ALMANYA- Avrupa Birliği seçimlerinin boykot edilmesine ilişkin ortak anti-emperyalist bir çağrı yayımlandı. İmzacıları arasında Avrupa Partizan, Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği (AGEB), Partija Rada (eski Yugoslavya), Romanya Komünist Partisi, Kızıl Cephe Kolektifi (Avusturya) gibi kurum ve örgütlerin olduğu anti-emperyalist çağrı metni şu şekilde;
“‘Gerici olan hiçbir şey yıkılmaz, eğer ona yıkmak için vurmadıkça!’ (Mao Zedung)
23-26 Mayıs arasında gerçekleşecek olan Avrupa Parlamentosu seçimleri, Avrupa Birliği’ne karşı var olan reddi, öfkeyi ve isyanı açığa vurmak için eşsiz bir olanak olarak karşımızda durmaktadır. Avrupa Birliği’nin egemen güçleri, bu seçimlerle olağanüstü bir yatırım ve hazırlık ile yalan olan bir “demokratik” meşruiyet yaratmaya çalışmaktadırlar. Bu girişim yenilmeye mahkumdur, çünkü onun gerici karakterini her geçen gün daha da açığa çıkarmaktadır. Avrupa Birliği’nin “demokrasi” sözcüğü ile uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığını sadece Venezuela’da faşist darbeci Guaido’nun desteklenmesi üzerinden görmedik, aynı zamanda Suriye ve Libya savaşlarına katılımları ve yine 2014 yılından beri Ukrayna’da faşist işbirlikçiler yapısını inşa etmesinden de görebiliyoruz. AB’nin kendi karakterini yansıtan açıktan bir pratikle karşı karşıyayız. Avrupa Komisyonu’nun başkanı Jean Claude Juncker bu durumu şu sözlere açık olarak izah etmişti; “AB anlaşmalarının karşısında ya da onun üstünde bir demokratik seçim yoktur, olmayacaktır!”
AB’nin reforme edilmesi ya da yerine farklı bir birliğin ikame edinilebilineceği hayali, bugün artık sadece oportünistler ve reformistler tarafından savunulmaktadır. Bizler bu yüzden geçmişten daha güçlü bir şekilde ezilen ulusların, sömürülen işçi ve emekçilerin mücadelesine daha sıkı sarılma hedefiyle mücadele ediyor, enternasyonal dayanışma temelinde ise bu büyük AB seçim yalan ve hilesine karşı güçlü bir dayanışma ağı örmek için çağrıda bulunuyoruz; Kahrolsun AB! Kahrolsun Emperyalizm! Yaşasın Enternasyonalizm!
“Emperyalizm özgürlük değil, daha fazla iktidarı alanı istemektedir” sınıf mücadelesi tarihinin önemli bir öğretisidir. AB ise bunun en yalın örneğidir. “Avrupa’nın Birliği” propagandası hep daha fazla sömürü, saldırganlık ve baskının bir aracı olarak emperyalizmin genel krizinin sonucu olarak gündeme getirilmiştir. 20. yüzyılın ilk yıllarında oluşan Panavrupa hareketi “Avrupa’nın Birliği” maskesi altında emperyalistler önderliğinde Güney ve Doğu Avrupa’nın köleleştirilmesini hedeflemiştir. Bu çağrıdan bir ön yıl sonra ise sözde “Avrupa’nın Birliği” hareketi Alman faşizminin katliam ve yıkım çağrısına dönüşmüştü. Alman egemenlerinin önderliğinde bir Avrupa söylemi ve propagandasıyla barbarca bir yok etme hareketi gerçekleşmişti. 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nı Sovyetler Birliği önderliğindeki anti-faşist güçlerin kazanması sonucunda ise AB tekelci kapitalizmin bir kaldıracı olarak Avrupalı emperyalistleri yok oluştan kurtarmak için yaratılmış ve korunmuştur. Bugün ise çağrı aynıdır; “Avrupa’nın Birliği” adı altında ezilen ulusların, işçilerin ve emekçilerin sırtından emperyalistlerin dünyada egemenliğini sağlamak için ön sıralarda bir yer aranmaktadır. “Avrupa’nın Birliği” olarak vaftiz edilen şey gerçekte ise ezen ile ezilen, sömüren ile sömürülen arasındaki derin uçurumun bir ifadesidir. “Avrupa’nın Birliği” hedefi bugün ise özellikle sermayenin liberal güçlerinin bir hedefi olarak durmaktadır, çünkü Alman-Fransız egemenleri önderliğinde bir Avrupa anlamına gelmektedir. Ancak sermayenin en saldırgan ve gerici, açık faşist temsilcileri de daha az uzlaşı ve daha fazla saldırganlık hedefiyle bir Avrupa Birliği istemektedirler. Bu “seçim” sermayenin iki gerici kanatı arasındaki bir seçimdir. İkisi de sermayenin hizmetinde, ikisi de emperyalizmin hizmetindedir.
AB, emperyalistlerin geçici bir ittifakıdır ve adeta bir parazit gibi ezilen halk ve ulusların, işçi sınıfının sömürülmesi üzerinden nefes almaktadır. Avrupa’da ise en fazla ezilen ve baskı altında tutulan Balkanlar ve Doğu Avrupa’dır. Bu yüzden anti-emperyalistler olarak özellikle gerici “AB – Doğu genişlemesi” planlarına karşı tutarlı bir şekilde karşı durmalıyız. Bu plan özellikle Rus rakipler ile olan çekişmede güneydoğu Avrupa ülkelerinin kontrolünü tam olarak elinde tutmak ve bir adım önde olmak için uygulanmaya çalışılmaktadır ve hedefi bu ülkelerin daha fazla sömürülmesi ve baskı altında tutulmasıdır. Bu planın bugüne kadar gerçekleşememiş olmasında bir yandan Avrupa Birliği’nin “her şeye kadir” olmadığını ve derin bir krizin içerisinde olduğunu, diğer yandan ise kitlelerin “Avrupa Birliği ile olumlu ilerleme” yalanına gittikçe daha az inanmaları yatmaktadır. Aynı zamanda unutmamalıyız ki Avrupa Birliği’nin “kutsal dış sınırlarımız” propagandasına karşın bu kendisi söz konusu olduğunda hiçbir zaman geçerli olmamıştır. Avrupalı emperyalistlerin Afrika’daki ganimet hamlesi, bir kan gölünü arkasında bırakmıştır. Tüm anti-emperyalistler AB’ye karşı mücadelenin aynı zamanda Afrika kıtasında mücadele eden kitlelerle safları sıklaştırmak gerektiğini kavramak durumundadır.
Avrupa’nın Romanya’daki son bakır ormanlarının talan etmesi, Bosna ve Makedonya’da nehirlerin parçalanmasıyla emperyalistler tarafından kontrol edilen hidroelektrik santralleri ya da temel kaynakların soygunu değil, bir tarafta kalıcı işsizlik üzerinden milyonlarca iş gücünün yok edilmesi gerçeği varken diğer tarafta ise emperyalist ülkelere doğru akan ve sayıları milyonları bulan iş göçü AB’nin parazit ve barbar yüzünü yansıtmaktadır. Bosna halkının %45’inin ülkesini terk etmiş olması, AB içerisinde zorunlu göçe maruz kalmış olması “hareket özgürlüğü”nün ya da “turizm“in bir göstergesi değil, baskının, ırkçılığın ve yıkımın bir göstergesidir. Tasarruf politikalarının ve onlarca ülkenin kanının akıtılmasının “seyehat ve hareket özgürlüğü”nün bir “kazanımı” hatta “turizm” olarak gösterilmesi iğrenç bir alaycılıktır. AB’nin buradan doğru özellikle son AB seçimlerinde sömürülen ülkelerde reddedilmesi ve kabullenmemenin büyümesi, son seçimlerde Slovakya’da katılımın sadece %13 olmasıyla kendisini fazlasıyla göstermiştir. Emperyalistler tarafından yaratılan kitlesel zorunlu göç, emperyalist ülkelerde ücretleri bastırmanın bir aracı ve aynı zamanda ağır mücadeleler sonucu kazanılmış sendikal ve siyasal hakların parçalanması, en geri şekilde ırkçılığın ve şovenizmin yaygınlaştırılmasıyla geliştirilmektedir. “Beyaz Avrupa” isteği ve düşüncesi sadece açıktan faşist güçlerin durduğu zemin değil, aynı zamanda tüm burjuva partilerin ortak paydasının bir zemini durumuna gelmiştir. Avrupa Birliği için bir pozisyon elde etme hedefleri, liberal düzeyde olsun ya da olmasın halkların ve ulusların kendi kaderini tayin hakkının enternasyonalist duruşunun karşısında durmanın bir girişimi ve hedefi, aynı zamanda işçi sınıfının ve ezilenlerin kurtuluşu mücadelesinin karşısında durmak anlamına gelmektedir. AB’ye karşı “sağdan” ya da “soldan” bir seçim alternatifi üretme girişimleri seçimlere katılım sayısını suni bir şekilde yükseltme ve AB’ye karşı mücadeleyi felce uğratmaktan başka hiçbir şeye yaramamaktadır. Bundan kaynaklı olarak “sosyalizm” ve “enternasyonalizm” söylemleri altında AB seçimleri için propaganda yapan ve emperyalistlerin fiilen elini güçlendiren ve AB’ye karşı mücadele etmeden onun yok olabileceği yanılsamasını kitlelere empoze etmeye çalışan tüm güçlere karşı da açık bir ideolojik mücadele içerisinde olalım. Yunanistan’daki gelişmeler ya da yine “Brexit” örnekleri, kitlelerin meşru ve haklı şekilde reddettiği AB’nin içerisinde bir “seçim alternatifi” ile sınıf mücadelesinin dengelerinin değiştirebileceği yanılsamasına karşı da kendi gücüne inancın, kesin ve sarih bir perspektifle AB’nin yıkılması gerektiğinin açık savunusunda bulunalım. “AB eleştirisi” adı altında Yunanistan’ı emperyalistlere peşkeş çeken “solcu” Syriza değil miydi? Bu yüzden aktif seçim boykotu çağrısını, ezilen ve sömürülenlerle sıkı bağlar kurmanın ve Avrupa Birliği’ne karşı ortak mücadelenin geliştirilmesinin bir aracı olarak yapıyoruz.
AB’nin mevcut durumda yaşadığı siyasal kriz, esasta emperyalizmin genel krizine dayanmaktadır ve emperyalistleri büyük adımlarla daha fazla baskı, silahlanmaya ve militaristleşmeye itmektedir. Bunun içerisinde Türkiye ve Ukrayna’da faşist iktidarların desteklenmesi ve yapısının korunması olduğu gibi aynı zamanda “ortak” bir AB ordusu yada EU-SSZ (sürekli yapılanmış işbirliği) vardır. Sadece 2027 yılına kadar sürekli yapılanmış işbirliği projesi şimdi olandan 88 milyar daha fazla silahlanma için yatırımı öngörmektedir. AB ordusunun ise NATO ile kooperasyon partneri olarak inşa edilmesi hedeflenmekte ve dünyanın jandarması ABD’nin yanında askeri düzeyde beklediği yeri almayı umut etmektedir. Açık olan şudur ki AB’nin önde gelen emperyalistleri yeni askeri müdahalelere hazırlanmaktadırlar ve özellikle “iç” ayaklanmaları bastırma hareketlerini tamamlama ve gittikçe yeni bir emperyalist dünya savaşı olasılığına da hazırlanmaktadırlar!
Bu serüvenleri derin krizlerini en yalın halde ispatlamaktadır. Ezilenler ve sömürülenler tarafından bugün ve geleceğin isyanları-mücadeleleri olarak ortaya çıkan gerçeğe karşı besledikleri korkularını ispatlamaktadırlar. Tam da bu yüzden “AB ordusu yıkılsın! AB’nin silahlanmasına karşı mücadele edelim! Halkların ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı için mücadeleye!” şiarlarını güçlü bir şekilde sahiplenelim.
Emperyalistlerin öfkeli yıkımları ve saldırganlığı, AB’nin daha güçlü şekilde ret edilmesini birlikte getirmiştir. Büyük kitle hareketleri ve daha sık şekilde ortaya çıkan militan mücadeleler gittikçe daha zor şekilde kontrol altına alınabilmektedir ve çoğunlukla aylarca sürmektedir. Aynı zamanda açık olarak gözükmektedir ki kendiliğinden kitle hareketleri “otomatik” olarak daha yüksek bir nitelik ve seviye yakalayamamaktadır, bilinç ve yönelim taşınmasına ihtiyaç duymaktadırlar. Lenin, bundan yüz yıl önce emperyalistlerin önderliğinde bir “Birleşik Avrupa”nın gerici karakterini net olarak ortaya koyarken, ancak “devrimcilerin örgütü” ile koşulların durağan olduğu yerden yıkılmasının mümkün olduğu öğretisini ardıllarına bırakmıştı! AB’nin ne tek bir ülkeden, “birden bire”, ya da “kendiliğinden” yıkılamayacağının bilinciyle, enternasyonal dayanışma ruhuyla AB ittifakına karşı duran tüm anti-emperyalistlere, devrimcilere çağrıda bulunuyoruz;
AB’ye karşı mücadele edelim!
Anti-emperyalizmde birleşelim!
Kahrolsun Avrupa Birliği!
Aktif Seçim Boykotu İçin!
Kahrolsun Emperyalizm!
Yaşasın Enternasyonalizm!
İmzalayanlar:
Partija Rada (eski Yugoslavya)
Romanya Komünist Partisi
Kızıl Cephe Kolektifi (Avusturya)
AGEB (Avrupa Göçmen Emekçiler Birliği)
Avrupa Partizan”