[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Gün geçmiyor ki ülkenin yaşadığı felaketler zincirine bir halka daha ekleniyor. 6 Şubat günü Maraş merkez üssü olan ve birçok kentte büyük yıkıma ve can kaybına neden olan depremlerin ardından halkın karşı karşıya kaldığı sorunlar her geçen gün artıyor. Devamında meydana gelen artçı ve bağımsız depremler ile ülke hâlâ sallanmaya devam ediyor. Halk, her uyanılan güne “Bugün ülkede neler yaşanacak?” diye sorarken buluyor kendini. Artık kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan halkın öfkesi her geçen daha da perçinleniyor. Açlık ve yoksullukla sınanan halk, başını sokacak bir evin varlığına şükrederken canına kasteden sistem içinde hayata tutunmaya çalışıyor. Devlet, insan hayatını hiçe sayıldığı bu ülkede daha fazla kâr elde etmek uğruna yüz binlerce kişinin katledilmesine adeta göz yumuluyor.
Öyle ki geçtiğimiz ay meydana gelen depremlerden etkilenen Urfa, Adıyaman ve Malatya’da başlayan sağanak yağışlar 15 Mart günü sel felaketine neden oldu. Başlayan şiddetli yağışın etkisi altında sel suları yükseldi. Yükselen sel sularıyla birlikte yapılan son açıklamalara göre Urfa’da 16, Adıyaman’da 4 kişi hayatını kaybetti. Öte yandan 27 mahallede 1978 ev, 234 iş yeri, 19 okul, 8 cami ve 3 altgeçitte sel nedeniyle hasarlar oluştu. Şehrin ana yolları, köprülü kavşakları ile birlikte birçok cadde ve sokak sular altında kaldı.
BALÇIĞA BULANMIŞ BİR ŞEHİR
Yaşanan sel felaketinin en fazla zarar verdiği 2,5 milyon nüfuslu Urfa’da çekilen sularla birlikte yaşananlar gün yüzüne çıktı. Selin ardından kalan ise balçığa bulanmış bir şehirdi. Yaşanan durum depremlerden de aşina olduğumuz gibi yıllardır dile getirilen haliyle göz göre göre meydana gelen ihmaller zincirinin bir sonucu olarak karşımıza çıktı. AFAD’ın günlerdir yaptığı kuvvetli yağış uyarılarını göz ardı eden yerel yönetimin bu konuda hiçbir tedbir almaması ile birlikte en azından şehirdeki köprülü kavşakları kapatması gerektiği belirtildi. Bu ufak tedbirden bile aciz olan yönetim can kayıplarının yaşanmasına neden oldu.
Selin ardından uzmanlar tarafından yapılan incelemeler doğrultusunda ihmallerin yanı sıra çarpık kentleşmenin varlığına dikkat çekildi. Urfa merkezinin son 20 yılda hızla gelişmesine paralel olarak nüfusta da artış meydana geldi. Şehir merkezinin belirli bölgelerinden geçen 4 farklı dere yatağının dış müdahalelerle daraltıldığı ya da çevresinde yapılaşmaya izin verildiği görüldü.
Yapılan incelemelerde uzmanlara göre 50-60 yıldır devam eden çarpık kentleşme ile birlikte tarım alanlarının imara açılmasıyla şehrin içinden geçen 4 akarsu yatağına yapılan müdahaleler bugün bu sonuçların oluşmasına neden oldu.
Urfa Şehir Plancıları Odası Başkanı Mehmet Selim Acar’a göre yaşanan bu sel felaketi yılların birikimi ile taşarak bu sonuçları doğurdu. Acar, dere yataklarının yapılaşmaya açılmasıyla felaketlere kapıların açıldığını, bunun da insan hayatına mal olduğuna değindi.
Sel felaketinde Eyyübiye Devlet Hastanesi’nin yoğun bakım ünitesi de sular altında kaldı ve hastalar tahliye edildi. Uzmanlar, hastanenin daha önce Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin Ar-Ge alanı olarak kullanılan ve içinden dere yatağı geçen tarım arazisine yapıldığını belirtti.
Depremzedelerin karşı karşıya kaldığı sorunların çözüme kavuşması bir yana sel felaketi ile birçok kişi mağdur oldu ve çadırlar sular altında kaldı.
PRESTİJ PROJESİ SULAR ALTINDA KALDI
Geçtiğimiz süreçte Urfa’da Büyükşehir Belediyesi tarafından prestij projesi olarak tanıtılan ve 3 Aralık 2022 yılında “planlama ve mühendislik hataları var” dendiği koşullarda Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılan Abide Köprülü Kavşağı da sular altında kaldı. Kavşağın yapımı 210 günde tamamlanmış ve 105 milyon liraya mal olmuştu.
Urfa’nın şehir içi trafiğini önemli derecede ferahlatacağı söylenen kavşağın müteahhidine de Recep Tayyip Erdoğan tarafından ödül verilmişti. Ancak o köprülü kavşağın sular altında kalması sonucu 8 kişi hayatını kaybetti. İhale süreci de tartışmalı olan kavşağın yapımı davet usulüyle bir şirkete verilmiş, o dönemde bu duruma itiraz edilmişti.
Kavşağın olduğu yerin hemen altında şehri ikiye bölen ve aktif bir akarsu olan Cavcak Deresi bulunuyor. Yonca yaprağı şeklinde yapılması gereken bu projenin dal-geç modeliyle inşa edildiği belirtilirken köprülü kavşağın ilk yapımı sırasında dere yatağına müdahale edildiğine dikkat çekilerek idarecilerin günü kurtarmak adına bu şekilde bir çözüm ürettiği söyleniyor. Türkiye Mimarlar ve Mühendisler Odaları Birliği Şanlıurfa İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri Fikret Çakır ise Abide Kavşağı’nın Recep Tayyip Erdoğan’ın gelişine yetiştirilmek için aceleye getirildiğini söylüyor. Bir firmaya davet usulü ile yaptırılan projenin depremde de zarar gördüğünü belirten Çakır’a göre alt zeminde yaşanan bir sorunun kavşağın üst geçidini de etkilediği belirtiliyor.
SELİN ÜSTESİNDEN GELİNMİŞ!
Taşan derelerle birlikte sele kapılan birçok kişi için arama-kurtarma çalışmaları, evlerden, iş yerlerinden tahliyeler sürerken hayatını kaybedenlerin sayısı hızla arttı. Şehirde bunlar yaşanırken Urfa Valisi Salih Ayhan’dan tepki çeken bir açıklama geldi. Ayhan “yüz yılın afeti ama üstesinden geldik” ifadesini kullanırken sel sonrası şehrin durumunu ise “olağanüstü, harikulade” olarak tasvir etti. Gerçekler ise “olağanüstü, harikulade” bir şekilde korkunçtu. Aymazlığın vücut bulmuş haliyle sarf edilen bu sözler halkın yaşadığı bu gerçek durumu göstermiyordu. Şehir tamamıyla sel suları altında kalmış, balçık sokaklara yayılmış, insanlar geçitlerde, evlerde mahsur kalmış ve birçok kişi sele kapılmıştı. Selin yarattığı felaket zaten deprem nedeniyle etkilenen şehri yerle bir etmişti.
Üstesinden gelinen nokta neydi? Can kaybının “az” olması mı bu durumu “olağanüstü” yapıyordu? Sözde prestij, rant ve kâr uğruna insan hayatı yine hiçe sayılmıştı. İhmaller zincirinin bir sonucu olarak hayatlar sele kapılıp sürüklenmişti. Halka verilen cevap ise “Vatandaşlarımızdan biraz daha sabırlı olmalarını istiyoruz.” söylemiydi. Halk ise tepkili ve öfkeydi; çünkü depremden de tanık olduğumuz bu senaryoda devlet o gün de orada değildi. Belediye belli başlı merkezlerin ve noktaların dışında bir varlık göstermedi. Sele boğulan evleri ve iş yerlerindeki suyu halk kendi imkânlarıyla tahliye etmeye çalışıyordu. Arama- kurtarma çalışmaları, yardım bulma ve ulaştırma çabaları halk tarafından yapılmaya çalışılıyordu. Öte yandan şehrin her yerine dolan sel sularıyla birlikte temiz suya erişimde sıkıntılar oluşmuş, selin ardından bıraktığı balçık insan sağlığını olumsuz etkiliyordu.
FELAKET GELİYORUM DEDİ, SUÇ İSE PAYLAŞILAMADI
Selle birlikte tartışmalar devam ederken Urfa Belediye Başkanı Zeynel Abidin Beyazgül’ün yönlendirmesi ve suçlamalarıyla gözler önceki dönem belediye başkanlığı yapan Ahmet Eşref Fakıbaba’ya döndü. Fakıbaba bu suçlamalara karşı, “Ben AKP’den belediye başkanlığı yaptığım dönemde 3 tane köprülü kavşak yaptık. Ama, bağımsız belediye başkanı olunca Abide Kavağı için planladığımız fonksiyonlu projeyi Karayolları yaptırmadı ve kendi projelerini yaptırdı. Yani, bu Abide Kavşağı’nın belediye ile, Fakıbaba ile hiçbir ilgisi yoktur.” dedi. Yani bunun merkezden saptanan bir proje olduğunu söyleyip ranta ortak olmadığını belirterek işin içinden sıyrılma çabasına giriyor.
Öte yandan karşılıklı suçlamalar ile devam eden tartışmalarda alınmayan tedbirlere dikkat çekilerek 3-4 gün önce alarm verildiği halde sadece belediyeler değil, Vali de uyarıyı dikkate almadı. Cavsak Deresi’nin ağzı güvenlik nedeniyle askeriyenin içerisinde mazgalla kapalı olmasına rağmen selde akmaya devam etti. Derenin ağzı tıkandığı için su dereden taştı. Yapılmayan temizlik ile su bir yerden taşarak direkt Abide Kavşağı’na yöneldi. Maşuk’tan, büyük yerleşim alanlarından taşan su olduğu gibi bu kavşağın içerisine geldi ve buraya sıkışarak çıkamadı. Eğer tedbir alınıp mazgallar temizlenseydi sel suları buradan akarak Cavşak Deresi’ne gidecekti ve can kaybı yaşanmayacaktı. Ayrıca önceden dere kenarlarındaki iş yerleri ve evler boşaltılmış olsaydı, mazgallar daha önce belediyeler tarafından temizlenmiş olsaydı, bu kavşaklar ulaşıma kapatılarak araçların girmesine izin verilmeseydi böyle bir felaket yaşanmamış olacaktı. Tabii ki bu tedbirler “en iyi” senaryoda mümkün olacaktı. Ancak bu noktaya gelinceye dek yapılan projeler ve açılan ihaleler karşılıklı çıkarlar doğrultusunda gerçekleşti.
Öyle ki Urfa’da 8 kişinin sele kapılıp çamurlu suda boğularak hayatını kaybettiği Abide Kavşağı’nı yapan Gürbağ Group firmasının 3,9 milyar liralık yeni ihale aldığı ortaya çıktı. Firmaya 3 ay önce Limak’ın yarım bıraktığı 1000 yataklı Diyarbakır Şehir Hastanesi’ni tamamlama ihalesi verildi.
Diyarbakır Şehir Hastanesi ihalesi 23 Ağustos 2021’de 1 milyar 93 milyon 312 bin TL bedelle Limak Holding’de kaldı. 2 Kasım 2021’de de sözleşme imzalandı. Limak, 260 bin metrekare kapalı, 50 bin 444 metrekare bina oturum alanından oluşan Diyarbakır Şehir Hastanesi’nin temelini kazdıktan sonra rekor düzeyde artan inşaat maliyetleri ve yüksek enflasyon gerekçesiyle dört ay sonra şantiyeyi kapattı. Firma, zarar ettiği gerekçesiyle yüzde 15’i tamamlanmamış kamu ihalelerine tanınan tasfiye etme hakkından faydalanarak inşaatı durdurdu.
Bu projeler, ihaleler bildiğimiz ve gün yüzüne çıkan kadarıyla ülkenin dört bir yanında hayata geçirilmeye devam ediyor. Ranta dayalı sömürünün ve talanın kol gezdiği yerlerde daha fazla kazanç uğruna, çıkar ortaklığı kurularak, hoşbeş edilerek sözler veriliyor, imzalar atılıyor. Burada belediyeler, Ulaştırma Bakanlığı ve firmalar insan hayatını hiçe sayan projelerle birçok yapı inşa ediyorlar. Yapılan itirazların, açılan soruşturmaların bir karşılığı çoğu zaman olmuyor. Öte yandan halk kaderine terk ediliyor. Hayata geçirilen projelerle kazanılan paraların karşılığında insan hayatı değersizleştiriliyor. Artık canından başka kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan halkın öfkesi ise harlanmaya devam ediyor.