Burjuva-feodal sistemi ve çalışma tarzını yakından takip edenler, bugün söylenenin yarın tersine döneceğini, unutulacağını, bugün kurulan ittifakların, köprüden geçtikten sonra tekmeleneceğini ve bozulacağını iyi bilirler. Bu anlamıyla, 24 Haziran öncesi kurulan “Cumhur İttifakı” ve “Millet İttifakı” olarak adlandırılan ittifakların çok uzun ömürlü olmayacağı, pragmatist ittifaklar olduğuyla ilgili öngörümüz, tek tek ittifakların dağılması ya da ciddi yarıklar oluşmasıyla doğrulanmış oldu.
“Millet İttifakı” kamuoyunu çok meşgul etmeden hemen seçim sonrası dağıldı. “Cumhur İttifakı”nın biraz daha zamana ihtiyacı vardı zira henüz işler tam anlamıyla yoluna girmemişti. Ancak gelinen aşamada işlerin yoluna girmeyeceği belli oldu. Önlerinde önemli bir yerel seçim vardı, buna rağmen bir süredir halı altına itilen pislikler yavaş yavaş yüzeye çıkmaya başladı ve nihayetinde bu ittifakta ciddi yarılmaya neden oldu. “Resmi” olarak bittiği açıklanmasa da karşılıklı yapılan açıklamalardan, bu ittifakın ciddi gerginlik ürettiği ve sorunların olduğu görülmektedir.
Esasında bu ittifaklar en başından itibaren sorunludur, pragmatist ve ikiyüzlüdür. Boğazına kadar pisliğe bulaşmış AKP ve MHP yanlarına onlardan aşağı kalır yani olmayan BBP’yi de alarak bir ittifak kurmuştu. MHP yaşadığı iç krizi atlatacak, AKP ise yönetememe krizini bir nebze de olsa aşmak için, sistem değişikliğini deneyecek ve bir anlamıyla kitlelerin güvenini kazanmaya çalışacaktı. Sonuç itibariyle 24 Haziran seçimlerinde (tüm hileleri, hırsızlıkları bir yana koyarak) bu planları hayat hakkı buldu ve seçimi kazandılar. Buraya kadar pek bir sorun görünmemektedir.
Ancak sonrasında yavaş yavaş şişirilen balonlar patlamaya başlayınca, gerçek durum ortaya çıkmaya başladı. Aslında enflasyon iddia edildiği gibi yüzde 10’un altında değil, yüzde 25’in üzerindeydi. Bunu bugün hükümette, burjuva-feodal medya da saklayamayacak durumdadır. Her ne kadar faturayı “dış güçler”e kesseler de şapka düşmüş, kel görünmüştür artık. İşsizlik çığ gibi büyümüştür. Yoksulluk alabildiğine artmış, iflaslar, intiharlar, tasfiyeler son hız ilerlemektedir. Ancak bütün bunlara rağmen, başta Tayyip Erdoğan ve ailesi olmak üzere, yakın çevreleri, AKP’li diğer kodomanlar her geçen gün zenginleşmekte, sermayeleri büyümektedir. Bu ekonomik krizden genel anlamda toplumun büyük bir kesimi etkilenmiştir. Dolayısıyla MHP tabanının da bundan etkilenmesi muhtemeldir. Bundan kaynaklı partisine baskı uygulama ihtimali oldukça yüksektir. Bu durumun sorumluluğunu almak istemeyen MHP ve Devlet Bahçeli, önce alttan alta, üstü kapalı eleştirilerini dile getirse de daha sonraki gelişmeler üzerine, bu homurtularını yüksek sesle dile getirmeye başlamıştır. Aynı şekilde Tayyip Erdoğan da bu eleştirilere cevap vermiş, ortam iyice gerilmiştir. Tabanın bu partilere var olan ittifak üzerinden memnuniyetsizliğini ifade ettiğini, iki parti başkanının meclis grup toplantılarında yaptıkları konuşmaların ardından, hem MHP tarafının hem de AKP tarafının gözyaşlarına boğulmasından ve liderlerini deli gibi alkışlamalarından anlayabiliriz.
İttifakı sonlandıran süreci birkaç başlık altında toplayabiliriz. İlk olarak ekonomik krizi koyabiliriz. Bir diğeri, özellikle seçim öncesi MHP lideri Bahçeli’nin, sözde hapishanede olan ama zamanın çoğunu özel hazırlanmış hastane odasında geçiren, katil mafya lideri Alaattin Çakıcı’yı ziyareti sonrası söylediği, “ülkü ve ülke sevdalısı olan, davalarının gözü kara yiğitleri olarak bilinen mesela Alaattin Çakıcı, mesela Kürşat Yılmaz 100 bin ülkücünün imzasıyla aday gösterilseydi, bu kahramanlarımız için de cezaevinden çıkarılmaları için bir kampanya yapılacak mıydı?” sözleriyle katillere af çağrısı yapmıştı. Büyük ihtimalle AKP ile pazarlıkta elinin güçlü olduğunu, istediğini yaptırabileceğini düşünen Bahçeli, seçim öncesi bu akıl sürülerine verdiği “af” sözünü tutmak için bir tartışma başlattı. Ancak daha önce katil Çakıcı defalarca AKP aleyhinde açıklamalarda bulunmuş, tehditler savurmuştu. Bunun etkisi midir, yoksa başka pazarlıklar ya da dengeler meselesi midir bilemeyiz, Tayyip Erdoğan bu af çağrılarına olumsuz cevap verdi. Devlet Bahçeli’nin yere göğe sığdıramadığı bu katiller sürüsünü direkt hedef alarak açıklamalar yaptı ve bir anlamda bu sayfayı kapadı ya da konuya nereden yaklaşacaklarıyla ilgili önemli veriler sundu.
Tayyip Erdoğan’ın, “şimdi birileri çıkarmış af. Ne affı? Hele hele 50 bini aşkın uyuşturucu suçlusunun cezaevinde olduğu bir dönemde biz uyuşturucucuları affeden bir iktidar olarak mı anılacağız” sözlerine fena içerleyen Devlet Bahçeli, “MHP’yi yüzeysel ve üstünkörü bir şekilde uyuşturucuyla, uyuşturucu suçuyla yan yana getirmek şayet art niyet değilse kesinlikle isabetsiz ve itibarsız bir isnattır. Uyuşturucuyla en çok mücadele veren, bu uğurda her türlü imkânıyla fedakarlık gösteren ‘birileri’ diye tabir edilen milliyetçi-ülkücü harekettir. Şartlı ceza indirimiyle ilgili teklifimizi uyuşturucu temeline indirmek, tahrip ve tahrif etmek fahiş bir yanlış, fuzuli bir demagojidir” şeklinde cevap verdi. Bu beyanlar al birini vur ötekine cinsinden yaklaşımlar ve açıklamalardır. Tüm kamuoyu çok yakından bilmektedir ki MHP de AKP de yapılan her türlü pis işin içerisindedirler. Uyuşturucu ticareti, fuhuş, taciz, tecavüz, mafyacılık, işkence, cinayet ve daha sayamayacağımız onlarca pis iş bu partilerle, onların üye ve taraftarlarıyla, kadrolarıyla özdeşleşmiş durumdadır. Bu anlamıyla iki parti de boşuna kendilerini aklamaya çalışmasınlar. Tarih de kitleler de buna şahittir ve er ya da geç bunların hesabı sorulacaktır.
Bu iki temel meselenin yanında, yine daha önce üzeri örtülen ve Danıştay tarafından yeniden her sabah okullarda okutulmasına karar verilen ırkçı, şovenist “Andımız” üzerinden de MHP ve AKP arasında yine kulakları tırmalayan, ahlak sınırlarını zorlayan açıklamalar yapıldı. Irkçı, faşist Devlet Bahçeli’nin bu tartışma içinde, Danıştay kararını eleştiren bakan Bekir Bozdağ’ı hedef alan açıklamalar yapması ve ardından Tayyip Erdoğan’ın grup toplantısında Bekir Bozdağ’ı sahiplenen “Yol arkadaşımı feda edemem. Bakanımıza yönelik bu tehdidi ve hakareti gerçekten bir genel başkana yakıştıramadım” şeklinde bir konuşma yapması, bir anlamıyla kimin kimle nereye kadar yürüyeceğini de göstermiştir.
Tüm bu gelişmelerin üzerine, MHP yeni bir hamle yaparak hem var olan ittifakın çatırdadığına dair mesaj hem de AKP’ye direkt bir gözdağı verdi. Devlet Bahçeli “hiçbir ittifak bir tarafın reddedilmesi ile geri adıma zorlanması ile yok sayılmasıyla önermelerinin görmezden gelinmesiyle ayakta kalmayacaktır. Hiçbir ittifak pozisyon hatırlatmasıyla zamana oynamayla varlığını devam ve idare etmeyecektir. Heyetler görüştü görüşmedi yasal zemin vardı yoktu tartışmalarına son vermenin vakti gelmiştir. Bu kronikleşmiş süreci uzatmanın anlamı ve alemi yoktur” açıklaması yaptıktan hemen sonra kulislerde MHP’nin Ankara adayının Melih Gökçek olduğu söylentileri dolaşmaya başladı. Uzun yıllar AKP’den, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış, birkaç ay önce görevden alınmış, her dönemin devlet tarafından vazgeçilmezi, faşist Melih Gökçek’in, MHP’den aday olması durumunda AKP adayının seçimi kazanmasının zora gireceği bilinmektedir. Ancak AKP’lilerin ve Tayyip Erdoğan’ın rahat tavırları ve açıklamaları, Melih Gökçek’le ilgili AKP’nin elinde ciddi belge veya bilgilerin olduğuna yorumlanabilir. Bilindiği gibi önceki dönem AKP içinde yaşanan krizde Bülent Arınç, Gökçek’le ilgili bir takım belgeler paylaşacağını söylemişti. Daha sonra basına yansıyan birçok yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet olayları olsa da bugüne kadar hiç kimse bu işin üzerine gitmemişti. Bakalım eğer Melih Gökçek MHP’nin teklifini kabul ederse, bu pislikler daha ne kadar açıklanacak…
Netice itibariyle, yukarıda da bahsettiğimiz gibi, burjuva-feodal partiler arası ittifaklar tamamen çıkar ilişkilerine dayanmaktadır. Çıkarına ters düşen en ufak bir durumda bu ittifakların dağılması kaçınılmazdır. Bu nedenle halk düşmanı bu “şer” ittifaklarının tek derdi işçi sınıfına, ezilen emekçi halka düşmanlık ve ilk fırsatta da birbirlerinin boğazına sarılmaktır.