünü olarak ortaya çıkmış kendini kolektiften koparmıştır. Kolektifin sorunlarını bütünlüklü değil parçalı, belli zaman, mekan ve kurumlara sıkışmış olarak ve kendi dışında gören bir anlayışla şekillenmiştir. Bu anlayış ve çizgi kitlelere güvensizliği, devrime inançsızlığı getirirken KP ilke ve işleyişlerini, parti çizgisini, anlayışlarını, stratejisini, önderlik rolünü vb. örgütsel anarşizme ve reformizme savrularak tasfiyeye götürmüştür.
Elbette tüm bunlar bir anda gelişmedi. Sağ tasfiyeci hizip faaliyetinin de bir gelişim süreci var. Ve bunda partinin ve önderliğin rolü de göz ardı edilemez. Sorunların zamanında görülüp müdahale edilmemesi, üzerinin örtülmesi, kendiliğindenciliğe bırakılması, sorunların çözümü noktasında doğru araç ve yöntemlerin kullanılmaması ya da müdahalede eksik, yetersiz kalınması liberalizmin bir başka versiyonudur. Ama aynı özden gelmekte ve beslenmektedir.
Unutmayalım ki sınıf mücadelesinde burjuva ideolojinin karşısına proleter ideoloji dikilmediğinde MLM bilimi kavranmayıp yine onun düşünce yöntemi olan diyalektik tarihi materyalist yöntem elimizdeki en dinamik silah olmaktan çıkarıldığında KP saflarında bile olsa burjuvazi egemen olacaktır. Şu bir gerçek ki bizim boş bıraktığımız alanı burjuvazi dolduruyor, dolduracaktır.
Buna geçit vermemek için bugün bizim yapmamız gereken saflarımızda boy veren liberalizm de dahil olmak üzere bütün küçük burjuva zaaf ve hastalıklara karşı aktif ve kararlı bir ideolojik mücadele yürütmek olmalıdır. Bu konuda büyük yol göstericimiz Mao yoldaştır. Mao yoldaş, KP içerisinde liberalizme karşı mücadelenin yol ve yöntemlerini de göstermiştir. Mao yoldaşın dediği gibi biz de “aktif ideolojik mücadeleden yanayız; çünkü bu mücadele, parti ve devrimci örgütler içinde savaşımızın yararına olan birliği sağlayan silahtır. Her komünist ve her devrimci bu silaha sarılmalıdır” diyoruz.