HABER MERKEZİ- “Adil yargılama” talebiyle ölüm orucunda olan avukat Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın ağırlaşan sağlık durumlarına dikkati çekerek Yargıtay’a “acil tahliye” çağrısı yapan avukat Didem Ünsal, eşi Aytaç’ın kendisine “Bu son görüşmemiz olabilir” dediğini söyledi.
Halkın Hukuk Bürosu (HHB) üyesi avukatları Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın tutuklu bulundukları cezaevlerinde “adil yargılanma” talebiyle başlattıkları ölüm orucu eylemi devam ediyor. Timtik’in eylemi 196, Ünsal’ın eylemi ise 165’inci gününe girdi. Ölüm orucunda olan avukatların durumu ile ilgili Aytaç Ünsal’ın eşi ve aynı zamanda HBB avukatlarından Didem Ünsal Mezopotamya Haber Ajansı’na konuştu.
Kendisinin de sanık olarak yargılandığı dava hakkında bilgilendirmelerde bulunan avukat Ünsal, dosyanın ilk olarak açık bir tanığın ifadeleriyle 17 avukat hakkında dava açıldığını hatırlattı. Devam eden dava sürecinde açık tanığın hukuksuz bir şeklide gizli tanığa çevrildiğini dile getiren Ünsal, bu tanığın 141 dosyada yalancı tanıklık ettiğini kaydetti. Tanığın avukatının da müvekkilinin akıl sağlığının yerinde olmadığı o nedenle beyanlarına itibar edilemeyeceği yönünde söylemlerinin tutanaklarına geçildiğini anımsatan Ünsal, yaratılan bu gizli tanık beyanlarının yalnızca kendi dosyalarında olmadığını binlerce dosyaya da bu tarz yargılamalar yapılarak, binlerce insana cezalar verildiğini vurguladı.
JET HIZIYLA YARGILAMA
Meslektaşlarının 1 yıl tutukluluğunun ardından yargılamanın başladığını hatırlatan Ünsal, “Mahkeme heyeti tutuklu yargılanan arkadaşlarımızın AİHM ve AYM kararlarını göz önünde bulundurarak, tahliye kararı verdi. Bu tahliye kararı emsal bir karardı. Ama bu karara siyasi bir müdahale gerçekleşti. Hatta dönemin Adalet Bakanlığı Müsteşarı hapishane idarelerini arayarak, ‘avukatları tut tekrardan tutuklama kararı çıkaracağım, beklet’ dediğini biliyoruz. Ve avukat arkadaşlarımız 10 saatlik özgürlüklerinin ardından tekrardan tutuklandı. Gerçekten insanları şaşırtan, mutluluğu, sevinci ve öfkeyi bir arada yaşatan şoklanmış bir süreç oldu” dedi.
Meslektaşlarının tekrardan tutuklanmasından sonra devam eden dava sürecinde duruşmalarda bütün hukuksuzlukları teşhir ettiklerini, bu nedenle müdafi avukatların duruşma salonundan yaka paça çıkarıldıklarını anımsatan Ünsal, “Jet bir yargılamayla son söz hakkı tanınmadan, 3 celsede karar çıktı. Ardından 70 klasörlük dosya İstinaf Mahkemesi’nde onandı” diye belirtti.
ADALETSİZLİĞE KARŞI ÖLÜM ORUCU
Meslektaşlarının ölüm orucuna başlamadan önce Adalet Bakanlığı’na “Bu adaletsizliği gözlemliyor musunuz? Bu adaletsizliğe bir son verin” yönünde defalarca dilekçeler yazdıklarını aktaran Ünsal, meslektaşlarının tüm bu çabaları sonuç vermeyince ölüm orucuna başladıklarının altını çizdi.
“Avukatların ‘adil yargılanma’ talebiyle ölüm orucuna başlaması aslında bu ülkede hukuksuzluğun geldiği noktayı ortaya koyuyor” diyen Ünsal, şöyle devam etti: “Aytaç ve Ebru, ‘Bu hukuksuzluklarla bizim üzerimizden meslektaşlarımıza gözdağı verilmek isteniyor. Kişisel bir şey değil mesleğimize yönelik bir saldırı. Domino taşları gibiyiz. Bugün bizden başlarlar yarın bütün meslektaşlarımıza yönelecek bu saldırılar. O yüzden mesleğimize karşı yapılan bu saldırıya karşı bir cevap vermeliyiz’ deyip girdiler bu yola. Zaten ‘çoklu baro’ düzenlemesi Aytaç ve Ebru’nun haklı olduğunu gösteriyor.”
‘BU SON GÖRÜŞMEMİZ OLABİLİR’
Kendisi ve eşi Aytaç’ın umutlu olduklarını ve bu umutta mücadele gücü bulduklarını sözlerine ekleyen Ünsal, eşiyle arasında gerçekleşen bir diyaloğu ise sözlerle aktardı: “Görüşüne gittiğimde neler yapılıyor, neler yapılacak ve sağlık durumuna ilişkin konuları konuşuyoruz ama ayrılırken çok zor oluyor. ‘Bu son görüşmemiz olabilir’ diyerek, ayrılmak durumda kalmaktan büyük öfke duyuyorum. Eşim, ‘Ya adalet ya da ölüm’ diyor. Buna saygı göstermek durumundayım. Bu adaletsizliğe karşı bir barikat olduğu için gurur duyuyorum ama onu kaybetmek de istemiyorum. Gerçekten de ‘Bu son görüşmemiz olabilir’ gerçekliği var önümüzde, buna rağmen mücadeleye devam etme sözü veriyoruz. ‘Eğer ben yaşamazsam bu ülke tarihinde bir avukat ölürse adalet yolunda, sen bu sorumluluğu alıp yürümek zorundasın. Biliyorum çok yoruluyorsun ama bayrağı daha ileriye taşımak için daha fazla yorulmak zorundasın’ diyor. Bu duygular nasıl tarif edilir ki…”
‘ÖFKEMİZLE GÜÇLENİYORUZ’
“Evet, ülkemiz bir fırtına hali. Bu fırtına aslında kökümüzün ne kadar sağlam olduğunu da gösteriyor” diyen Ünsal, “Sevdamızın da öfkemizin de mücadelemizin de ne kadar güçlü olduğunu bu sayede görüyoruz. Öfkemizle güçleniyoruz. Bize yapılan adaletsizlik ve hukuksuzluklar sevdamızı da güçleniyor” diye konuştu.
SAĞLIKLARI KRİTİK AŞAMADA
Ebru ve Aytaç’ın dayanışmadan büyük bir güç aldıklarını söyleyen Ünsal, Aytaç’ın, “Sizi savunduğum için çok mutluyum. Birlikte bu hukuksuzluğa karşı baş edebiliyoruz. Bugüne kadar bizler sizleri savunduk bundan sonra sizlerin bizleri savunma zamanı” dayanışma çağrısında bulunduğunu aktardı.
Gelinen noktada belirli bir dayanışmanın olduğunu ama bu dayanışmanın hızla büyümesi gerektiğini altını çizen Ünsal, nedeni, “Aytaç 30 kilo verdi ve 59 kiloya kadar düştü. Vücudunun değişik yerlerinde yaralar çıkmış. Halsizlik, hareketsizlik, uykusuzluk, kas erimesi gibi birçok sağlık sorunu yaşıyor. Ebru’nun durumu daha da kritik bir aşamada. Yaraları daha belirgin. Yutkunmakta dahil sıkıntı yaşanıyor. Artık sıvı alamaz durumda. Solunum yetmezliği, vücudunun değişik yerlerinde ödem oluşma gibi çok ciddi sorunlar yaşıyor” sözleriyle açıkladı.
ZORLA MÜDAHALE TEHDİDİ
Sağlık durumlarının kritik aşamaya gelen meslektaşlarının cezaevinde zorla müdahale tehdidi altında olduğunu dile getiren Ünsal, son günlerde bu yönde girişimlerin olduğunu aktardı. Zorla müdahalenin kabul edilemez olduğunu ve meslektaşlarının yaşamına sebebiyet vereceğini belirten Ünsal, Mustafa Koçak, Helin Bölek ve İbrahim Gökçek’in zorla müdahale edilmesinde yaşanan süreci örnek gösterdi.
YARGITAY’A ACİL TAHLİYE ÇAĞRISI
Yapılması gerekenin zorla müdahale olmadığını, Yargıtay’ın bir an önce kararını açıklaması olduğunu ifade eden Ünsal, şunları söyledi: “Yargıtay’dan çok acil bir şekilde karar çıkmasını bekliyoruz. Bu kararı çoktan vermeleri gerekiyordu. Eğer bu ülkede siyasal iktidar bu dosyaya müdahale etmeseydi, siyasi talimatlı bir dosya olmasaydı bu kadar gün tutuklu kalmalarına ve yeniden tutuklamalara gerek yoktu. Bu yüzden Yargıtay, adli tatil başlamadan karar vermelidir. Bu yargılamadaki hukuksuzlukları Yargıtay Başkanı ve üyeleri de çok iyi biliyor. Yargıtay neyi bekliyor, bu insanların ölmesini mi? Avukat arkadaşlarımızın ölmesi halinde bu kadar gecikmeyi nasıl açıklayacaklar? Bunun baş sorumlusu Adalet Bakanlığı olur. Çünkü Adalet Bakanlığı bu ülkedeki adaletsizliğe bakıyor. Adalet Bakanlığının işi adaletsizliğe bakmak değil, adaletsizliği önlemek adına sorumlu mekanizmaları çalıştırmaktır. Siyasal iktidarın Yargıtay’dan elini çekmesini istiyoruz ve çok acil bir şekilde tahliye bekliyoruz.”