[responsivevoice_button voice=”Turkish Female” buttontext=”Makaleyi dinle “]
Komünizm ve devrim mücadelesinde ölümsüzleşenlerimizi layıkıyla anmalıyız… Soyut olarak bir cümleye sıkışmış ama pratik olarak büyük sorumluluklar yükleyen bir görevdir bu anma komünistler açısından. Pratik olarak bu çağrıya vesile olan özneler sınıf mücadelesine hesapsız ve çıkarsız atıldılar, sonuna kadar gittiler. Onların fiili olarak vardıkları son nokta, bayrak devrinin gerçekleştiği yerdir. Bayrak devri gerçekleşirken ölümsüzleşenlerimizin kulaklarımıza fısıldadığı talimatlardan birisi “Siz de hesapsız ve çıkarsız olarak sonuna kadar gidin” olmaktadır.
Hesapsız ve çıkarsız olmak egemenlerin insanlığı derin bir ahlaki yozlaşmaya, bozulmaya sürükleyen politikalarının yoğun bir saldırı eşliğinde kitlelere empoze edildiği, bunun güçlü bir şekilde kitlelerde yansımasını bulduğu günümüz koşullarında, en basit tanımıyla kendisiyle ve ait olduğu ya da çıkar ilişkisi bulunan bir çevreyle sınırlı öğretilmiş ve kanıksatılmış tüm kötü alışkanlıklarından kurtulmaktır. Kendi benliğinde bir değişimi zorunlu kılan bu kurtulma hali, devrimci bireyin de parçası olarak geldiği eski köhnemiş, sömürücü sistemden kurtulmayı tarifleyen devrim gibi kendi benliğinde gerçekleşen devrimdir. Bağımsız bir yorumla Hegel’in egemenlik ilişkisi içinde tanımladığı “özü başkası için yaşayan veya var olan kullar” olmamak için atıldığımız sınıf mücadelesinde kendi benliğimizde gerçekleşmesi zorunlu bu devrim zorlu ve sancılıdır. Ancak bilince çıkarmamız gereken odur ki devrim bir yıkma ve inşa etme eylemidir. İktidar savaşının bu temel yasası belirgin ve nettir. Dolayısıyla bu yasalara göre düşünmek, bu yasalara göre kendini şekillendirmek, buna göre kendini ortaya koymak en temel özelliklerimizden olmalıdır.
Yaşam ve ölüm diyalektiği hem her gün ileri doğru giden bir başlangıç, hem de zamanın eksilişi ile varılacak bir sondur. Bu denklem içinde yaşamı anlamlı ve yaşanılır kılan mutlak bir hedeftir. Hedef yürünecek yolu olduğu kadar yolu yürüyenlerin nasıl şekilleneceğini, nasıl yaşayacağını, nasıl üreteceğini de belirler. Bundandır ki komünistlerin “nasıl” sorusuna cevabı hedefin kavranmasında, sahiplenilmesinde, onun başarısı için üretimde bulunulmasında gizlidir. Üretimimiz devrimci pratiğimizdir. Devrimci pratiğin başarısı ise her şeyden önce özveri ve davaya adanmış bir şekillenişte somutlaşır. Bu somutlaşma hali pratik içinde gelişen sorumluluk, nitelik ve bilinç düzeyimiz arasındaki makasın kapanmasıyla gelişir.
Ölümsüzleşenlerimizin yaşarken sundukları katkı ve bize bıraktıkları miras sahip oldukları kimliğin ürünü ve gerekliliğidir. Bu kimliğe rengini veren bireysel ve bencillikle şekillenmiş bir kurtuluş hedefinden kopuş, toplumsal kurtuluş davasının birer parçası ve öznesi olma bilinci, iradesi ve pratiğidir. Devrimci yaşama, örgütlülüğe atılan ilk adım aynı zamanda önceki yaşam tarzının değişimine dönük yapılan müdahalenin de ilk adımıdır. “Özel mülkiyetçi, özel yaşamcı” düşünüş ve yaşam tarzıyla hesaplaşmayı başlatma, eski burjuva-feodal yaşam alışkanlıklarıyla hesaplaşma, yeni yaşam tarzına göre şekillenmektir. Eski alışkanlıklardan vazgeçme bir kavrayış ve özveri gerektirir. Bu meselede atılacak her adım, her netlik, her gelişme sınıf mücadelesinin her alanında atak, ne yaptığını bilen, bildiğini uygulamak için çaba ve özveriden kaçınmayan devrimin militan kişiliklerinin ortaya çıkmasına hizmet eder.
Eski alışkanlıklar gelişimin önündeki en büyük engellerdir. Ölümsüzlerimiz bu engelleri aşarken yaslandıkları en büyük dayanak devrimci pratikte yoğrulmuş olarak eskiyle hesaplaşma, eski alışkanlıklardan kopma ve devrimciliğin gerektirdiği yeni insan olmaya doğru ilerlemedir. Bunlar, devrim ve komünizm mücadelesinde ölümsüzleşenlerimizin yüceltilmesi gereken erdemleridir. Bunun soyut bir kutsamaya dönüşmemesi ancak bu büyük mirasın kendi pratiğimizde, örnek alınarak hayat bulmasıyla mümkündür. Sınırlı yaşamlarını sınırsız davaya adama cüretlerini, feda ruhlarını ve cesaretlerini anlamak ve pratiğimizin fenerleri haline getirmekle mümkündür. Onlar yaşamlarını devrim için özverili, her şeyden önce mütevazı, alçak gönüllü ve özveriyle devrime armağan ederken bayrağın yoldaşları tarafından yere düşürülmeden taşınacağından ve mutlaka düşman burçlarına dikileceğinden emindiler. Görev şimdi bizim ellerimizdedir. Devrimden başka hiçbir kişisel çıkar beklentisi olmadan, ölümsüzlerin devrimci yaşamlarından öğrenerek sınıf mücadelesinin gerektirdiği görevlere dört elle sarılmak elzemdir.
Komünist önder Mehmet Demirdağ yoldaşa kulak verelim: “Devrimcilik, komünistlik devrimden başka hiçbir kişisel beklentisi olmamaktır. Gerektiğinde devrim için her şeyden vazgeçebilmek demektir. Gerektiğinde devrim için vazgeçilmeyecek her şey zaafımızdır, bizi karşı devrime bağlayan bağlardır. Hiçbir şey devrimci mücadelenin bize verdiği özgürleşmeyi, insanlaşmayı sağlayamaz. Onunla çelişen her şey bizi köleleştirir, insan-dışılaştırır. Bu anlamda devrim için yapılan fedakârlıklar bir lütuf değildir, karşı-devrimin devrime feda edilmesidir, özgürleşmenin, insanlaşmanın adımlarıdır.”