[responsivevoice_button voice=”Turkish Male” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Kapitalist egemenliğin gizleyemediği resesyonun yansımalarını, onun pazarının daralmasında ve bu daralmayla birlikte kapitalist-emperyalist tahakkümün pervasızlaşmasında görüyoruz. İnsanın en temel haklarından olan barınma hakkının üstüne çöken ve konutları, konut hakkını rant alanına dönüştüren, daralan pazarı borçlanmaya dayalı finansallaşmayla çözmeye kalkan hâkim sınıflar konut krizinin de yaratıcıları olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Dolayısıyla konut sorunu ancak sınıflar arası çelişkilerin nedenleri içinde değerlendirildiğinde doğru anlaşılabilecektir. Üretim araçları ile ilişkiler bireyin yaşam koşullarını şekillendirdiği gibi siyasi-ekonomik krizlerin aynı kişiler üzerindeki yansımalarını da farklılaştırmaktadır. Sömürülen sınıflar için kriz, yaşam koşullarının ağırlaşması ve yaşamlarında ciddi değişimler yapmak zorunda kalması gibi sonuçlar doğurmaktadır. Bugün, konut sorunu denen ve egemenlerin yarattığı krizin konutlar üzerindeki yansımaları olarak gördüğümüz durum yoksullaştırılan halkın yaşamında köklü değişimler yapmaya itmektedir.
KİRALARIN ÖNLENEMEZ ARTIŞI VE SORUMLUSU
TÜİK’in esas görevi haline gelen gerçek enflasyonu gizleme gayreti, her geçen gün daha da çelişkili sonuçları doğurmakta ve devlet kaynaklarının “güvenirliğini” halk nezdinde de trajikomik bir hale bürümektedir. Bir avuç asalağın zenginleşmesiyle birlikte toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan emekçi sınıfların yoksullaşması, sınıflar arasındaki çelişkilerin de büyük boyutlara ulaştığını göstermektedir. Bu çelişkileri bilimsel bir zeminde kavramak ve çelişkilerin çözümlenmesinde Marksist-Leninist-Maoist kılavuza göre hareket etmek hâkim sınıfların kaçınılmaz sonunu da hazırlayacaktır.
Dünya ölçeğindeki kapitalist resesyonun daha sarsıcı hissedildiği yarı sömürge Türkiye, konut fiyatlarının artış oranında Avrupa’da birinci sırada yer aldı. Temmuz ayı verilerine göre Türkiye’deki konut fiyatlarının artış oranı yıllık yüzde 110 olarak ifade edilirken bu oran Avrupa ülkelerinde yüzde 10’larda kaldı. TÜİK’in gerçek dışı “resmi” kira artış oranına göre Türkiye’deki kira artışı yüzde 49,65 olarak belirtilse de enflasyon ile hesaplanan oranlara göre kira artış oranı yüzde 182,7. (Nisan, 2022)
Konut kiralarındaki artışın kontrolden çıkmasıyla birlikte mülk sahiplerinin kiracılarını evden çıkarmak için kurnazlıklara başvurdukları ve kiracı ile mülk sahibi arasında ölümle dahi sonuçlanan kutuplaşmaların yaşandığı görülüyor. Bu kutuplaşma kimi küçük burjuva sosyalistleri tarafından, mülk sahibinin “kapitalist olarak görülmesine” yol açmaktadır. Engels’in küçük burjuva sosyalisti Proudhon’a yönelttiği eleştirilerinden biri bu yanlış düşünce tarzı ve elde ettiği sonuçlardır. “Kapitalist karşısında ücretli emekçi neyse, ev sahibi karşısında kiracı odur.” söylemine karşılık Engels, konut sorununda karşı karşıya gelen iki tarafın, kiracı ve kiraya veren olduğunu ve bunun basit bir meta satışı olduğunu ifade eder. Bunun, burjuva ile proleter arasındaki kapitalist ile işçi arasındaki bir işlem veya alışveriş olmadığına dikkat çeker. Buna göre, konut sorununu kiracı ve kiraya verene indirgemek sorunun özünü kavramamaktan veya özünden kaçmaktan kaynaklanır. Emek gücünün kapitaliste satılmasının kendine özgü sonuçlarını, konut kiralanmasında gözlemlenmemektedir. Kapitalizm özgülünde, satın alınmış emek gücünde kapitalistin kendinden yüklediği değeri ve doğallığında bir artı değer üretimi barındırır. Kiralama işleminde ise kira ne kadar artarsa artsın daha önceden üretilmiş olanın aktarımıdır. Konut sorunu üzerine geliştirilen küçük burjuva yöntemler, sorunun temeline inmediği gibi çözümlenmesini de olanaksız kılmaktadır. Engels, konut sorununun çözülmesindeki yöntemi şöyle ifade eder: ‘‘Kapitalist üretim biçimi var olmaya devam ettiği sürece, konut sorunu ya da işçilerin kaderlerini etkileyen herhangi bir başka toplumsal sorunun tek başına çözüleceğini beklemek budalalıktır.’’ Bu doğrultuda çözümü de onun ifadesiyle tek cümleyle özetleyebiliriz: ‘‘Çözüm, kapitalist üretim tarzının ortadan kaldırılmasında, tüm geçim ve emek araçlarına işçi sınıfının kendisi tarafından el koyulmasında yatıyor.’’ (Engels)
Konut kiralarındaki artış her iki sınıfı da etkilemektedir, ancak bu etkinin gücü ve yarattığı tahribat burjuva ve proleter sınıfta farklı sonuçlara yol açmaktadır. Yerli burjuvanın alım gücünü sarsan ve ticari ilişkileri üzerinde geriletici fonksiyona sahip olan etki proleter sınıfın temel haklarının karşılanmamasına ve bu haklar üzerinde faşist diktatörlüğün tahakküm kurmasıyla kendisini göstermektedir. İşçi sınıfının yaşadığı yoksul mahallerdeki kira artışları, emekçiyi ürettiği metaya daha da yabancılaştırarak kapital için kusursuz bir form kazanmaktadır. Proleter sınıfın yoğun yaşadığı semtlerin proletaryadan arındırılması çabası, kira artışlarıyla sürmekte ve yoksul emekçiler merkezi konumlardan göçe zorlanmaktadır. Asgari ücret artışı ile orantılı olmayan kira artışları, toplumun büyük kısmını açlığa ve barınamamaya mahkûm etmektedir. Engels’in benzetmesiyle konut sahibi olma veya barınabilme üzerine, modern proletaryanın durumu, mağara insanının durumundan daha kötü haldedir: Mağara insanının kendisine ait bir mağarası varken, ‘‘modern proletarya pratikte havada asılı durmaktadır.’’
Kapitalist dünyada yaşanan ekonomik resesyonun büyüttüğü çıkmazlar ve krizin yarı sömürgelerdeki totaliter yapıları konut krizinin yol açtığı sorunları daha yoğun sömürüyle ve tahakkümle çözmeye zorlamaktadır. Konut sorununu, emekçileri boğan sarsılmaz bir sorun olarak ele almak yılgınlığa yol açtığı gibi tamamen yanlış bir akıl yürütmedir. Çelişkilerin çetinleşmesi Marksistler için devrimin şartlarının olgunlaşmasıdır. O halde, yılgınlığın ve çözümsüzlüğün karşısında MLM bilimin ışığını kuşanarak sorunları emekçi sınıfın lehine dönüştürme görevini üstlenelim.