Dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçiler, ezilen uluslar, kadınlar, gençler, eşcinseller, öğrenciler, köylüler emperyalist kapitalist sisteme karşı sokakları zapt ederek öfkelerini yansıtmakta, isteklerini yüksek sesle ve sınıflarından aldıkları güçle haykırmaktadırlar.
Uzun bir zamandır birçok ülkede yapılan protesto eylemleri, günbegün büyüyerek, ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye yayılarak devam etmektedir. Şili halkının destansı ve sistemi ciddi derecede zora sokan eylemleri hâlâ devam ederken Irak’tan Ekvador’a kadar, dünya halkları mevcut durumdan memnuniyetsizliklerini protestolar şeklinde dile getirmektedirler.
Bu protesto eylemleri İran’da da başlamış ve gittikçe büyüyen bir isyana dönüşmüştür. İran’daki eylemlerin başlama nedeni de ekonomik görülmektedir. İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, yaptığı bir açıklamada benzin sübvansiyonlarının kaldırıldığını söyledi. Bu şu anlama geliyor, benzin fiyatlarının astronomik şekilde artması. Nitekim açıklama yapıldıktan bir gün sonra bazı yerlerde benzin fiyatlarının yüzde 50, bazı yerlerde ise yüzde 200 oranında arttığı ifade edilmektedir.
Bazı emperyalist ülkeler ve yerli uşakları, ABD’nin istemi üzerine İran’a ekonomik anlamda ambargo uygulamaktadır. İran ekonomisini ciddi şekilde etkileyen bu ambargolara bir de mevcut hükümetin yönetememe durumu eklenince İran, ekonomik olarak büyük sarsıntı yaşamaktadır. Diğer ülkelerde olduğu gibi, İran Hükümeti de ekonomik krizin faturasını işçi ve emekçi kesimlere kesmektedir. Hükümet var olan bu sübvansiyonların yılda 2,5 milyar dolar maliyete yol açtığını ve kaçakçılık için fırsat yarattığını söyleyerek bu kararı devlet gelirlerini artırmak için değil devlet sübvansiyonlarındaki karışık durumu çözümlemek için aldıklarını belirtiyor. Ama bunun kocaman bir yalan olduğu protestocular tarafından dillendiriliyor. Zira devletin kaynak yaratacağı, kesinti yapabileceği onlarca alan bulunurken direkt halkı etkileyecek bir alandan kesinti yapması bizleri şaşırtmadı.
Bu açıklama ve zamların ardından başlayan gösterilerde Uluslararası Af Örgütü’ne göre 21 şehirde en az 143 kişi hayatını kaybetti. Ancak protestocular ölü sayısının 200’ü aştığını söylemektedir. İran gerici rejimi dün olduğu gibi bugün de muhalefeti baskı, katliam ve tutuklamalarla susturmaya çalışmaktadır. Ancak bunun protestoları bitirmeye yetmeyeceği açıktır.
On yıllardır şeriatla yönetilen İran’da yaşanan bu protesto eylemlerinin tek sebebi elbette benzin fiyatlarına yapılan zamlar olamaz. Ekonomik krizin pençesinde kıvranan halk, bir de giyim kuşamdan, yeme içmeye kadar hayatın her alanında, her an büyük bir baskı ve sindirme saldırısıyla boğuşmaktadır. Hemen her gün muhalif oldukları için, devrimci mücadele yürüttükleri için veya ulusal kurtuluş mücadelesi yürüttükleri için onlarca kişi İran gericiliği tarafından gözaltına alınmakta, tutuklanmakta ve idam edilmektedir.
Tüm bu baskılara rağmen, son yıllarda İran’da oldukça önemli halk hareketleri olmuştur. Bunlardan en dikkat çekici olanları 2009 ve 2017 yılında yaşananlardır. 2009 yılındaki protestoların nedeni o dönemde yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki usulsüzlük iddialarıydı. Seçimleri dönemin Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad kazandı. Ancak kendilerine reformcu adaylar diyen (ya da kamuoyunda bu şeklide tanınan) Mir Hüseyin Müşavi ve Mehdi Karrubi, oyların sayımında usulsüzlük yapıldığını öne sürdü ve destekçilerini sokağa dökülmeye çağırdı. Bunun üzerine başta başkent Tahran olmak üzere yüz binlerce kişinin katıldığı kitlesel eylemler düzenlendi. Hükümet önce polis, ardından da Devrim Muhafızları bünyesindeki Besiç milis gücü üzerinden eylemlere saldırdı.
Protestolar sonucu 70’ten fazla kişi yaşamını yitirdi. Müşavi ve Karrubi, ev hapsine alındı. Haziran 2009’da başlayan olayların büyük oranda bastırılması ise Şubat 2010’u buldu.
2017’nin son günlerinde başlayan eylemlerin temel nedenini ise bugünkü gibi ekonomik sıkıntılar oluşturuyordu. Meşhed kentindeki eylemler, yüksek enflasyona tepki olarak başladı. Her ne kadar 2009’daki eylemler seçimlerde usulsüzlük, 2017 ve bugünkü eylemler ekonomik sıkıntılardan baş gösterse de ilerleyen günlerde daha fazla hak ve özgürlük talepleri de dile getirilmeye başlandı.
Elbette gerek İran’da gerekse de dünya kamuoyunda konuşulan ve dikkat çeken en önemli eylemlerden biri de, kadınların başlatmış olduğu “başörtüsü çıkarma” eylemleridir. Vida Movahed’in Aralık 2017’de Tahran’da bir elektrik dağıtım kutusuna çıkıp beyaz başörtüsünü elinde salladığı gün başlayan tek kişilik eylemler farklı kentlere de yayılarak devam etmiştir. Çeşitli yerlerde ve değişik şekillerde devam eden bu eylemlerde kadınlar, kendi kararlarını kendilerinin vermesi gerektiğini, daha fazla demokrasinin olması gerektiğini söylüyor ve tutuklamalara rağmen eylemlerini sürdürmüşlerdir.
Yapılan tüm eylemlerde dikkat çeken yanlardan biri, protestocuların çoğunluğunun gençlerden oluşmasıdır. 20 ila 25 yaş grubu gençlerin ağırlıkta olduğu protestolar, İran rejimini ciddi anlamda zorlamaktadır. Her ne kadar dini liderler ve hükümet “dış güçlerin kışkırtması” dese de on yılların baskıcı rejimine karşı İran halkının haklı ve meşru bir isyanı yaşanmaktadır. ABD emperyalizminin siyasi, ekonomik baskısı altında olan rejimin İran emekçilerinin üstünde bunu bir ideolojik manipülasyon ve siyasi koz olarak kullanması söz konusu olsa da gerici İran rejiminin gerçek yüzü emekçiler tarafından görülebilmektedir. Özellikle İran’ın ABD emperyalizmi ile olan çelişkileri ne bu gerici rejimin niteliğini değiştirmekte ne de halk hareketlerinin meşruluğunu gölgelemektedir. Bu bağlamda soruna yaklaşmayan her tutum emperyalist sistemle ve gericilikle mücadele dinamiklerini öldüren bir konumlanışa hızla sürüklenir. Bu noktada sosyal-şovenizmin yaratacağı etkiye, anti-emperyalizm adı altında kapılarını aralamaya başlayanlar savrulmaktan kurtulamaz. Bu konuda devrimciler ve komünistler net ve berrak olmalı ve konumlanışı ve politik tutumu buna uygun almalıdır.
Kadınların, gençlerin ve ezilen emekçi kesimlerin farklı zamanlarda gerçekleştirdikleri isyanlarını tek bir potada toplayabilen, örgütlü bir güç olup gerici rejime karşı daha dirayetli durabilecek bir halkın, devrimcilerin önderliğiyle birleşince devrimler yapması kaçınılmazdır. İran’da yaşanan isyan hareketi için bugünden bu yorumu yapmak zordur belki de ancak bu ayaklanmalardan, sistem karşıtı tepkilerden, İran devrimci ve komünistlerinin ders çıkarması ve bu ayaklanmaları örgütlü bir güce dönüştürmesi elzemdir. Bunun yapılabildiği durumda ise devrimler kaçınılmazdır. Devrimi, daha iyi bir yaşamı bugün dünya işçi ve emekçi kesimleri sokaklara dökülerek istemektedir. Bu direnişleri buradan bu vesileyle selamlamak, bu ayaklanmalarda gericiler tarafından katledilenleri anmak görevimizdir.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 28 Kasım 2019 tarihli 49. sayısından alınmıştır.