Bel Kemiği Olmayan “Devrimcilik”; Oportünizm

Devrimci faaliyet yürütürken proleter ideolojinin gerektirdiği devrimci ilkelere bağlı kalmadan, devrimci saflarda var olmak mümkün değildir. Devrimcilik, ciddiyeti ve samimiyeti pratik mücadelesinde gösteren devrimci öznelerce yürütülen bir mücadeledir. Rotası olmayan gemiye hiçbir rüzgarın yardım edemeyeceği gerçeğinden yola çıktığımızda çizgisi oportünist olanların da aynı düzlemde olduğunu söylemeye gerek yoktur. Proletaryadan yana görünüp de burjuvaziden yana oynayan bir iflah olmazlıktır söz konusu olan. Günümüz sınıf mücadelesinin genel seyrine baktığımızda devrimci öznelerin pratik mücadelesinde, ideolojik duruşlarında oportünizmin her türlüsüyle karşı karşıya oldukları görülecektir.

Oportünizm; “Günübirlik çıkarlar için büyük, temel düşüncelerin unutuluşu, gelecekteki sonuçları dikkate alınmadan yönelinen geçici başarılar ve bu başarılar adına verilen mücadeleler, hareketin bugünü için geleceğin feda edilerek yüzüstü bırakılışı tüm bunların makul gerekçeleri olabilir. Ama bütün bunlar oportünizmdir ve oportünizm olarak kalır. Üstelik dürüst oportünizm belki de bütün oportünizmlerin en tehlikelisidir.” (Engels)

Bu tanımın günlük yaşamda veya pratik mücadeledeki özce ifadesi ilkesizliktir. Nihai amacı yoktur günübirlik çıkarları esas alır. Bunu sınıf mücadelesinin her aşamasında görmek mümkündür. Mücadelenin çetinliği ve şiddetine karşı barışçıl ve uzlaşmacıdır. Politikada “geçici başarılara” yönelirken esas amacı ve geleceği göz önüne almaz. İdeolojik olarak “cepheden savaş açtığı” burjuvaziye karşı değil, “her koşulda yanında olduğunu” söylediği proletarya karşısında konumlanır. Proletaryanın sınıf bilincinin ve sınıf mücadelesinin gelişmesine engel olur. İşçi hareketini ve devrimci mücadeleyi böler, atomize eder. Enternasyonal proletaryanın birlik, dayanışma ve mücadelesine zarar verir, enternasyonalizmi parçalar. Devrimci mücadelenin nihai amacını burjuvazinin ayaklarının altına serer.

Oportünizm kavram olarak siyaset alanına 1860’ların sonlarında girdi. 1891’de, Engels’in yukarıda alıntıladığımız tanımıyla birlikte devrimci basında da görülmeye başladı. Lenin ve Lüksemburg’un, dönek Bernstein ve Kautsky’e karşı verdikleri ideolojik mücadelede revizyonizm ve reformizmle eş anlamlı olarak kullanıldı. II. Enternasyonal’in I. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na karşı almış olduğu “savaşı destekleme” tavrıyla oportünizm uluslararası bir nitelik kazandı. Geçmişten günümüze oportünizm en keskin devrimci söylemler eşliğinde, sınıf mücadelesinin, burjuvazinin iktidarına yönelmesinin önüne geçen küçük burjuva hastalıklardan biridir.

TDH içinde bulunduğu kriz halinden uzun süredir çıkabilmiş değil. İdeolojik ve politik açmazlar, tasfiyeci saldırılarla birlikte ideolojik kırılmalara dönüşmüş durumda. Mücadelenin geliştirilememesi karşısında “bir yol açma” iddiasıyla “yeni” düşünce ve taktiklere sarılanlar “dürüst oportünistler” olarak bir kez daha tarihe yazıldılar. Bunlar, bugünün çıkarlarını esas alarak özgür geleceği, burjuvaziye feda ettiklerini göremeyecek kadar “yeni”nin peşinde koşmaktadırlar. Öyle ki Marksizmin temel teorilerini devrim adına tartışmaya açıyorlar. Keskin savaş nidalarıyla yurtdışına iltica etmekte beis görmüyorlar.

Sınıf mücadelesinin göreceli olarak gerilemesine paralel yaşanan darlaşma, dar grupçuluğu doğurmaktadır. Dar grupçuluk devrimci siyasetlerin pratiğine, halkın-devrimin çıkarının yerine kendisinin, kendi örgütünün çıkarlarını koymak olarak yansımaktadır. Politikada kitlesel bir güç olabilme adına sınıf mücadelesinin ulusal mücadele için terk edildiğine tanık oluyoruz. Kitle hareketlerini yakalama ve kitlelerle bütünleşme adına CHP’nin seçim sloganı dergi sayfalarına taşınmakta. Kitlelerin öncü ve örgütlü gücü olmanın gereği olarak kitleleri sorunun asıl merkezine yönlendirmek, örgütlemek yerine parlamentoya kucak açılarak, öncü ve örgütlü güç olma misyonu düzen partilerine bırakılıyor.

Ulusal, din, cinsiyet ve çevre sorununu sınıf kategorisine yükseltip, başlıca çelişmeler arasına alarak, esas mücadele alanı olarak belirleyenlerin bunu sınıf mücadelesi için yaptıklarından şüphe yok. Fakat bu politikanın daha önce keşfedilmiş kimlik siyaseti veya sivil toplumculuk olup devrime hizmet etmeyeceğine de şüphe yoktur. Toplumsal sorunlar konumlandıkları deneyimlerle sabitlenmiştir. Sabit olan bir diğer konu da devrim çığırtkanlığının altında yatanın katıksız oportünizm olduğudur. Oportünizm mücadelenin seyrine göre şekil alır. Güçlü olduğu dönemde en cevval birlikçi kesilir. Marksist külliyattan seçkin alıntılar yaparak birlikçiliği savunur. Tam tersi durum söz konusu olduğunda yani güçsüz olduğu dönemde Marksizmi anında unutur. Birlik olmanın devrim için değil kendi çıkarına uymadığı içindir bu tavır. Dahası “kendimizi ifade edemiyoruz” diyerek içinde bulunduğu birliği de parçalar.

Oportünizmin özeleştiri diye bir kaygısı yoktur. Dünyada ve Türkiye’deki gelişmelere, özellikle halk hareketlerine dair belirlemelerdeki devrimci öznelerin pratikleri oldukça öğreticidir. Parlayan her şeyin altın sanılması gibi halk hareketlerinin hemen hepsinin “devrim” olarak nitelendirilmesine karşın “devrim”in bir türlü gerçekleşmemesine dair hiçbir özeleştirel yaklaşımın olmaması bu anlamıyla şaşılacak bir durum değildir. Zira o oportünizm en bariz hatalarda dahi halka, devrime karşı bir sorumluluk taşımamaktadır. Özeleştiri, halka ve devrime karşı ciddiyetin, samimiyetin ve dürüstlüğün göstergesi olarak devrimci bir ilkedir. Oportünizmin söz ve eylemi arasında tutarsızlık vardır. Bu politika yapış tarzında olduğu kadar mücadelenin her aşamasına yansımaktadır. Bir yandan devrimciliği savunurken diğer yandan kapitalist yabancılaşmanın sıradanlaştırdığı ilişkileri devrimci saflarda yaşatmaktan geri durmaz. Devrimci ciddiyeti, samimiyeti ve sorumluluğu bir kenara iterek temsil düzeyinde olsa bile yalan söylemeyi sorun olarak görmez.

Bugünün temel sorunlarından en önemlisi TDH bileşenlerinin kendisini ideolojik ve politik olarak var etmesi değildir. İdeolojik ve politik olarak kendisini nerede konumlandırdığı sorunudur asıl mesele. Dün ile karşılaştırıldığında söylem ve iddianın pratik politikaya yansıması Marksizm zemininde gerçekleşiyordu. Bugün ise söylemde Marksizm korunurken pratik politikadaki konumlanış burjuva liberalizmidir. TDH bileşenlerinin devlet karşısındaki konumlanışı, ulusal ve kadın sorunu gibi diğer toplumsal sorunlara karşı duruşu ve çözüm olarak ortaya koydukları Marksizm merceği ile incelendiğinde oportünizm görülecektir. Sandıkla demokrasi arayanların ve “üçüncü yol” teorisine inananların devrimcilik adına yaptıkları şeyin tanımı “dürüst oportünizm”dir. “AKP faşizmi”, “Saray faşizmi”, “Erdoğan/Saray” tabirlerindeki sorun sadece CHP’nin faşist niteliğinin görülmemesi değildir. Esas olarak devlet faşizminin veya faşist diktatörlüğün görülmemesidir. Revizyonist ve reformistler için “anlaşılır” olan bu durum söz konusu devrimci bir özne olduğunda açıktan katıksız bir oportünizmdir. Uzun süredir yaşanan kriz, burjuva liberalizmine dümen kırılarak aşılmayacaktır. Tam aksine akıntıya karşı yüzerek tüm mevzilerde sonuna kadar direnerek ve sınıf mücadelesini geliştirerek aşılacaktır.

İçinden geçtiğimiz tasfiyeci süreçte, ideolojik duruşunu koruyamayanların savrulduğu ilk durak oportünizm olmaktadır. Devrime karşı devrimcilik yapılarak Marksizmin 150 yıllık zengin tarihsel deneyimi ve birikimi yozlaştırılmakta, burjuva ideolojiye teslim edilmektedir. Oportünizme karşı mücadele, her alanda Marksizmde ısrar etmektir. MLM’ler sınıf mücadelesinin andaki fırsatlarından yararlanarak devrimci mücadeleyi geliştirmek suretiyle oportünizmi geriletebileceğinin bilinciyle devrimci mücadeleye sarılmalıdır.