28 Kasım 2016’da Dersim- Aliboğazı’nda ölümsüzleşen Hasan Karakoç (Aşkın)’ın anısına bir yoldaşı tarafından kaleme alınan yazıyı paylaşıyoruz…
Aşkın’a;
Zaman…
ateşte sönüp, suda yandığımız
rüzgarda dinip, çölde donduğumuz…
Gidenlerin kaldığı, kalanların hiç var olmadığı zaman…
Kurumuş ince dal parçalarının alevi,
aynada görünmeyen yüz
yolda kara balçık
ve
havada ağır bir ihanet kokusu…
***
Ve geldiler,
Yüreği sevdalı gülen çocuklar. Zebanilerin kana buladığı topraklarda zamanı ilmek ilmek dokuyarak, karanlığı yırtarak geçtiler dağları, tepeleri, pusuları… Ateşte piştiler, rüzgarlarla estiler. Aliboğazı’ndan Munzur’a, fırtına oldular türkü türkü, ağıt ağıt, zılgıt zılgıt…
Yürekten gülmenin, severek gitmenin, yaşamak için ölmenin dağlarda yazdılar tarihini. Umut yüklü yürekleri ellerinde, yürüdüler düşler diyarına. Bir değil bin selam olsun benden size karanfil açmış yüzleri öpülesi, yollarına ömürler verilesi, seslerine ses, dillerine söz, yürüdükleri yola yoldaş olunası güzel çocuklar, gülen çocuklar… Bin selam olsun yıldızlar ülkesine, bin selam olsun güneşe gömülenlere, “Bin selam” “Bin selam…”
Ah be Hasan’ım;
Ne zormuş dost hasreti çekmek. Ne zormuş dostu kendi ellerinle kara toprağa koymak. Ne zormuş kardeşim, canım, dostum, yoldaşım…
Bir bilsen ne zor. Ne çok özledim gülen gözlerinle bakışlarını, ne çok özledim sesini-sohbetini… Sigarandan bir nefes çekişini.
Sen güneşi mekân tuttun Hasan’ım, hasretinde yüreğimi… Yine buluşuyoruz seninle rüyalarda, düşlerde, hayallerde. Gelecek güzel günlerde… Yine buluşuyoruz gülen çocuk. Bekliyorum, sakın randevuna geç kalma. Bilirsin en çok kızdığım şeydir randevuya geç kalmak.
Ama Hasan’ım, bu sefer geç kalan ben oldum. İlk defa geç kaldım, sen de bırakıp gittin beni. Oysa ben ne çok bekledim seni…
Bu çok erken oldu Hasan’ım çok erken. Şimdi sen bekle beni…
Ankara’dan bir yoldaşın…