Yedi yıldan uzun bir süredir Suriye’de, emperyalizm desteği ve kışkırtması ile süren “iç savaş”, bir taraftan milyonlarca insanın mülteci konumuna düşmesi, aç ve susuz kalmasını beraberinde getirirken, diğer taraftan, emperyalist-kapitalist devletler ve Suriye’ye komşu olan devletlerin, bu bölgeden pay kapma mücadelesinde, ağızlarının suyunu akıtacak derecede olanaklar açığa çıkarmaktadır.
İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan sonra sınırları çizilen ve emperyalistlerin kendi aralarında yaptıkları anlaşmalarla paylaşılan bölgeler, daha sonra özellikle ABD emperyalizminin oynadığı oyunlar, yaptığı plan ve müdahalelerle yeniden kontrol altına alınmaya, hegemonya alanları genişletilmeye çalışılmaktadır. Bunlardan bugün için en sıcak gündem olan ve özellikle ABD ve Rusya emperyalist devletlerinin direkt rekabeti şeklinde devam eden Suriye’deki “iç savaş”, bu ülkelerin ve bunların müttefiki veya uşağı pozisyonundaki ülkelerin, kendine pay çıkarmak için girişimlerde bulunmasına da neden olmaktadır.
Bunun en çarpıcı örneği Kazakistan’ın başkenti Astana’da Türkiye, İran ve Rusya’nın girişimleriyle, “Suriye’de ulusal bir ateşkesin sağlanması” için 23 Ocak 2017’de bir toplantıyla başlayan ve 2018 yılı boyunca 11 toplantıyla devam eden görüşmelerdir. Adına daha sonra “Astana Görüşmeleri” adı verilen bu toplantılar, esasta Rusya’nın askeri müdahalesiyle Suriye’deki dengelerin rejim lehine değişmesinin ardından başlatılmıştı. Ancak zamanla bu görüşmeler, Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğündeki Cenevre Görüşmelerini gölgede bırakmış gibi görünmekteydi. Bu görüşmelerin dikkat çeken, aynı zamanda tepkilere neden olan diğer yanı da, Suriye devleti ve PYD dışındaki diğer çetelerin “muhalif gruplar” adı altında bu toplantılara çağrılmasıydı. Kazakistan Dışişleri Bakanı Kayrat Abdrahmanov’un birinci toplantı öncesi yaptığı açıklamada; “Hem mültecilerin hem de ülke içinde yer değiştirmek zorunda kalanların evlerine geri dönmelerini sağlayacak şartların yaratılması ve Suriye’nin savaş sonrası yeniden yapılandırılması konuları da bu toplantıda planlanacaktır“ söylemi, asıl planların ne olduğunu açığa çıkarmaktadır. Başka devletler, başka ülkelerde yaptıkları toplantılarla, Suriye ve Suriye Kürdistanı’nda yaşayan halkın, ezilen ulus ve inançların kaderini belirleyecek.
Süreç içinde ABD’nin de bu toplantılara gözlemci sıfatından çıkıp direkt dahil olması ve İdlib’de Türkiye ve Rusya’nın garantörlüğüne rağmen ateşkesin bozulması, Esad’a muhalif çetelerin bu görüşmeleri belli bir süre sonra protesto etmesi ve Suriye hükümet temsilcisi Beşar Caferi’nin, “üç garantörden bir tanesi taahhüdünü bozarsa -ki Türkiye’den bahsediyorum- bu silahlı grupların (görüşmelere) katılıp katılmaması konusunun Türkiye’ye sorulması gerektiği anlamına gelir” diyerek Türkiye’yi suçlaması, bu görüşmelerin belli bir süre sonra tıkanmasına neden oldu.
BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 2254 sayılı kararı çerçevesinde siyasi geçiş sürecinde Suriye Anayasası’nın yeniden yazılması öngörülmüştü. Ocak 2018’de Soçi’de yapılan Ulusal Diyalog Kongresi’nde BM, Türkiye, İran ve ev sahibi Rusya’nın temsilcileri ile Suriyeli taraflar, bir Anayasa Komitesi oluşturulması kararını almıştı. İlginçtir, anayasası olmayan Suudi Arabistan’a bu konuda özel görev verilmiş durumda. Başından itibaren çıkarlar, rekabet ve entrikalarla süren bu görüşmeler, ABD’nin yaptığı açıklamalarla yeniden tıkanma noktasına geldi.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, Astana Görüşmelerinin belli bir süre sonra Cenevre Görüşmelerinin önüne geçmesi, somut adımlarla Suriye üzerinde söz hakkının artma potansiyeli taşıması, doğallığında ABD emperyalizmini rahatsız etti. Bunun üzerine bir açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, “Rusya ve İran, Esad rejiminin BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı çerçevesinde siyasal sürece katılmayı reddettiğini saklamaya devam ediyor” diyerek Rusya ve İran’ı hedefledi. Astana Görüşmesi’nin Suriye Anayasa Komisyonu üyelerini belirleyemediğini, bu sebeple Suriye’deki çatışma ortamına yönelik siyasi çözüm sürecinde ilerleme kaydedilemediğini de ileri sürdü. Astana Görüşmelerinin değil, Cenevre Görüşmelerinin önemli olduğunu belirten Nauert, açıktan emperyalistler arası rekabete işaret etmektedir.
İKİYÜZLÜ SİYASET
Suriye’de yaşanan iç savaşın başlamasından bugüne kadar, ÖSO ve diğer silahlı çeteleri direkt destekleyen, besleyen ve eğiten TC, bir yandan Astana Görüşmelerine öncülük eden ülkeler arasında yer alıp, İdlib’de ateşkesin sağlanmasının garantör devletlerinden biri rolüne soyunurken, diğer taraftan, Minbiç ve diğer bölgeleri nasıl işgal edeceğinin hesapları içine girmişti. ABD’nin Suriye’den çekilme açıklamasından sonra sudan çıkmış balık gibi debelenip durarak, savaş naraları atarken, ABD’nin “bizim iznimiz olmadan kimse Suriye’ye giremez” söyleminden sonra ise kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak, “biz müttefiklerimizle her türlü diyalog ve işbirliğine açığız, ama kimseden izin almayız” gibi üst perdeden çığırtkanlık yapsa da, neticede oturuyor oturduğu yerde, yeni izin veya talimat gelene kadar.
Ancak diğer taraftan var olan katil sürüsü çeteleri desteklemeye devam ediyor. Gel gör ki desteklediği bu çeteler de kendi aralarında alan hakimiyeti ve rant kapışması üzerinden çatışmaya başladılar. Astana ve Soçi’de garantörlükleri üstlenilen İdlib’teki cihatçı gruplardan Cebhet El Nusra öncülüğündeki Heyet Tehrir El Şam (HTŞ) bünyesindeki gruplar, İdlib’in kuzeydoğusunda Nuredîn Zenki çetelerinin denetimindeki gruplara karşı saldırıya geçti.
HTŞ, Türk devletinin ilk gözlem noktasını kurduğu Halep’in 23 kilometre batısındaki Daret El-İzza’yı Nuredîn Zenki’den aldı. Öte yandan Türk devletinin her türlü desteği verdiği ve “Suriye Kurtuluş Ordusu” ismiyle bir araya getirdiği gruplar, HTŞ’ye karşı seferberlik ilan etti ve harekete geçti. Efrîn, Cerablus ve Bab’tan birçok çete HTŞ’ye karşı İdlib’e kaydırılıyor. Çete grupları arasındaki şiddetli çatışmalar farklı bölgelere yayılarak devam ediyor. Son çatışmalarda her iki taraftan 30’u aşkın ölü olduğu bildiriliyor.
Türk Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, MİT Müsteşarı ve Erdoğan’ın sözcüsünden oluşan bir heyet, geçtiğimiz günlerde Moskova’ya ziyaret etmişti ve basına yansıdığı kadarıyla Rusya’ya “Minbiç’in bir bölümüne karşı İdlib’in bir bölümü” önerisinde bulunmuştu. Ama İdlib için belirlenen ortak mutabakat gereği ne yapıldığının ve ne yapılamadığının denetlenmesi de bu toplantıda gerçekleşmiştir. Özellikle Rusya ve Rejimin müdahale alanına giren bu bölgede bu güçlerin askeri müdahalesini engelleyecek taahhütlerin TC tarafından yerine getirilip getirilmediği gözden geçirilmiştir. Gelinen noktada HTŞ saldırıları ile Rusya ve Suriye için bu alana güçlü müdahale olanakları çıktığı açıktır. Öte taraftan TC yetkilileri ABD’ye giderek orada da bir takım temaslarda bulunarak, Suriye üzerinden kendilerine pay istemişlerdi.
Çeteler arası çatışmaların, Moskova görüşmesi sonrası ve ABD ziyareti öncesi olması dikkat çekicidir. Bir yanıyla Rusya’yla ilişkilerin düzeltilmesi ve Suriye’ye olası TC müdahalelerinde Rusya’nın tepkisini çekmemesi açısından bu görüşmeler önemliyken, diğer yandan, çatışmaların yeniden başlamasıyla da, İdlib’de dengelerin kolay sağlanamayacağı, buraya Rusya-Suriye güçlerinin yanında TC’nin de daha güçlü müdahale zeminini yaratmaktadır. Ancak Fırat’ın batısı olan bu kısımda Rusya’nın oyun kurucu olması gerçekliği TC’nin alanını daraltan, ABD’den destek ve medet bekleyen bir duruma sebep olmaktadır.
HALKLARIN BİRLEŞİK MÜCADELESİ, EMPERYALİSTLERİN OYUNLARINI BOŞA ÇIKARACAKTIR
Başından itibaren sakat ve sorunlu başlayan Astana, Soçi veya Cenevre Görüşmelerinin, Suriye’de yaşayan halka bir çözüm getirmeyeceği kesindir. Bölgenin en güçlü ve dinamik güçlerinden biri olan ve DAİS çetelerine karşı çok önemli başarılar elde eden Kürtlerin bu sürecin dışında tutulması, buna karşılık diğer silahlı çetelerin muhattap alınması bile, bu görüşmelerin kim için ve nasıl yapıldığının göstergesidir.
Bu savaşın yaratıcılarının; yüzbinlerce insanın öldürülmesine, milyonlarca insanın göç etmesine sebep olanların; Suriye halkına bir çözüm üretmesi kocaman bir yalandan başka bir şey olamaz. Emperyalist-kapitalist, gerici güçlerin bir an önce Suriye ve Suriye Kürdistanı’ndan o kanlı ellerini çekmeleri gerekmektedir. Orada yaşayan ezilen emekçi halk kesimleri ve çeşitli milliyetler ve uluslar, kendi kaderlerini tayin edecek mücadeleyi vereceklerdir. Ancak her bakımdan stratejik bir konumda olan bölge emperyalistler ve onların işbirlikçileri için vazgeçilmez pozisyondadır. Bir süre daha bu bölgeyle ilgili kirli planlar yapılacak ve devreye sokulmaya çalışılacaktır. Bu oyunları ve planları boşa çıkarmak için, her alanda mücadele etmek, teşhir etmek ve Suriye halklarıyla dayanışmayı büyütmek büyük önem taşımaktadır.
*Bu yazı Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 17 Ocak tarihli 27. sayısından alınmıştır.