Irak Kürdistanı’nda (Başûr) oldukça kritik bir süreçten geçiliyor. Bu süreç, taşıdığı özgün nitelikten ve gelecekte yaratacağı olası sonuçlardan kaynaklı dikkatle incelenmesi gereken özellikler taşıyor. Başûr’daki gelişmelerden öne çıkan Cumhurbaşkanlığı seçimi krizi özel olarak hem Irak hem de Irak Kürdistanı’ndaki sosyal, ekonomik ve siyasal durumu doğrudan etkileyecek bir muhteva taşıyor. Bölgedeki gerici devletlerin de fiili olarak etki ettikleri bu süreç aynı zamanda bir egemenlik çatışmasının arenasına dönüşmüş durumda. Seçim krizi sürerken KDP’ye bağlı peşmerge güçlerinin PKK’nin gerilla bölgelerine dönük kuşatması da geçtiğimiz günlerde bölgede yaşanan önemli gelişmeler arasındaydı. Söz konusu iki gelişme de TC’nin bu süreçlerdeki varlığı hasebiyle de bir değerlendirmeyi gerektirmektedir.
Bilindiği gibi Irak’ta Cumhurbaşkanlığı makamı resmi olarak adı konmasa da Başûr’daki Kürt partilerinin ortak belirlediği adaya bırakılıyor. Bu noktada KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) ve YNK’nin (Kürdistan Yurtseverler Birliği) belirlediği ortak aday ABD’nin işgali sonrası şekillenen siyasal denklemde Cumhurbaşkanlığı görevini alıyor. Kürt partilerinin ortak adayının da YNK’den seçilmesine dayalı bir akit söz konusu. Ancak son seçimlerde bu akit bozuldu. YNK, mevcut Cumhurbaşkanı Berhem Salih ile yola devam etmeyi önerirken KDP bu öneriye itiraz ederek Hoşyar Zebari’nin adaylığını savundu. KDP’nin söz konusu itirazı Kürt partilerinin cumhurbaşkanlığı seçimindeki ortaklıklarının bozulmasına neden oldu. Bunun üzerine KDP, Sadr’ın başını çektiği Şii güçlerle bir araya gelerek ittifak çalışmalarını hızlandırdı. Sadr’ın ve Şii grupların Zebari’nin Maliye ve Dışişleri Bakanlığı dönemindeki yolsuzluk iddiaları nedeniyle yaptıkları itiraz üzerine bu adaydan vazgeçildi. Mukteda Sadr’ın liderliğindeki Sadr Grubu, Sünnilerin parlamento grubu Egemenlik Koalisyonu ve 31 vekili bulunan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) mecliste “Vatanı Kurtarma İttifakı” kurarak Reber Ahmet’i cumhurbaşkanı adayı gösterdi. İran’a yakınlığı ile bilinen Şii Çatı Koalisyonu Koordinasyon Çerçevesi İmtidad Koalisyonu ve Yeni Nesil Hareketi Reber Ahmet’i desteklemeyerek kendi cumhurbaşkanı adaylarını çıkardılar. “Vatanı Kurtarma İttifakı”nın adayını desteklemeyen aralarında YNK’nin de olduğu gruplar seçim için yapılan oturumları boykot etme kararı aldılar. Cumhurbaşkanlığı seçimi için toplanan Irak Parlamentosu boykot nedeniyle aylardır yeterli milletvekili sayısına ulaşılamaması nedeniyle erteleniyor. Cumhurbaşkanı seçim krizinin devam etmesi cumhurbaşkanının yetkilendireceği bir başbakanın hükümet kurmasını da etkilediği için Irak’taki siyasal kriz ve belirsizlik giderek derinleşiyor.
Peki tüm bu gelişmelere neden olan KDP’nin mevcut ittifakı bozan adımını nasıl okumak gerekiyor? Kuşkusuz Cumhurbaşkanlığı seçimi politikasında KDP’nin bölgedeki gerici güçler ve emperyalistlerle kurduğu ilişkinin belirleyici bir yeri vardır. TC, KDP ile kurduğu ilişkilerde bir yandan bölgedeki ekonomik sistemin içerisine dahil olurken diğer yandan bir NATO üyesi olmanın gereği olarak İran’ı kuşatma politikalarına katkı veriyor. Askeri olarak Irak Kürdistanı’nda yer alan 60’a yakın üssü hem PKK’ye karşı bir tehdit hem de İran’a dönük NATO kuşatmasının bir parçası olarak görülmelidir. ABD ve diğer emperyalist güçlerin bu de facto işgale dönük herhangi bir itirazının olmayışı da bu varlığın desteklenmesi olarak okunmalıdır. Bu anlamda TC’nin kendi güdümündeki işbirlikçi KDP’nin adayının Irak’ta cumhurbaşkanı olarak seçilmesi bölgedeki gerici politikalarının daha kolay uygulanması anlamına gelecektir. Bu hem Rojava hem de T. Kürdistanı’nda ağır bir kuşatma ve saldırı altında mücadele sürdüren PKK’nin askeri gücüne dönük operasyonların artacağına işaret eder. Diğer yandan İran’ın Irak’taki varlığına itiraz eden ve bu temelde bir politik konum alan Sadr ile kurulan ittifağın seçim tavrı meselesinin Irak’ın iç meselesi olmasının ötesinde bölge politikalarıyla ilgili olduğunu gösteriyor.
Seçimle birlikte ortaya çıkan ittifakın KDP’nin “Kürdistani” maskesini düşürmesi anlamıyla da önemlidir. Kürdistan’ın diğer parçalarında ağır bir savaş ve mücadele sürerken, imhaya dayalı bir saldırganlık devam ederken bu mücadelenin varlığını tehdit olarak gören KDP, bunun “Kürdistan çıkarları ile örtüşmediği” gerekçesine sığınmış PKK’nin Başûr’daki varlığını da benzer bir “tehdit” olarak gördüğünü söylemişti. Bunu yaparken “Kürdistani”lik gerekçesine sığınan KDP, Şengal’de Haşdi Şabi ile yapılan anlaşmaları gerekçe göstererek PKK’yi Kürdistani olmamakla suçlamıştı. Seçimlerde YNK ile ortaklığı bozarak Iraklı Şiilerle kurulan “Vatanı Kurtarma İttifakı” KDP’nin “Kürdistani”liğinin Barzanilerin başını çektiği feodal egemenliğinin çıkarlarına dayalı olduğunu bir kez daha gösterdi. Feodal aşiretçiliğin siyasal ve ekonomik olarak egemen ilişki olduğu Başûr’da KDP; “Kürdistani”lik ve Kürt kazanımları söylemleri eşliğinde büyük bir yolsuzluk, talan ve sömürü düzeninin başında durmaktadır. Bu düzen, Kürt ulusal ve kolektif haklarının savunulmasını kendisine dolgu malzemesi yaparken esasına ekonomik olarak kendi pazarını geliştirmeyi ve bu pazarın siyasal olarak egemenliğini elde etmeyi koymaktadır. Bu noktada başka bölgelerde sürdürülen Kürt ulusal mücadelelerini hançerlemekten de geri durmadığını bu pratikleriyle de göstermiştir. KDP’nin ihanetçi çizgisi ‘90’lı yıllarda TC ile omuz omuza PKK’ye karşı savaşmak olarak somutlaşırken 2016 sonrası TC ile çok katmanlı bir ilişki geliştirilerek sürdürüldü. Ekonomik, siyasi, askeri, istihbari, diplomatik ilişkiler sürerken KDP askeri olarak PKK’nin bölgeden çıkarılmasına dönük kuşatıcı bir pozisyon ile hareket ediyor. Burada deyim yerindeyse PKK ile fiili çatışmaksızın TC’nin kara gücü olarak işlev görüyor. 15 Mart’tan itibaren Metîna ve Heftanin bölgesine, doğrudan Barzani ailesine bağlı olan Zerevan güçleri ve özel birlikler gönderildi. Pusu noktaları oluşturuldu. Yeni kontrol noktaları oluşturulmaya ve gerillanın alandaki hareketliliği kısıtlanmaya çalışıldı. Bu gelişmelerin hem Münih’te hem de Antalya’da Türk devlet temsilcileri ile Barzaniler arasında yapılan görüşmelerin hemen ardından yaşanması olası “ortak operasyon” iddialarını gündeme getirdi. KCK yaptığı açıklama ile “Bu çok tehlikeli ve tamamen Türk devletinin işgal amaçlarına hizmet eden bir durumu ifade etmektedir.” diyerek halkı tepki göstermeye çağırdı. Söz konusu operasyona dair tepkilerin ardından açıklama yapan KDP olası operasyonu yalanlasa da gerilla bölgelerini içine alan genişçe bir kuşatma ve üslenmenin sürüyor oluşu KDP’nin açıklamalarını doğrulamıyor.
Irak Kürdistanı’nda yaşanan gelişmeler bir kez daha Kürt halkının çıkarlarını esas almayan, ulusal çıkarlar, kazanımlar adı altında burjuva-feodal azınlığın nasıl halkı kandırdığını, yozlaştığını gözler önüne sermektedir. Bu aşiretçi, feodal egemenlik düzeni emperyalistler ve bölge gericileriyle kendi çıkarlarını korumak adına diğer bölgelerde sürdürülen ulusal mücadeleye ve Kürt kazanımlarına ihanet etmekten geri durmadıklarını da hem seçimler özgülünde aldıkları pozisyon ile hem de son askeri hazırlıklarıyla bir kez daha gösterdiler. Kürt ulusunun özgürlük istemi, ulusal kolektif halkları için Kürdistan’ın bütün parçalarında sürdürdüğü mücadele Newroz’da bir kez daha halkın gücünü göstermiştir. Kürt halkının baş eğmeyen bu gücü ve dinmeyen isyanı devrimci politik bir çizgi ile buluşmaksızın maddi bir güce dönüşemeyecektir. Bunu yaratmak da bugünkü koşullarda kuşkusuz komünistlerin görevidir.