Belediye-İş’in örgütlü olduğu Bakırköy Belediyesi’nde çalışan işçilerin uzatılan sözleşme süreçlerinin sonunda belediye yönetiminin 25 Ekim’de “sıfır zam” dayatmasına karşı başlattığı grev, 100. günde toplu iş sözleşmesi imzalanmasıyla sona erdi. Sendikanın “Kırmızı çizgimiz” dediği 3 talep şunlardı: “1 Temmuz 2021’de Tiyatro Müdürlüğü’nde işten atılan 2 işçinin işe alınması, tiyatroda her yıl yapılan ve işçi atılmasına gerekçe olan bireysel sözleşme uygulamasının ve 1 günlük giriş-çıkış işleminin ortadan kaldırılması ve tiyatro işçilerine iş güvencesi, 1 Mart 2020’den geçerli olacak şekilde, enflasyon oranında ücret artışı.” Bu taleplerde bir kazanım sağlanamadı ve tiyatro işçilerinin iş güvencesi sözleşme altına alınmadı. Buna rağmen Belediye İş Sendikası 2 Nolu Şube bu sözleşmeyi “zafer ve kazanım” olarak aktarsa da işçiler nezdinde bu sözleşmenin hiçbir kazanımı yoktur.
Toplu iş sözleşmesinde işçilerin esas talepleri karşılanmazken işçilere yönelik baskılar ve işten atma saldırıları da grevin ardından artış gösterdi. Belediye-İş Genel Merkezi ve 2 Nolu Şube yönetiminin işçilerden kopuk yürüttüğü bürokratik grev yine aynı şekilde sonuçlandırıldı. 100 gün boyunca grev komitesi kurulup, işlevli hale getirilmedi. Eylem, etkinlik ve işletilecek süreçlerle ilgili işçiler karar alma süreçlerine sokulmadı. Sendika, grevi işçilere rağmen bitirdi. Bu haliyle 100 günde biriktirilen direniş kültürü ve işçilerde biriken enerjinin iç tartışmalar ile tüketileceği deneyimli öncü grevci işçilerce dile getirildi ancak şube yönetimi grevi mevcut şartlarla bitirmek istediğini bütün işçilere söyledi. Dahası grev bitirilmeden işçilerle yapılan son 2 toplantıda daha imza altına alınmayan sözleşmenin bitirildiği şube başkanı Savaş Doğan tarafından işçilere deklare edildi. Bu öngörüsüz açıklama ile grev işçiler açısından fiilen bitmiş oldu. Yani grevin talepleri noktasında bir kazanım sağlanamadığı gibi işçilerin sendika ve birbirleri ile kurduğu güven ilişkisi de zedelenmiş oldu. Hem haklardan hem de örgütlülükten taviz verildi.
Bu şartlar altında işçiler işbaşı yaptı. Grev resmi olarak 31 Ocak 2022’de bitti. Aradan geçen bir aylık süreçte şube yönetimi bırakın işçilerle bir değerlendirme toplantısı yapmayı, temsilcilerini toplayıp bir eleştiri ve özeleştiri süreci dahi işletmedi. Süreci dağıtmaya dönük birbirini takip eden hatalar silsilesi sonrası Bakırköy Belediyesi 21 Şubat’ta 10 kadrolu işçiyi işten attı. Peşinden ise 80’e yakın grevci işçinin görev yerini değiştirdi, işlerinde esaslı değişiklik yaparak işçileri vasıfları dışında işlerde görevlendirdi.
Atılan işçilerin işten atılmaları ile ilgili hiçbir “haklı” gerekçe yok. Bakırköy Belediyesi’nde devlet memurlarının ardından iş güvencesi açısından yasal olarak en “korunaklı” olan kadrolu işçileri toplu sözleşme prosedürlerini işletmeden işten atması, çalışanların görev yerlerini değiştirmesi belediye yönetiminin “intikam” düsturuyla hareket edeceğinin göstergesidir. İşten atma saldırısının devam edip etmeyeceğini de sendikanın saldırılara karşı alacağı tutum belirleyecek.
Belediye İş Sendikası’nın grev sonrası örgütlülüğü ve dağılmayı toparlayacak adımlar atmadığı aşikârdır. Sendikanın işçileri bir arada tutacak ve işçilere sahip çıkacak bir tutumu yok. Atılan işçiler için 23 Şubat’ta Bakırköy Belediyesi önünde yapılan basın açıklamasına temsilci ve yöneticiler dışında işçiler katılım göstermedi. Atılan işçiler işe geri dönmek için kararlı ve keskin bir eylemlilik talep ediyor. Sendika ise davaları açıp, çadır kurabileceklerini belirtiyor ancak eylemler noktasında ketum bir tavır sergiliyor. İşçilerin belediyeyi ve CHP’yi teşhir etmeye dönük eylemlerini desteklemiyor. Atılan işçiler geçtiğimiz bir haftalık süreçte CHP İstanbul İl Başkanlığı önüne gittiler ve önümüzdeki günlerde Ankara’ya CHP Genel Merkezi önüne İstanbul’dan “Hak, Hukuk, Adalet” yürüyüşü planlıyorlar. Bu kararları sendika desteklemiyor. 7 Mart Pazartesi günü somut bir çözüm olmazsa işten atılan işçiler Ankara’ya yürüyecek. Sendikanın bu desteği vermeyeceği ve işçi sınıfının kazanımlarını korumaya dönük bir şey yapmayacağı açıktır.
Sendikal bürokrasinin çürümüş yapısı işçi sınıfının mücadelesini engellemeye ve örgütlü yapısına karşı bir engel oluşturmaktadır. Bu çürümüş yapı işçilerin direncini kırarken aynı zamanda “beylik” laflar ederken, işçilerin arkasından patronlar ile iş birliğini kendilerine ilke edinmiştir. Bugün işçi sınıfının görevi ise mücadelesindeki önemli bir örgütlenme aracı olan sendikanın bu çürümüş bürokrat yapısına karşı da mücadeleyi ve örgütlenmeyi esas almaktır.
Bir DDSB’li