Yenilmişken devam deyip yenmeyi, kaybetmişken yılmaksızın yeniden yönelip kazanmayı, beklenmedik düşüşler olsa da tarihsel zorunluluğumuzun bilinciyle davranıp, bizi var eden değerlere sıkı sıkıya tutunarak doğrulmayı, bir yanımız yarım kalsa da, kopsa da en zor zamanlarda en çetin yollarda olsak da, yürümeyi bizden öncekilerden öğrendik.
Sınıf mücadelesi hepimizden daha fazla cesaret, özveri ve kararlılık istemektedir. Dilek yoldaş bu anlamda önemli özellikler taşımaktadır. Kendi yetmezlikleriyle karşılaştığında, hata yaptığında, yanıt olamadığı zamanlarda belki karamsarlığa kapıldı, olumsuz etkilendi. Ama önemli bir ayrıntı onu bu etkilenmişlikten çekip alırdı; partiye, devrime ve yoldaşlarına olan bağlılığı. Bu bağlılık, Ayferleşme ve onu daha da ileri taşıma arzusunda Dilek yoldaşı var etmiştir. Kendi sınırlarına rağmen, partiye, devrime sınırlar koymadı, koyamazdı. Çünkü inandığı şeyleri kendisiyle somutlamak yerine parti ve mücadelemizle, devrimle somutluyordu.
Dilek yoldaş, kendine tahammülsüzlüktür. Zaten devrimci olmak da bu değil midir? Kalıpların, geri alışkanlıkların, zincirlenmiş kişiliklerin yani geçmişin dayattığı sınırların, ölçülerin, düşünce ve duyguların bir bir kırılmasıydı, devrimcileşmek.
Dilek yoldaşı sürecin insanı yapan yönlerinden biri de, yapamayacağını düşündüğü durumlarda, zamanlarda yoldaşlarından aldığı destekle, o yükün altına girebilmesidir. Aynı zamanda ben yapmalıyım diyebilmesidir. Kendine güvenemediği durumlarda, yoldaşlarına, partiye olan güveninden dolayı kararlılık göstermekten geri durmayışı önemlidir. Riskli olan görevlerde ifade ettiği “yoldaşlar birileriniz uzakta da olsa dursanız ve sizlerden birini yanımdaymış gibi hissettiğimde yapamayacağımı düşündüğüm şeyler çok azdır” sözleri kararlılığın ve güvenin ifadesidir. Olması gerekenin önüne kendi gerçekliğini koymamanın özverili duruşudur bu.
Elinde silahı gerillanın öncüsü, komutanı, elinde lavı düşmandan hesap soran savaşçılığıyla, elinde bombası düşman inine dalan cesaretiyle ve halk düşmanı işbirlikçi, ihbarcıların ensesine dayadığı tabancasıyla, sırtında taşıdığı bildirilerle kitlelere propaganda yapan, elinde kalemi partiye katkı sunan, kariyerizmden uzak, mütevazı duruşuyla Dilek yoldaş örnektir.
Düşmanın zoru, devrimci zorla yenilecektir. Tarihin devinimi, yığınların arzusunu şekillendirir. Yığınlar, er ya da geç, her küçük esintide bir biçimde büyüyerek devrimin fırtınalarını estirecektir. Her düşenimiz, devrimin fırtınalarına akan küçücük esintilerdir. Umudumuzu, inancımızı, kavgamızı büyütecek olan da budur, yaşamıyla, ölümüyle güç vermek geride kalanlara. Bunu her yoldaş gibi başaran oldu Dilek yoldaş.
Tarihe not düşmek bize kaldı. Düşenler geride kalanlara, yaşarken anlattılar kendilerini. Her yoldaş anlayıp anlatabilmeli bunları. Acılarımız, öfkemize bilinçli yön verebilmeli. Düşenlerle bilemeliyiz ideolojik politik kimliğimizi. Dilek yoldaşın şahsında somutlaşan değerlere yanıt olmamız, böyle mümkündür. Bunun için tıpkı kendisinin ifade ettiği gibi ve somutladığı gibi “ya içindesindir çemberin ya da dışındasındır.”
Ayferin, Aşkınların iz bıraktığı Dilek yoldaş da, birçoğumuz gibi acılardan yoğrularak koyuldu devrimin yoluna. Ve yoldaşların izini sürdü, hem de onları yaşatarak, yaşayarak…
(Bu Yazı İşçi-Köylü gazetesinin 2 Nisan 2010 tarihli 62. sayısından alınmıştır.)