HABER MERKEZİ- ÇHD üyesi avukatların mesleki faaliyetleri gerekçe gösterilerek yargılandığı davanın karar duruşması dördüncü gününde, Silivri Hapishane Kampüsü duruşma salonunda, müdafi avukatların beyanlarıyla devam etti.
“DAVADA ESKİDEN OLUP BİTENLERİN DIŞINDA BİR ŞEY YOK”
Oturum ilk olarak Avukat Fikret İlkiz’in beyanları ile başladı, İlkiz, “Bu dava hakkında söylenecek en yeni şey, bu dosyada yeni söylenecek hiçbir yeni şeyin olmadığıdır. Bu davada eskiden olup bitenler dışında hiçbir şey bulunmamaktadır. Savunma dilekçemizde davanın aşamalarından söz ettik. Terörle Mücadele Kanunun 7. maddesinin 2. fıkrasına muhalefet edildiği iddiası var Selçuk Kozağaçlı yönünden. İddianamede sıralanan olaylardan anlaşılıyor ki TMK’nın 7/2. fıkrasının ne olduğu bilinmiyor.” dedi.
“HER HALÜKÂRDA BİR ŞEKİLDE MAHKÛMİYET KARARI VERİLMEYE ÇALIŞILIYOR”
Yargılanan avukatların mesleki sebeplerle yaptığı açıklamaların iddianamenin her yerinde “örgüt yöneticiliği” suçlamasına delil olarak sunulduğunu belirten İlkiz, “Bu suçlamaların ancak propaganda suçuna gerekçe yapılabileceği açık. Savcılık peki önümüze ne getiriyor? Bunları örgüt yöneticiliği suçuna gerekçe yapıyor. Savcılık biliyor ki, iddia konusu eylemler hakkında 6352 sayılı yasa kapsamında kalıyor, her ne kadar bunlardan mahkûmiyet verilemeyecekse de bunların örgüt yöneticiliği suçuna delil sayılması istenmiş. Yani yasa kapsamında kalacak olması önemli değil, her halükârda bunlardan bir şekilde mahkûmiyet kararı verilmek isteniyor. Üstelik bu kapsamda kalan iddialar, dosyadan ayrılarak başka bir esasa kaydedilmiş, buna rağmen iddianamede var.” dedi.
İlkiz, “Propaganda iddiasıyla dava açmanız, ısrarla bu davaları sürdürmenizin hiçbir anlamı yoktur. AİHM, bunun bir yasa bile olamayacağını açık şekilde ortaya koymuştur. Bu suçlamalar, bir ‘bastırış’ malzemesidir” diye devam etti. İlkiz, Kozağaçlı’nın 19 Aralık katliamı döneminde Ceza Tevkifevleri Genel Müdürü olan Ali Suat Ertosun’un sorumluluğuna ilişkin basın açıklamasından ceza aldığını ve AYM’nin bu karara ilişkin ihlal verdiğini de hatırlatarak, “Kendinize göre bir usul, kendinize bir Ceza Kanunu oluşturuyorsunuz yani. Bize sorumluluk hatırlatmaya kalkıyorsunuz ya; dönün Ceza Kanunu’na şuradan bakın: Hakkını kullanan kişiye ceza verilmez.” dedi.
İlkiz sözlerini şöyle noktaladı: “Kapattığınız avukat meslektaşlarımızın özgürlüklerini iade edin. Tek bir kararınız, 1000 yıl sonra bile, yargıç teminatının örneklerinden olacaktır. Burada yargılanan avukatların tarihidir bu yargılama. Ancak hüküm kuranın tarihi yoktur. Sizin tarihinizi bile biz yazarız”
“KUMPAS OLAMAYACAK KADAR KABA YALAN”
Oturum, Avukat Hasan Fehmi Demir’in beyanları ile devam etti. İddianamenin kumpas bile olamayacak bir halde olduğunu “Kumpas, içinde hileyi zorunlu kılar, değerli ile değersiz karıştırılır. İddianamede ise değerli hiçbir şey yok, kumpas olamayacak kadar kaba yalan” sözleri ile ifade eden Demir, “Neden kaba yalan olduğunu iki olayla size anlatayım. 2013’teki iddianame 600 küsür sayfa. 2017’deki iddianame ise 500 küsür sayfa. Çok laf yalansız olmaz. Toplam 1100 sayfa olamaz mı iddianame? Olur, ama 1100 sayfalık iddianamenin 3 sayfalık mütalaası olmaz. 1100 sayfalık iddianame 5 sayfalık mütalaa, 3 sayfalık ek mütalaa ile özetlenebiliyorsa, iddianamenin geriye kalan sayfaları yalandır.” dedi.
Fehmi Demir, Avukat Ebru Timtik’in; verdiği bilgiler tutarsızlaşmaya başladığı için ‘istihbarat elemanı’ olmaktan çıkarılan bir tanığın aynı dönemdeki ihbarları nedeniyle tutuklandığını söyledi.
Davanın seyriyle ilgili beyanlarına devam eden Demir şunları söyledi: “18. ACM’deki dava sürerken gidip 37. ACM’deki davayı açtılar. Soruşturma aşamasında savcı ile görüştük, dedi ki bize, ‘o iş öyle değil, çok yeni delillerim var.’ Bir baktık ki, aynı tanıklar, aynı dijitaller, üzerine birkaç tane tanık ekleyivermişler. Bunu gören 18. Ağır Ceza Mahkemesi birleştirilerek görülmesini istiyor davayı. 37. ACM hemen reddediyor, itiraz merci reddediyor, 37. ACM’de dosyada koşa koşa karar veriyor. İki yıl boyunca bu birleştirme talebi, itiraz süreçleri devam ederken koşa koşa nasıl karar verilmiş 37. Ağır Ceza Mahkemesinde? Siz de şimdi dosyayı karar çıkarmaya çalışıyorsunuz. İddianamelerde toplam 21 tanık göstermiş, mahkemenizde dinlenen hiç yok, talimatla dinlenen iki tane var. Geri kalanların hiçbirini ne bize sormuşsunuz ne siz dinlemişsiniz. Tüm iddianame bunun üzerine kurulmuş.”
“MAHKEMEYE GETİRİLMEYEN DELİLLERE İTİBAR EDİLİYOR”
Duruşma verilen aranın ardından müdafi Avukat Hasan Fehmi Demir’in beyanları ile devam etti. Tutarsız ihbarları nedeniyle görevden alınan istihbaratçı İsmet Özdemir isimli tanıktan bahsettiğini belirten Demir, “Savcı talep bile etmeksizin, o dönemki heyet başkanı Akın Gürlek resen getirip gizlice dinledi. Bu duruma birazdan tekrar değineceğim. Mahkemede tartışılmayan delilleri hükme esas alamayacağınıza dair kanun hükmü varken, ilk kararınızı verdiğiniz tarihte bu dijitaller elinizde olmamasına rağmen buna dayanarak karar verdiniz” dedi. Tanıklarla Akın Gürlek’in ilişkisine dair açıklamalarda bulunan Demir, “İtirafçı B.E’nin örgüt üyeliği davası birleşiyor ve davada mahkeme başkanı Akın Gürlek. Gürlek aynı zamanda B.E’nin itirafçı olduğu soruşturmada Sulh Ceza’da ilk sorgusunu alan hakim. Yani 37. ACM’de onu üçüncü kez görüyor. Yargılamada sayısız hukuka aykırılık var yazılı beyanlarımızda sunduk bunları tekrar etmiyorum.” diye konuştu.
İtirafçı B.E’nin 12 gün gözaltında kaldığını, görüşüne giden avukatların ciddi darp izleri tespit ettiğini belirten Demir, “Önüne İdil Kültür Merkezi’nden çıktığı iddia edilen dijitalleri getirmişler -ki hala dosyaya sunulmadı- bir de yorumlatmışlar. 37. ACM; delil olarak İdil Kültür Merkezinde ele geçtiği ileri sürülen malzemeleri kullanmıştır. Mahkemeye getirilmeyen bu delillere dayanılarak hüküm kurulamayacağı halde bu delillere itibar edilmiştir” dedi.
“İTİRAFÇI B.E. ESKİ MAHKEME BAŞKANINCA YÖNLENDİRİLDİ”
Demir, B.E’nin eski Mahkeme Başkanı Gürlek tarafından yönlendirildiğini şu sözlerle anlattı: “Siz kıdemli bir hakimsiniz, hiç böyle bir şey gördünüz mü acaba? Akın Gürlek, itirafçı B.E’yi şöyle sorgulamış: “Sanıkları tanıyorsun, değil mi?”, “Ayda bir toplanırlar, değil mi?”, “Pozisyonlarını biliyorsun, kod adları da var, değil mi?” gibi sorularla yönlendirmiş. Bunların tamamını duruşma zabıtlarına dayanarak okuyorum. Böyle yönlendirmiş, böyle sorgulamış tanığı. Tanık dinlemek böyle yapılmaz. Ceza Muhakemesine tamamen aykırı iş yaptı. Ayrıca SEGBİS’le dinlenirlerken yanlarında ne hâkim ne de savcı bulunuyor. Böyle tanık dinleyemezsiniz. Hâkimin yasaklılığına, ne zaman işe bakamayacağına geri dönelim. Akın Gürlek, İtirafçı B.E’yi sorgulamış, tutuklamış, diğer dosyada yargılamaya devam etmiş, başka dosyada tanık olarak dinlemiş. Mümkün değildir.”
BELÇİKA-HOLLANDA BELGELERİ, ORİJİNALLİĞİNİN TESPİTİ İÇİN BİR TÜRLÜ ATK’YE GÖNDERİLMEDİ
“Belçika- Hollanda belgeleri, dosyadaki evraklara göre, en geç Ocak 2007 tarihinde Türkiye’ye gönderilmiş olmalı. Dolayısıyla 2007 tarihinde ellerinde diyebiliriz bu dijitaller. Aradan 15 yıl geçtikten sonra ilk defa huzura geliyor ve siz hiç şüpheye düşmüyorsunuz. Bu belgeleri getirdikten sonra Adli Tıp’a göndereceğinizi söylediniz. Adli Tıp’a sorulacak soruları hazırladık, size gönderdik. Talebimizi reddettiniz. Bu belgelerin orijinalliğinden şüphem yok, dediniz. Uzmanlık alanınız dahi olmayan bir konuda bunu söylediniz.”
“BU YARGILAMA, TÜM AVUKATLIK MESLEĞİNİ HEDEF ALIYOR”
ATK raporunun 7. sayfa tartışmasına da değinen Demir, bahsedilen eşleşmenin soyut bırakıldığını, hükme esas alınamayacağını belirtti ve yargılamanın hedefine dair şunları söyledi: “Özünde çok açıktır ki, suçlamaları göz önüne alınca, bu yargılama yargılanan meslektaşlarımız üzerinden bir avukatlık tarzının yargılanmasıdır. İstenen, salt adliyede icra edilen ve sadece maddi kazanca dönük avukatlıktır. En azından biz ve bizim gibi yargılanan arkadaşların tavrının esası hak mücadelesidir. Nerede hak mücadelesi varsa orada avukatlık yapılması gerektiğine inanan bir kitleyiz. Büyük de bir kitleyiz. Dolayısıyla bu yargılama tüm avukatlık mesleğini hedef almaktadır.”
TAHLİYE VE BERAAT TALEBİ
Mahkûmiyet gerektirecek hiçbir akla uygun suçlama, hiçbir hukuka uygun delil bulunmadığının altını çizen Demir “Arkadaşlarımızı yeterince özgürlüklerinden mahkûm bıraktınız.” diyerek tahliye ve beraatlarını talep etti.
“DİJİTAL DELİL GRUBU AÇIKÇA SAHTEDİR”
Ardından beyanlarına geçilen Derviş Emre Aydın, adli bilişim uzmanı gözüyle ATK raporunu incelediğini belirterek bir slayt sundu. ATK’ye giden dosya hakkında taleplerinin reddedildiğini hatırlatan Aydın ATK’nin incelemesine dair, “Dosyadaki belgeler ile orijinali olduğu söylenen 6 adet harddiski karşılaştırıp hiçbir eşleşme olmadığını söylemişler. Raporun son başlığında, sizin bahsettiğiniz 7. sayfada da bir başka CD içerisindekilerle dosyadaki belgeler arasında eşleşme olduğu söylenmiş. Başka dijitallerde yok bu CD’de var: Bize düşen de bu CD’nin nereden geldiğini araştırmak oldu. Bu CD’ye ilişkin ne zaman oluşturulduğunun tespitini yaptığımız zaman 2005 yılı olduğu açıkça ortaya çıkıyor. Kısmi eşleşme olduğu söylenen evraklar 23 Kasım 2005’te oluşturulmuş. ATK bu tespiti yapabilirdi, yapmamış. Yani savcılığın iddia ettiği gibi 2004’te ele geçirilmemiş bu CD, 2005 tarihli ilk işlem, başka işlemleri de görüyoruz.” dedi.
Bu CD’nin buraya nasıl geldiğini sorguladıklarını belirten Aydın, “Hollanda 1 adet DVD yolluyor; savcı 1 adet DVD istiyor; Ramazan 6 adet HARDDİSK, 4 adet DVD, 1 adet CD gönderiyor; Adli Emanete 6 adet Harddisk, 3 adet DVD ve 2 adet CD kayda alınıyor, ATK eşleşmeyi son CD’de buluyor. Bakın, emanete alınan dijital delil grubu orijinal değildir. Açıkça sahtedir.” diye konuştu.
FETÖ’nün sahte delil üretme süreçlerinin benzeri ile karşılaştıklarını belirten Aydın, “İlginç bir eşleşme bulduk yaptığımız araştırmada. FETÖ’cülerin İstihbarat’ta uyguladığı ilginç bir pattern (model) varmış. Hrant Dink dosyasında gördük. 14. ACM’de gerekçeli kararda, ‘Ramazan Akyürek’in örgütün çıkarına çalıştığı, sahte evrak tanzim ettikleri, yardımcı istihbarat elemanları çalıştırıp çalışma kapsamının dışına çıkarttıkları, kullandıkları kişilerin soruşturma dosyalarını da gizlemeye çalıştıkları’ yazıyor. Bizim dosyadaki İsmet Özdemir ile birebir aynı. O dönem Emniyet İstihbarat tamamen bu modeli kullanıyormuş anladığımız üzere. Ve gizlemek için de ekstra bir şeyler yapmışlar. İsmet anlatıyor, hapishaneden alıp Ali Fuat Yılmazer ile görüştürmüşler. 33. Ağır Ceza Mahkemesinin iddianamesinde de gerekçeli kararında da var, bu anlatım. Talimatı aldıkları kişiler belli. Bu ajanların nasıl kullanıldığını kim ortaya çıkarabilir? Avukatlar. Avukatlar bu dosyaları didiklediklerinde bunlar ortaya çıkacaktı.” dedi.
“ÖRGÜT BAĞLANTISI KURULAN EVRAKLAR SAHTE DİJİTALDE BİLE YOK”
Daha sonra Avukat Oğuzhan Topalkara’nın beyanlarına geçildi. Hollanda ve Belçika belgelerinin bu dosyanın esası olduğunu ve kararın sahte ve çürük olan bu belgeler üzerine inşa edileceğini söyleyen Topalkara, mahkeme heyetini bu nedenle reddettiklerini hatırlattı. Topalkara, sahte delillerin nasıl üretildiğini ve iddianamenin bunların üzerine nasıl kurulduğunu kurguladığı örneklerle açıkladı.
Ardından kararın temelini oluşturacak Hollanda-Belçika belgelerine dair konuşmaya devam eden Topalkara, “Bu belgelerle ilgili çok önemli bir şey var. Hiçbir zaman güvenmedikleri ellere bırakmamışlar. Fikret uğraşmış, Ramazan Akyürek uğraşmış; Mahkemeler 9 kere yazmış, hiç göndermemişler bile yıllarca. Bir kere birisi fotokopi yollamış. Onu gönderen kim, İsmet Bozkurt. Sayın savcının mesai arkadaşıydı, yakın zamanda tanıdık biz kendisini. FETÖ borsacısı çıktı. Bir kere mi temiz el görmez bu Hollanda Belçika belgeleri?” dedi.
Topalkara belgelerle ilgili şöyle devam etti, “Siz ne buldunuz, biz ne bulduk, ona bir bakalım bir de. Adem’in iddianamesine bakalım biraz. Halkın Hukuk Bürosu’nun örgüt ile bağını ortaya koyduğunu söylediği belgeyi rakamıyla yazmış Adem, 300 kalem evrakta aradık: DİJİTALDE YOK BİLE. Sahte dijitalde bile yok. (İddiaları saymaya devam ederken) Çok sıkıcı bunları saymak, değil mi sayın Başkan? Siz Kozağaçlı ile Timtik’i en az 6 yıldır tutuklu tutuyorsunuz bu evrakla, Özgür’e hüküm verdiniz sayın Başkan. İddianamede yazmış yine savcı Adem, yurtdışına rapor gönderiyormuş avukatlar. Numarasını da vermiş evrakın, aradık, sahte dijitalde bile yok sayın Başkan. Yok, yok, yok. Avukatların örgüt ile bağlantısı olduğu fikrini kurduğunuz evraklar yok sayın Başkan.”
“ÇÖKEN ÇATININ ALTINDA MI, DIŞINDA MI KALACAKSINIZ?”
Mahkemenin alacağı kararla sahte belgelerden ibaret çürük iddianamenin sorumluluğunu alıp almayacağının belli olacağını söyleyen Topalkara, “Hollanda Belçika belgeleri bundan ibarettir, şimdi çöktü bu dosya. Altında Ramazan mı kalacak? Siz yıkılan bu çatının altında nerede kalacaksınız, kararınızla onu vereceksiniz sayın Başkan. Ramazan’ın, Fikret’in, savcı Adem’in yanında mı yoksa dışında mı?” diye konuştu.
“KARARLARI ALAN BİRÇOK HÂKİM ŞU ANDA TUTUKLU”
Verilen aranın ardından Avukat Several Ballıkaya’nın beyanlarıyla duruşmaya devam edildi. Soruşturmayı yürütenin olması gerektiği gibi savcı değil kolluk olduğunu belirten Ballıkaya, 2012’de polisin savcıya başvurduğunu, savcının hiç inceleme yapmadan hemen kabul ettiğini belirtti. Ballıkaya şöyle devam etti: “Hiçbir usul kuralına uyulmaksızın bu soruşturmalar yürütülmüştür. Örneğin, meslektaşlarımız avukat olmalarından ötürü, avukatlara uygulanması gereken soruşturma usullerinin hiçbirine riayet edilmemiştir. Adalet Bakanlığından izin alınması zorunlu olsa da bu izin alınmamıştır. İstisna halinin dosyada bulunmadığı da açıktır. İzin sürecine tabi yürüseydi, izin alınana kadar ifade dahil hiçbir usul işlem yapılamayacak, soruşturma devam etmeyecekti. Ancak soruşturma tamamlanmış, şart tamamlanmadan dava açılarak kovuşturma aşamasına geçilmiştir. Meslektaşlarımız hakkındaki tüm iddialar avukatlık faaliyeti, yani görevleriyle ilgiliydi. Dosya kapsamında yapılan tüm iletişimin dinlenmesi ve teknik takip kararları yasadışıdır. Bu kararları alan birçok hâkim şu anda tutukludur.”
“TAHLİYE VE BERAAT İSTEMEK BİLE ZUL GELİYOR, BUNU YAPMALISINIZ”
İletişim dinlemelerin usüle göre yapılmadığını, avukatlar ile müvekkiller arasındaki görüşmeler kayda alınamayacakken alındığını belirten Ballıkaya, “Bu kayıtlar hiçbir biçimde hükme esas alınamaz. Yine suçlama ile hiçbir ilgisi bulunmayan görüşmeler dosya kapsamına alınmıştır” dedi. Mahkeme kararı olmaksızın teknik takip yapıldığına dikkat çeken Ballıkaya, “Teknik takip kararı sonradan alınmıştır. Dosyada bulunan birçok görüntü, mahkeme kararı olmadan yapılan teknik takiplerde çekilmiştir. Bu görüntüler hükme esas yapılamaz, hukuka aykırıdır.” dedi.
Ebru Timtik’in ölümünde bu sürecin sorumluluğunun olduğunun altını çizen Ballıkaya, “Bu dosyada talep ettiğimiz şeyleri kabul etseydiniz belki de Ebru yaşıyor olacaktı. Sizden öncekiler de taleplerimizi kabul etmemişti, siz de kabul etmediniz. Bu dosyada bir kan var, bir can var. Tüm bunları göz önüne alarak kararınızı verin. Bize tahliye ve beraat istemek zul geliyor. Bunu yapmalısınız” diye konuştu.
Duruşmaya Avukat İlhan Cihaner’in beyanlarıyla devam edildi.
Mahkeme Başkanı 22 sanıklı dosyada tüm sanıklar müdafi olarak 5 avukata söz verdiği gerekçesiyle başkaca müdafiye söz vermeyeceğini belirtti. Avukatların, her bir sanık için 3 müdafi hakkı olduğu itirazlarını dinlemeyen mahkeme başkanı salonu boşaltması için jandarmaya emir vererek salonu terk etti.
Çağdaş Hukukçular Derneği, “Savunma hakkımızı gasp eden mahkeme başkanı kanuna aykırı emirle Jandarma’ya müdahale emri verdi. Kabul etmiyoruz! Susmadık, susmayacağız!” dedi.