[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle”]
Geçtiğimiz günlerde Kazakistan’ın Astana şehrinde düzenlenen Asya’da Etkileşim ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı’nda (CICA) görüşme gerçekleştiren Putin ve Erdoğan’ın gündeminde Rusya’nın enerji yatırımları ve Türkiye’nin bu yatırımlardaki rolü öne çıktı. Kapitalist egemenlik, içinde bulunduğu duraksama ve kendi çarklarının duyumsadığı ihtiyaçları giderememe durumunu maskelemek için gündemleştirdiği enerji krizinin nedenini Rusya-Ukrayna savaşında arayarak günü kurtarmanın telaşına düştü. Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın AB ve Rusya’ya bağımlı diğer ülkelerdeki enerji krizini pekiştirdiği, somutlaştırdığı aşikârdır. Ancak bu krizi salt olarak Rusya-Ukrayna savaşına bağlamak, nedenleri orada aramak kapitalist kurnazlıktan öte bir şey değildir. Kıtlık döneminde elinde enerji gücünü tutan ancak NATO ve yardakçılarını karşısına almış emperyalist Rusya ise var olan enerjiden en ucuz yatırım ve emekle en yüksek kazancı sağlamanın arayışı içerisine girdi. Bu arayış ise onu Türkiye’ye getirdi. Akkuyu Nükleer Santrali projesi ile Rusya’nın ihtiyaç duyduğu enerjiyi onun istediği biçimde karşılayan Türkiye, emperyalistlerin yeni projeleri için ne kadar elverişli olduğunu kanıtladı. Bununla birlikte Türk hâkim sınıflarının içinde bulunduğu ekonomik-siyasi kriz emperyalistlerin iştahını kabartarak Türkiye’yi sömürü için ideal forma getirmeyi sürdürmektedir. Rusya’nın enerji yatırımının Astana görüşmesinin içeriğinde büyük yer kaplaması ve Erdoğan ile Putin diyaloğunda enerji konusunun öne çıkmasının temel nedeni de Rus emperyalizminin yarı sömürge Türkiye’de oluşturacağı yeni sömürü politikalarında yatmaktadır.
GAZ VE SÖMÜRÜ MERKEZİ TÜRKİYE
Astana görüşmesinden bir gün önce Putin’in “Türkiye Avrupa’ya gaz sevkini sağlayacak gaz merkezi olabilir” açıklaması burjuva-feodal medyada heyecan yarattı. Bunun yanında Rus emperyalizminin tahakkümü altına girmeyi mevcut krizde kurtuluş olarak gören anlayış için Putin’in görüşleri ve iktidarın emperyalist klikler arasında gelgitli halleri egemenlerin saflarında kafa karışıklığı da yarattı. Putin’in ‘‘gaz merkezi’’ açıklamasında sessizliğini koruyan Erdoğan’a karşın Putin ve Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov açıklamalarını sürdürdü. Peskov, Putin’in gaz merkezi olarak Türkiye’yi gösterdiği teklifi üzerine sorulan soruya “Türk tarafının oldukça olumlu ve teklifimizle ilgilendiğini gösteren bir tepki aldık” cevabını verdi. Putin ise “Türkiye bugün Avrupa’ya teslimatlar için bile en güvenilir rota haline geldi. Diğer ülkelere tedarik için Türkiye’de bir gaz merkezi oluşturma olasılığını düşünebiliriz.” diyerek açıklamalarını sürdürdü. Putin’in “en güvenilir rota haline geldi” vurgusunda Türkiye’de egemenlerin kontrol altına alamadığı siyasi ve ekonomik krizin yol açtığı sömürünün ve mecburi “hizaya gelme” nin yansımaları görülmektedir.
Bu durum Türkiye için emperyalist kliklerin pervasızca belirlediği ve boyunduruk altına aldığı politikalara uyma zorunluluğunu da doğurmaktadır. Yeni Demokrasi Gazetesi’nin 118. sayısının “Akkuyu Nükleer Santrali: Rus Emperyalizminin Enerji Sömürüsü” başlıklı yazısında Rusya’nın Akkuyu Nükleer Santrali üzerinden gerçekleştirdiği sömürü politikalarına değinilmişti. Bu politikaların emperyalizmi doyuran özelliği Rus emperyalizminin sömürü alanını genişletme isteğini ve Türkiye’yi en güvenilir gaz merkezi haline getirme durumunu pekiştirmiştir.
EMPERYALİZME BAĞLANAN BEL BÜKÜLMEYE MAHKÛMDUR
Astana görüşmesindeki açıklamalarında Akkuyu’daki doğa talanını, emperyalist boyunduruğu ve sömürüyü öven Erdoğan “Bu süreç içinde Akkuyu çok çok önemli bir adım. Akkuyu ile ilgili olarak sizin de ifade ettiğiniz gibi birinci türbinin önümüzdeki yılın ilk yarısında falan açılması dünyada farklı bir ses getirecektir.” diyerek emperyalizme bağımlılığını somutlaştırmakla birlikte kendisini Rus emperyalizminin kucağına atarak var olan krizden kurtulacağını sanmaktadır. Akkuyu ile yetinmeyen ve bugünlerde kurtarıcı olarak gördüğü Rusya’ya layık olmaya çalışan Erdoğan, bağlılığını kanıtlarcasına nükleer santral için Sinop’u da ısrarla öne çıkarmaktan geri durmadı. Erdoğan, “Bu arada sizinle Sinop’u da konuşmuştuk. Sinop’la ilgili bir adım atılabilirse bu, tabii çok daha farklı bir çarpan etkisi yapacaktır. Bu konularda Türkiye-Rusya iş birliği, tabii Akkuyu bizim yüzde 10 enerji ihtiyacımızı karşılarken ikinci Sinop, o da bir yüzde 10 karşıladığı zaman yüzde 20 gibi enerji ihtiyacımızı karşılamada bu iki nükleer enerji santralinin çıkaracağı ses dünyada çok çok farklı olacaktır.” söylemiyle Rus emperyalizmine yanaştığını gösterdi.
Kapitalist sistemin gizleyemediği resesyon hali, emperyalist saldırıları artırırken yarı sömürgelerdeki bağımlılığı da kaçınılmaz kılmaktadır. Yarı sömürgelerde daha keskin hissedilen kriz, o krizden kurtuluş için emperyalist sömürüye daha çok ödün vermeyi doğurmaktadır. Bugün Türkiye’nin toprağını, iş gücünü ve siyasi kararlarını şekillendirdiği ancak enerji çıktısının büyük çoğunluğunun topraksız ve işçisiz (inşaat işçiliği) Rusya’ya bırakılması emperyalist kuşatmanın bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Emperyalizme bağımlı ekonomik ve siyasi yapıların kendi varlıklarını korumalarının birincil koşulu egemenlerin belirlediği ölçüde siyasi güzergâh belirlemek ve şart koyulmaksızın onların kurallarıyla geleceğini şekillendirmektir. Ondandır ki Astana görüşmesinde somutlaşan şey; emperyalist klikler isimleri değişerek birbirlerinin yerini alsa da Türkiye’nin emperyalizme dayanarak krizden kurtulma çabasının sanrıdan öteye gitmediği ve gidemeyeceğidir.