Komünizm bir fikirdir. Bir sınıfın varlığında tanımlanan ve aynı sınıfın kendini de yok etmek üzere gelişen hareketiyle gerçekleşen güçlü, bilimsel, bu anlamda gerçeklere dayalı ve gerçeklikle birlikte somutlaşan bir fikir. Komünist partilerinin temel işlevi bu fikri bulundukları ülkelerde bir genel siyasi çizgi halinde somutlaştırarak, dönemlere ve değişen koşullara uygun olarak kuracakları araçlarla kitlelere taşımaktır. Böyle bir fikri kavramak, savunmak, geliştirmek, somutlaştırmak hiç şüphesiz yoğun bir çalışma gerektirir; hem tarihsel gelişimini izlemek hem de günün koşulları içinde aynı fikri somutlaştırmak basit, olağan bir çalışma ile başarılacak bir sorumluluk olamaz. Doğru düşünmeyi becerebilmek, gerçekliği incelemek, geleceğe odaklanmak gibi özellikler olmadan bu yolda ilerlemek olanaksızdır. Bununla birlikte temel bir sorun daha vardır; bu, komünizm fikrinin sınıf karakteriyle ilgilidir. Proletaryanın varlığında tanımlanan komünizmin ancak bu sınıfın bakış açısından, bu sınıfın hareketinden, yönelimlerinden hareketle somutlaşabileceği açıktır. Komünist partisini güçlü kılacak olan da tam olarak proletaryanın bakış açısına sahip olarak, bu sınıfın özelliklerini kendinde gerçekleştirerek örgütlenmesidir.
Sınıfın bakış açısına sahip olmak, sınıfın özelliklerini kendinde somutlaştırmak dediğimiz şey komünist partisinin öncelikli ve esas olarak proletaryanın ideolojik, siyasi ve örgütsel özellikleriyle donanmasıdır. Bu olmadan yani proletaryanın evrensel özellikleri kavranmadan, içinden geçtiğimiz tarihsel evrenin şartları ile bu evrensel özelliklerin önümüze çıkardığı devrimci görevler anlaşılmadan komünist partisinin devrim süreçlerine önderlik etmesi olası bile değildir. Komünist partisi olmak tam da bu kavrayışı ve devrimci görevleri kendinde somutlaştırmasıdır. Bu somutlaştırma işi bulunduğumuz ülkelerdeki proletaryanın devrimci görevini doğru olarak saptamak ve bu devrimin niteliği doğrultusunda sınıf ittifaklarını gerçekleştirmek üzere genel siyasi çizgi belirleyip aynı doğrultuda örgütlenmektir. Dolayısıyla komünist partisi olmadan veya komünist önderlik vasfı ideolojik, siyasi ve örgütsel bakımlardan henüz gelişmemişken devrimin örgütlenmesi görevi başarısızlığa mahkûmdur.
Tüm çalışmaları komünist partisini bu vasıflara kavuşturmak üzere yoğunlaştırmak özel önemdedir. Komünist partisinin inşasını merkezine alan çalışmalarda belli görevlere odaklanmak ve olabildiğince birlikte hareket etmeyi başarmak belirleyici önemdedir.
Genel siyasi çizgisini somutlaştırmış bir partinin önündeki temel görev ideolojik, siyasi ve örgütsel bakımdan sağlam, Bolşevik nitelikte bir yapı inşa etmektir. Çünkü yıllar önce de belirlenmiş bu görevin çeşitli revizyonist ve oportünist anlayışların saldırıları altında geriye itildiği sancılı dönemler yaşadık. Bu görevi yerine getirmek üzere genel siyasi çizgimizin kavranmasına hizmet edecek çalışmalar bugünkü temel yönelimimizdir.
Demokratik halk devrimini örgütlemek, dolayısıyla bu devrime önderlik etmek üzere kurulmuş komünist partisinin yaşadığı sorunların tam da genel siyasi çizgisine yönelik saldırılarda ve Bolşevik parti anlayışında somutlaşmış olması dikkat çekici olmalıdır. Saldırılar bize bir kez daha göstermiştir ki genel siyasi çizgimiz ve Bolşevik parti özellikleri her türden burjuva anlayışı, var oluşu, düşünme yöntemini rahatsız etmektedir. Güç aldığımız bu özelliklere dair rahatsızlık bizi memnun etmektedir. Komünist hareketin tarihi bu rahatsızlığa neden olmak ve başarılı oldukça bu rahatsızlığı büyütmekle açıklanabilir. Israrla savunduğumuz ve ayakta tuttuğumuz genel çizgimiz ve Bolşevik parti özellikleri bizi başarıya taşıyacak yegâne temeldir. Bunda ısrarcı olmak dışında hiçbir seçenek yoktur. Bunun karşılığı nedir? Ne yapmalıyız ki genel siyasi çizgimizin önündeki her türden engel aşılsın, Bolşevik parti özelliklerini inkâr edenler başarısızlıklarının utancını yaşasınlar? Genel siyasi çizgimizi somutlaştırmak ve bununla ilgili olmak üzere önümüze koyduğumuz görevlere sarılmak: yapmamız gereken budur. Sarılmak görünürde olmamalıdır; yeteneklerimizi ve tüm olanaklarımızı bu görevler içinde hayata geçirmeliyiz. Görevlerimizi saptadıktan sonra bunlara yoğunlaşmak, bu görevleri yaratıcı bir tarzda uygulamak her birimizin temel işidir. Bunu başardıkça bütünün parçası olacağımız ve bütünü geliştireceğimiz açıktır.
Bolşevik parti anlayışının temel özelliği proletaryanın temel özelliklerini taşımasıdır. Parti sadece proletaryanın ideolojik, politik ve örgütsel aygıtı olarak kavrandığında Bolşevik anlayışı hayata geçirilebilir. Bu demektir ki ülkemizdeki devrimi ancak proletaryanın bakış açısı ve gene proletaryanın demirden disiplini ile sürece önderlik edebildiğimizde gerçekleştirebiliriz. Proletaryanın bakış açısını beş temel belge ile somutlaştırmış olan İbrahim yoldaşın belirlediği görevlerden biri partinin esas örgütlenme olduğu anlayışıyla ilgili olandır. Komünist partisinin varlığı her bakımdan belirleyicidir. Partinin yerine ikame edilen ya da partinin önderliği garantilenmeden inşa edilen her türden örgütlenme sonuç olarak komünist çizgiye rağmen örgütlenmektir. Bunların sadece zaman içinde gelişebilecek özellikler olduğunu düşünmek yanıltıcıdır. Komünist özellikler ancak devrimci genel siyasi çizginin varlığında gelişebilir, zaman ancak genel siyasi çizginin varlığında önemli bir öge olarak değerlendirilebilir; dolayısıyla komünist çizginin varlığı komünist nitelikteki her faaliyet için zorunludur. Diğer türlü düşünmek Lenin yoldaşın kendiliğindencilik olarak tanımladığı, burjuva sınırları aşma yetisi olmayan faaliyetlere yönelmekten başka bir sonuç vermez.
Çalışmaları Marksist-Leninist-Maoist teorinin Türkiye şartlarındaki karşılığı olan İbrahim’in beş temel belgesinde ve komünist partisinin örgütlenmesinde yoğunlaştırmak bu dönem için temeldir. Bu dönemin toparlanma, teorik olarak donanma, bir bütün halinde hareket etme yeteneği kazanma ve merkezi göreve hizmet edecek biçimde örgütlenme süreci olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Karşılaştığımız çeşitli türden sorunların temelinde dağınıklık, hazırlıksızlık, önderlik bakımından yetersizlik bulunmaktadır. Mao Zedung’un ÇKP’nin birinci aşaması için ifade ettiği gerçekler bizim için bugün geçerli gerçeklerdir: “… Parti, Marksizm-Leninizmin teorisi ile Çin devriminin pratiğini birleştirecek kapsamlı bir kavrayıştan yoksundu. Bu yüzden aşamanın (Partinin inşasının üç ayrı aşamasından birincisi kastediliyor-bn) son döneminde ya da bu aşamanın can alıcı dönüm noktasında Parti yönetimine hâkim olanlar devrimin zaferlerini (Çin’de 1924’ten 1927’ye kadar süren Büyük Devrim’in zaferleri-bn) sağlamlaştırmada Partiye önderlik etmeyi başaramadılar. Sonuç olarak burjuvazi tarafından aldatıldılar ve devrimin yenilgisine yol açtılar. Bu aşamada Parti örgütü genişletilmiş ama sağlamlaştırılmamıştı ve yönetime hâkim olanlar parti üyeleriyle kadrolarını ideolojik ve siyasi bakımdan sağlam ve istikrarlı bir hale gelmelerine yardımcı olamadılar. Birçok yeni parti üyesi vardı ama bunlar gerekli M-L eğitimle donatılmamışlardı. Çalışmalarla ilgili çok tecrübeye sahip olunmuştu ama bunlar gerektiği gibi özetlenmiş değildi. Partiye birçok mevki düşkünü sızmış ama bunlar Partiden temizlenmemişti. Parti hem düşmanın hem de müttefiklerinin komploları ve dalavereleri ile karşı karşıya kalmıştı ama Partinin uyanıklığı eksikti. Parti içinde çok sayıda faal unsur ortaya çıkmış ama bunlar, zamanında Partimizin temel direği haline getirilmemişti. Partinin komutası altında bazı devrimci silahlı birlikler vardı ama Parti onları sıkı bir denetim altında tutamıyordu. Bütün bunların nedenleri tecrübesizlik, yeterince derin bir devrimci kavrayışın olmaması ve M-L teoriyle Çin devriminin pratiğini birleştirmede başarısız kalınmasıydı…” (Mao Zedung, Seçme Eserler II, s. 296-97)
Parti örgütünün sağlamlaştırılamaması, tecrübesizlik, teoriyle pratiğin birleştirilememesi, sıkı bir denetimin olmaması, düşmandan ve müttefiklerden gelen komplo ve dalavereler karşısında uyanık olamama, partinin temel direği olabilecek faal unsurların yitirilmesi, mevki düşkünlerinin partiyi kirletmesi gibi özelliklerin bizde de yaşandığı bir gerçekliktir. Hatta bunların dikkat çekici benzerlikler olduğu söylenmelidir.
O halde bu gibi zaafları gidermemiz, bunun için temel nitelikte olan genel siyasi çizgi ve Bolşevik parti anlayışı doğrultusunda kapsamlı ve kolektif bir eğitim, bununla birlikte bir parti gibi hareket etme yeteneğini geliştirme sorumluluğunu taşımamız gerekmektedir. Bunları başarmamız için hem temel nitelikteki görevlerimize hem de dönemsel veya gündelik olarak belirlenen görevlere yaklaşımımızın doğru olması zorunludur. Yaptıklarımız ve yapacaklarımız sahip olduğumuz bilgiyi, yetenekleri, düşünme yöntemini, eksiklikleri, zaafları kaçınılmaz olarak içerir. Bu da demektir ki görevlerimizle kurduğumuz ilişki örgütlerimizin sağlamlaşması, tecrübeden dersler çıkarılması, pratiğin analizi gibi sorunlu olduğunu tespit ettiğimiz alanlarda bize iyileşme, gelişme olanağı sunar. Görevlerimizle kurduğumuz ilişkiyi tartışmak yukarıda değindiğimiz ve temel olduğu kuşkusuz sorumluluğun incelenmesi anlamına gelir.
Bu da bizi görevlerimize yaklaşım sorununu ele almaya götürmektedir. Çünkü yukarıda belirtilen sorunların varlığı ne yenidir ne görülmezdir; aksine bunlar her dönem üzerinde durulan sorunlardır. Bu sorunların somut olarak incelenmesi görevlerimizin niteliği ile beraber görevlerimize yaklaşımımızı konu etmeyi gerektirir. Bunu nasıl yapacağız? Bunun öncelikle görevlerle doğrudan ilişkili, o görevleri omuzlayan yoldaşlar nezdinde tartışılması gerektiği açıktır. Görevleri sahiplenme, görevleri inceleme, görevler için kendini hazırlama ve bütünü görerek diğer yoldaşlarla ilişkilenme; bunlar bizim görevlerimizle ilişkimizi içeren konulardır. Kuşkusuz bu salt birey düzeyinde ele alınamaz. Bunların komiteler bakımından, komiteler düzeyinde ele alınması gerekir. Ne var ki komite, örgüt düzeyindeki sorunların nihayet kişilerin bunlar içindeki somut yaklaşımlarıyla gerçekleştiği de bir gerçekliktir. Dolayısıyla kişi düzeyindeki ele alışların, kavrayışların sorgulanması bizim için komitelerin, örgütlerin ele alışlarını da tartışma olanağını güçlü bir şekilde verir.
Görevleri sahiplenmek somut bir olgudur. Belirlenmiş görevlerin niteliğini tartışmak ayrı bir meseledir; sorunu sahiplenmek boyutunda ele aldığımızda belirlenmiş görevle ilişkilenmeyi tartışıyoruz demektir. Samimi, devrimci coşkuya sahip, dürüst yoldaşlarla donanmış durumdayız. Yaşadıklarımızın bize özellikle öğrettiği şey bunların ne derecede önemli, değerli olduğudur. Bu önemli değerlerin derinleştirilmesi görevlerimizin kişiler düzeyinde somut olarak tartışılmasıyla olanaklıdır. Görevin sahiplenildiğini nasıl anlayacağız? Görevin ne kadar konuşulduğuyla veya görev dışında kalan “sorunların” ne kadar konuşulduğuyla… Emek harcamak daha baştan düşünmekle, hazırlanmakla başlar; düşünülmeden, ihtiyaç olarak belirlenmemiş bir işe harcanan emek esasen geliştirici olmaz; bizi komite ve örgüt düzeyinde geliştirmez. İşçi sınıfını örgütlemek, işçi sınıfı içinde örgütlenmek, merkezinde sınıfın duyarlılığı, çıkarı olan çalışmalara ilgi duymak ve bu niteliği barındıran görevleri sahiplenmek eğer doğru bir kavrayışla ele alınıp gerçekleştirilirse, yukarıda Mao’dan alıntıyla gösterdiğimiz ilk dönem sorunlarının aşılmasına dönük güçlü bir adım atmış oluruz. Birbirimiz hakkındaki fikirlerimizin zemini bu görevler olduğunda burjuva anlayışları en yalın biçimde yakalayabiliriz; dolayısıyla burjuva anlayışlarla mücadelenin devrimci birliğe dönüşmesi de bu sayede olanaklı hale gelir.
Bunun aksi biçimde gerçekleşen mücadelelerin burjuva düzlemdeki ve çoğunlukla da “kişisel” diye tanımlanan mücadeleler olduğu bilinmelidir. Elbette bu mücadelelerde de haklı olanlar ile olmayanlar, görece tutarlı veya dürüst olanlar ile olmayanlar vardır. Ne var ki zemin yanlış olduğundan haklılık, tutarlılık ve dürüstlük her an dönüşmek, karşıtına evrilmekle yüz yüzedir. Proletaryanın sınıf gerçekliğinde somutlaşan haklılık, tutarlılık ve dürüstlük ise karşıtına dönüşmekle değil karşıtını yıkmak, bu anlamda karşıtını dönüştürmekle yüklü değerlere karşılık gelir. Bunu reformist mücadele ile devrimci mücadele arasındaki farkla benzeştirebiliriz. Reformist mücadele karşıtlara karşı ama karşıtlarla aynı zeminde gerçekleşen mücadele türüdür ve başarısı zemin aynı kalmak üzere “ilerlemek”tir. Oysa devrimci mücadele tam da zemini yıkmaya odaklanır; zemin üzerindekileri de aynı yıkım içinde dönüştürmekle ilgili mücadele türünü temsil eder. Görevlerimizi sınıf mücadelesinde işçi sınıfının konumunu kavramak ve geliştirmek biçiminde saptadıktan sonra, bunun gereği olan incelemeleri ve çalışmaları yapmak bizi doğal olarak örgütlerimizi sağlamlaştırmaya, dört bir yana yumruk sallamaktan sakınıp temel göreve, partiye yoğunlaşmaya, bunun için sıkı bir denetim geliştirmeye, teoriyi pratikle birleştirmeye, devrimin her bir neferinden partinin temel direği olacak yoldaşların gelişmesine fırsatlar sunmaya, tecrübe biriktirmeye ve yöneticilik vasfını taşımaya götürecektir. Bunun tarihsel deneyimlerle olanaklı olduğu görülmüştür. Bunun aksini yapmanın da kendi deneyimlerimizden de görüldüğü üzere çaresizlik, zavallılık, içi boş saldırganlık ve gevezelik ürettiği de görülmüştür.
Komünist fikrin kaynağı toplumsal pratiktir; dolayısıyla her pratik değerlidir, iyidir veya gelişmenin kaynağıdır demek MLM hakkında, bilimsel düşünce hakkında esasen bir şey bilmemektir. Her pratiğimiz hiç kuşkusuz toplumsal pratiğin bir parçasıdır. Fakat toplumsal pratiğin komünist fikrin kaynağı olması pratiğin doğru kavranması, gelişen, yeni, devrimci yöndeki unsurlarının bilimsel olarak, bir başka ifadeyle proletaryanın bakış açısıyla ortaya çıkarılmasını ve burada elde edilen bilgilerle pratiğe yön verilmesiyle doğrudan ilgilidir. Bu yaklaşımın bize öğreteceği şudur: görevlerimizin niteliği daha en başta devrimci olmalıdır, devrimi örgütlemeyi içermelidir. Kitlerle kurduğumuz ilişkinin sınıf mücadelesi kapsamında kurulmuş olması, bizim kendi ilişkilerimizin de gene bu kapsamda gelişen görevlerin gerçekleşmesiyle ilgili olması gerekir. Devrimci çalışmaların başarılı olmasının belirleyici koşulu sınıfa dayalı olması ve sınıfın çıkarlarıyla örtüşmesidir. Bu türden çalışmaların gerçekleşmesi için pratiklerimizin içeriğini bu açıdan incelemeli, toplumsal pratikte neye karşılık geldiğini, neyi temsil ettiğini her durumda sorgulamalıyız. İçi boş, komünist önderlik anlayışından yoksun, görüntüyü öze tercih eden, “hareket her şeydir” mantığından mustarip, dar alancı veya dar alanda sıkışmaya mahkûm pratiklerle sıkı bir şekilde hesaplaşmalıyız. Bunların çalışmalarımızın özellikleri olduğunu ve bir süre daha öyle olacağını bilerek bunlara karşı devrimci temelde, MLM anlayışlara dayanarak güçlü bir mücadele geliştirmeliyiz.
Görevimiz parti örgütlerini sağlamlaştırmak, ideolojik ve siyasi bakımdan sağlam ve istikrarlı hale gelmek, çalışmalarımızın özetlenmesine yani pratiğimizin derslerinin genele sunulacak hale getirilmesine özel bir önem vermek, belirlenmiş görevlere sarılmak, dolayısıyla görevlerle ilişkilerimizdeki sorunları tartışmak ve gidermek için çabalamak, burada belirlenen burjuva anlayışlarla sistemli bir şekilde mücadele etmektir. Ancak bunu başarabildiğimizde örgütlerimizin genişlemesinin, büyümesinin proletaryanın, devrimin çıkarına olduğunu ileri sürebiliriz. Bunu başaramadığımız her durumda zaten var olan burjuva anlayışlardan birini hayata geçirmekten başka bir şey yapmış sayılmayız.
Mao yoldaş ÇKP’nin birinci dönemindeki başarısızlığı, yani dönemin sonundaki ya da can alıcı dönemlerindeki önderlik yetersizliğini “Bütün bunların nedenleri tecrübesizlik, yeterince derin bir devrimci kavrayışın olmaması ve M-L teoriyle Çin devriminin pratiğini birleştirmede başarısız kalınması” olarak gösterirken bize gideceğimiz yolu göstermektedir. Bu yoldan Lenin, Stalin, İbrahim yoldaşlar yürüdüler, bu yoldan Gonzalo yoldaş yürüdü ve daha sayısız büyük devrimci yürüdü. Bilinmeyen, keşfedilmemiş bir yoldan söz etmiyoruz. Komünist fikrin tüm kaynakları bu yolun bulunması, gösterilmesi, açıklamasıdır. Bu kaynaklar bilimsel düşünmenin, proletaryanın varlığına ve çıkarlarına dayanmanın ürünleridir. İbrahim yoldaşın çalışmalarına bakıldığında partinin belirleyici rolünün çok güçlü biçimde vurgulandığı görülür. Çalışmalarımızda bu belirleyici rolün farkında olmalıyız. Görevlerimizle kurduğumuz ilişki bu rolün ne derecede kavrandığını gösterir. O halde görevlerimizle ilişkimizi bu rolü oynamak üzere sorgulamalı; sağlam bir partiye ulaşmak için daha yoğun, daha bilinçli, daha kolektif çalışmalıyız.